Üç hafta kadar önce Almanya’ya gittim ve iki haftadan fazla oraları inceleme imkânım oldu. İlk dikkatimi çeken şey trafikti. Avrupa’nın her yerinde trafik kuralları o kadar oturmuş ve yerleşmiş ki; birisinin trafik kurallarını çiğnemek aklından bile geçmiyor denebilir. Siz yeşil ışıkta geçerken birisinin kırmızı ışıkta gelip, sizin hayatınızı karartması adeta ihtimâl dışı. Kurallara sadece sürücüler uymuyor tabii. Yayalar da, bisikletliler de, herkes uyuyor. Bisikletler deyince hemen söyleyelim. Şehrin hemen her yerinde bisiklet yolları var. Bisiklet yolu deyince farklı bir yol değil. Sadece kaldırım biraz geniş yapılmış ve bisikletlerin kullanacağı kısma farklı renkte kaldırım taşı döşenmiş. Yayalar bu bölümü kullanmamaya çok dikkat ediyorlar. Sanki insanlar robotlaşmış ve kurallara o şekilde uyuyorlar. Kurala uymayan birisini görseler hayretle ona bakıyorlar. Çünkü bu kişi onlara göre normâl olamaz veya bizim gibi bir yabancı olabilir. Ancak onların bu kurallara uymaları çok medeni olduklarından veya çok iyi bir eğitim almış olduklarından değil: tam aksine ceza korkusundan…
Bir arkadaşımız bizi gezdirirken anlatıyor: Sabahleyin işe giderken bazen yolda hiç kimse olmuyor. Buna rağmen biz kırmızı ışıkta bekliyoruz. Çünkü her yerde kameralar var ve tespit ediyorlar. Cezada daha sonra posta ile eve geliyor. Hollanda’da gidiyoruz. Hız sınırı 80 yazıyor. 90 ile gitsen bir sürü kamera sizi takip ediyor ve ceza gelmeyecek diye aklına gelmesin. Bu durumda trafik kurallarına uymamak mümkün mü?
İkinci dikkatimi çeken şey: hava kirliliği diyoruz amma oralar için havanın temizliği desek daha doğru olur. Zira büyük şehirler dahil hiçbir yerde hava kirliliğine rastlanmıyor. O kadar gezdiğim halde havayı kirleten bir tek bacaya rastlamadım. Fabrika bacalarından sadece su buharı çıkıyor. Hiçbir kişinin haddine değil ki herkesin soluduğu havayı zehirlesin. Evler doğalgaz ile ısıtıldığından bacalardan duman çıkmıyor. Dolayısıyla en kalabalık bir şehirde bile yatsan sabahleyin yaylada uyumuş gibi dinç bir şekilde kalkıyorsun.
Evet, Avrupa’da gerek ceza korkusundan gerekse yetiştirilme şeklinden kurallar oturmuş, kırmızı ışıkta birisi gelip sizin hayatınızı karatması mümkün olmadığı gibi, toplumun ortak malı olan ve herkesin soluduğu havayı da kimsenin kirletmesi mümkün değil. Ne diyelim, darısı ülkemiz ve insanımızın başına.
Avrupa’da yaşayan insanlarımız buradan farklı. Onlar gerek hayat şartları ve çevrenin etkisi, gerekse başlarından geçen olaylar yüzünden daha uyanıklar. Yanlışa anında müdahale ettikleri gibi, fikirlerini de açık olarak ifade etmekte bir sakınca görmüyorlar. Bize olan ikram ve misafirperverlikleri unutulur gibi değil. Bu vesile ile başta bizi hava alanında karşılayan İsmail abi ve Halit kardeşime teşekkür ediyorum. Evinin alt kısmını gelen misafirlerine tahsis eden ve aynı zamanda hemşerim olan Mehmet Aksoy’a her türlü ilgi ve alakasından dolayı teşekkür ediyorum.
Ben Avrupa’ya ilk defa gittim. Dolayısıyla kimseyi tanımıyordum. Dolayısıyla böyle bir gezi yapmama vesile olan ve beraber gittiğimiz Vakit gazetesi yazarı Mustafa Kaplan’a da ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum.
Kısaca bize her türlü izzet ve ikramda bulunan, gezdiren gerek Ahlen, gerekse Renklinghousen ve gerek Bonn ve diğer şehirlerdeki ve Hollanda’daki kardeşlerime teşekkür ediyor, hepsine sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder