Üstümüzdeki muhteşem manzara:
GÖKYÜZÜ..
Geçen gün mesleğim icabı Apa
kasabasına gittim. İşimi bitirip dönerken karanlığın tam olarak çöktüğü yatsı
namazı civarı idi. Arabamı durdurdum ve gökyüzüne baktım. Gökyüzü ve
yıldızların parlaklığı dikkatimi çekti. Bir müddet gökyüzünü seyrettim.
Çocukluğuda da, daha annemin dizinin
dibinden ayrılmadığımız günlerde, Denizli’nin yatağan kasabasında yaz geceleri
kadınlar mahallede belirli yerlerde oturup sohbet ederlerken biz çocuklar da
sokakta oynardık. Yorulunca da gelip annemizin dizine başımızı koyar uyuyuncaya
kadar da gökyüzünü seyrederdik. Köy yerlerinde, özellikle yaz gecelerinde, hava
kirliliği de olmadığından gökyüzü parıl
parıl parlar ve yıldızlar bütün ihtşamıyla görünür ve bizler de gökyüzündeki
yıldız cümbüşüne bakardık.
İşte Apa kasabasından yatsı
vakti gelirken seyrettiğim gökyüzü bana o günleri, çocukluğumda seyrettiğim
gökyüzünü hatırlattı. Gökyüzü hiç değişmemişti. Bir ucundan diğer ucu yüzbin
ışık yılı olduğu söylenen Samanyolu Galaksisini seyrettim. Uzun zamandır
özellikle şehrin hava kirliliğinden fark edilmeyen Saman Yolunu bulut
zannettim. O kadar net görünüyordu. Bu
manzara karşısında hayran kalmamak mümkün değildi. Bir zamanlar “Bu dünyada en
güzel ve en muhteşem manzara gökyüzü manzarasıdır” demiştim. Aynen öyle
olduğunu bir kez daha gördüm. Cenab-ı Hak bu en güzel ve en muhteşem manzarayı
herkesin seyredebileceği bir şekilde yaratmış ve gözler önüne sermiştir.
Şehirlerdeki hava kirliliği,
ışıkların çokluğu ve meşgalelerin çokluğundan başımızı kaldırıp gökyüzüne
bakamayışımız gibi sebeplerden dolayı maalesef bu manzaradan çoğumuz habersiz
yaşamaktayız.
Daha sonra güneşin gitmesi
ile başlayan karanlık ve ortaya çıkan yıldızlar beni düşündürdü. Bir müddet
tefekkür ettim. Güneş var iken bunların hiçbirisi yok, güneş gidince
küçük-büyük adeta sayısız yıldız “ben de varım” dercesine ortaya çıkıyorlar. Bu
hal beni çok etkiledi. Güneş var iken onlar yok, güneş gidince küçük- büyük
hepsi ortada. Buradan bir kapı açıldı ve Firavunların, Nemrudların ve emsali
zatların nasıl ortaya çıktıkları inkişaf etti. Şöyle ki:
Nasıl maddi alemde güneş var
ise kimse yok, o yok ise herkes var. Aynen öyle de: Manevi alemde de bu
kâinatın sahibi ve mutasarrıfı olan Allah’ın varlığı ve birliği kabul edildiği
anda artık başka ilah yoktur. Başka Rab yoktur, başka mutasarrıf yoktur ve
hakeza… İlah ta O’dur mülkün sahibi de. Tasarruf eden de O’dur. Her şeyi O
yaratmıştır başka yaratıcı yoktur. Rızıkları yetiştirip bütün canlılara ziyafet
çeken O’dur. Başka rızık veren yoktur. Hayatı veren O’dur, Nerede bir canlı
varsa onu yaratan O’dur, rızkını veren de O’dur.Yaşatan O’dur, öldüren de O’dur,
ve hakeza… Hep O…Ondan başkası yok. O var başkası yoktur. İşte maneviyatta
terakki eden bazıları bu manayı görmüşler ve “ La mevcuda illa Hu.” Ve “ La
meşhuda illa Hu..” demişlerdir.
İşte gerçek imanı elde
edenler hep O’nu görmüşler ve mahlûkatı ve mevcudatı O’nun eserleri, sanatları
olarak görmüşler ve anlamışlardır. Evet, bu alemde mülk te O’nundur, tasarruf
ta O’na aittir.Yaratan O’dur, yaşatan O’dur, öldüren O’dur, rızık veren
O’dur.Bütün işler O’nun elindedir. O demeden bu âlemde bir tek yaprak bile
düşmez.
Amma O’na iman olmazsa, O’nun
varlığı ve birliği kabul edilmezse, güneş gidince küçük-büyük bütün yıldızların
ortaya çıkması gibi ortalığı sahte ilahlar doldurur. Adeta inkar etmekle manevi
alemlerini karartanların alemlerinde herkes küçük bir Nemrud veya küçük bir
Firavun olarak ortaya çıkarlar ve o kişinin kendisi de küçük bir Firavun ve
Nemrud olur. “Ben istediğim gibi yaşarım, istediğim gibi giyinirim, bana kimse
karışamaz” demeye başlar. Hatta bazıları o kadar ileri gider ki: cehennemi
hiddete getirip parçalanmak derecesine getirir ve “Allah’ın emir ve yasakları
burada geçmez, burada bizim dediğimiz olur, insanlar burada Allah’ın emir ve
yasaklarını tatbik edemezler, bizim emir ve yasaklarımıza göre hareket etmek
zorundadırlar” diyerek adeta cehennemi hiddete getirirler. Yarın bu gibiler
cehenneme atıldıkça cehennem “daha yok mu?” diyecektir. Bu gerçek ayet ile
sabittir.
İşte Allah’ın varlığı ve
birliği kabul edilmediği ve O’na teslim olunmadığı zaman ortalığı böyle
söyleyen ve böyle hareket eden ve bunları tatbik etmeye çalışan küçük büyük
Firavunlar ve Nemrutlar kaplar. Kişinin “istediğim gibi hareket ederim,
istediğimi yaparım, istediğim gibi giyinirim” gibi sözler söylemesi ve yapması
küçük bir Firavun ve Küçük bir Nemrud olduğuna delildir.
Allah’a teslim olunmayan bir
dünyada şahıslar Firavunluk dava edebildikleri gibi ülkeler de aynı yola
girebilirler. Hak hukuk tanımazlar, canlarının istediği gibi davranarak
canavarlaşırlar ve dünyayı da kana bularlar.
Demek bütün mesele, şahıs
olsun ülke olsun, Allah’a teslim olmak veya olmamak meselesidir. Allah’a teslim
olanlar O’nun emir ve yasaklarına göre hareket ederler, O’nun rızasını
kazanarak cennete, ebedi saadete kavuşurlar. Büyük olsun küçük olsun Firavun ve
Nemrudlar’ı ise hasretle cehennem beklemektedir.
Bu Nemrud ve Firavun güruhuna
yazıklar olsun.
Selahattin Altıntaş/Merhaba gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder