24 Şubat 2011 Perşembe

Küsleri barıştır

Bir müminin diğer bir mümine üç günden fazla küs durması yasaklanmıştır. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de Şüphesiz müminler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin” emrini vermiştir. Hucurat Suresi10.
Dinimizde sosyal ilişkilere son derece önem verilmiştir. Bir gün bir kişi itikafta olan büyük bir zata gelip küs olduğu kişi ile kendisini barıştırmasını ister. O kişi hemen itikaftan çıkıp onları barıştırmaya yürüyünce bu kişi “efendim, acele etmeseydiniz, bizi bayramdan sonra barıştırırdınız, itikafınızı bunun için bozmasaydınız” demiştir. O büyük zat ona “iki kişinin arasını düzeltmek on sene itikaftan daha hayırlıdır” mealindeki hadis-i şerifi hatırlatmıştır. Evet, iki küs kardeşimizi barıştırmak, onların arasını düzeltmek on sene itikaf yapmaktan daha fazla sevaplı güzel bir ameldir. Hangimiz on sene itikaf yapabilir? Değil on sene, on gün bile itikafa giremiyoruz. Halbuki toplumdaki küsleri barıştırmak sureti ile böyle yüksek sevaplar kazanmamız mümkündür.
İnsanlar genellikle nafile ibadet yapanların çok sevap kazandıklarını sanırlar. Hadis-i şerifte görüldüğü gibi bir küsü barıştırmak on sene itikaf yapandan daha fazla sevap kazandırmaktadır.
Evet, çok amel ve ibadet yapmasalar bile insanlara yakın olan, onların dertleri ile ilgilenen ve onların sıkıntılarını gidermek için çalışanlar; işte bu kişilere  sevap noktasında yetişmeye imkan yoktur. Onlar yaptıkları küçük gibi görünen bir hareketle diğer insanların senelerce ibadet ile kazanacakları sevaptan daha fazla sevap kazanmaktadırlar.
Öyleyse, farz ibadetlerimizi yapıp haramları terk ettikten sonra sevap kazanmak, ahiretimizi kurtarmak istiyorsak, insanlara yardım edelim, onların sıkıntıda olanlarına yardımcı olalım, küs olanları barıştıralım, hasta olanlarına, odun kömür alamayanlarına, fakir olup evlenemeyenlerine, yaşlı olup ekmeğini alamayanlarına ve hakeza aklınıza ne gelirse yapabileceğimiz kadar yardımcı olalım. Onların şöyle içten bir “Allah razı olsun” demelerine paha biçilemez. Zaten biz de bütün bunları onlardan hiçbir karşılık beklemeksizin sırf Allah cc bizden razı olsun diye yapalım. İnşallah o zaman Allah cc bizden razı olacaktır.
Allah’ın bir kuldan razı olması demek o kişinin ebedi olarak kurtulması demektir. Dünya ve ahirette mutlu olması demektir. Bundan daha başka insan ne isteyebilir ki..
Evet, toplum ile, insanlar ile ilgilenelim, elimizden geldiği kadar onlara iyilik yapmak ve yardım etmek için gayret edelim. Bu yapacağımız hareketler karşılıksız değildir. Sırf insanlara böyle yardımcı olmak ile evliya olmuş nice zatlar vardır.
İnsanlara iyilikte bulunmak böyle sevaplı ve böyle mükafatı büyük olduğundan kötülük yapmanın da o derece kötü ve günah olduğu açıktır. Eğer iyilik yapamıyorsanız,  hiç olmazsa insanlara zararınız dokunmasın. Bu dahi bir iyiliktir.
…..
GÜNÜN SÖZÜ: “İyilik yapan sanki kendine iyilik yapmıştır, ve kötülük yapan da sanki kendine kötülük yapmıştır.”

Hangi ilim farzdır?

En çok yanıltıldığımız konulardan biride budur.Hangi ilim farz, ne kadarı kime farz, faidesiz ilimler hangi ilimlerdir, haram olan ilimler nelerdir? bilmek gerekir. Yoksa ilim farz diye ortaya çıkıp haram yollara müslümanları sevk etmek büyük bir vebaldir. Unutmayalım ki Peygamber efendimiz (s.a.v.) faidesiz ilimden Allah’a sığınmıştır.
Herkese farz olan ilimler ilm-i hal bilgileri dediğimiz ilimlerdir. Kişinin dinimize göre yapmakla mükellef olduğu şeyleri ve onlarla ilgili meseleleri öğrenmesi farzdır. Yani dinimize göre nelerin farz olduğunu öğrenmek farz olduğu gibi bu farzlarla ilgili meseleleri öğrenmekte farzdır. Namazla ilgili, oruçla ilgili, gusül ve abdestle ilgili hükümleri öğrenmek gibi.
Birde kişinin yaptığı işe göre o işle ilgili dinimizin emir ve yasaklarını bilmesi o kişiye farzdır. Mesela bir tüccarın alış verişin şartlarını, farzlarını, haramlarını bilmesinin ona  farz olması gibi.
Bazı ilimlerde vardır ki; toplumda bir kısım insanların onları öğrenmesi yeterlidir. Tıp tahsili, bilgisayar eğitimi gibi.
Şimdi durum böyle olduğu halde ‘ilim kadın-erkek her müslümana farzdır’ diyerek ortaya çıkıp, müslümanları yanıltıp, kızları açıp-saçıp, erkeklerle iç içe matematik, fizik, kimya gibi ilimleri tahsil etmeye sevk etmek din namına işlenmiş büyük bir cinayettir.

Komşuluk neden bitti?

Evet komşular genel olarak birbirlerini tanımıyorlar. Sebebini hiç düşündünüz mü? Halbuki bunda bir kasıt yok. Komşularımızda genelde kötü insanlar değil. Buna rağmen ne onlar bizi tanır nede biz onları. Ancak kapıda veya asansörde rastlarsak bir hal hatır soruyoruz o kadar. Acaba ne oldu da biz komşular bu hale geldik?
Evet şimdi olaya başka bir açıdan bakalım.Şöyle bir hayal edelim. Sabah ezanları okunuyor. Apartmanın bütün erkekleri hatta yedi yaşından büyük çocukları gürül gürül kalkmışlar, sabah namazı için camiye gidiyorlar. Komşu ev ve apartmanlar da öyle. Her gün her namazda bu böyle. Şimdi söyleyin böyle bir toplumda komşunun komşuyu tanımaması diye bir şey olur mu? Komşulardan birisi camiye gelmese hemen eksikliği belli olur, araştırılır, sorulur, bir derdi varsa giderilir, hastaysa ziyaret edilir vs.
İşte bu zamanda camiyi, cemaati, namazı terk ettik. Ve böylece birbirimizden koptuk, komşu komşuyu tanımaz hale geldi. Komşumuz aç mıdır, tok mudur, hasta mıdır, bir derdi mi vardır haberimiz bile olmuyor. Bu konuda sen ne kadar gayret edersen et, olmuyor. Çünkü bu toplum islamî hayattan bilerek ve büyük emek sarf edilerek uzaklaştırıldı ve Avrupa-i bir hayat tarzı benimsetildi. Netice ortada. Avrupa-i hayat tarzı komşu komşuyu tanımamayı da beraberinde getirdi. Böyle devam ederse bugün Avrupa’da olan fakat bizim toplumumuzda olmayan nice şeyler kapımızı çalacaktır. İslamî hayattan ne kadar uzaklaşırsak o kadar kötülükler toplumumuzda yayılacaktır.
Ne dersiniz? Yanlış yolda olduğumuzu ne zaman anlayacağız? İslamî hayat tarzından uzaklaşmak bizi dünyada perişan ettiği gibi ahirette de perişan olmamıza sebep olacaktır. Gerçek bu iken insanları islamî hayattan uzaklaştırmaya çalışmaktan ne bekleniyor acaba ?

Fikir hürriyeti yoktur

Dinimize göre bugünkü anlaşıldığı şekilde fikir hürriyeti yoktur. Buna rağmen fikir hürriyeti hemen hemen toplumun her kesimi tarafından savunulmaktadır. Halbuki kişi istediği fikri istediği şekilde istediği yerde savunamaz.
Yani bir kişi dinimize göre yaptığı hareketlerden mesul olduğu gibi söylediği sözlerdende mesuldür. Dinimizde esas olan hürriyet değil kulluktur. Yani dinimizin hükümlerine teslim olmak, Allah’ın emirlerini tartışmaksızın kabul etmek, ona göre hareket etmek ve haramlardan kaçmaktır. Fikir hürriyeti olacak diye bunlar tartışılamaz veya aleyhinde fikir yürütülemez. Mesela şimdi oruç tutuyoruz. Bu Allah’ın emridir. Biz’de müslümanız. Elbette oruç tutacağız. Şimdi birisi çıksa orucun aleyhinde yazılar yazsa fikir hürriyeti var diye bu hoş karşılanabilir mi? Kadınlar şimdi nasıl açılmaya zorlanıyorlarsa islami toplumlarda da örtünmeye zorlanır. Osmanlı döneminde müslüman olmayan kadınların dahi örtülü olması buna güzel bir örnektir. Şimdi fikir hürriyeti var diye islami bir toplumda dinimizin kabul etmediği şeylerin savunulmasına müsaade edilirmi? Hiçbir rejim kendi aleyhine olacak işlere müsaade etmediği gibi, gene kendi aleyhine olacak fikirlerin söylenmesinede müsaade etmez. Normali budur.
Şimdi bir müslümanda fikir hürriyetini savunacağım derken dinimizin kabul etmediği şeyleri sanki islamiyette varmış gibi kabullenmeye ve savunmaya kalkarak dinimize zıt işler yapmamalıdır.
Fikir hürriyeti nerede olur? Mesela İstanbul’a üçüncü köprü mü yapılsın yoksa tünel mi yapılsın ? Elbette bu konuda herkes istediği fikri savunabilir. Ülkenin kalkınması için neler yapılmalı, kalkınmış, ileri gitmiş ülkelerin seviyesine yetişebilmek için yapılacak işler hakkında herkes serbestçe fikrini söyleyebilir ve söylemelidir. Bu  gibi konularda herkes serbestçe fikrini söylerse ülke belirli yerlere gelebilir.
Demek ki; kayıtsız-şartsız fikir hürriyeti yoktur ve savunulamaz.

İhlas…İhlas…İhlas…


Bütün iş ihlaslı olmakta… Yani, her ne amel yapıyorsak onu, Allah’ın rızasını kazanmak için yapmakta. İşte ihlas budur…Büyük zatlar ihlası şöyle tarif etmişler: Bir şeyde hak varsa ihlas, halk varsa riyadır. Yani, bir şeyi ne için yaptığına bakacaksın. Eğer o şeyi Allah cc benden razı olsun diye yapıyorsan bu ihlastır. Yok, eğer insanlar beğensin diye onların rızasını düşünerek yapıyorsan riyadır. Hatta “Allah rızası için yapıyorum amma, insanların da ne diyeceğine bakıyorum” diyorsan o amel dahi kabul görmez. Allah cc sadece kendi rızası için yapılan amellerden başkasını kabul etmemektedir.
“Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerifi meşhurdur. Çünkü, çok önemli bir meseleyi anlatmaktadır. Adeta bütün amellerimizi kuşatan bir hadis-i şeriftir. Çünkü, insanın niyeti ne ise eline geçecek olan da odur. Amellerimizin makbul olması, onlardan umduğumuz sevapları alabilmemiz kabul olmalarına bağlıdır. Allah’ın kabul etmediği bir amelden sevap kazanılamaz. Allah’ın kabul etmesi de ihlasla, yani yalnız O’nun rızası gözetilerek yapılmasına bağlıdır.
Demek, kurtuluşun yolu ihlaslı olmaktan geçmektedir. Çünkü ihlaslı olanların dışındakiler büyük tehlike üzerindedirler. Zira şeytan: «Senin kudretine and olsun ki, onlardan, sana içten bağlı olan halis kulların bir yana, hepsini azdıracağım» dedi. Bunun üzerine Cenab-ı hak: "Doğrudur; işte ben hakikati söylüyorum, ‘sen ve sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım’ dedi." (Sad 82-85)
İnsanların ne diyeceğine önem vermemek gerekir. Çünkü bunun bir önemi yoktur. Onlar bazen iyi derler bazen de kötü. Bunu düşünmemek gerekir. İnsanların en akıllısı peygamberimiz sav olduğu halde O’na bile ‘deli, mecnun’ gibi şeyler söylediler. İnsanların en güzel insanlar olan peygamberleri taşlayıp öldürdüklerine bakılırsa onlardan her şey beklenir. Allah’a bile nice iftiralar attıkları ayetlerle sabittir. Hal böyle olunca bir şey yapacağımız zaman onların ne diyeceğine aldırmadan Allah’ın razı olacağı işleri sırf O’nun rızasını kazanmak için yapmalıyız. Çünkü, bizim amelimizi kabul edecek  veya etmeyecek olan O’dur. Üstelik insanların ne dediğinin de bir önemi yoktur. Kabul edelim ki..insanlar sana çok iyi dedi. Ne olacak? Bunun sana ne faydası olacak? Kendisini kurtaramayan insanların sana iyi demelerinin yarın ahirette sana ne gibi bir faydası olur ki.. Üstelik o aciz insanları memnun etmek için yaptığından yarın ahirette Cenab-ı hak sana “git ücretini onlardan al” diyecektir.
Bu gerçek hadis ile sabittir. Yarın ahirette hayatını Allah yolunda veren bir şehidin, malını Allah yolunda veren bir zenginin ve insanlara islamı anlatan bir alimin cehenneme atılmaları emredilecektir. Bunların  suçları ne imiş?! Şehit olan meğer insanlar ‘ne cesur adam’ dersinler diye savaşmış. Malını veren zengin de meğer insanlar ‘ne cömert adam’ desinler diye vermiş. Alim de ‘ne bilgili, alim adam’ desinler diye anlatmış. Gördünüz mü, iş yaparken insanları düşünerek yapmanın neticesini?!
Evet, az da olsa amelimizi sırf Allah cc bizden razı olsun diye, O’nun rızasını kazanmak maksadı ile yapmalıyız. Gösteriş için yapılan çok amelden ise ihlasla yapılan az bir amel daha makbuldür.
İhlası kazanmak kolay değildir. İhlası kazanmanın en kolay yolu ölümü ve ahireti düşünmektir. Ahirette kurtulmak gibi bir derdi olan kişi ihlası kolay elde eder. Akılı  fikri dünyada ve dünyayı elde etmekte olan bir kişi ise asla ihlası kazanamadığı gibi, riyadan da kendisini kurtaramaz.
…….
GÜNÜN SÖZÜ: “İnsan kul olacak şekilde yaratılmıştır. Ya..sadece Allah’a kul olacak, yada başka her şeye ve herkese”

Peygamberimiz (sav) manevi alemin güneşidir

Bu alemin maddi güneşi şu kendisi ile aydınlanıp, ısındığımız güneştir. Nasıl bu güneş sönse veya biz gözlerimizi ona karşı kapasak karanlıklar içinde kalırız, hatta maddi hayatımızın devam etmesi dahi mümkün olmaz. Yani, bizim maddi hayatımız maddi güneşe bağlı olduğu gibi, manevi hayatımız dahi manevi güneşe  bağlıdır. Nasıl maddi güneş olmadan maddi hayatımız devam edemiyorsa, manevi hayatımızın dahi devam etmesi manevi güneşimize bağlıdır ve o manevi güneşimiz Hz.Muhammed (sav)’dir.
Bu alemde her şeyin bir maddi, bir de manevi yönü vardır. Mesela bir meyvenin maddi yönü vardır ki birçok vitamin mineral gibi maddi hayatımıza lazım olan şeyleri içerir. Aynı meyvenin manevi yönü ise, helal ve haram olması gibi, o dahi manevi hayatımıza bakar ve manevi hayatımızı besler. İnsanın da maddi ve manevi iki yönü olduğu gibi, maddi kalbi ve manevi kalbi, maddi gözü ve manevi gözü gibi duygu ve cihazlarının dahi iki yönü bulunmaktadır. Yani kişi “seni bütün kalbimle seviyorum” dediği vakit herhalde vücuda kan pompalayan kalbini kast etmiyor. İman etmeyen kâfirlerin kör olduğu ayet ile sabit iken herhalde kör olan onların bu maddi gözleri değildir ve hakeza.
İşte insanın bu manevi yönünün hayat bulması ve canlı olarak devam edebilmesi, bu alemin güneşi olan Hz.Muhammed (sav)’i dinlemesi ve kabul etmesine bağlıdır. Nasıl bu güneşe karşı yüzünü dönen karanlık nedir bilmez ise, manevi güneş olan Hz.Muhammed (sav)’e karşı yüzünü dönenin de manevi alemi nurlar içinde olur. O, karanlık nedir bilmez. Mesela: kâfirler için insanın nasıl meydana geldiği, nereden gelip nereye gittiği gibi meseleler tamamen karanlıkta ve bilinmez iken, bir mümin için bunlar bilinen şeylerdir. Kâfirler daha bu kâinatın nasıl meydana geldiğini bilmedikleri ve öğreneceğiz diye koşuşturdukları halde bir mümin için bu gayet açıktır. Kâfirlerin daha insan niçin yaratılmıştır, vazifesi nedir? Kainatı ve insanı yaratan zat acaba ne için yaratmıştır, gibi daha detaylı soruların cevaplarını bilmeleri ise tamamen imkansızdır. Demek kâfirlerin alemleri tamamen karanlık ve bilinmezliklerle dolu iken, bir müminin dünyası nurlu ve aydınlıktır. Onun aleminde bilinmeyen bir şey yoktur.
Evet, manevi alemimizin hayat bulması O peygamberi dinlememize ve getirdiklerini kabul etmemize bağlıdır. Buna iman denir. Manevi alem iman ile hayat bulur. İman ettikten sonra manen hayat bulan insandaki cihazlar da canlanarak manevi alemi görmeye, manevi sesleri işitmeye başlarlar. Demek, bütün mesele manevi güneşimiz olan zata yüzümüzü dönmek, O’nu kabul edip iman etmek, getirdiklerini kabul edip elimizden geldiği kadar hayatımıza tatbik etmeye çalışmaktır. O zaman bütün alemimiz nurlanacak ve karanlıklar yok olacaktır.
İşte dünya ahiretin tarlası ve bir numunesi olmak cihetinden müminlerin alemi bu dünyada nurlu ve aydınlık olduğundan yarın ahirette de nurlu ve aydınlık olacak, ebedi olarak karanlık görmeyeceklerdir. Çünkü cennette karanlık olmayacaktır. Kâfirlerin gidecekleri cehennemde ise aydınlık diye bir şey olmayacak, bu dünyada o manevi güneşe gözlerini yummalarının cezası olarak ebedi olarak karanlıklar içinde kalacaklar ve azap olunacaklardır.
….
GÜNÜN SÖZÜ; “Bu alemi bize ders veren peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. O’nu dinlemeyen bu alemden bir şey anlamadan göçer gider.”

Sıla-i Rahim yapınız

Bolluk içinde yaşamak istiyorsanız, Sıla-i Rahim yapınız!
Kısaca akrabaları yoklamak demek olan sıla-i rahimin dinimizde çok büyük bir yeri vardır. Şu dünyada bolluk içinde, rahat bir hayat sürmek istiyorsanız mutlaka sılar-i rahim yapmalısınız. Çünkü sıla-i  rahimi terk eden rahmetten mahrum kalır. Sıkıntılardan kurtulup şöyle rahat bir hayat süremez.
Hatta peygamberimiz (sav) bir hadislerinde sıla-i rahmi kesenin içinde bulunduğu topluma rahmetin gelmeyeceğini haber vermiştir. Artık bir toplumun büyük çoğunluğu sıla-i rahimi keserse o toplumun hali nice olur, düşünün? O toplumda problemler biter mi, sıkıntılar biter mi? Acaba, şimdi bizim toplumumuzda çekilen sıkıntıların bir sebebi de bu olmasın, sakın? Evet, olabilir!
İçinde yaşadığımız bu ahir zamanda sıla-i rahimin de kesileceğini peygamberimiz (sav) haber vermiştir. Evet, günümüzde sıla-i rahim neredeyse kesilmiştir. Bunun pek çok sebebi olabilir. Sebep ne olursa olsun bu kabul edilemez. Bu ilişkileri kuvvetlendirmek için gayret etmemiz gerekir. Yoksa toplum olarak hepimiz zarar görmekten kurtulamayız. Namaz kılmayanların, içki içenlerin, faiz yiyenlerin, küs duranların ve bahusus akraba ilişkisini kesenlerin bize zararı olmuyor mu sanıyorsunuz? Onların, içinde yaşadıkları topluma çok büyük zararları vardır amma çoğu zaman biz, bu zararların onlar yüzünden başımıza geldiğini bilemiyoruz.
Peygamberimiz s.a.v. sıla-i rahim ile ilgili olarak bazı hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Sıla-i rahim yapana rahmet, bıçağın devenin hörgücüne varmasından daha çabuk gelir”
 "Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.''
 "Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır." Tirmizi
Sıla-i rahmi kesenin duası da kabul olmaz. Dolayısıyla, şu mübarek Ramazan günlerinde oruç tutup namazlar kılıyoruz. Bu yaptığımız ibadetlerin feyiz ve bereketinden istifade edebilmemiz yine bu sıla-i rahmi yapmamıza bağlıdır. En azından ilişkileri koparmamak gerekir.
Elbette günümüzde sıla-i rahimi yapmak zorlaşmıştır. Çünkü insanlar en yakınlarından beklenmedik zararlar görmektedirler. Bu durumda ilişkiler nasıl devam edecek? Bu kolay değil, amma hiç olmazsa ilişkileri kesecek duruma gelmemelidir. İnsan akrabalarını tanır. Olabilecek sıkıntıları önceden tahmin edip ona göre davranmak gerekir. Problemleri ortaya çıkmadan önlemek, kendisi ile anlaşamadığımız akrabamızdan biraz uzak durarak ilişkileri küsecek seviyeye getirmemek gerekir. Küs durmaktansa biraz uzak durmak daha iyidir. Zira akrabalar ile küs olmak yasaktır. Bir mümin ile bile üç günden fazla küs durmak haram olursa akrabayı varın siz düşünün.
Evet, yapacağımız iş, bu yazıyı okuduktan sonra ilişkilerimizi gözden geçirmek, küs olduğumuz akrabamız var ise ne edip edip küslüğü bitirmek, uzakta olan akrabalarımız var ise bir telfonla dahi olsa hal ve hatırını sormak, yaklaşmakta olan bayramda bayramlarını tebrik etmek, yakındalar ise, onlar bize gelmese bile, bir bayram ziyaretinde bulunmaktır. Böylece ilişkilerin hiç olmazsa kopmasına fırsat verilmemelidir.
Demek, kim ömrünün uzun ve bereketli, rızkının bol ve geniş olmasını istiyorsa  sıla-i rahme devam edecek, akrabalar ile ilişkisini kesmeyecektir.
……
GÜNÜN SÖZÜ: “Azgınlaşan ve sahibini peşinden sürükleyen nefisler Ramazan-ı Şerifte sakinleştirilerek tekrar sahiplerine teslim edilirler”
















Biz yemeği terk etmedik, yememizi Allah cc yasak etti!


Bu manaya yetişmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Zira kişi isterse oruç tutuyor, yeme içmeyi terk ediyor; isterse de tutmuyor, niyet etmiyor gibi bir hava vardır. Yani, oruç tutmak sanki kişinin elinde imiş gibi düşünülüyor. Kişi oruç tutarsa sevap kazanıyor, tutmazsa günaha giriyor. Dolayısıyla oruç tutmayanlar istedikleri gibi yiyip içebilir sanılıyor.
Halbuki, gerçekte Ramazan ayının gündüzünde yeme, içmeyi ve  cinsel ilişkiyi yasaklayan Allah’tır. Nimetlerin sahibinin kendisi olduğunu ilan edercesine Ramazan Ayı’nda gündüzleyin nimetlerinin yenilmesini ve içilmesini yasaklamıştır. Kadın da en büyük nimetlerden olduğundan onu da yasaklamıştır. Dolayısıyla bu yasağa uymayanlar büyük cezayı hak etmiş olurlar. Çünkü büyük bir yasağı çiğnemiş oluyorlar. Yani kişi isterse niyet eder oruç tutar, istemezse niyet etmez ve oruç tutmaz ve istediği gibi yiyip içebilir sanılmasın. Ramazan ayında Allah cc nimetlerin sahibi olarak onların yenip içilmesini yasaklamıştır. Bu yasağa uymayanlar büyük bir suç işlemiş olurlar.
Demek ki Ramazan ayının gündüzünde nimetlerin hakiki sahibi ve yaratanı olan Allah cc nimetlerinin yenmesini ve içilmesini yasaklamıştır. İşte oruç tutup bu yasaklara uymakla Allah’a inandığımızı gösterdiğimiz gibi, bu nimetlerin de O’nun olduğunu kabul etmiş olduğumuzu ilan etmiş oluruz. Bir nevi oruç, kulluğumuzun ilanı ve emir yasak dinlediğimizin göstergesidir. Şimdi biz niyet ettiğimiz için oruç tutuyor değiliz, aksine Allah cc yasak ettiği için yiyip içmiyoruz. Niyet etmemiz bu emri ve yasağı kabul etmemiz ve itaatimizi göstermemizdir. Yasak imsak dediğimiz vakitte başlıyor. Akşama kadar yasaklara uyuyoruz ve yiyip içmiyoruz. Akşama yakın sofraların başında oturuyoruz. Çok aç ve susuz olduğumuz halde yemeklere elimizi uzatmıyoruz. Neden? Çünkü yasak henüz devam ediyor. Yasağın kalkması ezan ile ilan edildiğinden yasağın kalkmasını bekliyoruz. Adeta nimetlerin sahibi olan Allah’ın cc “buyrunuz, yiyiniz” iznini bekler gibi milyonlarca müslümanın sofralarının başında oturduklarını bir düşünün. Hiç olmazsa iftar zamanı bir milyon insanın yaşadığı Konyamızda bütün Müslümanların sofralarının başında “buyrunuz, yiyiniz” iznini beklediklerini hayal edin.Ne müthiş bir manzara değil mi?
İşte oruç böyle harika, güzel ve muhteşem bir ibadettir. Oruç, Milyonlarca müslümanın, alem-i İslam düşünülürse, milyarlarca müslümanın toplu olarak yaptıkları bir ibadettir. Şimdi, ben de müslümanım deyip te böyle ulvi bir ibadete katılmayanlar insan ismine layık mıdırlar?
Evet, eğer Allah’ı rab olarak tanıyorsan ve bütün bu nimetleri O’nun yaratıp bize ikram ettiğini kabul ediyorsan O’nun ramazan ayındaki yeme içme yasağına da uyacaksın.
İşte oruç böyle halis bir imanın alametidir. Zira oruç tutan gizli olarak yiyip içebilir. Kimse de görmez. Amma o Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu kabul ediyor ve buna inanıyor ki yalnızken de yiyip içmiyor.
Kısaca hakiki manada oruç tutanlara ne mutlu; bu güzel ibadetin kıymetini bilemeyip oruç tutmayanlara da ne kadar yazık…

Bid'atlerden sakının

Bid’at işleyenlere Ehl-i Bid’at denir. Ehl-i Bid’at’ın yaptıkları namaz, oruç, hac, zekat gibi aklınıza gelen bütün ibadetleri kabul edilmez. Her ne kadar ibadet yapmış olurlarsa olsunlar kıymeti olmaz. Bu hadis-i şerif ile sabittir. Öyleyse, bu bid’at meselesi son derece önemli bir meseledir.
Kısaca, bid’at: dinde olan bir şeyin kaldırılıp, yerine başka bir şeyin konulması ve onun ile amel edilmesidir.
Şimdi, çok dikkat çekici bir şey söyleyeceğim. Ramazan ayı neden on bir ayın sultanı oldu? “Şehru Ramzan ellezi ünzile fihil Kur’an” (Ramzan ayı öyle bir aydır ki onda Kur’an indirilmiştir)  ayetiyle sabittir ki.. ramazan ayı on bir ayın sultanı olma şerefini içinde Kur’an indirilmiş olmasından almaktadır. Peki… Kadir gecesi neden bin aydan daha hayırlıdır? Çünkü, o gecede Kur’an indirilmiştir. Dikkat ediyor musunuz? İş Kur’an’da… Kur’an’ın indiği ay böyle kıymetlenirse, Kur’an’ın indirildiği gece böyle şereflenirse… acaba O Kur’an ne kadar kıymetlidir, ne kadar önemlidir, anlaşılmaz mı?
Evet, Kur’an…Kur’an… Kur’an… Yaş ve kuru ne varsa içinde olan Kur’an… Allah’ın emir ve yasaklarının içinde yazılı olduğu Kur’an… Allah’ın kullarından neyi yapıp, neleri de yapmamalarını istediğini bildirdiği Kur’an… mirasın nasıl paylaşılacağından, haksız olarak cinayet işleyene ne ceza verileceğine kadar içinde her şeyin yazılı olduğu Allah’ın kelamı olan Kur’an… kadınların nasıl giyineceğinden devletin nasıl idare edileceğine kadar küçük büyük her alanda ayetlerin yazılı olduğu Kur’an…
Evet, dinimizin temeli Kur’an’dır. Kur’an’da Rabbimizin açık emir ve yasakları vardır. İşte bu açık emirlerin yapılmasını yasaklamak, onlara karşı olmak ve onların yerine başka şeyleri koyup onları tatbik etmek en büyük bid’attir. Ramazanda oruç tutacaksın, kadir gecesini sabaha kadar ihya edeceksin amma, Kur’an’ın toplum hayatında tatbik edilmesine gelince “olmaz!” diyeceksin. Elbette, Kur’an’da belirtilen emirler yapılmazsa onun yerine başka şeyler yapılacaktır. İşte o yapılanlar bid’attir.
Demek, kişi Kur’an’da belirtilen emirlere karşı olursa, onların yapılmasına engel olmaya uğraşırsa bu kişi ehl-i bid’attir. Dolayısıyla bu kişi sabahlara kadar namaz da kılsa, gündüzleri oruç ta tutsa bir faydasını göremez; bu bid’atı bırakmadıkça, bu bid’atten vaz geçmedikçe… Konumuz ile ilgili Ramuz el ehadis adlı kitaptan alınmış bazı hadisler:
Allah, bid'at sahibinin amelini, bid'atini bırakıncaya kadar kabul etmez.” Hz. İbni Abbas (r.a.)
“Bid'at ehli, Cehennem ehlinin köpekleridir.” Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
“Allah (z.c.hz.) (dinde, amel ve inanışta) bid'at ehlinin ne duasını, ne zekâtını, ne haccını, ne namazını, ne de sadakasını kabul eder. Yani hiç bir şeyini kabul etmez. Nihayet bunlar, kılın hamurdan çekilişi gibi, dinden çıkarlar.” Hz. Huzeyfe (r.a.)
Evet, dinimizde belli olan bir hükmün kaldırılıp yerine başka bir şey konulması bid’at olursa; acaba dinimizin bütün hükümlerinin birden kaldırılması nasıl olur? En büyük bid’at işte budur ve bunu yapanlar, bunu yapanları sevenler, bu yapılanları beğenenler, bunlara taraftar olanlar, benimseyenler ve bunlarla isteyerek amel edenler ehl-i bid’at olurlar. Bunların yaptıkları hiçbir amel kabul edilmez ve bunlar cehennem ehlinin köpekleri olurlar.
Bu konu çok geniştir ve maalesef günümüz hocalarının da bu konuda yeterli bilgileri yoktur. Onlar “la ilahe illallah” diyenleri cennetle müjdelemekle meşguldürler. Dağlar gibi amellerle gelip te cehenneme atılmaları emredilecek olanların kimler olduğundan ise bahseden yoktur.
…..
GÜNÜN SÖZÜ: “En büyük bid’atlerden birisi de devletin Allah’ın kanunlarıyla değil de, insanların kafasından çıkan kanunlarla yönetilmesidir.”

kork Allah'tan kurtul bütün korkulardan

Korkmak insan fıtratında olan bir duygudur. Allah cc insana kokmak özelliği vermiştir. Bu insan korkar. Nasıl korkmasın ki.. Her an hastalanabilir, her zaman bir kaza geçirebilir, yolda giderken birisi üstüne çıkabilir, yolda yürürken yukarılardan bir şey düşebilir, işi her an alt üst olabilir, her zaman bir mikrop bütün hayatını alt üst edebilir. Karşısına çıkacak kötü bir amir, kötü bir komşu, kötü insanlar dünyasını değiştirebilir. Yıllarca çabalayarak, dişinden tırnağından artırarak aldığı evi bir depremle yıkılabilir. Her zaman bir kriz çıkabilir, bir savaş başlayabilir. Kısaca insanı küçük büyük bir sürü tehlike kuşatmıştır. Hangi biri ile mücadele edecek? Her an her şeyin başına gelebilecek olması ihtimali onun uykularını kaçırır. Nitekim her gün birilerin başına böyle şeylerin geldiğini de görmektedir.
Şimdi insan, bütün bu korktuğu şeylerle nasıl mücadele edecektir? Bu kadar aciz olan insanın bunlarla mücadelesi, bunlara karşı dayanması mümkün değildir. Bu durumda insanın dünyası, hayatı zehir olmaktadır. Öyleyse, Allah cc insana bu korkmak özelliğini insanın hayatı perişan olsun diye mi vermiştir? Bu mümkün değil.
Öyleyse, bu korku niçin verilmiştir? Çünkü bu korku yüzünden insanların hayatı perişan olmaktadır.
Evet, Allah cc insana diğer pek çok duygular gibi korkma duygusu da vermiştir. Eğer insan neden ve kimden korkacağını bilirse bu duygusu ona çok faydalı olur. Hayatını korumasını, dünya hayatında istikametli yaşamasını sağlar; aynı korku ahiretini, ebedi hayatını kazanmasına da sebep olur.
Demek problem korkumuzu nerede ve kime karşı kullanacağımızı bilmediğimizden kaynaklanmaktadır. Allah cc böyle bir kanun koymuş ki, eğer insan Allah’tan korkarsa başka hiçbir şeyden korkmaz. Allah cc onu başka şeylerle korkutmaz. Diğer insanlar,” ya.. kanser olursam” diye korkarken o, kanser olsa bile korkmaz. Çünkü bilir ki bir gün bir sebeple bu dünyadan ayrılacaktır. “Demek benim ölümüm de bu hastalık yüzünden olacakmış” der ve korkusu yok olur. Başına her an bir bela ve musibetin gelebileceği ihtimali onu hiç korkutmaz.Çünkü o, bilir ki.. bu alemde Allah cc demeden bir zerre bile kıpırdamaz. Allah cc dilemeden hiçbir şey olmaz, O dilemişse eğer, hem önlemek mümkün değildir, hem de O’ndan gelen güzeldir.
Bu kişi insanlardan da korkmaz. Çünkü bilir ki onların ipleri de O zatın elindedir. O demeden hiç kimse ona zarar veremez. Hatta iyilik te yapamazlar. Onun için ona buna yalvarmak zilletinden de kurtulur. Ne isteyecekse Allah’tan ister, neden korkuyorsa ondan Allah’a sığınır.
Evet, Allah’tan korkar, O’ndan ister; böylece diğer bütün varlıklardan ve bütün zalimlerden korkmaktan kurtulur, onlara yalvarmak zilletinden beri olur. Rahat bir hayat sürer. Hiçbir şeyden endişesi olmaz. Bilir ki, eceli gelmeden de kimse onu öldüremez. Bu yüzden savaşın ortasında bile olsa ölüm korkusu onu yakalayamaz.
Evet, günümüzde herkes bir şeylerden korkmakta ve endişeli bir hayat sürmektedir. Çünkü, Allah korkusu kalmamıştır. Görüldüğü gibi Allah’tan korkmamanın cezası da daha dünyada başlamaktadır. Evet, Allah’tan korkmadığı için emirlerini yapmayanlar, yasak ettiği şeyleri yapanlar; titreyerek bir hayat sürdükleri gibi, ahirette de onları daha büyük sıkıntılar beklemektedir.
…..
GÜNÜN SÖZÜ: “Yapılan iyilik yapan için çok basit olabilir; birisine yol göstermek veya aç birisini doyurmak gibi. Ancak bu iyilik yapılan için çok önemlidir.”

Başında besmele çekemeyeceğin işi yapma!

Bir iş yaparken başında besmele çekmek bizim müslüman olduğumuzun alametidir. Başında besmele çekilmeyen işte hayır yoktur. Dolayısıyla meşru olan her hayırlı işimize başlarken besmele çekmeli ve bunu alışkanlık haline getirmeliyiz. Çünkü besmele çekilmeyen işe şeytan ortak olur. Besmele çekmeden yersen şeytan da seninle beraber yer, besmele çekmeden eve girersen şeytan da seninle beraber eve girer, besmele çekmeden hanımınla beraber olursan şeytanda  hanımınla beraber olur. Bunlar hadsiler ile sabittir.
Bunlar meşru olduğu halde başında besmele çekilmezse olacağı budur. Bir de başında besmele çekilmesi yasak olan işler vardır. Kısaca, haram olan bir şeye besmele ile başlanamaz.
Mesela, içki kadehini kaldıran kişi besmele çekemez. Zina yapan kişi besmele çekerek zina edemez. Tavla oynamaya besmele ile başlanamaz. Hırsızlık yaparken besmele çekilemez. Çalınan şey haram olduğundan bu çalınan şey besmele ile yenilemez.
Kişi içki içse büyük günah işlemiş olur amma, bilerek içkiyi besmele ile içerse küfre girer. Bunun için haramları işlerken kesinlikle besmele çekilemez.
Bu durumda kazancı kesin olarak haram olanların durumu çok kritiktir. Bu yüzden kazancımıza haram karıştırmaktan şiddetle kaçınmalıyız.
Aslında kişi, eğer kendisine güzel bir yol tutmak istiyorsa, hayırlı işler veya normal meşru kabul edilen işleri yaparken besmele çekmeyi ihmal etmeyecek, başında besmele çekilmesi yasak olan bir şey olursa o şeyi de terk edecektir. Yani, başında besmele çekemeyeceğin işi de besmelesiz yap demiyoruz, o işi terk et, o işi yapma, diyoruz. Eğer kişi sadece başında besmele çekilemeyen işleri terk edecek olsa inşallah yakayı kurtarır.
Evet, yatarken bismillah, kalkarken bismillah. Eve girerken bismillah çıkarken bismillah. Arabaya binerken bismillah, inerken bismillah. Her meşru işimize başlamak ‘bismillah’ ile olacak. Bir iş ki.. başlarken bismillah çekilmesi mümkün değil. O işi hemen terk edeceksin.
Bunu yapabilmek haramlara dikkat etmek demektir. Başında besmele çekilemeyen işleri terk etmek haramları terk etmektir.Bu ise takvadır. İnsanların Allah katındaki üstünlükleri ise takvalarına göredir. Demek başında besmele çekilemeyen işleri terk edenler takva ehli olacaklarından dereceleri de o derece yüksek olacaktır. Görüyor musunuz, başında besmele çekilemeyen işleri terk ederek kişi hangi derecelere yükseltiyor?
Bir haramın terki vaciptir. Dolayısıyla bir şeyi ‘bu haramdır’ diye terk etmek bir vacip işlemek olduğundan bir vacip işlemek sevabı kazandırır. Günümüzde ise insanların üzerine sel gibi haramlar geldiğinden bunları terk ederek pek çok sevap kazanmak mümkündür. Öyleyse, günümüzün bu olumsuz tablosunu kendi lehimize çevirmemiz mümkündür. Üstümüze gelen bu sel gibi haramları kasten terk ederek, onlardan uzak durarak her bir terkimizden bir vacip işleme sevabını kazanabiliriz.
Unutmayalım, ahirette çok sevaba ihtiyacımız olacak!
….
GÜNÜN SÖZÜ: “İnsan içinde yaşadığı çevreden etkilenir. Bunun için haramların yaygın olarak işlendiği yerlerde durma!”


Müslüman olmak şerefi bize yeter


Meşhur, tarihi olayı bilirsiniz. Adaleti ile aleme nam salan Hz.Ömer Şam seferindedir. Koca islam aleminin halifesi olarak kölesi ile beraber bir tek develeri vardır. Adaletin gereği olarak köle ile Hz.Ömer deveye sıra ile binmektedirler. Yani, İslam devletinde, orta çağ diye kötüledikleri o dönemde devletin en başındaki Hz.Ömer ile en aşağıda olan köle aynı haklara sahiptirler. Deveye sıra ile binerek o çöllerde yolculuk etmektedirler. Nihayet Şam’a yaklaşılır. Elbette bütün Şam ahalisi Hz.Ömer’i karşılamak için bekleşmektedirler. Ancak deveye binme sırası da köleye gelmiştir.
Köle devenin üstünde, Hz.Ömer yerde yaya… Böyle nasıl Şam’a girilecektir? Köle Hz.Ömer’e yalvarır: -Ben hakkımı sana veriyorum, diye…Adaleti aleme nam salan Hz.Ömer’i ikna etmek mümkün olmaz. Deveye köle binecektir. En son orada bulunanlardan biri bu durum karşısında “şerefimiz ne olacak, efendim” der. Hz.Ömer tarihi bir cevap verir. “Müslüman olmak şerefi bize yeter. Müslüman olduktan sonra başka şeref mi arayalım? der.
Evet, Müslüman olmak şeref olarak bir kişiye yeter. Deveye binmekte ne şeref olacak ki..
Evet, insan bindiği arabadan şeref kazanamaz, oturduğu eve göre şerefi olamaz. Giydiği elbiseden şeref kazanılamaz. Dünya malı ile şeref olmaz. Makamlar mevkiler geçicidir. Böyle geçici şeylerle şeref kazanmaya çalışanlar, bunlar ellerinden çıkınca ne yapacaklardır?
Halbuki Müslüman olmak öyle bir şereftir ki.. tarif edilmez.
En başta Müslüman olmakla biz, bu kâinat sahibine muhatap, dost olduk. O’nun emir ve yasaklarına uyarak O’na kul olmak, O’nun yarattığı bir eser olmak, O’nun verdiği hayatı yaşayıp, O’nun verdiği rızkı yemek, O’nun şu harika mülkünde yaşamak nasıl bir şereftir, bir düşünün. Müslüman olmakla Peygamberlerin bile kendisine ümmet olmak istedikleri ve ancak İsa as’a nasip olacak Allah’ın en sevdiği kuluna ümmet olmak gibi tarif edilmez bir şeref kazandık. İslamiyet’ten uzak olanların perişan oldukları bu alemde Müslüman olmakla bizler yolumuzu bulduk, niçin yaşadığımızı anladık, nereye gittiğimizi öğrendik.
Müslüman olmakla toplumda nasıl yaşanacağını, büyüklere nasıl muamele edileceğini, küçüklere nasıl şefkat gösterileceğini öğrendik. Müslüan olmakla aile hayatı nasıl kurulur, nasıl devam ettirilir, kadının haklarını, erkeğin haklarını öğrendik. Komşu ilişkileri nasıl olacak, ibadet, şükür nasıl yapılacak onu öğrendik. Nefis ve şeytanın oyuncağı olmaktan İslamiyet sayesinde kurtulduk.
Müslüman olmakla şu dünyada nasıl yaşanacağını, neleri yapacağımızı, neleri de yapmayacağımızı öğrendik.
Müslüman demek bu kâinatın sahibine kul, habibine ümmet demek. Bu şeref bir insana yetmez mi? Yaşadığımız İslamiyet ile, öldükten sonra da akıl ve hayal yetişmez nimetlere gene bu İslamiyet sayesinde kavuşacağız inşallah.
Biz müslümanız. Nimetlerden istifade eder, şükür ederiz ve sevap kazanırız. Başımıza sıkıntı gelir, sabrederiz sevap kazanırız. Bizim için ne gam vardır nede keder. Dünya bile bizim için adeta bir cennettir.
Evet, biz müslümanız. Bu şeref bize yeter. Müslüman oldukları halde şerefi başka yerlerde arayanlar, yazık onlara…
…..
GÜNÜN SÖZÜ: “Müslümanın ölüsüne verilen değere bak ki; yıl on iki ay, yirmi dört saat –farz namazlar hariç-hiç durmadan devam eden Kâbe’nin etrafındaki tavaf, müslümanın cenaze namazı için duruyor”

dünya mehdi-i Azam dönemine girmiştir

Daha iki hafta önceki yazımda son cümle olarak "Dünya yeni bir sürece girmiştir ve Türkiye bu sürecin dışında kalamaz. Türkiyedekilerin bu süreci durdurmaları mümkün değildir" diye yazmıştım. Evet, çok geçmedi, sadece iki hafta, ve bu yeni sürecin işaretlerini herkes görmeye başladı. Geçen hafta Türkiye'de ilkler yaşandı ve yaşanmaya da devam edecektir. Artık değişim kaçınılmazdır. Bu ne senin nede başkaların başarısıdır. Bu dünyaya gelmekte olan yeni dönemin işaretleridir. Nasıl bu kâinatın sahibi o şiddetli soğuk kış günlerinden sonra baharın gelmesini murad ediyor ve hiçbir şey baharın gelmesine mani olamıyorsa, dünyaya da yeni bir dönem geliyor. Hiç çekinmeden ve korkmadan ve tereddüt dahi etmeden diyorum ki, dünyaya Mehdi-i Azam dönemi geliyor. Dikkat edin. Türkiye'ye demiyorum! Dünya Mehdi-i Azam dönemine girmiştir. Artık işaretleri de gözle görülür hale gelmiştir.
Sadece Türkiyedekiler değil dünyadaki bütün din düşmanları bu dönemi engellemek için uğraşıyorlar amma başarılı olmaları mümkün değil. Çünkü böyle bir dönemi bize Allah cc vaad etmiş, peygamberimiz sav haber verip müjdelemiştir. Allah cc bir şeyi vaad eder de o iş olmaz mı? Veya, acaba olacak mı, veya nasıl olacak, gibi bir tereddüt olmamalıdır.  Peygamberimiz sav neyi haber vermiş te olmamış? Evet, bir şeyi Allah cc vaad etmişse o iş mutlaka olur ve bir şeyi peygamberimiz sav haber vermişse o iş mutlaka meydana gelir. Bir müjde veren daha var! Asrımızın imamı Bediüzzaman Hz.leri... Bediüzzaman Hz.leri kendisinden sonra gelecek zatın Ahir zamanda beklenen büyük mehdi veya Mehdi-i Azam olacağını açık olarak eserlerinde yazmıştır. Yapacağı işleri de yazmıştır. Evet, Mehdi-i Azam olan zatın bugün dağınık halde olan ve çoğu Amerika ve Avrupa'nın kuklası olan İslam ülkelerini bir araya getirerek İslam Alemi'ni oluşturacağını ve Kur'an'ı bütün hükümleri ile tatbik edeceğini haber vermiştir. Elbette kendisi de Alemi İslam'ın başında olacaktır. Bütün dünyada bütün Müslümanlar Allah'ın vaadi, peygamberimiz sav'in müjdesine güvenerek büyük bir istek ve arzu ile o dönemi beklemektedir.
Allah'ın emirlerinin yasaklandığı, Allah'ın emirlerini yapanların cezalandırıldığı bu karanlık dönem artık bitmek üzeredir. Allah"ın yasak ettiği şeyleri serbest edecek kadar haddini tecavüz eden zalimlerin dönemi kapanmak üzeredir. Hiçbir güç bu karanlık dönemin kapanmasına ve İslam güneşinin doğmasına mani olamayacaktır.
Burada şunu da belirtelim ki bu gün hizmet dava eden bazı kesimler hiçbir dayanakları olmadığı halde Mehdi-i Azam'ın gelip gittiğini söylemektedirler. Bu sözün hiçbir aslı astarı yoktur ve hiçbir geçerliliği de yoktur. Dayandığı ciddi bir delili de yoktur. Bunun için böyle yanlış fikirlere itibar edilmemelidir. Bu yanlış fikir İslam düşmanlarının işine geldiğinden onlar tarafından desteklenmektedir. Bu sözü Üstad Bediüzzaman Hz.leri için söylemektedirler. Ben şahsım olarak Risale-i Nur eserlerini uzun zaman tetkik ettim. Bediüzzaman Hz.leri'nin böyle bir iddiası olmadığı gibi Mehdi-i Azam'ın kendisinden sonra geleceğini ve yukarıda bahsettiğim gibi Alem-i İslam'ı meydana getireceğini ve Kur'an'ı bütün hükümleri ile tatbik edeceğini yazmıştır. Daha başka yapacağı işleri de eserlerinde belirtmiştir. Bu yüzden Bediüzzaman Hz.lerine Ahir zamanda gelecek olan Mehdi-i Azam demek ona büyük bir iftiradır. Bu iddianın hiçbir dayanağı da yoktur.
Evet, mehdi-i Azam dönemi gelmek üzeredir ve büyük bir iştiyakla o büyük zatı, Mehdi-i Azam'ı beklemekteyiz. Geliyor… Yakında… hem de çok yakında…

23 Şubat 2011 Çarşamba

HAYATIN GERÇEKLERİ



               

 

                 HAYATIN GERÇEKLERİ

                 

           İnsan Hayatına Yön Verecek Sözler

                         
                    Hakikatler Hazinesi






“Bu kitapçık: şu dünyaya bir memur ve bir misafir olarak gönderilen insanın yapması gereken hareketleri ve bilmesi gereken doğruları veciz bir şekilde ifade eder.”







                                Hazırlayan
                      Selahattin ALTINTAŞ
                                   2013










                                      ÖNSÖZ
                     Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdülillahirabbilalemin, vessaletü vesselamu alâ seyyidine Muhammedin ve ale elihi ve ashabihi ecmain.
Dünyada bazı değişmez gerçekler vardır: ateşin yakması, dünyanın dönmesi, suyun sıfır derecede donması veya yüz derecede kaynaması gibi. Hâlbuki bizler “Acaba bunlar doğru mu?” diye araştırmamışızdır. Bunları kimin tespit edip söylediğini de bilmeyiz. Amma, öyle olduğunda da şüphemiz yoktur. Çünkü öyledir.
Aynen bunun gibi; elinizde bulunan bu kitapçıkta uzun tefekkürler neticesi tespit edilen hakikatler yer almaktadır. Bu hakikatler herkes için geçerli olup, çevremizde olan veya başımıza gelen olaylar tarafından her zaman tasdik edilmektedirler. Daha önce hiçbir kitapta yayınlanmamış ve hiçbir kitaptan alınmamış -birkaç ayet, hadis-i şerif ve birkaç söz hariç-tamamen telif olan bu cümleler kuvvetlerini müellifinden değil, gerçek hayattan almaktadırlar. Sözler fıtri olarak geliş ve inkişaf ediş sırasına göre yazılmışlardır.
Rabbimiz bu hakikatleri anlayıp, neşretmeyi nasip ettiği gibi, istifade edilmesini de nasip etsin, âmin. 


                                                         Selahattin ALTINTAŞ






              


                     HAYATIN GERÇEKLERİ

1. Gaye-i hayâl olmazsa, ezhan enelere döner. Mektubat
İzah: İnsanların ve toplumların hedefleri, gayeleri olmalıdır ki; akılları ile, fikirleri ile, bütün duygu ve düşünceleri ile o gaye için çalışsınlar. Aksi takdirde kendi istek, arzu ve menfaatlerini gaye edinirler. Herkesin kendi menfaatinden başka bir şey düşünmediği bir toplumda ise her türlü kötülük ortaya çıkar

***
2. Bu kalbe fani hiçbir şeyin girmeye liyâkati yoktur. Bütün mevcudatı muhabbetullaha vesile olan ayine oldukları esma hesabına sevebilirsin.
İzah: Her insanın kalbine büyük bir sevgi konulmuştur ki, onunla Allah’ı sevsin. Bu sevgiyle bir kişiyi veya bir şeyi, Allah’ı hatırına getirmeksizin severse, bu sevmesi gayri meşru olur ve cezasını da çeker. Hem de o sevdiği şeyin eliyle. Ekser âşıkların ağlamalarının sebebi budur. Birisi bir şeyi severse; ya güzel olduğu için, ya onda hoşuna giden nimetler olduğu veya ondaki mükemmelliklerden dolayı sever. Hâlbuki bunlar o şeylerin kendi malları değildir. O güzellik ve kemalât tamamen Allah’a aittir ve O’nun isimlerinin tecellileridir. Öyleyse; bir şeyi Allah’ ın eseri, Allah’ın san’atı, Allah’ın nimeti olarak istediğin kadar sevebilirsin. Yoksa o şeyi doğrudan doğruya, Allah’ı hatıra getirmeksizin sevmek yasaktır ve böyle bir sevgi, sahibini daima azap ve elemler içinde bırakır.

 ***
3. Gayelerin en yükseği, Rıza-i İlahiyi kazanmak için çalışmaktır.
***
4. Her bir sünnet-i seniyye onunla ilgili istikametli hareketi gösterir ve nefsin ifrat ve tefrit şeklinde olan yanlış hareketleri yapmasını önler; Onun hakkını verir, haddini tecavüz ettirmez. Bunun için, nefse en zor gelen hareketler, sünnet-i seniyyeye uygun olan hareketlerdir.
***
5. Yeme - içmede şimdiden sünnet-i seniyyeye uy ki, ileride perhize mecbur kalmayasın.
***
6. Nefse muhalefet etmeden feyiz bekleme!  
Belki o feyizler; halis bir niyet ile, dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüt vesilesiyle o feyizler gelebilir.  Mektubat
***

7. Dünya için yaratılmamışsın. Öyleyse, dünyayı elde edeceğim diye boşuna çırpınma! Başkalara muhtaç olmamak için çalış!
***
8. Bir adam nefsine hâkimse, o adam esaret altına alınamaz.
 ***
9. Günde üç öğün dâhil olmak üzere çok yemenin zararı, az yemenin faydası saymakla bitmez. Yani, sünnet-i seniyye miktarı yemeli. Peygamberimiz sav buyurdu ki "İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır"
Şairin birisi şöyle demiştir:
Az yemektir ademe mahz-ı şifa
Çok yemekten gelir emraz-ı bela
***
10. Nefse muhalefet eden aziz, itaat eden zelil olur!
***
11. Hikmet, boş midelere su gibi akar.
                                                       Hadis-i Şerif
***
12. Az yiyenin dilinden hikmetler dökülür.
***
13. Günde üç öğün doyuncaya kadar yersem, latifelerim uykuya dalıyor; adeta yaşamakta olduğumu hissedemiyorum.
***
14. İnsanlar arasında madde önemli oldukça, onlarda insanî haller görülmez. İnsanlar insanlıktan çıkarlar.(Sukut ederler)
*** 

15. Hakiki insanlık; ancak iman ve İslamiyet ile mümkündür.
***
16. Bir kişide uzun emel varsa onda insanî vasıflar aranmaz.
***
17. İnsanî vasıflar; kanaatkâr olup, uzun emelleri terk ettikten sonra inkişafa başlar.
***
18. Sureten insan görünen herkes insan değildir.
İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder. Lem’alar
***
19. Uzun emel taşımaktan, çok yemekten, en küçük bir şey de olsa muhabbetini kalbe koymaktan, sabah namazından sonra yatmaktan SAKIN!
***
20. Nefse ait lezzetler terk edilmeden, ruha ait lezzetlere ulaşılamaz.
***
21. Nefsiyle barışık olan, onun ne büyük bir düşman olduğunun farkında değildir. O, seni on dakika uyutur, sonra dayanılmaz sıkıntılara düçar eder.
***
22. Sen kulluğun gereğini yap; neticesi ‘iyi mi olur, kötü mü?’ diye düşünme! Sana düşen itaattir.
***
23. Her hayrı Allah’tan bilmek kişiyi aziz, sebeplerden bilmek zelil eder.

***
24. Allah’a itaat eden, aziz; nefsine itaat eden zelil olur.
***
25. Yâ..Allah’a itaat edeceksin ya da nefsine; Cennet ve Cehennemin ortası yok.
***
26. Faaliyet aynı lezzettir.
İzah: Herhangi bir hareket bir kabiliyetin bil kuvveden bil fiile çıkması demektir. Bu bir kanundur ki, her kabiliyet kuvveden fiile çıkarken sahibine zevk verir. Çocukların oyun oynamaktan aldıkları zevk te, büyüklerin araba sürmekten aldıkları zevkler de, hep kabiliyetlerinin fiiliyata çıkmasından aldıkları zevktir. Gerek iş yaparken, gerek her türlü oyun oynarken zevk almanın sebebi budur. Dolayısıyla her bir hareket, sahibine zevk verir. Çünkü her bir hareket bir kabiliyetin kuvveden fiile çıkmasıdır. Öyleyse, nerede bir hareket varsa orada mutlaka bir zevk vardır denebilir.
***
27. Dünyaya ihtiyaçlarımı karşılamak için gelmedim. İhtiyaçlarım, vesile-i imtihan ve daha birçok hikmete binaen verilmiştir.
***
28. Müşteri aynı nimettir. Şükrünü eda et ki çoğalsın.

Müşterinin şükrü; ona iyi bir muamelede bulunmak, hangi iş için size gelmişse onun işini güzel görmek ve hakkınızdan fazla ücret istememektir.
***
29. İkram etmeden ulu kişi olunamaz, kanaatkâr olmayan ikram edici olamaz, uzun emelli, hırs ve tama sahibi de kanaatkâr olamaz.
***
30. Sabırlı olmayan bir kişi, kâmil ve olgun bir insan olamaz. Sabır olmadan kemâle ulaşılamaz.
***
31. Bu âlemde en büyük hakikat “La ilâhe illallah” hakikatidir.
***
32. Nefis, Allah’a kulluk yapmaya manidir.
***
33. Elindekilerin kıymetini bil!
İzah: Şu anda sahibi olduğun nimetlere bak! Onları saymakla bitiremezsin. Öyleyse, onlar için şükret! Sende olmayan, fakat başkaların sahip olduğu nimetlere bakarak şükrü bırakıp, şikâyet ederek nankörlük etme!
***

34. Nefsine bin, üşenme!
İzah: İyi şeyleri yapmak nefse zor gelir. Ona zor geliyor diye o iyi şeyleri yapmaktan vazgeçme!
***
35. İnsan hayatında ye’se (ümitsizliğe) yer yoktur.
***
36. Başkaların kusurlarını öğrenme ki, onları sevebilesin. Gıybetin yasaklanmasının bir hikmeti de budur, çünkü gıybet ile başkaların hata, kusur ve yanlış işlerini öğrenirsin. Elbette bütün hata, kusur ve günahlarını öğrendiğin kimseyi de sevemezsin. Gıybet ile herkes herkesin hata kusur ve günahlarını öğrenir. Bu durumda kimse kimseyi sevemez hale gelir. Bu durumda o toplumda nasıl yaşanır? Gıybet edenlere müdahale edilirse "Yalan mı söylüyorum" diye çıkışırlar. Elbette doğru söylüyorsun. Onun için yaptığın haram olan gıybet ya zaten.

***
37. Kişilerin kabiliyetlerini inkişaf ettirecek şekilde hareket etmelidir.  

İzah: kişileri kabiliyetlerine uygun işlere sevk etmeli, o işlerde çalıştırmalıdır. O zaman onlar hem başarılı hem de mutlu olurlar. Bunun faydası ise herkese olur.
***
38. Aç iken sana öyle âlemler açılır ki, tok iken onların varlığından haberin bile olmaz. Onları hayâl bile edemezsin.
 *** 
39. Açlık öyle bir cevherdir ki, Allah (cc) onu sevdiği kullarına verir.
                                                                       Hadis-i şerif
***
40. İşimiz; Allah’a itaat, nefse muhalefettir.
***
41. Sizin dostunuz; Allah (cc), O’nun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rûku eden mü’minlerdir.
                                                                Maide suresi 55
***
42. Her gün her gün üç öğün yediğin leziz yemekleri ve içine yattığın yumuşak döşekleri kendin için hayırlı sanma! Bunlar ahir zaman fitnelerindendir.

Bir gün peygamberimiz s.a.v.’in altına yumuşak bir döşek serildi de o gece teheccüde kalkmakta zorlandı. Bunun için derhal o döşeği kaldırttı.
***
43. Açlıkla uyanan latifeler kâinat bostanındaki kendilerine mahsus çiçeklerden istifade etmek için faaliyete geçerler. Sen mideni doldurunca tekrar uykuya dalarlar.
***
44. Eğer bütün insanlar (küfre meyl edip) tek bir ümmet olma durumuna gelmeyecek olsaydı; Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin; tavanlarını, üzerinde yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerinde kurulacakları koltukları gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının geçimliğidir.
                                                               Zuhruf suresi 33-35
***
45. Rahman olan Allah’ı anmayı görmemezlikten gelene yanından ayrılmayacak bir şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar, bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da doğru yola eriştiklerini sanırlar.
                                                               Zuhruf suresi 36-37

***
46. Hırs insanı kör eder.
İzah: Hırslı insan elde etmek istediği şey için her şeyi feda eder; onu kazanacağım derken neleri kaybettiğini göremez.
***
47. Rahat etmek için çalışma! Zira rahatlık insan fıtratına zıttır.
***
48. Yüce Allah (cc) peygamberlerin ellerine verdiği mucizelerle esbabı ve tabiat kanunlarını tesiri hakikiden azletmiştir.
Adem a.s. ve İsa a.s.’ın babasız dünyaya gelmesi, İbrahim a.s.’ı ateşin yakmaması, peygamberimiz s.a.v.’in bir duası ile bir hafta yağmur yağması ve tekrar dua etmesiyle durması gibi. Yani: çocuğun dünyaya gelmesinde anne- baba sadece bir sebeptir; meyvenin meydana gelmesinde ağaç sadece bir sebeptir; yağmurun yağmasında bulut sadece bir sebeptir ve ateş te ancak Allah’ın izniyle yakar, yoksa yakamaz ve hakeza…
***
49. Cenab-ı Hak bir kulunu sevdi mi; yâ.. onu dünyaya küstürür, ya da dünyayı ona. R.Nur
***
50. İlim meclislerinde aradım kıldım talep. İlim geride kaldı; illa edep, illa edep.
                                                                             Atasözü
*** 

51. Sıkıntı çekmeyişimiz, rahat içinde olmamız hakkımızda hayır değil. Firavun’un 400 sene başının dahi ağrımaması onun hakkında hayır olmadığı gibi. Kâmil insanların sıkıntıları kesilince “Aman ne hata ettik” diye endişe etmeleri sıkıntı onların gıdası olmasındandır.
***
52. Sıkıntılar insanı olgunlaştırır, ciddi ve vakarlı olmasını sağlar.
***
53. Hayatın şakası yoktur. Şeriat-ı fıtriyeye de (tabiattaki kanunlara) azami derecede itaat etmeye mecburuz.
***
54. İşin ehli olmayanlar laçkalığa sebep olur.
***
55. Yüzü dünyaya dönük olan insan nasıl kanaatkâr olacak!
***
56. Gayr-i meşru yoldaki o cüz-i lezzet, oltaya takılan yem gibidir. Aç olan balık o yemi yemeye kalkarsa kendisini helâk eder. Sen de haramlardaki o az bir lezzet için haramlara girersen dünya ve ahiretini mahvedersin.
*** 

57. Başarının, kalkınmanın, ilerlemenin sırrı; insanları kabiliyetlerine uygun ve yapabilecekleri işlerde çalıştırmaktır.
***
58. İnsanlar ebedi saadeti kazanmak için dünyaya gelmişlerdir. Şimdi ise dünya hayatını kazanmak için çalışmaktadırlar. Ahiret yerine dünya hayatı medar-ı nazardır.
***
59. Maddi ve manevi nimetlere kavuşmanın yolu sebeplere yapışmaktır. Elma nimetini isteyen elma ağacı dikmeli, çocuk nimetini isteyen evlenmeli, manevi nimetlere mazhar olmak isteyen de büyük zatların ellerini tutmalıdır.
***
60. Zevk ehl-i imana, elem ehl-i küfredir. Ehl-i iman nihayetsiz nimetlere, ehl-i küfür nihayetsiz elemlere daha dünyada iken mazhardır.
***
61. Bütün problem Cenab-ı Hakk’ın mülkünü sahiplenmekten kaynaklanıyor. Mülkü sahibine teslim et! Mülk O’nundur, tasarruf eden de O’dur. Öyleyse sen  ‘Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler’ de ve dünyanın kederini bırak, sefasını sür.
***
62. Sebepler, istenen nimetlerin musluklarıdır. Öyleyse, sen hangi şeyi elde etmek istiyorsan onun gereği olan sebepleri yerine getirmelisin.
***

63. Cenab-ı Hak nefse (nefs-i emare), nefiste Cenab-ı Hakk’a düşmandır. Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasakları, verdiği belâ, musibet ve hastalıklar nefse indirilen birer darbe gibidir. Bu gibi şeylerle nefis her darbe yiyişte Cenab-ı Hakk’a olan düşmanlığı biraz daha artar. Sen, Cenab-ı Hakk’ın düşmanı olan nefsine düşman olursan, o her darbe yiyişte sen mesrur olursun. Eğer sen, nefsine dost olursan, o zaman onunla beraber sen de Cenab-ı Hakk’a düşman olursun ve düşmanlığın da gittikçe artar. Kâfirin Allah’ın düşmanı olması bundandır.
***
64. Bütün nimetler Cenab-ı Hak’tandır. Ancak sebeplerle verir. Öyleyse, sebeplere yapışmadan nimetleri bekleme!
***
65. Az yemek, bütün büyük zatların ortak özelliğidir.
 

***
66. Kısacık dünya hayatındaki rahatın için bu kadar zahmetlere katlanıyorsun da, niçin ebedi hayatındaki rahatın için az bir zahmete katlanmıyorsun!

***
67. Sıkıntıların sebebi ibadetsizlik yüzünden ruhun aç kalmasıdır. İbadet ruhun gıdasıdır. 
Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur. Rad suresi 28
***
68. Ey insan! Rahat etmeyi aklından çıkar! Zira buna ne dünya müsait, ne de senin fıtratın.
***
69. Bineğimiz olan vücudumuzun ihtiyaçları, bakımı, tedavisi bizi o kadar meşgul ediyor ki; ona binip, yapmamız gereken işler olduğunu düşünemiyoruz bile!
***
70. Aydınlatılmayan her yer karanlıktır.
İzah: Karanlık için yeni bir şey yapmaya gerek yoktur. Işık yoksa karanlık otomatik gelir. İlim de öyledir. İlim için çalışmak gerekir, amma ilminiz yoksa otomatik olarak cahil olursunuz. Cahil olabilmek için bir şey yapmanız gerekmez.
***
71. Dünyaya para kazanıp, mal toplamaya gelmemişim. Çalışarak dünyevi ihtiyaçlarımı karşılıyorum ki; onlar beni yaratılış gayem olan ibadetten, zikirden, fikirden ve şükürden alıkoymasın.
***
72. Her şey bizim gördüğümüz gibi değildir. 

Mesela: Görünüşte güneş dünyanın etrafında dönmektedir, aslında ise dünya güneşin etrafında dönmektedir. Görünüşte Ay yıldızlardan büyüktür, aslında o yıldızlardan çok küçüktür.
*** 

73. Her şey senin bildiğin gibi değildir.
İzah: Geçmişte hararetle savunduğunuz nice şeyin zaman içinde yanlış olduğunu anladığınız çok olmuştur. Demek o zaman senin bildiğin doğru değilmiş.
***
74. İnsanlar üç guruptur: Ehl-i dünya, Ehl-i ukba ve Ehlullah.
EHL-İ DÜNYA: Bir işi yapacağı zaman dünyevi kâr ve zararını düşünür; helâli ve haramı düşünmez.
EHL-İ UKBA: Bir işi yapacağı zaman uhrevi (ahirete ait) kâr ve zararını düşünür.
EHLULLAH: Bir işi yapacağı zaman o işte Allah’ın rızasının olup olmadığını düşünür.
Kişilerin kıymetleri himmetleri nispetinde olduğundan bu üç gurup arasında da gayeleri nispetinde kıymet farkları vardır. Bu üç guruptan gayesi dünya olanların dünya ellerine geçse bile, hayatları elem içinde elemdir. “Hasiraddünya vel ahirah” sırrınca her iki dünyayı birden kaybederler.
Ahireti gaye edinenlerin ise, dünya ve ahiret birden ellerine geçer.
Sadece rıza-i ilahiyi esas maksat yapanların ise; dünya, ahiret ve yüce Allah’ın rızası birden ellerine geçer. Aklın tahayyülünden hariç nimetlere daha dünyada iken mazhar olurlar. Zaman ve mekân kaydından çıkarlar, kalp ve ruhun dairesinde, ezelden ebede uzanan nihayetsiz geniş bir âlemde, nihayetsiz nimetler içinde, nihayetsiz şükürle, nihayetsiz tecelliyat-ı esma içinde yaşarlar. Dünya ve ahiret onların bu âleminde sadece iki menzildir.
***

75. Her şeyin ve her yolun kendine göre bir cazibesi vardır. Sen hangi yola gitmeye karar verirsen, o yolun cazibesi seni alır götürür. Onun için herkes gittiği yoldan memnundur ve o yola gitmeyi kendisi istemiştir.
***
76. Sabah namazından sonra yatılan gün ile yatılmayan gün; hem maddi olarak, hem de manevi olarak tamamen birbirinden farklıdır.
***
77. Küfür: nihayetsiz ilim, irade, hikmet ve kudretle yaratılan Cenab-ı Hakk’ın eserlerini akılsız, şuursuz, ilimsiz, kör, sağır tabiata vermek demektir. Puta tapmak bu mananın tecessüm etmiş şeklidir. Bunun için, küfrün olduğu her yerde ve her zamanda puta tapmak olagelmiştir. Ehl-i iman ise; her şeyi Cenab-ı Hakk’a verir. Namaz da bu mananın tecessüm etmiş şeklidir. Demek oluyor ki; mü’minler namaz kılar, kâfirler puta tapar.
***
78. Bir kişinin şahs-ı manevisi; hâl, söz ve fiillerinden meydana gelir. Bir kişinin veya bir şeyin ismi anılınca akla gelen şey onun şahs-ı manevisidir.

Bu konu ile ilgili geniş bilgiyi aşağıdaki internet adresinde bulabilirsiniz.
http://selahattinkoseyazilari2.blogspot.com/2011/02/sahs-manevi-nedir.html
***
79. İnsan için en büyük fani bile gaye olamaz. Ancak beka için vasıta olabilirler.
***
80. Ahiretteki ceza ve mükâfatlara nazar çevrilmeden zor gelen emirler nasıl yapılacak, nefse hoş gelen haramlar nasıl terk edilecek?
***
81. Hırçın olan insanın kendi iç âleminde fırtınalar vardır. 

***
82. İşinin ehli olmayan vakarlı olamaz.
***
83. Nimetlerden meşru dairede, ihtiyaç miktarı istifade edilirse tamamı lezzet olur. İhtiyaç miktarını aşarsa nefis hesabına olur. Bu durumda cüz-i bir lezzet kalır; o’da çok elemli olur.
***
84. Nefsin sıkıntıya girmesini istemezsen ruhun sıkıntıya girer. Ruhun rahatını istersen nefsin sıkıntıya girer. Ancak, nefsin sıkıntısı ruhun sıkıntısına nispeten hiç hükmündedir. Hem nefsin rahatlığı az ve geçicidir. Ruha yüklediği elem ise devamlıdır.
***
85. Nefsin sıkıntısı geçici olup rahata inkılâp eder. Nefsin rahatlığı da geçici olup eleme inkılâp eder.
***
86. Her yerin kendine göre sekenesi (sakinleri) vardır. Okulun sekenesi öğrenciler, hastanenin sekenesi hastalar, denizin sekenesi balıklar, caminin sekenesi cemaat, meyhanenin sekenesi sarhoşlardır, vs.

Şimdi sen, kendin nerenin sekenesi olduğuna bak!
***
87. Küçük bir kâinat olan insanda ene, büyük bir insan olan kâinatta tabiat, kendi hesaplarına içinde bulundukları mülkü zapt etmek isterler. Sen ise; iman ve salih amel ile hem vücudunu hem de kâinatı Cenab-ı Hakk’a vermekle mükellefsin.
***
88. Ömrü hapiste geçen bir kişi, belki oraya alışır ve hapsin sıkıntılarından pek etkilenmez. Amma dışarıdaki geniş ve hür bir hayata alışan kişi hapse dayanamaz. Girse bile hemen çıkmak için çareler arar ve onlara sarılır. Kurtulunca bir daha oraya girmemek için gayret eder. Aynen öyle de; nefsin isteklerini yerine getirmekle ömrünü geçirenler belki bundaki sıkıntılara alışmışlardır ve hayatı ‘hep öyledir’ sanırlar. Amma, kalp ve ruhun dairesini bilenler bazen nefsin eline düşseler bile buna dayanamazlar. Nefse binmeye alışık olan onu sırtında taşıyamaz. Kurtuluş yollarını ararlar, bulurlar ve gerekeni yaparlar ve bu onlara zor gelmez. Çünkü bu zahmet, nefsi taşımaktan gelen zahmetin yanında hiç kalır.
***
89. Yâ namaz kötülükleri, ya da kötülükler namazı terk ettirir. İkisi beraber olursa o namaz, namaz değildir.
***
90. Paraya olan muhabbet; para, insanı nefsin isteklerine ulaştırdığı içindir. Nefsin istekleri olmazsa paraya muhabbette olmaz. Evliyalarda olduğu gibi.
***
91. Etrafımızda birçok maddi ve manevi tehlikeler vardır. Allah’a kulluk yapanların bu tehlikelerden haberleri bile olmaz. İsyan edenler ise bunları hissederler ve onlara dayanabilecekleri kadarı ulaşır.
*** 

92. Etrafımızda olan her şey kaderdendir ve Allah’ın takdiri iledir. İnsan onlarla imtihan olur. Velev ki bunlar başkalarının cüz-i ihtiyarisi ile olsun.
***
93. Bu devrin insanını müjde vererek itaate sevk etmek gerekir.
***
94. Bugün toplumun bozulmasındaki en büyük sebeplerden biri de yolsuz merhamettir. Yani, cezayı hak edene acıyıp ceza vermemek veya dinimizde belirtilen cezaları tatbik etmemek. 

Peygamberimiz s.a.v. “ Bir had cezasının tatbik edilmesi kırk sabah yağmur yağmasından hayırlıdır” buyurmuştur.
                                                                    Ramuz el Ehadis
***
95. Sabah namazından sonra yatan, üç öğün yiyen yaşamıyor.

Hemen deneyip farkı görebilirsin. 
***
96. Allah’a kulluk yapana hayat ne kadar güzel, İsyan edene ise ne kadar zor ve elemlidir.
***
97. Sen gayeni, hedefini iyi tespit et. Seni gayene ve hedefine ulaştıracak vasıtalar bulunur. Bulunmasa da bu niyetin seni varmış gibi yapar.
***
98. Her biri birer küçük cennet olan hurileri bırakıp, her biri birer küçük cehennem olan yalancı hurilere (Allah’ın [örtün] emrine baş kaldırıp, bütün güzelliklerini hiç çekinmeden erkeklerin önünde sergileyen fasıkelere) yönelmek ne kadar akılsızlıktır.
***
99. Bir şeyin başına geçmek, onu yapmaktan daha zordur.
***
100. Şu kâinata gelen insan; yâ.. iman edip salih amel işler, sultan olur; yâ da nefsine uyar, rezil, rüsvay olur. 

***  
101. Bu dünyada cennetin numuneleri olduğu gibi, cehennemin numuneleri de vardır.
***
102. Aramızda ehl-i cennet olduğu gibi, ehl-i cehennem de vardır.
***
103. İnsanları tanımak istersen, boş zamanlarında ne yaptıklarına bak.
***
104. İnsanlardan gelen ezaya ancak kâmil insanlar katlanabilir.
***
105. Kişi nefsine uyup Allah’a isyan ettiği zaman manevi bir hapse sokulur.
***
106. Ya namaz kılar kurtulursun; yada terk eder, sürünürsün!
***
107. İnsanların eserleri Cenab-ı Hakk’ın eserlerinin harikalığını gösteren ayinelerdir.
İzah: Uçağa bak ta sineğin harikalığını gör, bilgisayara bak ta insan beyninin harikalığını gör, yapma çiçeklere bak ta hakiki çiçeklerin harikalığını gör ve hakeza.
***
108. Kelimeler manâların elbiseleridir.
İzah: Demek istediğimiz şeyi ifade için kelimeler birer araçtır. Maksat o manâdır. Her dilde o manâ başka kelime ile ifade edilmektedir. İşte farklı dil budur.
***
109. Haramları terk etmeyen bir kişi İslamiyet’i anlatamaz, manen buna gücü yetmez.
***
110. Bugün ekser insanlar paranın kölesi olmuşlardır. Eğer paran varsa, onlar dolayısıyla sana köle olurlar. Eğer paran yoksa sen o aciz insanlara köle olursun.
***
111. İnsan ibadet için yaratıldığından; ibadetsiz bir insan, hiçtir. 

Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur "Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"
***
112. Hâkimiyet ancak ilim ve kudret ile mümkündür. İlim ve kudret olmadan hâkimiyet kurmak mümkün değildir.
***
113. Bildiğini öğret, bilmediğini öğren!
***
114. Çoğunluk paraya ve mala tapmaktadır. Onların taptıklarına iyi sahip ol! Ki……
***
115. Gökyüzüne bakmak sünnettir. Gökyüzüne bakmadan kâinat sarayına çıkılamaz! Güneş, Ay ve yıldızlar kâinat sarayına çıkabilmemiz için basamaklardır.
***
116. Kadının en büyük isteği, arzusu ve ihtiyacı sevilmektir. Kısaca, kadınlar sevilmek isterler. Eğer sevilmezlerse başka hiç bir şey onları tatmin edemez, mutlu edemez.
***
117. Kadın kendisini seven bir erkek için her şeye razı olabilir.
*** 

118. Dünya kâinat içinde bir noktadır. İnsan ise kâinatı içine alabilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Dolayısıyla bütün kabiliyetleri ile dünyaya yönelen bir insan, kabiliyetlerine göre küçücük sayılan dünya içinde boğulur veya onda hapis olmuş olur.
***
119. Kadın için en önemli şey kocası tarafından sevilmektir.
***
120. ‘Allah cc tarafından sevilmek ve O’nun razı olduğu bir kul olmak’ herhâlde ulaşılabilecek en son mertebe budur.
***
121. İnsan kimin emir ve yasaklarına göre yaşarsa onun kulu olur. Mesela: sabah namazı vakti Allah cc ‘ namaz kılmak için kalk’ emreder. Nefis ise ‘yat’ der. Kimin emrini yaparsan ona kulluk etmiş olursun. Onun için kabre varınca ilk olarak dünyada kime kulluk ettiğin sorulur. ‘Rabbin kim?’ denir.
***
122. Müspet ilimler; kudret ile yaratılan şu kâinatı görmek ve anlamak için birer dürbündür.
İzah: Astronomi, fizik, kimya, tıp ve biyoloji gibi ilimler; birer dürbün gibi bizim, o alanlardaki Cenab-ı Hakk’ın eserlerini ve o eserlerdeki sanatların harikalığını görmemizi sağlarlar.
*** 

123. Kadının en büyük gıdası sevilmektir. Kadın hep kendisini sevecek bir erkek arar.
***
124. İnsan Cenab-ı Hakk’ın isimlerine üç şekilde ayine olurken, şuunat-ı ilahiyyeye yaşayarak ayine olur.
İzah: Mesela: İnsan görmesi ile, bir numunesini taşımak noktasında ‘Basir’ ismine; acizliği ile, zıt olarak, O’nun ‘Kadir’ ismine; elindeki, kulağındaki nakışlar ile ‘Sani’ ismine ayinedarlık eder. Şuunatına ise: İnsan, yaptığı veya kendisine yapılan hareketler karşısında hissettiği; sevmek, kızmak, memnun olmak gibi duyguları ile Cenab-ı Hakk’ın şuunatına ayine olur ve bu şekilde Cenab-ı Hakk’ın şuunatını anlar. Mesela: Bir aile reisi veya bir idareci emirleri yerine getirilince ne hissediyor, karşı gelinince ne hissediyor, baksın ve Cenab-ı Hakk’ın kendisine itaat edenlere ve isyan edenlere karşı olan şuunatını anlasın.
***
125. Şaşılır o kimseye ki dünyada rahat etmek ister. O bilmez mi ki, Resulüllah (s.a.v.) “Dünyada rahat yoktur.” buyurmuştur.
***
126. Allah’a kulluğu terk eden düşüyor. Bütün serkeşlik ve serserilikler düştükten sonra başlıyor.

İzah: Kişi kendi iradesi ile kulluğu terk ettiği zaman meyvenin dalından düşmesi gibi düşer ve bütün kıymetini kaybeder. Düştükten sonra başına gelenler ve içine düştüğü durum için kimseyi suçlamaya hakkı yoktur. Çünkü kendi iradesi ile kendi yaratanına asi olmuş ve O'na kulluğu terk etmiştir.
***
127. Bütün iyilik ve kemalât Allah’tan, bütün hata ve kusur bizdendir.
***
128. Ya Rabbi ! Marifetime kulluğumdaki noksanlığımı bağışla.                                                            İmam-ı Azam
***
129. Tedbir al, takdire razı ol!
*** 

130. Güleç yüz olgunluk alâmetidir.
***
131. Şu dünyada tuttuğun yol eğer seni ebedi saadete götürecekse devam et. Yoksa o yola yol denmez!
***
132. Kulluğun az bir zahmetine katlanmayan başka çok zahmetlere katlanmaya mecbur olur.
***
133. Akıllı idareci insanları yapabilecekleri işlerde çalıştırır, yapamadıklarıyla ilgilenmez.
***
134. Dünyada ve ahirette perişan olmak istiyorsan; namazı terk et, ana-babana isyan et!
***
135. Dünya önünde mi, arkanda mı? Birçok insanın dünya önündedir; Onlar, dünyayı elde edebilmek için koşuştururlar. Bazıların da ahiret önlerindedir, dünya arkalarındadır; bu yüzden dünya onlara yetişeceğim diye arkalarından koşar.
***
136. Hayat, yaşadığın andır ya da gün. Yani, geçmiş geçmiştir, gelecek ise garanti değildir. Sen bugüne bak!
***
137. İnsanları en çok sıkıntıya sokan şeylerden birisi de kalbindeki şeytana ait sözlerdir. (vesveseler) İnsan o vesveseleri kendisinin veya kendi kalbinin sözleri sanarak endişeye düşer. Hâlbuki senin, istemediğin halde kalbinden gelen o kötü sözler, şeytana aittir ve sen, yarın ahirette onlardan mesul olmayacak, hesaba da çekilmeyeceksin; dilin ile söylemedikçe!
***
138. Bu devirde zararı dokunmayan komşu iyi komşudur.
***
139. İnsan menfaat anında belli olur.

İzah: Yıllarca beraber olsanız dahi aranızda bir menfaat meselesi olmadan o kişiyi tanımış olmazsınız. Kişinin ne olduğu ancak menfaat anında belli olur.
***
140. Düşmanını yenmenin yolu; ona iyilik etmektir.

(Hemen dene ve hemen neticeyi gör, inanılmaz etkili. Düşmanını öldürsen yenmiş sayılmazsın amma iyilik yapınca adeta eriyor ve düşmanlık bitiyor))
***
141. Bütün çalışma, çabalama ve koşuşturmalarımızdaki gaye para kazanmaktır. Demek ki para çok önemlidir. Madem öyledir, onu önemsiz şeylere harcama. Kısaca, dinimizin bir emri olan iktisada riayet et.

***
142. İnsan o kadar nazik bir varlıktır ki, en küçük bir şey, hattâ en küçük bir söz bile onun dünyasını karartmaya yeter.
***
143. Daha cennete varmadım, cehennemden kurtulmadım.
***
144. Lafla müslümanlık kolay, fiilen müslümanlık zordur.
***
145. İnsan biraz gariban olmalı. Zira garibanlık insanı istiğnadan gelen vahşetten kurtarıyor.
İzah: İnsan başkalara muhtaç olduğu ve onlardan iyilik gördüğü zaman onların kıymetlerini daha iyi anlar ve sonra da onlara gereken değeri vererek ona göre davranır. Diğer insanlara muhtaç olmayanlar ise onların kıymetlerini bilemezler ve dolayısıyla onlara karşı gereken güzel davranışları da gösteremezler, neticede de bir nevi vahşileşirler.
***
146. Dünya manen çok büyük, dalgalı ve derin bir denizdir. Çok insanlar onda boğulmuşlar ve hâlâ da boğulmaya devam etmektedirler.
***
147. Namaz boş adamı meşgul eder, meşgul adamı dinlendirir.
***
148. Gerçi istenmez amma, sıkıntı şu dünyada ne güzel şeydir. Hiç öyle olmasaydı en çok sıkıntıyı peygamberimiz sav’mi çekerdi? İnsan sıkıntı çektikçe gözü açılacak, gerçekleri görecek ve gafletten uyanarak doğruyu bulup ona göre hareket edecek şekilde yaratılmıştır. Rahatlık ise onların gaflete dalmalarına sebep olur. Bu yüzden kâmil insanlar  sıkıntıları kesilince “Acaba ne hata ettik te sıkıntılarımız kesildi?” diye endişe etmişlerdir.
***
149. Ahiret endişesi taşımayan, kendi hata ve kusurları ile meşgul olmayan; dünyanın maddi ve manevi sıkıntılarından kurtulamaz.
***
150. Hayat bilmemek üzerine yürüyor. Evet, herkes herkesin ne yaptığını bilseydi kimse kimsenin yüzüne bakmazdı. Ayrıca, mesela; Aldığın bina çürük olup sana mezar olacağını bilsen alır mısın? Ortağın sana ihanet ettiğini bilsen nasıl olur? Koca hanımının kendisini aldattığını bilse ne yapar? Ameliyatta masadan kalkmayan bir yakınının doktor hatasından öldüğünü bilsen ne yaparsın? Ve hakeza.. İşte herkes her şeyin aslını bilmediğinden hayat böyle devam eder gider. Güzel olan bu hâldir. Ancak, yarın ahirette gerçekler bir bir ortaya çıkar ve hesap ta bu gerçek vaziyete göre olur.
***
151. İnsan lâtifelerinin inbisatı için nefsinin heva ve hevesinin peşinden koşmayı terk etmesi şarttır.
***
152. İnsanın alabildiği maddi ve manevi zevklerin tamamının anahtarları Allah’ın elindedir. Bunun için O’nun müsaade ettiği kadar zevk alınabilir. Elem de aynıdır. Bu yüzden herkesin aldığı zevk ve elem ayrı ayrıdır ve Cenab-ı Hakk’ın dilediği ve müsaade ettiği kadardır.
***
153. Bu dünyada görünüşte ehl-i isyan, hakikatte ise ehl-i taat keyf ediyor.
***
154. Allah cc kendisine itaat edeni hiç mahrum eder mi? Ve O, kendisine isyan edeni hiç rahat bırakır mı?
***
155. Bu kâinatı ve bu dünyayı Allah cc idare eder. Öyleyse O’nun idaresine karışma! Ancak, O’nun izni ve rızası dairesinde tasarruf edebilirsin. Onu da İslamiyet’ten öğren!
***
156. İsteklerin ve zevklerin merkezi nefistir. Bana verilen cihazlarla bu istek ve zevkleri alırken Cenab-ı Hakk’ın ne kadar kıymettar nimetleri ve ne kadar antika san’atları olduğunu anlıyorum. Bana kalan bu anlama nimeti, yani marifetullahtır. Ben, bir bakıma bunun için bu dünyaya gelmişim. İşim bitince bu cihazları burada bırakıp gideceğim. Şoförün arabasından inip gitmesi gibi. Cihazlarımı kullanmakla elde ettiğim marifetullah ise ebedi âleme benimle beraber gelecektir.
***
157. Sen öyle adam ol ki; değil gıybet etmek, yanında gıybet te edilemesin.
***
158. Sen öyle adam ol ki ; değil haram işlemek, yanında haram da işlenemesin.
***
159. Bu dünyada en kârlı olanlar, Allah’a ibadet edenlerdir.
***
160. Cenab-ı Hakk’ın her işi mükemmeldir ve övgüye layıktır. O’nun işini öveni O çok sever. O’nun işini beğenmeyen ve kötüleyene ise şiddetle gadap eder.
***
161. Kadın nefis gibidir. Onun her istediğini yaparsan; hem o zarar eder hem de sen. Öyleyse, onun isteklerinden uygun olanı yap, uygun olmayanı yapma!
***
162. Bu toplum fertleri arasında muhabbet yok denecek kadar azalmıştır. Öyleyse muhabbete vesile olacak işler yapmalıdır.

İzah: insanlar birbirlerine iyilik yaparlarsa muhabbet, kötülük yaparlarsa nefret meydana gelir. Öyleyse önümüze gelen her bir iyilik fırsatını değerlendirmeli ve iyilikte bulunmalıyız. Hatta bu fırsatı bir nimet ve ganimet bilmeliyiz.
***
163. Başkasından en küçük bir menfaat bekleyen adam ona hakkı söyleyemez.
***
164. Cenab-ı Hak insanı o kadar çok seviyor ve ona öyle değer veriyor ki; yaşarken ona bütün mahlûkat ve mevcudatı hizmet ettirdikten sonra, ahirete intikâl edeceği zaman onu yalnız bırakmıyor. Sıradan bir melekte değil, dört büyük melekten birini ona gönderiyor. Ahiret âlemlerine onun refakatinde teşrif ettiriyor.
***
165. Gönülsüz yapılan işten hayır gelmez!
***
166. Sen eşek olduktan sonra sana binen çok olur.
***
167. Aklı dinleme, vahyi dinle!
İzah: Bir şey yapacağın zaman vahye müracaat et. O meselede akıl ayrı vahiy ayrı giderse vahyi dinle. Vahye zıt giden akıl mutlaka insanı felakete sürükler. Aklını vahyi anlamak için kullan. “Dinimin aslı akıl, esası muhabbettir” hadis-i şerifini de unutma!
***

168. Hastalık bu hayatın gerçeğidir ve veren de Cenab-ı Hak’tır. O dileseydi hastalıklar olmazdı. Bu hayatta hastalıkların o kadar çok hikmetleri vardır ki, saymakla bitmez.
***
169. Herhangi bir nimete el uzatırken- küçük olsun büyük olsun- Allah’ı hatırla, yani besmele çek. Çünkü o nimet, O’nun hazinesinden gelmiştir. Küçük olsun büyük olsun, herhangi bir nimete el uzatırken Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’i hatırla. Çünkü o nimet O’nun hatırına verilmiştir.
***
170. Genelde her insan hayatının başlarında çok sıkıntı çeker. Bu, onun ileride omzuna yükleneceği hayat yüküne tahammül etmesini sağlar.
***
171. Her işin başında bir zorluk vardır. Bu öyle hikmetlidir ki, herkesin o işi yapmasına mani olur. Ve o işi yapanları muhafaza eder. Ancak hakikaten o işi yapacak olanlar, azimli olanlar o zorlukları aşıp o işi yapabilirler.
***
172. Hâkimiyetin tezahürü tasarruf iledir. Hâkimiyet tasarruf ile bilinir. Bunun için Cenab-ı Hakk’ın bu kâinatta tasarruf etmediği bir tek zerre bile yoktur. Bu, hâkimiyetin bir şe’nidir.(gereğidir)
***
173. Geçimi senin üzerinde olanları sakın kendine yük sanma! Belki sen, onlar sayesinde rızıklanıyorsundur.
***
174. Ey insan! Allah’ın emrini dinle! Yoksa başın belâdan kurtulmayacaktır.
***
175. Bu dünyada her şey fanidir. Allah için ve Allah yolunda olanlar hariç.
***
176. Karını ve kızını açıp saçıp asla sokağa atma! Eğer bunu yaparsan iflah olmazsın.
***
177. Birisine hitap etmek, onunla konuşmak ona büyük bir iltifattır. İşte, Cenab-ı Hakk’ın insana hitap etmesi, onunla konuşması insana akıl almayacak kadar büyük bir iltifatıdır.
***
178. Bir şeyde ısrar etme!

İzah: Herhangi bir şeyin olmasını istiyorsun, ancak birçok maniler çıkıyorsa; sakın onda ısrar etme!
***
179. İzzetle yaşamak istiyorsan nefsine “dur” de!
***
180. Fakirler, içinde bulundukları toplum için bir nimet, bir rahmettirler. Onlar, lambadaki eksi kutup gibidirler. Eğer lambada eksi kutup olmasaydı lamba yanmaz ve biz aydınlanamazdık. Fakirler olmasaydı zekat, sadaka ve diğer iyilikler yapılamaz ve bunları yapmakla meydana gelen toplumdaki güzellikler kalmazdı. Ahirete ait pek çok sevap ta kazanılamazdı. Kısaca bu dünyada fakirler ve zenginlerin bulunması gerekir. Ancak zenginler de vazifelerini yapmaları şartı ile. Yoksa hayat fakirler için çekilmez hale gelir ve yarın ahirette zenginler bunun hesabını zor verirler.
***
181. Bir ülkenin en büyük zenginliği ‘akıl’dır ve insanların kafasında bulunur. Bu zenginlik, yeraltı ve yer üstü zenginliklerden daha kıymetlidir. Bugün dünyada sözü geçen ülkelerin, bunu aklın ürünü olan teknoloji ile elde ettikleri unutulmamalıdır. Bunun için beyin göçü, bir ülke için en büyük tehlikedir ve hazinelerinin çalınıp götürülmesinden daha büyük bir kayıptır. Hazineler götürülse herkes harekete geçip mani olmaya çalışır. Hâlbuki yetişmiş insanlarımız, akıllı insanlarımız göz göre göre gitmekte, hatta gitmeye teşvik bile edilmektedirler. Onları götüren ülkeler ne kadar akıllı, onları kaptıranlar ve elleri ile teslim edenler ise ne kadar akılsızdırlar.
***
182. Ne olur! İbadetin az bir zahmetine katlan! Yoksa çok zahmetler seni bekliyor!
***
183. Bu dünyada kolay iş yoktur. Bir tek kolay iş vardır; o’da severek yaptığın iştir.
***
184. Bir insan bir şeyi söylemek istemiyorsa, ısrar etme!
***
185. Başkaların sana nasıl davrandığı önemli değildir. Önemli olan senin onlara nasıl davrandığındır.

İzah: Mesela, birisi aldığı borcu ödemiyor. Bu durumda alacaklı olanlardan  birisi ona acır ve alacağını siler, diğeri ödemesi için zaman tanır, bir diğeri hakaret eder, bir diğeri onu döver, bir diğeri kavga eder, bir diğeri gıybet eder, bir diğeri kalkar adamı öldürür ve hakeza. İşte herkes aynı olay karşısında farklı bir davranış sergiler ve böylece herkesin sergilediği davranışa göre seviyesi ve durumu ortaya çıkar. Öyleyse sen olaylar karşısında nasıl davrandığına dikkat et.
***
186. Azgınlaşan ve sahibini peşinden sürükleyen nefisler Ramazan-ı Şerifte sakinleştirilerek tekrar sahiplerine teslim edilirler.
***
187. Hastalıklar Allah’ın elindedir. Dilediğini, dilediğine, dilediği zaman verir. Şifa da O’nun elindedir. Dilediğine, dilediği zaman verir.
***
188. Hayat bir sahnedir. Her gelen kendi rolünü oynamaktadır. Kimin ne zaman ve nerede sahneye çıkacağına (dünyaya geleceğine), kimin ne zaman ve nerede sahneden ineceğine (öleceğine) bu hayatın sahibi karar verir. Dolayısıyla sen sahneden kendi iradenle inemezsin (yani intihar edemezsin), ya da başkasını sahneden zorla indiremezsin. (yani başkasını öldüremezsin)
***
189. Kişinin giyinme şekli onun hangi ilaha kulluk ettiğini gösterir. Sen kendine bak. Allah’ın emrettiği gibi mi yoksa canın (nefsin) nasıl isterse öyle mi giyiniyorsun?
***
190. İnsan kul olacak şekilde yaratılmıştır; yâ sadece Allah’a kul olacak, ya da başka her şeye.
***
191. Canlı olsun cansız olsun, bir şeyin kıymeti vazifesini yapmasına bağlıdır. O, vazifeyi yapmaya hazırlanırken, ileride vazifesini yapacağı için; vazifesini bitirdikten sonrada vazifesini yaptığı için kıymetlidir. İnsan da kıymetli olmak için yaratılış gayesine uygun olarak vazifesini yapmak zorundadır. Aksi takdirde bir hiç olur.
***
192. Her ne halde olursa olsun, sakın hiç kimseyi ayıplama ve hor görme!
***
193. Şu dünyada Allah’a itaat etmek gibi akıllılık, isyan etmek gibi akılsızlık olamaz!
***
194. Zaman ahir zamandır. Gemisini kurtaran kaptandır. Sen kendini ve ehlini kurtarmaya çalış.
***
195. Bu ahir zaman fitnesinde kadın başrolü oynamaktadır.
***
196. Dünyanın ve ahiretin iyiliklerini elde etmek, şerlerinden emin olmak istersen; hata, kusur ve günahlarını gör, bunlar yüzünden ahirette başına gelmesi muhtemel azapları düşün ve netice olarak haramları terk et ve emir dairesinde yaşamaya çalış!
***
197. Her ne iş yaparsa yapsın, insan ruhunun başarılı olmaya çok ihtiyacı vardır. Başarılı insan bir gül gibi açarken, başarısız insan da bir gül gibi solmaktadır.
***
198. Her insanın değeri hedefine ve gayesine göre değişir. “Ben” diyen, menfaatinden başka bir şey düşünmeyen ve nefsinin zevk ve arzularını yerine getirmek için çalışan bir insan zerre gibi küçülürken, gayesi bu kâinat sahibinin rızasını kazanmak olan ve buna göre hareket eden bir insan da güneş gibi yükseklenir, kıymetlenir ve değerlenir.
***

199. İmam-ı Gazali, Şeyh Abdülkadir-i Geylâni, Mevlâna Hz’leri, İmam-ı Rabbani Hz’leri, Mevlâna Halid-i Bağdadi Hz’leri, Şeyh Bahaaddin-i Nakşibend Hz’leri, bu asırda eserleri bütün dünya dillerine çevrilen Bediüzzaman Hz’leri gib; milyonlarca insanı irşat eden, asırlarının en büyük âlimleri, en büyük müçtehid ve mürşitleri, dört hak mezhepten birine tabi oldukları halde; daha Kur-an’ı Kerimi yüzünden okuyup anlamaktan aciz insanların bir hak mezhebe tabi olmayı red etmeleri ne kadar akılsızlık ve cahilliktir!
***
200. İzzetle Allah’ın emirlerini yapmazsan, zilletle insanların emirleri altında ezilirsin.

"Ey insan! Eğer yalnız Allah'a abd olsan bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen aciz mahlukata zelil bir abd olursun" Sözler 
***
201. Sıhhat ve afiyet kişinin gafletine, dünyaya sarılmasına, dünyayı sevmesine ve ölmeyecekmiş gibi yaşamasına sebep olur. Hastalık, belâ ve musibetler ise; uyanmasına, mutlaka başına gelecek olan ölümü düşünmesine ve ebedi hayat için çalışmasına sebep olur. Bu yüzden hastalıklar, belâ ve musibetler bu dünyada büyük birer nimettirler.
***
202. İnsanlara hedef göstermeli ve toplum o hedefe doğru sevk edilmelidir. Toplumun bunu yapacak doğru liderlere ihtiyacı vardır. Aksi takdirde o toplum ve o toplumu meydana getiren fertler bozulur gider.
***
203. İman kuvvetlendikçe cesaret artar, iman zayıfladıkça korkaklık artar.
***
204. Çocuğu asıl büyüten sevgidir. Vücudunun gıdaya, ruhunun sevgiye ihtiyacı vardır.
***
205. Kadın fıtraten erkeği mutlu edecek şekilde yaratılmıştır. Ancak bu, İslamî bir ortam ve kadının İslamî bir terbiye almış olmasına bağlıdır. Yoksa kadın, erkeğe dünyayı zindan eder.
***

206. Kısa bir yolculuğa çıkarken bile ne kadar hazırlık yapıyoruz. Acaba, neden ebedi yolculuk için hazırlanmıyoruz veya böyle bir yolculuk yokmuş gibi yaşamayı tercih ediyoruz? Hayret!
***
207. Ne işi yaparsan yap, ama güzel yap. Bu dünyada önemsiz iş olmadığı gibi, herkesin de senin işini güzel yapmana ihtiyacı vardır.
***
208. Neyin doğru neyin yanlış olduğu Kur’an ile anlaşılabilir. Bugünkü fikir karışıklığının asıl sebebi Kur’an’ın ölçü olarak alınmamasıdır.
***
209. Riski göze almayan başarılı olamaz.
***
210. Eğer sen, komşundan bir şey istemiyorsan ve o da senden bir şey istemiyorsa komşuluğunuz bitmiş demektir.
***
211. Dünyaya niçin geldiğini ve ne için yaşadığını bilmiyorsan, ne yaparsan yap boşuna yaşıyorsun demektir. Eğer bir de yanlış biliyorsan o daha da kötüdür.
***
212. Başkalara yük olma! Eğer onlar sana yük olurlarsa, katlan.
***
213. Maddi ve manevi terakkilerin tamamı Allah’ın izni ve ilhamı iledir.
***
214. Dünyevi binde bir tehlike ihtimalini nazara alıp ebedî hayata ait yüzde doksan dokuz tehlike ihtimalini nazara almamak ne kadar akılsızlıktır!
***
215. İnsanlar görünüşte ne kadar birbirlerine benziyorlar. Hakikatte ise ne kadar birbirlerinden farklıdırlar. Zerre ile güneş gibi.
***
216. Başkasına yaptığın iyiliği unut, kötülüğü unutma! Başkasının sana yaptığı kötülüğü unut, iyiliği unutma!
***
217. Kendi hata ve kusurlarınla uğraş, başkaların hata ve kusurları ile uğraşma!
***
218. Bu dünyada maddi ve manevi o kadar tuzaklar vardır ki; Ehl-i dünyanın bu tuzaklardan kurtulmaları imkânsızdır. Bu dünyadan salimen Ehlullah ve Ehl-i ahiret geçebilir. Hâttâ onların bu tuzaklardan haberleri bile olmaz.

"Vallahu hayrul mekirin"
***
219. Hırslı insanın gözü hep daha fazlasındadır. Bu yüzden elindekilerin kıymetini bilip şükür de edemez ve onların keyfini de süremez. Genel olarak istedikleri de eline geçmediğinden hayatını hep şikâyet ederek geçirir.
***
220. İnsanın övünecek hiç bir şeyi olmadığı gibi, hata ve kusurlarına da nihayet yoktur.
***
221. Bir yere dinimizin müsaade etmediği tarzda kadın girerse, orası bozulmayacak diye aklına gelmesin.
***
222. Bir yerde açık kadın ve içki varsa o yol şeytan yoludur.
***
223. Evleneceğin kadının nasıl bir yuva kuracağını öğrenmek istersen, çıktığı aileye bak.
***
224. İnsan içinde yaşadığı çevreden etkilenir. Bunun için haramların yaygın olarak işlendiği yerlerde durma!
***
225. Dünya imtihan dünyasıdır. Çevremizde olan her hadise bir imtihan veya bu imtihanın bir parçasıdır. Bütün olaylarda dinimize göre hareket edersen kazanırsın, kafana göre hareket edersen kaybedersin.
***
226. Ümid; insanı maddi ve manevi cihazları ile beraber harekete geçirir. Bunun için ümidleri olan insanlar sıhhatli, neş’eli ve güçlü olurlar. Ye’s (ümidsizlik) ise insanı maddi ve manevi cihazları ile beraber durdurur, söndürür ve dumura uğratır. Bunun için insan hayatında ümidsizliğe yer yoktur. Bediüzzaman hazretleri “insanları canlandıran ümid, öldüren ye’s’dir” buyurmuşlardır. Yıllarca sıhhatli bir şekilde çalışan kişilerin emekli olduktan sonra sıhhatlerini kaybetmelerinin, maddi ve manevi sıkıntılara düçar olmalarının bir sebebi de budur.
***
227. “Ben gerçekten ebedi hayata hazırlanıyor muyum?” diye arada bir kendine sor.
***
228. Geçici, fani dünya için ne kadar çalışıyorsun, ebedi ahiret için ne kadar çalışıyorsun?
***
229. Hamsi de balıktır, balina da. Amma aralarında ne kadar fark var. Er de askerdir, general de. Amma birbirlerinden ne kadar da uzaktırlar. Kâinatı arkasına alıp huzuru ilahiye çıkıp bütün mahlûkat ve mevcudatın ibadetlerini dergah-ı ilahiyyeye arz ederek halifeyi arz olduğunu gösteren, Rububiyyet-i külliyye-i ilahiyyeye karşı ubudiyet-i külliye-i insaniye ile mukabele eden ve bu kainatın bir meyvesi olan insan da bir insandır, attığı bir bomba ile binlerce insanı katleden bir canavar da insandır. Her ikisi de insandır; amma ikisi arasında ne kadar fark vardır. Bunun için “ben de insanım” diyenlere karşı sen yine de dikkatli ol! Çünkü bu dünyada her çeşit insan vardır.
***
230. Dünya herkes için aynı dünya değil ki; kimisine cennet köşkü, kimisine de zindan.
***
231. Başımıza gelen veya çevremizde olan olaylar hakikat âlemini anlayabilmemiz için küçük birer ölçüdür. Mesela: Sen görmeden iş yapamıyorsun. Demek bu kâinatta bu kadar harika işleri ve eserleri yapan zat ta görüyor ve görerek bu işleri yapıyor. Mesela: Sen bir işi bilerek ve bir güç kullanarak yapıyorsun. Demek bu kâinatı ve bu işleri yapan zat ta bilerek ve kudret ile bu işleri yapıyor ve hakeza…
***
232. Bu alemi bize ders veren peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. O’nu dinlemeyen bu âlemden bir şey anlamadan göçer gider.
***
233. Bizim için esas olan içinde bulunduğumuz yerde ve şartlarda İslam’ı yaşamak ve gereğine göre hareket ederek onu tebliğ etmektir.
***
234. Görmek yetmez, bilmek gerek.

İzah:Hızır as’ı yolda görsen selam bile vermezsin. Fakat O’nun Hızır as olduğunu bilsen ne yapacağını şaşırırsın. Demek görmek yetmiyor, aynı zamanda bilmek te gerekiyor.
***
235. Bazı bulutlar geçerken bol rahmet bırakır öyle geçerler. Bu rahmetten yeryüzünde rengarenk çiçekler açar, meyveler meydana gelir. Aynen öyle de; aylar içinde Ramazan ayı gelip geçerken öyle rahmet bırakır ki, o ayda mü’minlerin günahları temizlenir, mevcut güzel kabiliyetleri inkişaf eder, kötü duyguları frenlenir ve ebedi hayat için bol bol sevap kazanırlar. Âlem-i İslam onunla değişir, başka bir âlem olur.
***
236. Bir yerde daima duygularına hitap ediliyorsa, orada durma! Zira orada istikametli karar verip doğru hareket edemezsin ve sen, eninde sonunda gerçek hayatla da yüz yüze gelirsin.
***
237. Ufak işlerin peşine düşme, küçülürsün.
***
238. Allah’ın mülküne ve idaresine karışma! Mekke’de ve Medine’de hiç karışma!
***
239. Hata, kusur ve günahlar insanın terakkisinin zembereğidir. İnsanın hata, kusur ve günahlarının sonu olmadığı için terakkisine de nihayet yoktur.
***
240. Geçici olan dünya ile ne kadar meşgulsün, ebedi olan Ahiret ile ne kadar meşgulsün?
*** 

241. Ben bir hiçim. Ben de ve bütün kâinatta bulunan güzellik ve kemalâtların hepsi Allah’a aittir. Kâinatta bulunan bütün çirkinlik ve kusurlar tabiata; ben de bulunan bütün hata, kusur ve günahlar nefsime aittir. 
***
242. Esas olan hedefe ulaşmak değil, ulaşmak için yaşanılan süreç ve o süreç içerisinde söylenen sözler, sergilenen tavırlar ve yapılan hareketlerdir. Bunun için, birçok yanlış işler ve zulümler de olması gerekir ki, kimin nasıl bir insan olduğu ortaya çıksın ve bunlar ebedi hayat ve hesap için muhafaza edilsin. Eğer her şey tıkır tıkır yürüseydi bu dünya hayatından istenen neticeler elde edilemezdi.
***
243. Akrabalık ilişkilerinin kopmasının sebebi Allah’ın kanunlarının tatbik edilmemesi, bahusus mirasın dinimize göre paylaştırılmamasıdır. Akrabalık bağlarını, daha doğrusu toplumu birbirine bağlayan ve oto kontrolü sağlayan bağları; İslamiyeti devlet ve toplum hayatından çıkaranlar koparmıştır. Onların, toplumdaki bugünkü olumsuz tablodan şikâyet etmeye hakları olmadığı gibi, toplumu bu hale getirmenin hesabını da vereceklerdir.
***
244. Durgun su kokuşur, akan su kokuşmaz. Hareketsiz bir toplum da içten içe bozulmaya başlar. İslamiyet ise, topluma öyle bir hareket verir ki, kokuşmasına fırsat olmaz.
***
245. İslam ülkesinin kılıcı elinde olur. İslam âleminin birliği ve İslam kardeşliğin tesisi cihad ile mümkündür. Cihadın terk edilmesi kıyamet alametlerindendir ve bugün Âlem-i İslam’ın zillete düşmesinin de sebebidir.
***
246. Allah cc “kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” buyuruyor. Maalesef bizler kendi elimizle kendimizi tehlikeye attık; zira maddi cihadı terk ettik. Düştük dünyanın peşine. Âlem-i İslam’ın bugünkü zilletinin bir sebebi de budur. 

***
247. Sakın! İnsanların dış görünüşlerine bakıp aldanma! Bakabilirsen şahs-ı manevilerine bak ve ona göre davran! Yoksa yanlış edersin. Şeytan insanın dış görünüşüne baktı ve secde etmekten kaçındı; Geçmişte pek çok insanlar gönderilen peygamberlerin dış görünüşlerine baktılar ve "onlarda bizim gibi insan" diyerek onları dinlemediler. Neticede helâk olup gittiler. Bugün de aynı şey geçerlidir. Öyle insanlar var ki görünüşleri bizim gibi amma dev uçağı uçuruyor, beynin içinde ameliyat yapıyor, yüz milyonluk ülkeleri idare ediyor ve hakeza.. Öyleyse sen, insanların dış görünüşlerine bakarak " o da benim gibi insan" deme!. Onların yaptıkları işlere bak ve ona göre davran...
***
248. Surete değil, sirete bak!
İzah: Sadece görünüşe bakma; kişinin yaptığı hareketlere, söz ve davranışlarına, ahlakına bak ve ona göre davran.
***
249. Nazarını afaktan nefsine çevir!
İzah: Çevrenle ve hatta memleket meseleleri ile meşgul olayım derken kendini unutma! Çünkü ölüm seni unutmaz ve sen, bütün yaptıklarından ve söylediklerinden hesaba çekilirsin. Bu gerçeği bil ve ona göre hareket et!
***
250. Senin üzerinde sonsuz nimetler vardır. Ne kadarının farkındasın?
***
251. Bir şey olmuşsa, artık olmuştur ve öyle olacağı kaderde de yazılıdır. ‘Şöyle olsaydı, böyle olsaydı’ diye söylenip durma! Onu meydana getiren sebeplere de fazla yüklenme. Olacakla öleceğe çare yoktur. Sen, o durumda dinimiz nasıl diyorsa ona göre hareket et!
***
252. Sahabeler; Peygamberimiz (s.a.v.) onların başlarına geçmesiyle peygamberlerden sonraki en yüksek makama yükseldiler. Eğer öyle olmasaydı fetret dönemi adamı olacaklardı. Bunda büyük bir sır var!
***
253. Küçükler büyüklere hürmet eder, saygı gösterirlerse hem kendileri, hem de saygı gösterilenler değer kazanır. Eğer küçükler büyükleri saymaz, onlara gereken hürmeti göstermezlerse hepsi birden değerlerini kaybederler. Dolayısıyla onlardan meydana gelen toplumun da değeri olmaz.
***
254. Kâinatın yaratılış sırrı ve insanın yaratılış hikmeti Kâbe’de, bahusus Hac’ta ve Ramazan ayında fiilen tezahür etmektedir. Bu şekilde İslam, bütün dünyaya fiilen tebliğ edilmektedir.
*** 

255. Çocukların çok sevimli yaratılmalarının bir hikmeti de onların sevilmeye çok ihtiyaçlarının olmasındandır. Onları sevgi büyütür. Kadınlar içinde aynı şey geçerlidir.
***
256. Dua; ibadetin ve kulluğun son mertebesidir.
***
257. Müslüman ülkelerde, Müslüman çocuklarına yabancı dil olarak Arapça öğretilmelidir. Diğer diller ise ihtiyaç miktarı özel olarak öğretilmelidir.
***
258. Allah cc ile aran iyiyse senin için ne gam ne keder. Eğer iyi değilse… Çünkü güldüren de ağlatan da O’dur.
***
259. Herkes güya para kazanmak için çalışıyor. Aslında herkes bir hizmeti deruhte ediyor.
***
260. Her şeyi düzelteceğim diye boşuna uğraşma! O işler öyle olacaktır, çekilecek çile vardır.
***
261. Mekke ve Medine’de nefisler bağlanır ve ruhlar kemalâta sevk edilir.
***
262. Bir yerde veya bir toplumda sana maddenden dolayı (para, makam, güzellik, mal, kuvvet gibi) değer veriliyorsa orada veya o toplumun içinde durma!
***
263. Sabır, sıkıntı çekmekle elde edilir. Bu yüzden hayat şartlarının zor olduğu yerlerin insanları sabırlı olur.
***
264. Mekke’de çevrenizden size hep iyilik geliyor. Bu da sizdeki güzel duyguları harekete geçiriyor. İnsandaki kötü hasletler ise uykuya dalıyor.
***
265. Allah cc benden razı olmadıktan sonra bütün dünya benim olsa ne kıymeti var? O, benden razı olduktan sonra her şey ve her yer güzeldir ve ben de mutluyumdur.
***
266. Ben, Allah’a kulluk etmekle aklın dahi hayâl edemeyeceği nimetlere kavuştum. Ey müslümanım deyip te isyandan başka bir şey bilmeyenler! Söyleyin, siz isyan etmekle ne kazandınız?
***
267. Mekke’de madde insana hizmet ediyor, Türkiye’de insan maddeye hizmet ediyor.
*** 

268. Özellikle hac zamanı Kâbe ve arafattaki mü’minler Ümmet-i Muhammed’in küçük bir nûmunesini oluştururlar.
***
269. Bir kanuna uygun hareket etmek o kanunu koyana itaat etmek anlamına gelir. Bütün ilimlerin şehadetiyle zerrelerden kürelere kadar her şey kâinattaki şeriat-ı fıtriye denilen kanunlara göre hareket ederek, o kanunların sahibine itaat ettiklerini göstermektedirler. Öyleyse, ey insan! Sen de bütün kâinatın kendisine itaat ettiği Zat’a itaat et, isyan ederek başını kaldırma!

 ***
270. Birisine yapmadığı bir şeyi ‘yaptı’ demek, ona büyük bir iftiradır. Allah’ın yarattığı kâinata ‘tabiat’ namını verip sonra da bu mahlûkatı ‘tabiat yarattı’ demek; kâinata karşı büyük bir iftiradır ve kâinat bu iftirayı atanlara karşı hiddete gelmektedir. Ve yarın ahirette bu iftirayı atanlardan davacı olacaktır. Bu iftirayı atanların o gün vay haline!
***
271. Bu insan, bir müddet önce yoktan var edildiğini, bir müddet sonrada yok olacağını gözüyle gördüğü halde nasıl oluyor da hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor, hayret!
***
272. Ey kâfirler! Sizler ne yaparsanız yapın, İslamiyet kıyamete kadar devam edecek ve müslümanlar da var olmaya devam edeceklerdir. Çünkü bu dinin de, bu Müslümanların da sahibi; bu kâinatın sahibi olan Allah’tır.
***
273. Diller ayrı ayrı olsa da, söyledikleri hep aynıdır. Yani; aynı şeyi değişik kelimelerle ifade ederler. Mesela; Türkçede çiçek; ingilizcede flower, Arapçada zehratun, Almancada blume’dur. Başka dillerde başka kelimelerdir. Ayrı kelimelerle aynı şeyi kast ederler. İşte, farklı dil demek; aynı şeyi farklı kelimelerle ifade etmek demektir.
***
274. Büyüklere hürmet edilebilmesi için onların da büyüklüğün gereğini yapmaları gerekir.
***
275. Bu dünyanın yükünü zenginler çeker.
***
276. Müslümanın ölüsü bile rahmettir. Cenaze namazını kılan herkese birer kırat (Uhud dağı kadar) sevap kazandırır. Eğer defn etmeye de giderse iki kırat.
***
277. Müslümanın ölüsüne verilen değere bak ki; yıl on iki ay, yirmi dört saat, -farz namazlar hariç- hiç durmadan devam eden Kâbe’nin etrafında ki tavaf, müslümanın cenaze namazı için duruyor.
***
278. İslamiyet ne kadar çok yaşanırsa güzelliği de o kadar ortaya çıkıyor, görülüyor ve anlaşılıyor
***
279. Rabbin ile aranı düzelt ve düzgün olarak devam etmesine dikkat et. Zira senin dünya ve ahiret saadetin buna bağlıdır. 

***
280. Bir şeyde Allah‘ın kesin hükmü varsa, o konuda fikir yürütmek bir müslümanda olmaz.
***
281. Namazsız bir islamî hayat, namazsız bir müslüman, namazsız bir müslüman aile, namazsız bir İslam toplumu düşünülemez.
***
282. Zor şartlar insanların kaynaşmasına sebep olur.
***
283. Sen, Mekke’ye ve Medine’ye git ve gel. Oralarda kimselere karışma! Oralar çok özel yerlerdir ve hizmet edenleri de öyledir.
***
284. Mescid-ül Harameyn’de askerden polis ve hizmetlisine kadar herkesin hacılara son derece kibar, nazik ve anlayışlı davranmaları her türlü takdire şayandır.
***
285. Mescid-ül Harameyn olması gerektiği gibidir, karışma! Oralara nice kalbi kırık, en küçük bir şeyden alınacak sevgili kullar gitmektedir. Allah cc oralara uygun hizmet edecekleri, oralarda istihdam etmektedir.
***
286. Açık kadınlar ve teknolojiye karşı dayanamadık. Onlarla bizi yıktılar.
***
287. Çocuk, etrafında hep iyilik ve güzel hareketler görmeli ki, ondaki güzel duygular uyansın ve gelişsin. Böylece büyüyünce iyi düşünen ve iyi şeyler yapan birisi olur. Eğer, hep kötülük ve kötü muameleler görürse, sevgisiz büyürse kötü duyguları gelişir, toplum için zararlı ve problemli bir insan olur.
*** 

288. Ülkemizde İslam’ın ve Müslümanların önünü kesmek için uğraşanların soyunu-sopunu araştıracak bir kurum oluşturulmalıdır. Çünkü bu ülkede ismi bizden olan nice Rum, Ermeni, Yahudi ve dönmeler vardır ve dış bağlantıları ile de ülkemizde son derece etkilidirler.
***
289. İslamiyet, insanın maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarını meşru dairede tatmin etmiştir. İslamiyetten uzak olan ehl-i dalâlet ise sinema, tiyatro, müzik ve benzeri şeylerle insanları tatmin etmeye çalışmaktadırlar. Netice ortadadır. Hangi tarafın insanı mutlu ve huzurlu?
***
290. Onlar - peygamberimiz s.a.v. ve ashabı ile beraber bu güne kadar İslam’a hizmet edenlerin hepsi- mallarını ve canlarını ortaya koyarak İslamiyet davasında vazifelerini yaptılar ve gittiler. Ve o davayı emanet olarak sana bıraktılar. Onları yükselten bu davaya olan hizmetleridir. Şimdi sıra sende. Sen bu davanın ve emanetin ne kadar farkındasın?
***
291. İnsan fıtratında iyi ve kötü duygular vardır. İslamiyet iyi duyguları inkişaf ettirir, kötü duyguları ise frenler. Küfür ise tam tersi; iyi duyguları frenler ve kötü duyguları harekete geçirir. Bizim toplumumuzda kötülüklerin gittikçe artmasının sebebi budur. Bizim toplumumuz bilerek ve isteyerek islamiyetten uzaklaştırılmış ve hâlâ da uzaklaştırmaya devam edilmektedir. Netice olarak bugün geldiğimiz nokta ortadadır.

***
292. Hacca gidecekler peşinen pek çok sıkıntıyla karşılaşacaklarını bilmelidirler. Bu imtihanın bir gereğidir. Yapılacak şey sabırdır. Bu yüzden bu yolda "Ya hacı, sabır..." sözü meşhur olmuştur.
***
293. Müslümanların İslam davası şuurundan uzaklaşmaları için ne gerekiyorsa yapılmış ve yapılmaktadır. Arada bir şuurlu olan çıkarsa, o kişi hapishanelerde, mahkemelerde süründürülerek etkisiz hale getirilir. Ayrıca, hakkında bir sürü iftira kampanyaları açılarak müslümanların O’nu dinlemesine mani olunur. Onlar, şuursuz müslüman ne kadar çok olursa olsun, endişe etmezler. Zira, onlar da bilirler ki; şuursuz müslümandan bir şey çıkmaz. Bunun için onlar, namaz kılan, oruç tutan, hacca gidenlerden pek rahatsız olmazlar. Amma “Kur’an, hayatın her safhasında tatbik edilmelidir” diyenlerden şiddetle rahatsız olurlar. İşte, irtica diye yapılan bütün hücumlar Kur’an’ın, bütün hükümleriyle hayata tatbik edilmesini önlemek içindir. Dünyadaki herhangi bir ülkenin dahi bu hükümleri tatbik etmesine tahammülleri yoktur. İşte kâfirlik budur.
***

 294. İslamiyet hayatın her alanını ihata etmiştir. Şurada uygulansın, burada uygulanmasın gibi bir fikir islamî olamaz.
***
295. İman ve farz ibadetlerden sonra en lazım olan maddi cihaddır. Alem-i İslam cihadsız düşünülemez. Maddi cihadın terk edilmesi kıyamet alâmetlerinden olup, zillete düşmeye de sebeptir.
***
296. Bir iyilik, başka iyiliklerin meydana gelmesine sebep olur. Keza, bir kötülükte başka kötülüklerin meydana gelmesine sebep olur. Öyleyse yapılacak iş; iyilikleri artırmak ve kötülüklere iyilikle mukabele ederek, kötülüklerin önünü kesmektir.
***
297. Güzel ahlaklı olabilmek için sabırlı olmak şarttır. Kötü ahlak sabırsızlıkla beraberdir.
***
298. İman; insanın iç ve dış dünyasını bir nevi cennete çevirir. Küfür ve isyan ise; insanın iç ve dış dünyasını bir nevi cehenneme çevirir. Bunun içindir ki; iman edip salih amel işleyenler daima hayatlarından memnun; iman etmeyen ve salih amel işlemeyenler ise daima hayatlarından şikâyetçidirler.
***
299. Bizim peygamberimiz Hz.Muhammed sav.’ dir. Kim ki O’nun ümmeti olarak ahirete intikal ederse mutlaka kurtulur. Ümmetçiliği suç sayanların kulakları çınlasın.
***
300. Allah c.c. sevdiği kulu kendisi ile meşgul eder, dünya ile değil.
***
301. Bu dünyada kiminle isen, kimleri sevip benimsiyorsan ahirette de onlarla olursun. Bunun için şimdiden kimlerle beraber olduğuna, kimleri sevip benimsediğine dikkat et!
***
302. Hepsi Allah'ın verdiği, O’nun vermediği ne var ki!
***
303. Bir şeyi yapmaya azmedersen büyük ihtimâl başarırsın. Tereddüt ve kararsızlık daha baştan başarısızlığı kabul etmek demektir.
***
304. Cenab-ı Hakk’ın seni ne kadar sevdiğini anlamak istersen O’nu ne kadar andığına bak. Allah’ın bir kişiye kendisini anmayı nasip etmemesi o kişiye ceza olarak yeter. Kulun farzları bile yapamaması onun ne kadar Allah’tan uzak olduğunu gösterir.
*** 

305. Allah’ın kula kendisini anmayı nasip etmemesi en büyük cezadır. Hele farzları da yapamıyorsa, otursun kara kara düşünsün.
***
306. Allah’ı anmak ne büyük şeydir!(ayet meali) Herkese nasip olur mu?
***
307. Allah sana kendisini anmayı nasip etmişse daha ne istiyorsun?
***
308. Allah’ı anmak sana ne kadar nasip oluyor?
***
309. Bilerek haramlara, günahlara girme! Amma bilerek onları terk et!
***
310. Her şeyimizde istikametli olabilmemiz için nazarımızın ahirette olması şarttır. Yani sen, seni cennete götürecek şeyleri yapar, cehenneme götürecek şeyleri de terk edersen mesele bitmiştir.
***
311. Sakın nazarını Cenab-ı Hak’tan ve O’nun rızasından ayırma! Mahlûkata çevirme!
*** 

312. Mümkünse şahısları hiç ağzına alma ve kendi şahsını da öne çıkarma!
***
313. Hata, kusur ve günahlarına iyi sahip çık ve onlara iyi yapış. Zira sen, şeytan gibi böbürlenmekten ve kendini beğenmekten onlar sayesinde kurtulabilirsin.
***
314. Yüz defa hacca gitsen, yine de kendine güvenme! Zira garanti yoktur. Ne kadar günah işlemiş olursan ol, ümit kesme! Zira tövbe kapısı açıktır. Ancak, şunu da bil ki; itaat yolu cennete, isyan yolu cehenneme götürür.
***
315. Bu dünyada iyi ki ölüm var. Eğer ölüm olmasaydı, bu dünya böyle güzel olmazdı.
***
316. Kadın eşittir çocuk. Eğer onu çocuk gibi avutursan, hem rahat edersin hem de mutlu olursun. Onu sevdiğini de arada bir hissettirmek şartı ile.
*** 

317. Toplumdaki manen ölü olanlar ile diri olanları anlamak istersen sabah namazı vaktinde bak. Allah (c.c.)’ın ‘kalk’ emriyle kalkan ve farz olan namazı kılanlar diri, yatanlar ise ölüdürler.
"Eğer değilsen ölü, dur sabah namazına" Yunus Emre
***
318. Sen, büyüklüğün gereğini yaparsan, saygı görürsün; küçüklüğün gereğini yaparsan, şefkat ve yardım görürsün.
***
319. Başkasının parası kolay harcanır.
***
320. Bugün ne yapacaksan yap! İleride şunu yapacağım, bunu yapacağım diye kendini avutma! Unutma ki, bugün de bir zamanlar gelecek idi.
***
321. Allah’a itaat eden hür, nefsine itaat eden esir olur.
***
322. İnsanın içi gülecek ki, dışı da gülsün.
***
323. Suret, görünüş önemli amma siret (ahlak) çok daha fazla önemlidir. Onun için sen, suretten çok sirete bak!
***
324. Kork Allah’tan, kurtul başkaların korkusundan.
***
325. Lider veya dava adamı; içinde bulunduğu şartlara teslim olmayan, aksine o şartları değiştirebilen insandır. Atasözü               
***
326. Sen, herkesin seviyesine ve içinde bulunduğu duruma göre konuşup muamele edebilirsen gerçekten ‘olgun bir adamsın’ demektir.
***
327. Hayat dostlarla güzeldir. Öyleyse, dostların kıymetini bil.
***
328. Irk var, ırkçılık yoktur. Yarın ahirette hangi ırktan olduğunun hiçbir önemi olmayacaktır. Cehenneme ilk gidecek guruplardan biri de ırkçılık yapanlar olacaktır.
***
329. Kavuşmak zevkini alabilmek için ayrılık elemini çekmek gerek.
***
330. Her meselede yapılacak ilk iş doğru teşhis koymaktır. Teşhis doğru konduktan sonra gerisi gelir.
*** 

331. Bu dünya tek başına bir adama verilse yine de onu tatmin etmez. Nerde kaldı ki, milyarlarca insanı tatmin etsin.
***
332. Görünüşe aldanma! Gerçek başka olabilir.
***
333. Bir kişinin neyi sevdiğini anlamak istersen neden bahsettiğine bak.
***
334. Her gördüğünü insan sanma. Onların içinde çok canavarlar vardır.
***
335. Akıllı bir adamın bu dünyada keyf etmesi mümkün değildir. Allah cc “ Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz” buyuruyor. Necm 60
***
336. Erkek adam ağlar. Peygamberimiz s.a.v’in ağladığını ve “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” dediğini hiç duymadın mı?
***
337. Gıybet, bir toplumu çökertir.

İzah: Gıybet edilen kişinin eksik, hata ve kusurları ortaya dökülür ve herkes onları öğrenir. Bu durumda artık o kimsenin o insanların nazarında kıymeti kalmaz. Her gün başka bir kişinin gıybeti yapılınca toplumda gıybeti yapılmayan, ayıp, kusur ve hataları bilinmeyen kimse kalmaz. Herkes herkesin hata kusur ve ayıplarını bilir. Bu durumda o toplum fertlerinin ve o toplumun kıymeti kalmaz. İşte bir toplumun insanları gıybet etmekle aslında kendilerini mahv etmektedirler. Hata, kusur elbette olacak. Şehirlerdeki kanalizasyon gibi. Amma o açıktan akmayacak. Açığa çıkarsa o şehirde nasıl yaşanır? Hata, kusur ve günahlar manevi pisliklerdir. Eğer bu pislikler gıybet ile ortaya çıkarılırsa o toplumda nasıl yaşanır?
***
338. İdareci ne kadar mükemmel ise problem de o kadar az olur. Son derece mükemmel olan Allah’ın idaresinde ise problem olmadığından idare eden yok sanılır.
***
339. Açık kadın ve içki, şeytan yolunun iki olmazsa olmazıdır. Bu yüzden din düşmanları bu iki konuda asla taviz vermezler.

***
340. Kötülüklere müdahale ederek önlemeye çalışın. Yoksa eninde sonunda o kötülükler sizi de bulacaktır.
***
341. Ne kadar ileriyi düşünerek hareket ediyorsan o kadar akıllı bir adamsın demektir. Eğer, yarını bile düşünmeden günü birlik yaşıyorsan hayvandan farkın yoktur.
***
342. Elbette haramları işlerken bir zevk alıyorsun. Amma unutma ki o balın içinde zehir vardır.
***
343. Liderlik; en küçük bir adamı bile en iyi şekilde değerlendirebilme san’atıdır.
***
344. İdareci başarılı olabilmek için ceza ve mükâfatı yerinde ve zamanında kullanmayı bilmelidir. Ceza ve mükâfatı yerinde ve zamanında kullanamayan idareciler başarısız olurlar!
***
345. Mühim olan uzun yaşamak değil, YAŞAMAK’tır.
***
346. Yaptığın işin zorluklarına bakarak kendini üzme! Onun geçici olduğunu düşünürsen rahat edersin.
***
347. Anne çocuğuna vurdukça çocuk yine annesine sarılır. Çünkü onun için en şefkatli sine yine orasıdır. Biz büyükler de Allah’tan belâ ve musibet geldikçe yine O’na yönelmeli ve koşmalıyız. Bizim de O’ndan başka gidecek yerimiz yoktur. Belâ ve musibetler bizi daha çok Allah’a yönlendirmelidir.
***
348. Her istediğiniz olursa mutsuz olursunuz. Yapılan istatistiklere göre en çok intihar edenler en zengin ülkelerin insanları olup, her istediklerini elde eden insanlardır.
***
349. Mutlu olmak istiyorsan etrafındakiler ile ilgilen, onlara iyilik et. Buna hayvanlar, hatta cansızlar bile dâhildir. İnsanlara iyilik yaptığınız zaman onların nasıl memnun olduklarını görürsünüz. Hayvanlara iyilik yaparsan onlar da memnun olur ve seni mutlu edecek şekilde hareket ederler. Amma cansızlara gelince; mesela arabanızın bakımını güzel yapsanız, temizleyip silseniz o da size gülümseyecek ve sizi istediğiniz yere güzel bir şekilde ulaştırarak o da sizi mutlu edecektir.

***
350. Başarısız idarecinin başarısızlığının bir sebebi de yerinde ve zamanında ceza vermeyi bilmediğinden ya da ceza vermeye gücü yetmediğindendir.
***
351. Haberler dünyaya ve ahirete ait olmak üzere ikiye ayrılır. Sadece dünyaya ait haberlere merak edip dinlemek, ahirete ait haberlere ise hiç ilgi göstermemek akıllı bir insanın yapacağı iş değildir.
***
352. Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen ve doğru anlayan.
                                                                                        Atasözü
***
353. Herkesin sana dost olmasını istersen, nefsine düşman ol.
***
354. Dünyanın sıkıntıları, belâ ve musibetleri yüzümüzü dünyaya dönmemize mani olur. Daha çok gideceğimiz âlem için çalışmamızı sağlar. Dünyada belâ ve musibetlerin çok olmasının bir hikmeti de budur.
***
355. Herkesin imtihanı kendisine göredir. Önceki zamanlarda kolaymış, şimdi zor, veya başkaların imtihanı kolay benimki zor zannetme! İmtihanı yapan hep aynıdır ve O işini mükemmel yapar.
***
356. Eğer bu dünyada ayrılık olmasaydı bir şey anlaşılmazdı. Ayrılıkların büyük hikmetleri vardır.
***
357. Allah’ı bulan her şeyi bulmuştur. O’nu kaybeden ise her şeyi kaybetmiştir.
***
358. İnsan doğru bildiğini savunur, amma o bildiği her zaman doğru olmayabilir!.. Yıllar önce hararetle savunduğunuz fikirlerin zaman içinde yanlış olduğunu anladığınız çok olmuştur. Belki herkesin hayatında az-çok böyle şeyler vardır. Öyleyse, bugün de savunduğun şeylere de dikkat et! Onlar da yanlış olabilir.
 ***
359. Hakkın olmayan bir şeyi sakın alma! Fazlası ile götürür.
***
360. Nefis ve kadın; eğer onları eğitebilir ve sahip olabilirsen onlardan çok istifade edersin. Yok, eğer onların etkisine girersen dünyada ve ahirette perişan olursun. “Karı kulu yüz üstü sürünsün” hadis-i şerifini unutma!
***
361. Sıkıntılar kâmil insanların gıdasıdır. Onlar sıkıntıları kesilirse benzini bitmiş araba gibi yolda kalırlar. Geçmişte sıkıntıları kesilen bazı kâmil insanların: “Acaba ne hata ettik” diye endişe etmelerinin sebebi budur. İnsanlar ise onların neden sıkıntı çekmeyi istediklerini anlayamazlar. Öyle yâ… Bütün arzusu dünyada rahat etmek olan bir insan, sıkıntı çekmek isteyenin halini nasıl anlasın?
***
362. Erkeğin üç büyük düşmanı vardır; kadın, nefis ve şeytan. Peygamberimiz sav şöyle buyurdu: "Erkeğin en büyük düşmanı yatağında beraber yattığı karısıdır" Cennette bunlar Âdem as’ın etrafında toplandılar ve O’nun yasak olan meyveyi yemesine ve cennetten çıkarılmasına sebep oldular.
***
363. Bağırıp çağıranlar işi beceremeyenlerdir. Üstelik bağırıp çağırarak suçu başkalara yıkmaya çalışırlar. Hâlbuki işin ehli olanlar rahat tavırlarıyla, hatta güleç yüzleri ile dikkat çekerler.
***
364. Kişinin manevi hayatında; Tevhid gıda, Marifetullah meyve gibidir.
***
365. Allah’a kulluk yapmak nefse kulluk yapmaktan daha kolaydır.
*** 

366. Kişi fıtraten kendini sevdirmek ister. İstikametli olanlar Allah’ın sevdiği hareketleri yaparak kendilerini Allah’a sevdirmeye uğraşırlar. Yolunu şaşıranlar ise insanların hoşuna gidecek hareketleri yaparak kendilerini insanlara sevdirmeye çalışırlar. Birisi ihlas, diğeri riyadır.
***
367. Cahilden kork! Çünkü o, bir şeyi veya bir kişiyi övdüğü zaman göklere çıkarır, yerdiği zaman da yerin dibine geçirir.
***
368. Sahip olduğunuz güzel şeyleri anlatmayın; elinizden gitmesine sebep olur.
***
369. Eğer sizin davanız varsa; siz, herkesi ve her şeyi davanız için kullanırsınız. Eğer davanız yoksa o zaman herkes, sizi davası için kullanır.
***
370. Erkek sadece kendi nefsiyle değil, aynı zamanda karısının ve büyüyünceye kadar da çocuklarının nefsiyle uğraşmak zorundadır.
***
371. Yeri geldiğinde hayatını feda edemeyenlerin yaşamaya da hakları yoktur. Bu yüzden, ölmeyi bilmeyenler yaşamayı da bilmezler.
***
372. İslamiyet’ten uzak olan insanlıktan da uzaktır.
***
373. En büyük bid’a’lardan biri de; devletin, Allah’ın emir ve yasaklarına göre değil de, beşeri kanunlara göre yönetilmesidir.
***
374. Dış görünüşe bakarak hareket edersen hata edersin. Bu hatayı ilk yapan şeytan olmuştur; Âdem as’ın dış görünüşüne bakarak aldanmış ve kendisini üstün görmüştü.
***
375. Etrafınızdakileri kabiliyetlerine göre, uygun işlerde çalıştırınız. O zaman onlar hem mutlu olurlar hem de başarılı. Bu mutluluk ve başarı dolayısıyla sizin defterinize geçer. Bu durumda sizin de değeriniz artar.
***
376. Allah’a kulluğa yönelirsen; belâ ve musibetler, hattâ, hata ve kusurların bile birer nimet olur; nefis ve şeytana yönelirsen, elinde bulunan nimetler bile başına belâ olur.
***
377. Bu dünyada insanın başına mutlaka belâ ve musibetler gelir. Bu yüzden, insanın bir elinde mutlaka sabır olmalıdır.
***
378. İnsanın Rabbine şöyle bir “Ya Rabbi..” demesi hayâl bile edilemeyecek kadar büyük bir nimettir.“Babacığım” diyerek babaya koşmanın nasıl bir nimet olduğunu ancak babası olmayan çocuklar bilir.
***
379. Bu kâinat bütünü ile güzeldir. Çünkü severek yaratılmıştır. Yani, Cenab-ı Hak muhabbeti ile âlemi yaratmıştır. Bediüzzaman Hz.leri “Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur” buyurmuştur.
***
380. Nankör bir kimseyi memnun etmek mümkün değildir. Çünkü o, illa bir eksiklik bulup şikâyet edecektir.
*** 

381. Sen, sana iyilik yapanı seversin, kötülük yapana da kızarsın. Bu senin elinde değildir.
***
382. Yapılan iyilik yapan için çok küçük ve basit olabilir. Birisine yol göstermek veya aç birisini doyurmak gibi. Ancak o iyilik, yapılan kişi için çok önemlidir ve bu iyiliğe verilecek mükâfat ta buna göre olur.
***
383. Allah cc vermeden zengin olmak, âlim olmak, makam sahibi olmak veya herhangi bir şeyde başarılı olmak mümkün değildir. Öyleyse, bu gibi nimetlere sahip olanlar yiğitliği kendilerinde bilmesinler, belki o nimetler için şükretsinler.
***
384. Basın bir ülkenin dilidir. İnsanın konuşmasından ilmi, duygu ve düşünceleri ve seviyesi anlaşıldığı gibi; bir ülkenin ve insanlarının seviyesi de basına bakarak anlaşılabilir.
***
385. Kendiniz ve çevrenizdeki olumlu ve güzel şeyleri görürseniz mutlu ve huzurlu olursunuz. Bu olumlu haliniz çevrenizdekilere de yansır. Olumsuz ve kötü şeyleri görürseniz huzursuz ve mutsuz olursunuz. Ve bu olumsuz haliniz de çevrenizdekileri etkiler.
***
386. Allah cc muvaffak etmeden hiçbir kimse hiçbir şeyi başaramaz. Buna hayır ve şer her şey dâhildir. Ayrıca bu, herkes ve her şey için de geçerlidir. Bunun için, bazı konularda çok başarılı olanlara bakıp ta o başarıyı tamamen onlara verme!
***
387. Âlemde gördüğünüz hakikatleri Kur’an’da; Kur’an’da gördüğünüz hakikatleri de âlemde görebilirsiniz. İkisi arasında herhangi bir zıtlık yoktur. Aslında ikisi birbirini tasdik etmektedir. Çünkü ikisi de aynı zattan gelmektedir.
***
388. İnsan, kula kul olmaktan asla kurtulamaz! Allah’a kul olmadıkça!
***
389.          Yaşamak… Amma, ne için?
***
390. Dünyanın zenginleri olduğu gibi ahiretin de zenginleri vardır. Dünyada makam sahipleri olduğu gibi ahirette de makam sahipleri vardır. Dünyada zenginler makam sahiplerine yetişemedikleri gibi, ahiret zenginleri de ahiretteki makam sahiplerine yetişemezler. Zenginlik güzeldir amma, makam sahibi olmak daha güzeldir. Sahabeye makamlarından dolayı, kim ne kadar ibadet ederse etsin, yetişemiyor. Az bir ameli olan şehide makamından dolayı çok ameli olan yetişemiyor. Öyleyse sen, rıza-i ilahi için amel et. Rıza makamını kazanmaya çalış. Rıza çok amelle değil, halis amelle kazanılır. Bunun için amelleri O’nu razı etmek için yapmak gerekir. Allah’ın razı olacağı amellerin ise cafcafı ve gösterişi yoktur. Bunun için halis olanlardan başkası o amelleri yapamaz.

Aslında dinimizdeki güzel hareketleri yapmak için verilen ücret ve sevap o güzel hareketleri yaptırmak içindir. Maksat o güzel hareketlerin yapılmasıdır, ücret teşvik içindir. Mesela, sen oğluna “Kur’an okumayı öğren, sana bisiklet alacağım” desen çocuk bisikletin hatırına hemen Kur’an okumayı öğrenir. Onun maksadı bisiklet olabilir amma senin maksadın onun kur’an okumasıdır.
Öyleyse sen Rabbine karşı bisiklet için Kur'an öğrenen çocuk gibi olma. Sevap verecek diye namaz kılma, mükafat verecek diye zikir yapma. Bunlar senin fıtri vazifelerindir, yaratılış gayendir. Ağaç denen odunlardan talı lezzetli, harika meyveleri senin için çıkardığını gördüğün zaman "maşaallah, sübhanallah" deyip hayret ve muhabbetini belli etmek için illa sevap mı alman gerekir. 
*** 
391. Nasıl olsa Allah affeder diye haramlara girmek ve hiç pişman olmamak tam bir ahmaklıktır.
***
392. Nasıl araba duramayınca kaza yaparsa, insan da bir olay karşısında sabır edemezse elinden kaza çıkar.
***
393. Sabır araçlardaki fren gibidir. Araçta mutlaka fren olması gerektiği gibi, insanda da mutlaka sabır olmalıdır.
***
394. Sabırsız adam frensiz araba gibidir. Nerede ve ne zaman elinden kaza çıkacağı belli olmaz!

***
395. İyilik yapan sanki kendine iyilik yapmıştır ve kötülük yapan da sanki kendine kötülük yapmıştır.

***
396. Bütün kâinat, mahlûkat ve mevcudat Cenab-ı Hakk’ın bir nevi aynasıdır. Bunu anlayan Ehl-i Velayet neye bakmışlarsa hep O’nu görmüşler ve “Lâ meşhuda, illa Hû” demişlerdir.
***
397. Allah’a kulluk yapıp ta pişman olan, nefis ve şeytana kulluk yapıp ta pişman olmayan yoktur.
***
398. Ne olursa olsun güzel olması için ölçülü olması şarttır. (yemeğin tuzu gibi) Bu âlemde her şey ölçülü olduğu için güzeldir. Ölçü, bu âlemi ihata etmiştir. Bizim de güzel bir insan olabilmemiz için ölçülü hareket etmemiz şarttır. Ne kadar Sünnet-i Seniyyeye uyarsak o kadar ölçülü hareket etmiş oluruz.
*** 

399. Bu dünyada illâ sabır ve idare, başka yol görünmüyor!
***
400. Ey İnsan! Neyine güveniyorsun da bu kâinat sahibinin emirlerine aldırmıyor, şiddetli tehditlerine rağmen yasak ettiği şeyleri yapıyorsun!
***
401. Bir işe başlarken besmele çek. Başlarken besmele çekemeyeceğin işi yapma! (İçki içmek, zina etmek gibi bütün haramlara başlarken besmele çekemezsin. Madem öyledir, başında besmele çekemeyeceğin işleri yapma) Eğer insan şu dünya hayatında sadece başında besmele çekemediği işleri terk etmiş olsa oldukça büyük bir şey başarmış olur.

 ***
402. Misafir olduğun yerde hane sahibine itaat et! Bir konuda fikrini sorarsa söylersin.
***
403. Cenab-ı Hakk'ın varlığı o kadar zahirdir ki, adeta ondan başka hiçbir şey yoktur. Bunu anlayan Ehl-i Velayet “Lâ mevcuda illa Hu” (O'ndan başka hiç bir şey yoktur) demişlerdir. Gene, varlığı da o kadar aşikârdır ki, adeta O’ndan başka görünen hiçbir şey yoktur. Bunu anlayan Ehl-i Kemal’de “Lâ meşhude illa Hu” (O'ndan başka görünen hiç bir şey yoktur) demişlerdir. Gene, varlığı o kadar gizlidir ki sanki yoktur. Bu yüzden kâfirler de O’nun için “Yoktur” demişlerdir.
***
404. Ben, vücudumla fazla ilgilenmiyorum. O, benim bineğim ve bana geçici olarak ve emaneten verilmiştir. Nihayetinde de toprak olup gidecektir. Ben, onu kullanarak dünyevi ve uhrevi işlerimi görüyorum. Elbette ondan güzel bir şekilde istifade edebilmek için de bakımını ihmâl etmiyorum.
***
405. Kişi sürekli olarak Şeytan'a yıkılıyorsa suç Şeytan'ın değildir. O vazifesini yapmaktadır. Sen, eğer ona yıkılırsan hemen tövbe ederek ayağa kalkmaya bak!
***
406. İnsan ve toplum hayatına müdahale etmeyen din, din değildir. Dini insan ve toplum hayatına müdahale ettirmeyenlerde o dine mensup değildir.
***
407. Ölüm varsa din de olacaktır. Zira kabir ve ötesi için söz sadece dinin ve o dini getiren peygamberlerindir.
***
408. Herkesle beraber dalıp gitmek demek, sonu olmayan bir hüsrana düşmek demektir.
***
409. Kişi başkaların başına gelenlerden ders ve ibret almazsa, kendisi başkalara ders ve ibret olur.
***
410. İçinde yaşadığın topluma yapacağın en güzel katkılardan biri de, her ne işi yapıyorsan yap, işini güzel yapmandır.
***

411. Herkesi kendimiz gibi sanmamız ve ona göre davranmamız en çok yaptığımız hatalardandır.
İzah: Doğru insan herkesi doğru, sahtekâr herkesi sahtekâr, yalancı herkesi yalancı sanır ve ona göre davranır. “Babama güvenmem” diyen kişi de aslında kendisine güvenilmeyecek bir kişidir.
 ***
412. Herkes rahat etmeyi ister, hatta bugün insanların gayesi bu olmuştur. Ancak bu yanlıştır. Aslında insana bu duygu ahirette rahat etmeyi istemesi ve bunun için çalışması için verilmiştir.
 ***
413. Rabbin yolunda neyi feda etsen azdır. Unutma! Neyi feda edersen onu bulacaksın.

***
414. Allah'ım! Sen varsın... İşte en büyük gerçek bu.
***
415. Hep kendini düşünme, bir de kendini karşındakinin yerine koy.
***
416. Düğün ve cenazende bulunmayanları tereddüt etmeden dostlar listesinden silebilirsin. 
***
417. Sırf zevk için fazla yemeyin. Vücudunuzun ihtiyacı olan gıdayı yerken aldığınız lezzet size yeter.
***
418. Allah cc kapısına geleni boş çevirmekten yücedir.
***
419. Nefsine taraftar olursan, herkes sana düşman olur; nefsine düşman olursan, herkes sana dost olur.
***
420. İnsan olarak bu dünyaya geldim diye sevin amma, bu dünyadan giderken, yapacağın yanlış hareketlerden dolayı hayvandan aşağı düşüp, hayvandan aşağı olarak gitmekten kork!
***
421. Bu dünyaya insan olarak geldin, insan olarak gitmeye çalış!

***
422. Sorun tespit edilmeden çözüm üretilemez.

***
423. İnsan maceracıdır, hareket ister. Her şey tıkır tıkır yürürse rahatsız olur.
***
424.                   Yetmez mi....
Bu kâinatın sahibi olan Zat'a kul olmak şerefi bana yetmez mi?
En sevdiği kulu Hz.Muhammed'e (sav) ümmet olmak şerefi bana yetmez mi?
En son ve en mükemmel din olan İslam'a mensup olmak şerefi bana yetmez mi?
Gelmesiyle geldiği ayı sultan, geldiği geceyi Kadir yapan Kur'an'a muhatap olmak şerefi bana yetmez mi?
Şan ve şerefi Yahudi ve Hıristiyanların yanında arayan münafıklara Nar-ı Cehennem yetmez mi?
***
425.              Sonsuz Dillerim Olsaydı...

Sonsuz dillerim olsaydı; onlarla senin varlığını ve birliğini ilan edip "Lâ ilahe illallah" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz kemalâtını ilan edip "Sübhanallah" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz nimetlerin için şükür edip "Elhamdülillah" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz azametini ilan edip "Allahuekber" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz dillerim olsaydı; onlarla sonsuz hata, kusur ve günahlarım için senden af dileyip "Estağfirullah" deseydim, Allah'ım!
***
426. İnsan aciz-i mutlaktır.(sonsuz derecede aciz) Bu hali ile kendini kadir-i mutlak sanır.(Her şeye gücü yeten)
***
427. İhtiyaçlar hayatın motorudur. İhtiyaçları yok ederseniz hayatı da yok edersiniz. Özellikle zengin çocuklarının bunalıma girmesi, en gelişmiş ülkelerde en fazla intiharın olması bundandır.

***
428. Allah insan için kendisinden başka güvenip bel bağlayacağı hiç bir şey bırakmamıştır.
Eğer insan Allah'tan başkasına güvenip bel bağlarsa o bel bağladığı ile başı derde girer.
***
429. İnsanların kıymetini onlara ihtiyacınız olduğu zaman daha iyi anlayabilirsiniz.
***
430. Rahat etmek istiyorsanız mümkün olduğu kadar basit bir hayatı tercih ediniz.
***
431. Beden yaralandığı gibi ruh ta yaralanır. Bedende yara izi kaldığı gibi ruhta da yara izi kalır
***
432. Allah'tan başkasına güvenip bel bağlama! Allah cc bu dünyada kendisinden başka güvenip bel bağlanacak hiç bir kimse veya hiç bir şey yaratmamıştır. Buna rağmen bir kişiye veya bir şeye güvenip bel bağlarsan illa onun başına bir şey gelir. "Güvenilen dağlara kar yağması" deyimi bu manânın tezahürüne bir delildir.
***
433. İnsan; senin büyük görmen ile büyük, küçük görmen ile de küçük olmaz!
***
434. Geleceğimizi garanti altına alacağız diye çırpınıyoruz. Senin gelecek dediğin ne ki!
***
435. Kur'an'ın indirildiği gece kadir gecesi olursa, Kur'an'ın kendisi ne kadar kıymetlidir, bir düşün! Kur'an'ın kendisine indirildiği insan ve hitap ettiği insanlar ne kadar kıymetlidir, anla! Ve O Kur'an'ı yasaklayanlar ve tatbik edilmesini engelleyenler ne kadar zalim ve ne büyük bir cinayet işliyorlar, fark et!
***
436. Maddi elbise maddi ayıplarımızı, manevi elbise de (takva) manevi ayıplarımızı örter. Şeytan ise insanları maddi ve manevi olarak soymak için uğraşır. Soyabildikleri ona uyanlardır. Soyunmanın derecesine bakarak o kişinin ne kadar şeytana uyduğunu anlayabilirsiniz.
***
437. Bu yazıyı okuduğuna göre demek sen hâlâ yerin üstündesin. Öyleyse, yerin altına girmeden önce ne yapacaksan, yap!
***
438. Yerinde harcamak, cömertlik; yerinde harcamamak cimriliktir. İhtiyaç miktarından fazla harcamak israf, yersiz harcamak tebzirdir. İhtiyacı en asgari bir şekilde gidermek ise iktisaddır. 
***
439. Çok yiyenler maddi ve manevi olarak kendilerini mahvetmişlerdir.
***
440. Bilmeden görmenin hiç bir anlamı yoktur. Bu yüzden kâfirler bu âlemden hiç bir şey anlamadan göçüp giderler.
***
441. Sen herkesin yaptığı yanına kâr mı kalıyor sanıyorsun. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr kalmaz! 
***
442. İman ve Salih amel yok ise yaşamanın da hiç bir anlamı yoktur
***
443. Allah cc istediğine dünyayı cennet gibi, istediğine de cehennem gibi yapar
***
444. Dünya kaçılacak bir şey olduğu halde, nasıl oluyor da herkes ona doğru koşuyor, hayret!
***
445. Biz Allah'a isyan edenleri hoş göremeyiz. Lut Kavminde gece teheccüd namazına kalkanlar o kötü fiili yapanları hoş gördüler de onlarla beraber helâk oldular.
***
446. Bir kişide enaniyet varsa ona manevi kapılar açılmaz!
***
447. Demokrasi denen beşer sisteminde Allah'ın emirlerinin yasaklandığını, yasak ettiklerinin serbest edildiğini, hatta emir edildiğini görmemek için manen kör olmak gerekir. 

Demokraside insanlar hürdür, istedikleri gibi hareket edebilirler. Dindeki emir ve yasaklara göre hareket etmeye zorlanamazlar. Devletin idaresinde de Allah'ın emir ve yasakları tatbik edilemez. Eğer devletin idaresinde Allah'ın emir ve yasakları tatbik edilirse ona demokrasi değil, onların tabirince "teokrasi" denir. İşte onun için demokrasilerde Allah'ın yasak ettiği zina suç değildir, faiz serbesttir, içki serbesttir, kadınlar çıplak gezebilir, Kur'an'a göre evlenip boşanılamaz, miras Kur'an'a göre paylaşılamaz, hırsıza, haksız olarak adam öldürene Allah'ın emrettiği cezalar verilemez ve hakeza... Basından okullara, mahkemelerden bütün kurumlara kadar her alandaki tatbikatları buna kıyas et ki demokrasinin ne olduğunu anlayasın.
Temmuz 2013, bir ingiliz gazeteci Mısır'daki olaylar üzerine televizyonda, canlı yayında şöyle bir açıklama yaptı "Müslümanlar Demokrasi ile İslamiyetin uyuşmadığını anlayacaklar diye ödümüz patlıyor"
ANLIYOR MUSUN EY MÜSLÜMAN?
***
448. Sıkıntı insanın ateşidir; onunla pişer, olgun, kâmil bir insan olur.
***
449. Bir kimsenin hayatı boyunca iradesini kullanıp, işlerini iradesi ile yapıp ta sonra da "insanın iradesi yoktur" demesi ne kadar ahmaklıktır.
***

450. Zevk almanın yolu nefsin isteklerini yerine getirmekten değil, yerine getirmemekten geçer. Yedikçe yemek zevkinin, içtikçe içmek zevkinin, uyudukça uyuma zevkinin yok olduğunu herkes bilir.
***
451. Neticesi ebedi cennet veya ebedi cehennem olan bir imtihanın şakası olamaz, hafife alınamaz, görmezden gelinemez, yok sayılamaz. İşte şimdi sen o imtihanın içindesin!
***
452. Allah cc "Yeryüzünde halife yaratacağım" dedi ve beni yarattı. Öyleyse, benim hedefim halife olabilmektir. Bunun için ne yapmam gerekiyorsa yapmalı ve neleri terk etmem gerekiyorsa terk etmeliyim. Aksi takdire pek çok insan gibi çürüyüp gitmek tehlikesi vardır.
***
453. İnsan Allah'ın rızasını gaye edinip, O'nun rızasını kazandıracak şeyleri yapmaya başlarsa Alay-ı İlliyyin'e doğru yükselmeye başlar. Nefsinin istek ve arzularını gaye edinip o yola koyulursa Esfel-i Safilin'e doğru düşmeye başlar.
***
454. Ben nefsime hizmetçi değilim.

İzah: Nefsin ne istiyorsa, canın ne arzu ediyorsa onu yapacağım diye koşuşturuyorsan nefsine hizmetçisin demektir. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getireceğim diye koşan ile nefsinin süfli arzularını yerine getirmek için koşan arasında ne kadar derece farkı vardır. Birisi ne kadar değerli, diğeri ne kadar değersizdir.
***

455. Bu asrın fitnelerinden uzak kalmak isteyen televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden, internetten uzak kalsın!
***
456. Bir adam eğer kesin olan farzları yapabiliyorsa ve kesin olan haramlardan da kaçabiliyorsa inşallah gemiyi kurtarır.
***
457. Dikkat et! Gözüne çöp düşmesin!
İzah: Gözüne düşecek küçücük bir çöp veya kıl senin bütün âlemi görmene mani olur. Yani, kâinat ne kadar büyük olursa olsun artık göremezsin. Aynen öyle de; yediğin küçük bir lokma haram, söylediğin küçük bir söz, yaptığın küçük bir hareket senin bu kâinattan daha geniş olan manevi âlemleri görmene mani olabilir.
***
458. Rabbin ile arana kimlerin girdiğini anlamak istersen namaza durduğunda Rabbin ile aranda kimlerin olduğuna dikkat et! Yani, namazda aklına neler ve kimler geliyor, gönlünden neler ve kimler geçiyorsa, işte senin Rabbine ulaşmana mani olanlar da onlardır.
***
459. Nefsine ne kadar "dur" diyebilirsen o kadar hürsün.. Buna helâl olanlar da dâhildir. 
***
460. Adam 50-60 yaşına gelmiş, hâlâ yaşaması muhtemel 15-20 seneyi düşünüyor ve gitmekte olduğu ebedi hayattan gaflet ediyor!.Halbuki, başını şöyle biraz kaldırıp baksa, sonu olmayan bir hayata doğru gitmekte olduğunu anlayacak ve artık yaşaması muhtemel olan 10-15 senenin de hiç bir öneminin olmadığını fark edecektir. Bunu anladıktan sonra var gücü ile ahirete ve ebedi hayata hazırlanmak ona zor gelmeyecektir. işte doğru olan budur.
***
461. İnsana verilen şehvet  duygusu öyle kuvvetlidir ki, gayri meşru yolda tatmini mümkün değildir. Çünkü ihtiyaç süreklidir. Bunun için evlilik şarttır. Bu duygu bununla da tatmin olmaz. Bu dünyadaki bu zevkler tatmak kabilindendir. Doymak ancak cennette mümkün olacaktır.
*** 
462. İnsan utanma duygusunu kaybederse bir nevi şeytanlaşır. 
"İnsan eğer insan olmazsa şeytan bir hayvana inkılâp eder" Lem’alar
***
463. Aslında herkes gerek hareketleri ile, gerek söz ve davranışları ile ne olduklarını devamlı olarak ortaya koymaktadırlar. Amma bizler ya..görmüyoruz, yada görmek istemiyoruz! 
***
464. Allah'a itaat edersen elem ve azap; isyan edersen keyf ve zevk alacak olsan, sen azap tarafını seç! Zira onun arkası rahmettir. İsyan yolundaki keyf ve zevkin arkası ise elemdir, azaptır.
***
465. İsyandaki zevklere "dur" deyip, itaatteki zahmetlere katlanmazsan Esfel-i Safiline doğru düşmeye başlarsın!
***
466. Haramlardaki zevklere karşı nefse "dur" demek mecburiyeti vardır. Farzları yerine getirmekteki zorluğa da katlanmak mecburiyeti vardır. Bu ise kulluğun en azıdır!
***
467. Allah cc bu kâinatı ve dünyayı yaratmış ve istediğini yaratarak bu dünyaya getirmekte ve verdiği süre kadar istifade ettirmektedir. Ölüm ise bu istifadenin bitmesidir. Kişi bu verilen süre içinde iyi ve kötü ne yaptı ise ahirete onları götürmektedir. Ondan bu kâinatı yaratanı tanıyıp kabul etmesi, emir ve yasaklarına göre yaşaması istenmektedir.
***
468. Aslan yelesi ile aslandır. Eğer aslanın yelesini kesip hayvanların arasına salsan hayvanların arasında maskara olur. Aynen öyle de; erkek sakalı ile erkektir. Onun sakalını kestirmek onu maskara etmektir. Unutma! Bütün peygamberler sakallı idi.
***
469. Yeri geldiğinde paranı harcamazsan o para sende kalacak diye aklına gelmesin. İlla o bir şekilde senden çıkacaktır!
***
470. Âlimler korkmaz, din ne diyorsa onu derler. Bu onların hayatlarına da mâl olsa böyledir. Korkandan da âlim olmaz!
***
471. Âlim korkmaz! Korkana da âlim denmez!
***
472. Nefse yenilmek ne kadar zor ve elemli; nefsi yenmek ise ne kadar zevklidir!
***
473. Bu dünyada keyfi meşru dairedekiler yapıyor. Gayri meşru yoldakiler keyf etmiyor. 
İzah: Gayri meşru yolda gidenlerin sıkıntıdan, bunalımdan, stresten, hayatlarından şikâyet ettiklerini görürsün. Meşru yolda gidenlerde ise böyle şikâyetler pek görülmez. Gayri meşru yolda gidenler keyf etseler hiç böyle şikâyet ederler miydi?
***
474. Hayır veya şer bütün işlerde ancak Allah'ın müsaade ettiği kadar muvaffak olunabilir.
*** 
475. Bu dünyada en kıymetli şey iman, sonra da namazdır. 
***
476. Cahille uğraşma, anlayacak diye bekleme; salıver gitsin. Zira o pire için yorgan yakar, sonra da iyi yaptığını sanır. Hatta onunla öğünür.. 
***
477. Hayır veya şer, bu dünyada ancak Allah'ın dediği olur..
***
478. İnsanın en hızlı duygusu hayalidir. Onunla bir anda ahirete cennete cehenneme gidebilir; geçmişe geleceğe bir anda varabilir. Buna rağmen bu hayal duygusu Cenab-ı Hakk'ı tanımada, isimlerinin tecellisini anlamada çooook yaya kalır ve "acizim" diyerek pes eder..
***
479. İnsan en büyük zevkleri alsa bile bir müddet sonra hiç almamış gibi olur. (Geçmişte aldığınız zevkleri düşünün) Öyleyse, bu dünyada zevk peşinde koşmanın bir anlamı yoktur.
***
480. Meşru dairede kal, Gayr-i Meşru daireye girme!.Gayr-i Meşru daire maddi ve manevi olarak seni mahv eder.. İstersen o yola gidenlere bakabilirsin.
***
481. Eğer nefsin, istemediğin şeyi sana zorla yaptırıyorsa, sen nefsinin elinde "esirsin" demektir.
***
482. İstersen istemeye, verirsen vermeye alışırsın. Çalışırsan çalışmaya, yatarsan yatmaya alışırsın. Çalarsan çalmaya alışırsın. İşte sende bunlar gibi binler duygular var. Şimdi sen kendini neye alıştırdığına bak!
***
483. İçinde yaşadığın  yerde ve toplumda eğer Allah'ın emir ve yasaklarına göre yaşayamıyorsan, bulunduğun yeri ve çevreyi terk et!
***
484. Uyku hayatın yaşanmayan bölümüdür. Bu yüzden uykunun elinden ne koparılsa kârdır. Başta peygamberler olmak üzere bütün büyük zatlar hep bunu yapmışlardır.
*** 
485. İsyandaki zevk te, itaatteki zahmet te geçicidir. Geriye senin ne yaptığın kalır. Ve sen, ebedi olarak bu yaptıklarına göre muamele görürsün.
***
486. Nefsi yenmek ne kadar güzel ve zevkli; nefse yenilmek ne kadar zor, elemli ve zilletlidir.
***
487. Ben yokum, Sen varsın, Allah'ım.
İzah:Benim için artık nefsimin istekleri, arzuları, emirleri yok, senin emirlerin, isteklerin ve arzuların var.
***
488. Kadınlar eğer yabancı erkeklere karşı sergiledikleri davranışların onda birini kocalarına karşı yapsalar mutsuz aile kalmaz.
***
489. Ölüm ne güzel şey! Hayatı görmeyi sağlıyor. Aynadaki sırlı yüz gibi. Aynayı ayna yapan arkadaki sırlı yüzdür.
***
490. İnsan insanlıktan çıkar mı? Evet, çıkar. Eğer nefsinin peşine düşerse...
***
491. Nefsinin peşine düşen Esfel-i Safiline doğru düşmeye; Allah'ın emrini ve isteklerini yerine getirmeye yönelen de Alay-ı İlliyyin'e doğru yükselmeye başlar.
***
492. Yarın ölmen ve ebedi yolculuğa çıkman mümkündür... Bak bakalım, hazır mısın, eksik olan bir şey var mı?
***
493. Gereğinden fazla uyumak verilen hayat sermayesini çar çur etmektir.
***
494. Muhatap olduğun kişide şehvet ve gadap duygusu olduğunu unutma! Seni öldürebilir, elinde ne varsa alabilir!
***
495. Asıl esir nefsine esir olandır!
***
496. Allah'ın eserlerine akıl ermiyor, Zatına erer mi?
İzah: sadece insan vücudunu inceleyen binlerce fakülte, milyonlarca ilim adamı var... Ve incelemek ile bitiremiyorlar. Sayısız çeşitteki hayvan ve böcekleri; ayrıca karaları denizleri hatta uzayı inceleyenleri düşün..Küçük büyük hiç bir eserine akıl ermiyor, incelemek ile bitmiyor.
***
497. Günümüz insanı nefsanî bir hayata sevk edilmiş ve edilmektedir. İnsanlar nefislerine esir edilmişlerdir. Ruh ise gidilen yanlışı hissetmekte ve kıvranmaktadır. Ruhun gıdası da verilmediğinden aç kalmaktadır. Mutluluk ise ruha ait bir şeydir. Bu durumda artık mutlu olmak mümkün müdür?
***
498. Ne yaparsa güzel yapan bir Zat'a "şunu neden böyle yaptı veya bunu neden böyle yapmadı" denmez. O isterse iki yaşındaki taze bir çocuğu veya yirmi yaşındaki bir delikanlıyı öldürür ve toprağa sokar, yüz yaşındaki bir yaşlıyı yaşatır. "Neden" denmez. Belki "hikmeti ne acaba?" denebilir ve olay hikmetini anlamak için incelenebilir.
***
499. Gayr-i meşru yolda (Allah'ın yasak ettiklerinin yapıldığı yolda) elemden başka bir şey yoktur!

Buna rağmen insan gayr-ı meşru yoldaki o cüz-i zevke o kadar meftun olur ki onun için 'öleceksem öleyim, cehennemde yanacaksam yanayım' der. Dolayısyla o yolu kolay kolay terk edemez. Hakikatende o yolda ölür gider.
Gayr-ı meşru yoldaki o zehirli zevke alışmış olanlar içki, zina, kadınların çıplak gezmesi gibi haramların yasak edilmesine şiddetle karşı çıkarlar ve 'islamın katı kuralları gelecek' derler ve yaygara koparırlar. Bu gayr-ı meşru zevklerine devam edebilmek için her türlü mücadeleyi yaparlar, hatta ülkeler arası savaş çıkarırlar, islamı yani bu hükümleri tatbik etmek isteyen islam ülkelerinin üzerine bombalar yağdırırlar.(Somali'de olduğu gibi) Dünyanın hiçbir yerinde bu haramların yasaklanmasına izin vermezler.
***
500. Kadın; eğer idare etmesini bilirsen bir gül olur, koklarsın, mutlu olursun; eğer idare etmesini bilmezsen diken olur, batar, üzülürsün.
***
501. Bir şey farz mı, düşünme! Hemen yap.
Bir şey haram mı, düşünme! Hemen terk et.
***
502. Karınıza kaldıramayacağı şeyleri söylemeyin; alacağınızdan vereceğinizden, borcunuzdan veya işinizden, başınıza gelen hadiselerden bahsetmeyin. Onun fıtratı bunları kaldıramaz ve üzülür. Sonra da sizi üzer.
***
503. Senin ne anlattığın değil benim ne anladığım önemlidir. Bunun için sen anlatırken karşındakinin ne anladığını, ne kadar anladığını ve nasıl anladığını hesap etmek zorundasın…

 ***
 504. Çevrenizde olan bütün olaylar, başınıza gelen her bir hadise -başkasının cüz-i iradesi ile bile olsa- senin için kaderdendir, külli iradenin tecellisidir, Allah’tandır. Öyleyse sen, her olay karşısında ona göre davran ve her durumda dinimiz ne diyorsa ona göre hareket et!
 ***

505.  Şeriatteki zevk ne tarikatta var ne de hakikatte. Şeriatteki zevk hayâl bile edilemez. Bu zevki ancak Ahsen-i takvim sırrına eren ve Halife-i arz olmayı başaran insanlar alabilir. (Burada bahsedilen şeriat manevi terakkideki son dairedir)
 ***
506. Bu dünyada bir insanın varabileceği en yüksek makam ve alabileceği en büyük zevki açıklıyorum: Bu kâinatın sahibi ve mutasarrıfı olan Allah’a inanırsın, O emreder yaparsın, O yasak eder terk edersin, O verir yersin, O verir içersin, hastalık, belâ, musibet verir sabredersin, elini açar ancak derdini O’na söyler, ihtiyacını O’ndan istersin. O’nun mülkü ve idaresinde olan dünyada aziz bir misafiri olarak yaşar O’na kulluk edersin. Bunları yapabilirsen bu dünyada izzetle yaşar ve Allah’ın çok sevdiği bir kulu olarak ahirete gider ve ebedi saadete mazhar olursun.
 ***
 507. Ayrılık çok zordur... En zor olan ayrılık ise kulun Allah'tan ayrı kalmasıdır. Cehennem ehline bu ayrılık acısı cehennem ateşini unutturacaktır. İnsanların Allah'tan uzaklık ve yakınlıkları derece derecedir. Ve bu ebedi olarak bu şekilde devam edip gidecektir.
 ***
508. İnsanlar boşuna dünyaya gönderilmedi. Tohum boşu boşuna tarlaya ekilmez! Büyüyüp gelişsin ve meyveli bir ağaç olsun diye ekilir. Ancak, büyüyüp kocaman meyveli ağaç olan tohumlar olduğu gibi çürüyüp giden tohumlar da vardır. İnsanlar da aynen öyledir. Çokları iman edip Salih amel işleyerek yükselirken, pek çoğu da nefis ve şeytana uyarak çürüyüp gitmektedir.
 ***
509. Hediye, o kişiye olan muhabbetinizin bir ifadesidir. Eğer muhabbetiniz olmadığı halde bir kişiye hediye verirseniz "yalancısınız" demektir. Ancak muhabbet oluşsun diye hediye vermek caizdir.
 ***
510. Bu dünyada yapılacak iş; elden geleni yapmak ve neticeye katlanmaktır.
 ***

511. Ey kadınlar! Kocanızın karşısında değil, yanında yer alınız.
 ***
512. Söylenen söz iki yerden kuvvet alır.

Birincisi: söyleyenden kuvvet alır.
Mesela, bir sözü Başbakan söylese gazetelere manşet olurken aynı sözü sıradan birisi söylese kimse aldırış etmez.
İkincisi: söylenen söz hakikatten kuvvet alır.
Mesela; ‘dünya 24 saatte bir kendi etrafında döner’ veya ‘ateş yakar’ dense kimse 'bunu kim söylemiş' demez. Çünkü bu cümle kuvvetini hakikatten almaktadır. Zaten öyledir. Dolayısıyla kimin söylediğine bakılmaz.
Aynen öyle de: Ayetlerde konuşan Allah’tır, söylediği ise hakikat… Dolayısıyla, ayetlerin her iki yönden aldığı kuvvet tamdır. Bu yüzden onun üstüne söz veya onun gibi söz olamaz!
       Ve Allah cc söyle buyuruyor: “Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz ve siz habersiz oyalanmaktasınız”                                                                   Necm Suresi 60                                 

***  
513. Ya Rabbi! Sen yarattın bu kâinatı, bilirsin ne yapacağını.
***
514. Âdem as gibi sen de bir nevi cennettesin. Genelde her şey helâl iken neden az olan ve ihtiyacın olmayan haramlara giriyorsun?
 ***
515. Erkeklerin kadına bakmaktan aldıkları zevkte yaş sınırı yoktur. Güzel bir kadına bakmak, 20 yaşındaki bir delikanlı ile 70 yaşındaki bir ihtiyar arasında fark yoktur. Belki o ihtiyar daha fazla zevk alır.
***
516. Bu dünyada hayır olsun şer olsun ancak Allah’ın dediği olur. O demeden bir zerre bile kımıldamaz
*** 
517. Fikir deyip geçmeyin. Aslında her şey bir fikir ile başlar. Bu aslında o şeyin doğumudur. Sonra tatbikat sahasına gelir. Ancak pek çok fikir çeşitli sebeplerden dolayı daha tatbikat sahasına gelmeden ölür. Tatbikat sahasına gelen pek çok fikir de başarısızlığa uğrayarak biter. Başarıya ulaşan fikirler ise kullandığınız kalemden bindiğiniz arabaya, oturduğunuz evden yapılmış bir darbeye, işlenmiş bir cinayetten geçtiğiniz yollara, köprülere, tünellere kadar her şeydir. Bilgisayardan dev uçaklara, giydiğiniz ayakkabıdan kullandığınız telefona kadar her şeyin başında fikir vardır. Bu yüzden insanlığın ve ülkelerin iyiyi düşünen fikir adamlarına ihtiyacı vardır. Çünkü kötülükler de bir fikir ile başlamaktadır. 
*** 
518. Her ne yaparsan yap, ancak Allah ondan razı olursa onun bir kıymeti olur. Yoksa ne yaparsan yap kıymeti yoktur.
***
519. Yapmak zordur. Bu yüzden yapanlara yardımcı olun. Yıkmak kolaydır. Bunun için yıkanları engellemeye çalışın.
***
520. Kâinatın büyük bir patlama ile meydana geldiği doğrudur.(Big Bang Teorisi) Koca bir ağacın küçücük bir çekirdekten çıkması veya koca bir insanın küçücük bir hücreden meydana gelmesi gibi. Bu çevremizde devamlı gördüğümüz bir olaydır. Yanlış olan bu kâinatın gezegenleri ile beraber madde olarak o küçücük maddenin içinde olduğunun kabul edilmesidir. Onlara göre bu koca kâinat o küçücük maddenin içinden çıkmıştır. Hâlbuki koca bir ağaçta gözümüz önünde küçücük bir çekirdekten çıkıyor amma hepimiz biliyoruz ki o koca ağacın maddesi o çekirdeğin içinde yoktur. Çekirdekte olan o ağacın proğramıdır. Maddesi ise dışarıdan gelmektedir.
Kâinatın dışında ise maddenin geleceği ikinci bir kâinat olmadığından kâinatın maddesi doğrudan doğruya Allah cc tarafından yaratılmaktadır. Patlayan o maddenin içinde ise sadece kâinatının proğramı vardı. 
Biz de şu anda bu kâinatın bir parçası durumundayız. O zaman biz de o patlayan maddenin içinde mi idik? Elbette Hayır... Biz sonradan yaratıldık. 
***
521. Aynı fikirde olanlar ayrı bile olsalar beraberdirler; ayrı fikirde olanlar yan yana bile olsalar ayrıdırlar. 
***
522. Her olay çekirdek gibi veya küçük bir alev gibi büyüme eğilimine sahiptir. Dikkat etmek gerekir. (Yan baktın cinayetleri gibi)
***

523. Vücudumuz bize emanet olduğu gibi dünya da insanoğluna emanettir. Vücudumuzda tasarruf eden Allah cc olduğu gibi dünyada da tasarruf eden O'dur. İnsan bu iki emanete nasıl davranacağını veya nasıl davranması gerektiğini islamiyetten öğrenmek zorundadır. "Akan bir nehirden de abdest alsan suyu israf etme" hadisi bize bunu ders vermektedir. Dinimiz vücudumuzla ilgili olarak neleri yapmamız veya neleri yapmamamız gerektiğini ders verdiği gibi çevremizle ilgili olarak ta neleri yapmamız veya neleri yapmamamız gerektiğini de ders vermektedir. Her iki emanete de dinimizin müsaade etmediği tarzda müdahale edilirse problem çıkar ve bunun cezası daha dünyada çekilir.
***
524. Eğer kadın idaresini bilmiyorsanız öğrenmeden evlenmeyiniz veya eğer evlenmişseniz hiç durmayın hemen öğrenin, gerekirse bunun  eğitimini de alın. Keşke kadınlar da koca idaresi ve aile eğitimi gibi konularda eğitim alsalar!
*** 
525. Eğer bir kimse müslümanım dediği halde iyilikleri önlemeye çalışıyorsa; kötülüklerin de yayılmasından memnun oluyor, hatta bunun için uğraşıyorsa halis münafıktır.
Tevbe suresi 67: " Erkek ve kadın bütün münafıklar birdirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar, elleri de sıkıdır
İzah: İyi şeylerin başı Allah'ın emrettiği farzlar, kötü şeylerin başı da Allah'ın yasak ettiği haramlardır.) Özellikle basında bunun çok örneklerini görebilirsiniz. Mesela içki yasaklanacak diye yaygara koparanlar, kadınlar örtünecek diye yeri göğü inletenler hep bu gurubun adamlarıdır.
***
526.  İnsanlık tarihinin en büyük fitnesi DECCAL fitnesidir. 1924 yılında halifeliğin kaldırılması ile Âlem-i İslam parçalanmış ve dünya Deccaliyet dönemine girmiştir. Bu dönemin girmesi ile Kuran yasaklanmış ve insanlar ellerindeki Kuranları toprağa gömmek zorunda kalmışlardır. Kuran'daki Allah'ın emir ve yasakları tamamen tatbikattan kaldırılmıştır; Kuran okumak, öğrenmek öğretmek yasaklanmış, ezan Türkçeye çevrilmiş, zina, içki, kumar, açık saçıklık, faiz gibi dinimizin yasakladığı büyük günahlar serbest bırakılmış, hatta teşvik edilmişlerdir.
1991 yılında Rusya'nın çökmesi ile de dünya tek kutuplu hale gelmiş ve Büyük Deccal Dönemi başlamıştır. Şimdi(2013) ise Büyük deccal dönemi devam etmektedir.
***
 527. Dünya imtihan yeridir. İmtihan sorusuz olur mu? İşte bu dünyada başınıza gelen her bir hadise veya çevrenizde olan her bir olay bu imtihanın bir sorusudur. Bu olaylar karşısında senin yaptıkların da bu sorulara verdiğin cevaplardır. Cevapların doğru mu yanlış mı olduğunu şimdiden test edebilirsin. Eğer dinimizin dediği gibi davranıyorsan doğru, dinimize uygun davranmıyorsan yanlış yapıyorsun demektir.
*** 
528. Allah cc dünyayı insanın ayaklarının altında yaratmıştır. Üstünde gezsin, dolaşsın, keyf etsin ve elbette kulluk ve ibadet yapsın diye. Ancak pek çok insan dünyayı omuzlarına alır ve ağırlığı altında ezilir. Bu ağırlığı bırakamaz. Çünkü bıraktığı zaman dünyanın yıkılacağını, her şeyin alt üst olacağını sanır. Hâlbuki bu adam ölür ve dünyadan göçer gider de kimsenin haberi bile olmaz.
***
529. Çok şükür, müthiş ve harika... Çünkü bu dünyadan yaşlanmadan göçüp gideceğiz. Bu gerçeği 55 yaşımda yeni anlıyorum. Vücudum yaşlanıyor amma ben hep aynı kalıyorum, hatta daha mükemmel oluyorum. Demek yıllar bu dünyada benim bineğim olan vücudumu yaşlandırırken beni olgunlaştırıp daha mükemmel olmamı sağlıyor. Vücutları ile değer kazanan insanlar ise yılların geçmesinden çok endişe ederler. Vücutlarındaki en küçük bir yaşlanma belirtisi onların dünyalarını yıkar. Ameliyat üstüne ameliyat olurlar. Çünkü her şeyleri vücutlarına bağlıdır. Vücutları ise yılların geçmesi ile yaşlanıp yok olmaya mahkûmdur. Bu yüzden yıllar onların her şeylerini alıp götürür. Onun için "Ahh.. gençlik" der dururlar. 
Zamanın geçmesi ile gittikçe olgunlaşan hakiki insanlar ise yılların geçmesinden korkmaz ve endişe etmezler. Hatta bir an önce yıpranmış olan bu vücutlarından kurtulup verilecek yeni vücutlarına kavuşmak ve ruhlarının serbest kalarak yüksek makamlarda uçmasını isterler. Bu insanlar hatalar ile dolu gençlik yıllarını ise asla istemez ve özlemezler.
*** 
530. Kesin tespitimdir. Yaşlanmak diye bir şey yoktur. Yılların geçmesi ile sizde bir değişiklik olmadığını zaten fark ediyorsunuzdur. Yıllar geçtikçe vücudunuz yaşlanacak fakat siz hep aynı kalacaksınız. Bu yüzden "yaşlanınca yaparım " diye bekleyenler Azrail as'ı karşılarında görünce şaşırıp kalmaktadırlar. Hâlbuki sen değişmeyeceksin, hatta öldükten sonra bile aynı olacaksın. Ahirette de aynı olacaksın. Bu yüzden kabirdeki adama selam verilir. Neden Peygamberimiz sav "Beni vefatımdan sonra ziyaret eden kimse sanki beni hayatımda iken ziyaret etmiş gibidir" diyor. Çünkü aynı. Diğer kabirler de öyle. Sadece kabirdekiler sana cevap veremiyorlar, o kadar.
***
531. Eğer sıhhatli olmak istiyorsanız canınızın arzu ettiği şeyden yiyin, amma az yiyin. Çünkü insana vücudunun ihtiyaç duyduğu şeye karşı istek ve iştah verilmiştir.
*** 
532. Namaz ulvi bir buluşmadır; kulun Rabbi ile buluşması, mahlûkun Halikı ile, masnuun Sanii ile, merzukun Rezzakı ile, memlükun Maliki ile... ve hakeza.
***
533. Çocuklarınızı iyi yetiştirin ki ileride yüzünüzü ak etsinler. Bir ülkeyi ileride nasıl bir geleceğin beklediğini anlamak isterseniz çocuklarını nasıl yetiştirdiklerine bakınız.
***
534. İnsanların kaportalarına bakıyor, içinde kim var bakmıyoruz. Mesela, evleneceğin kızın dış görünüşüne bakıyor, içinde kim var bakmıyorsun. Ondan sonra da pek çok hayal kırıklığı yaşanıyor. İnsanlar hakkındaki şikâyetlerin neredeyse tamamı bundan kaynaklanıyor.
*** 
535. İdareci çalışmaz, çalıştırır. Çalıştırdıkların başarısı onun başarısı, başarısızlıkları da onun başarısızlığıdır.
***
536.İnsanlar genellikle menfaatleri çatıştığı için diğer insanları düşmanmış gibi görürler. Hâlbuki bizler ancak birbirimizin sayesinde hayatımızı sürdürebilmekteyiz. Toplu olarak, şehirler halinde yaşamamızın sebebi budur. Birbirimize bu gözle bakabilirsek hayatımızın da daha güzel olacağı açıktır.
***
537. Kadına şiddet varmış. Olacak tabii. Sen kadınların fıtratını en iyi bilen ve onları bu şekilde yaratan Allah’ın açtığı birden fazla evlenme kapısını kaparsan daha çoook şiddet görürsün. Bu kapıyı açmadan şiddet bitecek diye bekleme.
***
538.  Birden fazla evlilik kapısını kapamakla güya kadınlara iyilik edildi. Hâlbuki kabak kadınların başına patladı. Her erkek bir kadınla evlenebiliyor amma her kadın bir koca bulamıyor. Ayrıca bugünkü aile içi şiddetin de önemli bir sebebi birden fazla evlenme kapısının kapatılmış olmasıdır. Bu kapı açılmadan aile içinde şiddet ve huzursuzluk bitmez.
***
539. Bilinmeyen şey yok hükmündedir. Adam ömür boyu hazinenin üstünde oturup ve yokluk içinde bir hayat sürebilir. Çünkü altında hazine olduğunu bilmiyordur. Demek her şey ilme bağlıdır.
***
540. Ağaçta budanacak dallar olur. Bu dalları kesip atmak ağaca kötülük değildir. Toplumda da kesilip atılacak insanlar vardır. Onları kesip atmazsan, bugün olduğu gibi, toplum bozulur ve içinde yaşanmaz bir hale gelir.
*** 
541. Sevap işleyip böbürlenen veya kendini beğenin halinden, günahlarını düşünüp boynunu bükenin hali daha güzeldir. Unutma! Kibir, ucup gibi şeylerin dinimizde yeri yoktur. 
*** 
542. İnsanda nebati ve hayvani duygular da vardır. İnsan nebati duyguların etkisi altına girerse kıpırdamak bile istemez. Hareket isteyen işleri yapmak ona ölüm gibi zor gelir. 
Hayvani duyguların etkisi altında olursa istek ve arzuları peşinde koşar, menfaatinden başka bir şey düşünmez. Bu istek ve arzuları terk etmek ona ölüm gibi zor gelir.
İnsani duyguları harekete geçerse gerçek bir insan olur, kendisinden çok başka insanları düşünür, şefkatli, merhametli, cömert ve yardım sever bir insan olur; kulluk vazifelerini de yapmak ona zor gelmez.
***
543. Sen yaratandan daha mı şefkatlisin? Hırsızın elini kes diyorsa "kes!". "Olmaz" demek ne demek?
*** 
544. İnsan düşebilir. Sakın ümidini kesme! Allah cc kimseyi kapısından boş çevirmez. Ümidini kesmek işlediğin günahtan daha büyük bir günahtır. "Günahına tövbe eden günah işlememiş gibidir" hadis-i şerifini de unutma.
***
545. İlay-ı kelimetullah en yüksek davadır. Bir şahıs için de bir devlet için de.. Şimdi ise bu dava unutulmuş, geçim derdi ve daha rahat yaşamak isteği gaye olmuştur. İnsanlarda gayeleri nispetinde küçülmüşlerdir. Bugün değerli insan kıtlığının bir sebebi de budur.
***
546. "Dünya bir leştir, taliplisi köpeklerdir" hadis-i şerifi gereği dünyanın  peşinde koşan, onu elde etmek için boğuşan iki kişi de olsa, yüz binlerce, hatta milyonlarca insanı katleden devletler de olsa 'köpek' hükmündedirler.
***
547. Sağlam olan hasta olmam sanır, hasta olan da iyileşmem sanır.
***
548. Allah'ın emrettiklerini yapmazsan, yasak ettiklerini terk etmezsen daha senin kul olduğun nereden belli olacak? 
***
549. Peygamberimiz sav ile bir mecliste olsanız ve O sizden bir bardak su istese derhal koşarsınız ve ömrünüz boyunca da bununla iftihar edersiniz. Çünkü o size bir şey emretmekle çok büyük bir iltifatta bulunmuş oluyor. Ya..Allah'ın bize emretmesi... Evet, Allah'ın bize emir etmesi hayâl bile edilemeyecek kadar büyük bir iltifattır. Neden Allah'ın emirlerini yapmak için koşmuyoruz?
***
550. İbadet edenler için ucup (kendini beğenme), günaha dalanlar için ise ye's (ümitsizlik) tehlikesi vardır.
***
551. Günah işleyen biliyor ki yanlış ediyor, dönüp tövbe edebilir. Ya ucbe (kendini beğenmek) düşen ne yapsın? Ucbe düşenin hali günaha düşenin halinden daha kötüdür.
***
552. İnsanın hayatında bazı süreçleri yaşaması gerekir. Aksi takdirde ömür boyu onun eksikliğini hisseder.  İnsanın,  çocuk olup dedesinin elinden yapışıp gezmeye ihtiyacı olduğu gibi, dede olup torununu gezdirmeye de ihtiyacı vardır. Aslında hayat bu süreçlerden oluşmaktadır.
***
553. Hayattaki zevkleri yeme-içme ve şehvetten ibaret mi sanırsın. Hâlbuki kalp ve ruha ait öyle zevkler vardır ki, onları hayâl bile edemezsin. Bu yüzden bu dünyada kimin keyf ettiğini ve ne kadar keyf ettiğini ancak Allah cc bilir.
***
554. İstikametli âlim veya evliya olmak kolay değildir. Bunun için onların kıymetini bilmek gerekir.
***
555. Dünyan ve ahiretin için faydalı şeyler yapmıyorsan eğer, uzun yaşamanın ne anlamı olabilir ki...
*** 
556. Tekrar tekrar yapılan ikazlar o işin ciddiyetini, şakası olmadığını, çok önemli olduğunu gösterir.
***
557. Başarmak insan için ne kadar önemlidir. İnsanlar sırf bunun için nice zahmetlere katlanırlar, nice sıkıntılar çekerler. Günümüzde buna 'kendini ispatlamak' denir.
***
 558. İnsan bu âlemi duyguları ile rasat eder. Duyguları en çok uyandıran iki şey ise açlık ve korkudur. Çok yemek ve uzun emel ise duyguları işlemez hale getirir.
*** 
559. Para kazanmak zor amma onu elde tutup istifade edebilmek daha da zordur. Zira onu senin elinden kapmak için niceleri hazır beklemektedir. Parayı senden kapabilmek için senin hoşuna gidecek bir şeyi yem olarak önüne koyarlar. Çeşitli duygusal sözlerle senin düşünmeni engelleyip, elindeki parayı alırlar. "Bugün al sonra öde, şu kadar taksitle, bir alana biri bedava, harcadıkça kazan,  dört ay sonra ödemeye başla, yılda on gün tatil yapmak senin de hakkın" gibi sözler de en çok kullandıkları sözlerdendir.
***
560. Sırr-ı Kayyumiyet çekilse bu dünya ve bu kâinat birden yok olur ve ortada hiç bir şey kalmaz. Bütün âlemler sırr-ı kayyumiyetle varlık âleminde durmaktadırlar.
***
561. Müslümanlık sadece ibadetle, namazla, oruçla, hac ve umre ile bitmez! Senin ülkene ait vazifelerin var, komşuna karşı vazifelerin var, eşine karşı, çocuklarına karşı, arkadaşlarına, akrabalarına karşı pek çok vazifelerin var. "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifi neyi ifade ediyor?
***
562. Canlarının istediği gibi yaşayıp ta kendilerinin hür olduklarını  sananlar tam esir olanlardır. Asıl hür olanlar kendilerini nefsin esaretinden kurtarabilenlerdir.
***
563.  İnsan nefsine ‘dur’ diyebildiği kadar hürdür. Nefsine tam hâkim olanlar ise tam hür olanlardır.
***
564. Nefsim bana hiç bir şeyi zorla yaptıramamalı. Bir şeyi ben istersem yapmalıyım.
***
565. İşte sana Avrupa medeniyeti: Dede-Nene huzur evine, torunlar kreşe.  Her iki tarafta bunun olumsuz etkisini ömür boyu hisseder.
***
566. Allahın sistemi şeriat, Deccalin sistemi Demokrasidir. (Bu gerçeği anlayamayanlar suçu kendilerinde arasınlar)
*** 
567. Ehl-i dünya serap peşinde koşmaktadır. Rahat etmek için koşar, hâlbuki orada rahatlık yoktur; zevk almak için koşar, hâlbuki orada zevk yoktur; sanat peşinde koşar, hâlbuki onlara sanat denmez; mal peşinde ömür tüketir, sonunda hepsini bırakır gider.
***
568.  Ehl-i dünyanın önem verdikleri önemsiz, önem vermedikleri önemlidir. Mesela; maça önem verir, filmin nasıl sonuçlanacağı merak eder, yüzyıllar önce dedelerinin yaptığı yıkıntıları tarihi eser diye muhafazaya çalışır, bir insanın boyadığı resme milyonlar verir; amma,  gözü ile gördüğü insanın ve kendisinin toprağa gireceği gerçeği onun ilgisini çekmez, sadece sabah namazının sünnetinin dünya ve içindekilerden daha hayırlı olduğunu bilip gereken önemi vermez, bir odun olan ağacın çiçekler açması, tatlı meyveler vermesi onu ilgilendirmez. Ve hakeza..
***
569.  Ey Rabbim! Ben senden razıyım, nefsimden razı değilim. Bu hata, kusur ve günahlarımla huzuruna nasıl geleceğimi bilmiyorum.
***
570. Adam dünyayı kazanmak için ömür boyu koşar ve hatta çok servet te kazanır. Sonunda gideceği zaman "Hepsi boşmuş" der ve gider. Allah'a kulluk ve ibadetle ömür geçirenlerden ise böyle bir söz asla duyulmaz ve duyulmamıştır.
***
571.  İnsan ömür boyu aynada yüzüne BAKAR da nasıl bir sanat eseri olduğunu GÖRMEZ.
*** 
572. Ne yapacağını mı şaşırdın? Gayet normal. Çünkü ahir zamanda en halim olanların bile şaşıracağı hadiste vardır. Yapacağın şey gayet basit: Peygamberi dinle ve kurtul.
Yapabildiğini yap, yapamadığın veya yanlış yaptıkların için tövbe et.
***
573. Takdir edilmeyi istemek ve beklemek fıtridir. (yaratılışın bir gereğidir) Dolayısıyla güzel bir şey gördüğünüz zaman onu takdir ediniz ve o güzel şeyi ortaya koyana da bu takdirinizi ulaştırınız. 
Yanlış veya çirkin bir şey gördüğünüzde ise onu düzeltmek maksadı ile, uygun bir dil ile, uygun bir şekilde onu dile getirebilirsiniz.
***
574. Nasıl olsa öleceksin. Mühim olan hayatın hakkını vermek ve  adam gibi yaşayabilmektir. Eğer bu hayatın hakkını verebilirsen senin için ölüm Şeb-i Aruz olur.
***
575. İnsan değil başkasına, kendine bile hakaret etmeye hakkı yoktur. Zira Allah cc insanı Eşref-i Mahlûkat ve Halife-i Arz olarak yaratmıştır. Bütün mahlûkat ve mevcudatı ona hizmet ettirdiği gibi onu ebedi saadetlere de namzet etmiştir. Bu yüzden Cenab-ı Hak Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyuruyor " Kendi kendinizi ayıplamayın" Hucurat suresi 11
İşte böyle bir insana hakaret edilemez, hor hakir görülemez, alaya alınamaz. Amma insan kendisini günahkâr, kusurlu bilip nefsini Allah'a şikâyet edebilir.
***
576. Allah cc günde beş defa devamlı olarak "Kurtuluşa gelin" diyerek insanları camiye, namaza davet etmektedir. İnsanların bir kısmı yaz-kış, sıcak soğuk demeden bu davete icabet etmektedir. Büyük çoğunluğu da bu davete icabet etmemektedir. Elbette bu iki guruba yarın ahirette aynı muamele yapılmayacaktır.
***
577. Bu dünyadaki en büyük zevk ve sürur Allah'ın insana emretmesi ve insanın da bu emri yerine getirmesidir. (Bu hakikati çok az kimsenin anlayıp hissedeceğini sanıyorum)
*** 
578. İnsanların eleştiriden çok takdir edilmeye ihtiyaçları vardır. Küçük-büyük herkes buna dâhildir. Eleştiri ise yapıcı olmak şartı ile uygun bir şekilde yapılırsa güzel olur.
***
579. İnsan utanılacak bir şeyi yaparsa üç gün utanır sonra ise " Bunda utanacak ne var?" demeye başlar. Fıtrat böyle. Etrafınıza bakıp pek çok örnek görebilirsiniz. 
***
580. Bana bir şey olursa veya vücuduma bir şey olursa diye titreyip durma! Allah cc demeden hiç bir şey olmaz. O dedikten sonra da mutlaka ne olacaksa olur. Sen bunu önleyemezsin. Şimdi kimden titremen gerektiğini anladın mı? Allah cc " Ey kullarım! Benden korkun" buyuruyor.                                                                     Zümer suresi 16
*** 
581. Ey Nefsim ve Ey Şeytan! Ben kâfirlerin avukatı değilim. Cehennem azabına nasıl dayanacaklarmış? Cehenneme girmeseler olmaz mıymış? Sana ne? Onları tutan mı var? İman etsinler, salih amel işlesinler. Madem kâfirler için ebedi cehennem kaçınılmaz sondur.  Gitmesinler cehenneme! Cehennemde ebedi yanmaktan daha mı zor iman edip salih amel işlemek? Bu gerçeği bile bile küfürde devam ederlerse başlarına gelene de katlanacaklar elbette. Eğer Allah cc zalimlere ve mücrimlere ceza vermeyecek veya veremeyecek olsaydı zaten ilah olamazdı. Onlara hak ettikleri cezayı vermek ilah olmanın bir gereği ve lazımıdır. Hatta onsuz olmaz!
***  
582. Tıka basa yerseniz, canınızın çektiği kadar uyursanız hayatınızın anlamsızlaştığını görürsünüz.
***
583. Kur'an'ın tatbik edilmediği yerde adaletten söz edilemez! İnsan haklarından, kadın haklarından bahsedilemez. Zira mesela, Allah'ın kadınlara vermediği hakları onlara vermek büyük bir zulüm olur. Neticede toplumun çekirdeği ve temeli olan aile bozulmaya başlar. Kısas yapmazsanız, hırsızın elini kesmezseniz toplum bozulur ve içinde yaşanmaz bir hale gelir. Kur'an'ın tatbik edilmeyen diğer hükümlerini bunlara kıyas ediniz ve Kur'an'ın tatbik edilmediği bir ülkede veya  dünyada nasıl bir zulmün meydana geldiğini anlayınız. Kur'an'dan uzaklaştıkça medenileştiklerini sananlar, medenileşmek değil denileşmektedirler.
*** 
584. Büyüklere hürmet etmek, büyük diye hürmet edilmek ne kadar güzel; küçüklere şefkat etmek, küçük diye şefkat edilmek ne kadar hoştur.
***
585. Haram olan zevklerin içinde manevi zehir vardır. Eğer bilerek haramlara girer ve tövbe etmezseniz manen zehirlenirsiniz.
***
586. İnsanın maddi vücudu olduğu gibi manevi vücudu da vardır. Maddi kalbi olduğu gibi manevi kalbi, manevi gözü, manevi kulağı da vardır. ( Seni bütün kalbimle seviyorum diyen o manevi kalbi kast eder)
Haramlar manevi zehirlerdir ve insanın manevi âlemini zehirlerler, hatta öldürürler. Ayette geçen "Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler" bu gibi manâlara bakmaktadır. Bunun için hadiste "Harama bakmak şeytanın zehirli oklarından bir oktur" buyurulmuştur. Bediüzzaman Hz.leri " O bıçaklı bacaklar ehl-i imanın kalbini ya yaralar ya da öldürür" buyurmuştur.
Bu durumda günümüzde caddelerden, sokaklardan, televizyonlardan insanların manevi âlemlerine zehir akmaktadır. Neticede insanların büyük bölümü manen ölmektedir. 
Manen ölü olan insanlar ise manevi âlemleri göremezler, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayıramazlar. Hakikati görenler ise onların bu hallerine hayret ederler. Hâlbuki hakikati gören ve göstermek için uğraşanlar  bilmezler ki bunlar manen ölüdürler.
Bunun için Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi duyuracaksın? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?" Zuhruf suresi 40
*** 
587. Genelde her insanın başına gelen olaylar ile sabrı ölçülür. Bazen intihar edecek, bazen de karşısındakini öldürecek hale gelir. Bu haller o kişi için sabrının son mertebeleridir. Bu şekilde ne kadar sabırlı olduğu tespit edilir ve kaydedilir.
Aslında kişinin başına gelen bu tip olaylarla sadece ne kadar sabırlı olduğu değil, ne kadar cömert, ikram edici, doğru, temiz, adil olduğu, hakkı savunduğu ve hakeza tespit edilir ve ahirette ebedi olarak buna göre muamele görür. 
***
588. İnsan manevi olarak iki şekilde derece alır ve ebedi olarak aldığı bu dereceye göre muamele görür. 
Birincisi: Mevcudatın Cenab-ı Hakk'ın varlığına ve birliğine olan delaletlerini ve Allah'ın isimlerinin tecellilerini ne kadar anlayabilirse; Cenab-ı Hakk'ı  hangi isimleri ile ve ne kadar tanıyabilirse, ona göre derece alır. Kişinin tevhid ve marifetullahtaki derecesi bu tanımasına göre olur. Allah cc bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur: "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim"
İkincisi: Allah'ın isimlerine ayine olabildiği kadar derecesi olur. Ne kadar çok sabrederse, ikram ederse, âlim olursa, cömert olursa, adil olursa, temiz olursa, hakkı yerine getirirse ve hakeza o kadar derecesi olur.
***
589. Haramları terk edebilirsen nefsinle mücadelen bitmiş olmaz. Helâl dairesinde de nefsinle mücadelen devam edecektir. Zira sen helâl bile olsa istediğin kadar yiyemezsin, istediğin kadar uyuyamazsın.
***
590. Her gün pek çok kimsenin yaşadığı ve senin de gözünle gördüğün bir gerçek var.
Kişi sabahleyin kalkıyor, her zamanki gibi işine gücüne gidiyor. Yıllar sonrası için planları var. Hâlbuki aklına ve hayalîne bile gelmiyor ki bu geceyi kabirde geçirecek. Böyle olanları her gün haberlerde görüyor ve yakınlarımızda seyrediyoruz.
Bunu yaşayan bir kişinin yaşadığı şoku tahmin edebilir misiniz? Bu gerçeği bir gün sen de yaşayacaksın. Ummadığın bir günün gecesinde bakmışsın kabirdesin. Buna sen bile inanamayacaksın. O anda gerçekten gafletten tam uyanacaksın amma ne fayda, geçmiş olsun. Kesin olarak bil ki sen bunu yaşayacaksın. Hz. Ali bu konuda şöyle buyurmuştur: "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar"
Madem öyledir; sen o günü bugün bil, (sanki ölmüş ve kabre girmişsin de geri dönmene izin vermişler gibi düşün) ve tam uyan ve bundan sonraki günlerini uyanık olarak geçir ve değerlendir. Ebedi hayatına hazırlan. Böyle yaparsan eğer, kabre girdiğin gün, önceki kadar büyük bir şok ta yaşamazsın...
***
591. Gaflet ehl-i hakikatin yorganıdır.
İzah: Ehl-i hakikat makam itibari ile devamlı olarak kendisini Allah'ın huzurunda hisseder. Gitmekte olduğu kabir ve ahiret yolculuğunu unutmaz ve kendisini ve diğer insanları bekleyen tehlikeleri bilir. Bu yüzden keyf edip rahat da edemez. İşte böyle insanlara bazen az bir gaflet verilir ki rahat etsinler. Nasıl insan yorganın altına girince rahat ederse bunlar da kendilerine gaflet verildiği zaman ancak rahat edebilirler.
 ***
592. Neyi seversen sev, Allah için ve istikametli olmazsa neticesi hüsran ve elem olur. Öyleyse, Allah için ve istikametli sevmek nasıl olur öğrenmelisin. Bunu Risale-i Nur'da, 32. sözde bulabilirsin.
***
593. Ahiretin peşinde koşan halis, dünyanın peşinde koşan riyakâr olur.
Şeytan şöyle dedi:" Senin halis kulların bir tarafa, onların hepsini saptıracağım" Hicr suresi 40
Bu yüzden dua et " Ya rabbi! Benim yüzümü dünyadan ahirete, halktan hakka çevir"
***
594. Mehdi-i Azam'ın en büyük özelliği Âlem-i İslam'ı bir bayrak altında toplaması ve Kur'an'ı hayata tatbik etmesidir.
Deccallerin ve özellikle büyük Deccal'ın en büyük özelliği ise Mekke ve Medine hariç dünyanın hiç bir yerinde Kur'an'ı tatbik ettirmemesidir. Uzun zamandır ve özellikle günümüzde (2013) olduğu gibi.
***
595.  Allah'ın mülkü ve idaresi...
Herkes Allah'ın mülkünde ve idaresinde yaşamaz. Hatta oraya varmak çok zordur. Herkes imanının derecesine göre bunu hissedebilir.
Herkes inancına göre bir mülkte ve idarede yaşar. Mesela; hiç bir ilaha inanmayan bir ateist  başıboş ve sahipsiz, her şeyin rast gele olduğu bir mülkte yaşar. Bu ise onun için tam bir vahşettir. Küçücük bir mikrop gelir onu hasta eder, bir serseri gelir öldürür, yer sallanır malını mülkünü elinden alır ve hakeza.. Kendisinin başına gelmese bile, başkaların başına veya sevdiklerinin başına gelen hadiseler de onun dünyasını karartmaya yeter. Her an her şeyin kendi başına da gelebilir olma ihtimali onun dünyasını cehenneme çevirir. Hayat onun için elem içinde elem olur.
Allah’a inanan ve her şeyi onun tasarrufunda bilen kişi için ise korkacak hiçbir şey yoktur. Rahat ve huzur içinde bir hayat sürer.
***
596. Her türlü bilgi insanın elindeki silah gibidir. Onunla insanlara çok faydalı olabildiği gibi, çok ta zulüm yapabilir. Bunun için, insanları yetiştirip bilgi ile donatırken, o bilgiyi nasıl kullanacaklarının eğitimi de verilmelidir. Aksi takdirde bu kişiler toplumun başına belâ olurlar.
***
597. Haramlar manevi zehirlerdir. Bu haramları daha henüz işlerken bile alınan zevkin içinde zehrin acılığı hissedilir. Daha sonra ise sadece zehrin acılığı kalır.
Farzlarda ise az bir zahmet vardır. Fakat içinde öyle bir zevk vardır ki o zahmeti unutturur. Daha sonra ise sadece zevki kalır. 
Haramlar için ahirette verilecek cezalar ve yapılan farzlar için verilecek mükâfatlar bundan hariçtir. 
***
598. İnsanlar yaşarken iki ana gurup oldukları gibi ölürken de iki gurupturlar: Ehl-i iman ebedi olarak mükâfat almak üzere ahirete giderken, Ehl-i küfür de sonsuz azap çekmek üzere gitmektedir.
***
599. Ölüm herkes için aynı şey değildir. Kimisi mükâfat almak için giderken, kimisi de ceza çekmek için gider.
Ceza çekmek için giden ile mükâfat almak için giden bir olur mu?
***
600. Kendine bak! Bugüne kadar haram helâl pek çok zevki aldın. Şimdi senin elinde o zevklerden ne var? Hiç bir şey...
Bir de namaz, oruç gibi emirleri yaparken az bir zahmet çektin. Şimdi o zahmetlerden elinde ne var? Elbette hiç bir şey yok.
Madem öyle, bundan sonra zevklerine bakarak haramlara girme, zahmetlerine bakıp ta farzları terk etme! Yoksa büyük mükâfatlardan mahrum kalmakla beraber büyük azaplara da müstehak olursun.
*** 
601. Haramları işleyip, farzları terk edip te sonra da "Bir şey olmaz" deme! Hatta her şey buna göre olmaktadır. Senin ve toplumun başına ne geliyorsa bundan geliyor ve ebedi olarak ne gelecekse bundan gelecek.
***
602. Farzlardaki zahmet te, haramlardaki zevk te imtihanın gereğidir. Hâlbuki aslında haramların içi elem, farzların içi zevk ve sürur doludur. Farzlardaki zahmet te, haramlardaki zevkler de geçici olduğundan geriye kişinin Allah'a itaat edip etmediği kalır. Neticede insanın ebedi olarak göreceği muamele buna göre olur. Şimdi sen kendine bak bakalım; farzları yapıp haramları terk edebiliyor musun?
***
603. Aslında hak ve hakikat, Cemal ve kemâl ap açık ortadadır. Bunların görünmesine engel ise kişinin yaptığı hareketler ve çevrenin etkisi ile cihazlarının bozulmasıdır. Kişinin işlediği haramlar onun bu cihazlarını bozduğu gibi, mesela; meşru bile olsa bütün gayesi iyi bir araba almak olan bir kişi hak ve hakikati nasıl görecek ve o hak ve hakikatin, cemal ve kemâlin sahibine muhabbet edip külli zikir, fikir ve şükürle nasıl mukabele edecek.
***
604. Allah'a yakın olanlar mahlûkattan, mevcudattan, bahusus insanlardan uzak olurlar. Zahiren onlarla beraber bile olsalar.
***
605. Hak ile beraber olanlar, zahiren beraber bile olsalar, halktan uzaktırlar. Hatta onlar Hak'tan başka kimse ile beraber olmayı istemezler. Allah ile beraber olan başka kiminle olmayı ister ki... Onlar Hak ile beraber olmalarına mani olan hiç bir şeyi istemezler ve masivayı kolayca terk ederler. Onların âleminde masivaya yer yoktur. Ancak masivaya Allah'ın mülkü ve idaresi, san'atı, eseri, nimeti, cemali, kemâli olması noktasında bakarlar, bu manâda onlara zaten masiva denmez.
***
606. Her şeye razıyım, senden ayrılmaya razı değilim Allah'ım. Beni senden ayıracak ve uzaklaştıracak hiç bir şey istemem.
***
607. Bir dil zikretmek için yetmiyor. O bir dili de boş bırakmak olur mu? Ancak güzel bir niyet ile bu bir dille de  sonsuz zikirler yapmak mümkündür.
***
608. Her halükarda hakkı söyleyenleri herkes takdir eder ancak onların dostu olmaz. Peygamberimiz sav Hz.Ömer için " Hakkı söylemek Ömer'e dost bırakmadı" buyurmuştur.
***
609. İnsan öyle bir mucize-i kudrettir ki, Maddi ve manevi bütün güzellikleri, maddi ve manevi bütün nimetleri anlayıp zevk edecek, istifade edecek şekilde yaratılmıştır. 
Aynı insan aynı zamanda maddi ve manevi her türlü azabı da yaşayabilecek şekilde yaratılmıştır.
İşte bunun için, bu insan maddi ve manevi her türlü zevkin ve nimetin içinde bulunduğu cennete namzet olduğu gibi, maddi ve manevi her türlü elem ve azabın içinde bulunduğu cehenneme de namzettir.
***
610. Şükür ki insanların gerçek yüzlerini görmüyoruz, gerçek hallerini bilmiyoruz. Yoksa hayat bize çekilmez hale gelir, dünya bize zindan olurdu.
***
611. Allah'a ibadet ve kullukla geçen ömür uzun ve bereketli olur. Nefsin yolunda geçen ömür ise (yani canın istediği gibi yaşarsan) kısa ve bereketsiz olur. İspatını istersen her iki şekilde yaşamış insanlara soruver. Adam 70 sene yaşamış "Bir şey anlamadım, nasıl geçti bu 70 yıl" diyor. Bir de ömrünü Allah'a kulluk ve ibadetle geçirenlere sor bakalım ne diyecekler?
*** 
 612. Herkes ve her şey yerinde güzeldir. Bu yüzden Allah cc herkesi yerinde sağ etsin.
*** 
613. Sen bu dünyayı sahipsiz, olayları rasgele mi oluyor sanıyorsun? Hastalıklar rast gele mi oluyor, kazalar, ölümler rast gele mi oluyor? Küçük-büyük, hayır-şer hiçbir şey rasgele olmaz! Her şey Allah'ın emri, izni ve kontrolü altında olmaktadır.
**
614. Haramlara zevk, farzlara zahmet bilerek konulmuştur. Ta ki kimin ne kadar itaat edeceği ve kimin ne kadar isyan edeceği belli olsun ve kaydedilsin. Yarın ahirete vardığında bakarsın ki elinde ne zahmet kalmış ne de zevk. Geriye sadece senin yaptığın itaat veya isyanın kalmıştır. Ne kadar farzları yapıp ne kadar haramlardan kaçtıysan bakılacak ve ebedi olarak buna göre muamele göreceksin.
Öyleyse, zevklerine bakıp haramlara girme, zahmetlerine bakıp farzları terk etme!
***
615. Allah cc insanı bin bir ismi ile tanıyıp anlayacak ve bin bir ismine ayine olacak şekilde akıl almaz maddi ve manevi cihazlarla donatarak yaratmıştır. Elbette bu insandaki bu akıl almaz maddi ve manevi cihazları işletecek ve çalıştıracaktır.
Bu cihazlar ise bir sebep tahtında harekete geçmektedir. (Arabanın marşına basmak gibi) Âdem as'ın yasak olan meyveyi yemesi ile birden hareket başlamış ve hâlâ da devam etmektedir. Her bir insan buluğ çağına girmesi ve bazı haramları işlemesi ile birden bir hareket başlar,  maddi ve manevi cihazlar harekete geçer ve insan yaratılış gayesi olan ve kendisinden beklenen vazifeyi yapmaya başlar. Daha sonra ise Âdem as gibi tövbe ederek sanki o günahı hiç işlememiş gibi olur. Ancak o cihazların ve çarkların işlemesi ile elde edilen ve yaratılış gayesi olan mahsülat kâr olarak kalır.
İşte insanın günaha girmesinin, cennette Âdem as'ın yasak meyveyi yemesinin, bugün bizlerin dünyaya getirilişimizin ve günahlara düşmemizin sırrı budur. Bu yüzden Cenab-ı Hak bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur "Eğer siz hiç günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi giderir ve yerinize günah işleyen bir topluluk yaratırdı. Ki onlar günahlarından dolayı tövbe etsinler, Allah da kabul etsin." Müslim
Amma, adam iman etmemiş, şeytanın yoluna girmiş veya inanıyorum dediği halde haramlara dalmış ve hiç pişmanlık göstermemiş, dolayısıyla da cihazları hiç harekete geçmemiş, bu insanlar bahsimizden hariçtir. Elbette onlar cezalarını çekmek üzere cehenneme gideceklerdir.
***
616.  Günahı herkes işliyor. İşledikten sonra ise bir kısım insanlar tövbe edip pişmanlık göstererek bu günahı sildiriyor ve bu günahı hiç işlememiş gibi oluyorlar. Bir kısım insanlar da hiç pişmanlık göstermeyip günahı işlemeye devam ediyorlar. Ve elbette cezayı da hak ediyorlar. 
***
617. Bu dünyada ben az yemeyi sevdim. İnanılacak gibi değil amma az yemekten alınan zevk çok yemekten alınan zevkten daha fazladır. Ayrıca az yemenin diğer faydaları da saymakla bitmez. Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur "Dünyada insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak olanlarıdır" Tirmizi
"İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır"
*** 
618. Hain kadınlar, hayâsız kadınlar, giyinik çıplaklar, yarı çıplak kadınlar!
( Bu hitabın birçoklarına ağır geleceğini biliyorum ancak bu durumdaki kadınların yarın ahirette uğrayacakları azaplar düşünülürse çok hafif olduğu bile söylenebilir "mesela giyinik çıplakların cennetin kokusunu bile alamayacakları haber verilmiştir" )
Dinimiz tesettürlü bir kadının güzel koku sürerek dışarı çıkmasını bile yasaklarken sizler,  yarı çıplak vaziyette erkeklerin arasında geziyor, televizyonlarda milyonların önüne çıkıyorsunuz. Allah'ın size emanet olarak verdiği vücut nimetine hainlik edip mü'min erkekleri manen öldürerek hem kendinizi hem de mü'min erkekleri mahvediyorsunuz.
***
619. Dünya hayatı ahiret hayatı ile beraber ele alınıp ona göre hareket edilmezse bu dünyada istikametli hareket etmek, istikametli düşünmek, istikametli fikir sahibi olmak mümkün olmaz!
***
620. Ehl-i dünya bir insana maddesi kadar değer verir. (Para, makam, güzellik, servet gibi) Onlara göre eğer kişinin maddesi var ise ve ne kadar var ise o kadar kıymetli olur. Maddesi yok ise kıymeti de yoktur. Bu yüzden "parasız adam gereksiz adam" diyecek kadar ileri gitmişlerdir. Dolayısıyla, ehl-i dünya maddesi olanların yanında yer alır. Bu yüzden iktidara kim gelirse bunlar onların etrafında toplanırlar, menfaatleri bittiği anda da terk ederler. Maddi imkânları yerinde olan insanlar bunlardan kurtulamazlar, dolayısıyla gerçek dostlarını da ayıramazlar. Ancak, ellerindeki imkânlar giderse,  o zaman gerçek dostlarını ayırabilirler.
Evliyalar ise maddeye, makama önem vermezler. Ellerine geçeni dağıtırlar, padişah ziyaretlerine gelse kabul etmek istemezler. Ehl-i dünya ise bunların halini anlayamazlar. 
Yakup as Yusuf as'a manevi durumunu anladığı için özel bir önem veriyordu. Diğer kardeşler ise güçlü bir topluluk idi. Yani madde bunlarda idi. Buna rağmen babalarının kendilerine neden değer vermediğini, Yusuf as'a neden değer verdiğini anlayamıyorlardı. Bu yüzden peygamber olan Yakup as'a "Babamız ap açık bir yanlışta" diyorlardı. Yani kendilerini bu kadar haklı görüyorlardı. Demek bu ehl-i dünyaya hakikati göstermek ve onların da hakikati görmeleri mümkün değildir. Yusuf as'ın kardeşleri hedeflerine ulaşabilmek için engel gördükleri Yusuf as'ı öldürmeyi düşünecek kadar ileri gittiler. Bu onların bu konuda ne kadar kötü işler yapabileceklerini göstermektedir. Demek ehl-i dünya değer verdiği maddeye ulaşmak için cinayet dahil her türlü kötü işi yapabilir. Neticede bu topluluğun Yusuf as'a muhtaç olması, Yusuf as'ın yükselmesi gösteriyor ki ehl-i dünyanın başarılı olması mümkün değildir. Daima hak yolu tutanlar, rıza-i ilahi için çalışanlar ve ahireti maksat yapanlar kazanırlar.
***
621. Demek seni Allah cc her gün beş defa huzuruna çağırıyor da gitmiyorsun, yasak ettiklerini de yapıyorsun ha!
Öyleyse; verdiği rızıkları hangi yüzle yiyorsun, verdiği göz, kulak, el, ayak gibi nice cihazları hangi yüzle kullanıyorsun, O'nun mülkünde hangi yüzle yaşıyorsun! Ve yarın ahirete gittiğinde ve ister istemez huzuruna çıktığında ne diyeceksin?
*** 
622. Her şey normal iken Allah'ı anıyor, farzları yapıyorsun. Ya..hasta olduğunda, çok yorgun, çok uykusuz olduğunda, çok sıkışık,  çok meşgul olduğunda ya da keyfin yerinde iken; eğer böyle durumlarda da aynen farzları aksatmadan yapmaya devam edebiliyorsan tebriği hak ediyorsun. Zira insan böyle durumlarla imtihan edilir ve gerçekten de ne olduğu böyle zamanlarda ortaya çıkar. Özellikle de menfaat anında yaptığın hareketler çok önemlidir. Zira yarın ahirette dağlar gibi amellerle gelip te cehenneme atılacak olanlar vardır. Onlar en küçük bir menfaat anında dini unutanlardır.  Netice olarak insanın bu gibi durumlarda yaptığı hareketler kaydedilir ve ebedi olarak buna göre muamele görür.
Bir de insan düşer, haramlara girer. Şeytan der ki "senden adam olmaz, sen zaten cehennemliksin."  Böyle bir durumda da hemen tövbe edip Allah'a yönelebiliyor musun? Yıkılıp yıkılıp kalkabiliyor musun? Eğer öyleyse, tebrikler. İşte yapılacak iş budur.
***
623. İnsan hayâ duygusunu (utanma duygusunu) kaybederse her şeyini kaybetmiştir. Utanma duygusu en fazla üç gün devam eder. Sonra kaybolur ve bundan sonra hayâsız olan insan insanlıktan çıkar ve bir nevi şeytanlaşır. Örnekleri çoktur.
*** 
624. Dünya ve Kadın! Bu ikisi önünde mi, arkanda mı? Eğer bunlar senin önünde ise ve sen onlara yetişeceğim, onları yakalayacağım, onları elde edip istifade edeceğim diye koşuşturuyorsan yandın demektir. Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur " Karı kulu yüz üstü sürünsün"
Yok, eğer onlar senin arkanda ise ve sen onlara hükmediyorsan, onlar sana yetişip senin olmak için koşuyorlarsa seni kutlamak gerekir. İşte gerçek adam budur. Kadını ve dünyayı peşinden koşturur, onlara hükmeder ve meşru dairede onlardan istifade eder. 
***
625. Olaylar insanları farklı farklı etkiler. Mesela; Allah'a samimi kullukta bulunan bir kişiye bir belâ veya hastalık gelse onu Allah'ın bir hediyesi olarak algılar ve elem çekmek değil belki Allah'ın iltifatını hissederek keyf eder. Aynı belâ veya hastalık bir fasıka gelse dünyası kararır ve ne yapacağını şaşırır. Kâfirler ise böyle bir hastalık veya belânın gelme ihtimaline karşı bile titrer dururlar.
*** 
626. Tevhid öyle yüksek bir hakikattir ki kâinatı bir küll haline getirir. Dünyası ile ahireti ile, cenneti ile cehennemi ile, güneşleri ile yıldızları ile ve herşeyiyle kâinatın tek bir kâinat olduğunu ilan eder. O kâinatı Allah'a verir ve " Mülk senindir, mutasarrıf ta sensin, Allah'ım!" der ve tevhidin bayrağını bu kâinatın üstüne diker.
Daha sonra ise bu kâinattaki tasarrufata bakarak "Rezzak sensiz, Kâdir sensin, Âlim sensin, Basir sensin, hayat veren sensin, öldüren sensin" der ve hakeza, diğer isimlerini de zikr ederek her bir ismin bayrağını bu âlemin üstüne diker.
Daha sonra ise bu iman ve marifetullah ile tanıdığı Rabbinin huzuruna çıkarak 'Allahuekber' der ve miracvari namaz kılabilir. Bunu yapabilenlere ne mutlu!
***
627. Maddi cihad Allah'ın emridir. Cihaddan maksat Allah'ın emir ve yasaklarının bütün yer yüzünde tatbik edilmesidir. Amma mâlesef günümüzde müslümanların kendi ülkelerinde bile böyle bir tatbikat dertleri yoktur.
***
628. Her bir insan kendi hususi âleminin merkezidir. Kâinat kadar büyük olan kendi hususi âleminde bütün mahlûkat ve mevcudat ona hizmet etmektedir. Bunu anlayan insan bütün kâinatı temsilen bir nevi mirac olan namaz ile Allah'ın huzuruna çıkar ve bütün mahlûkat ve mevcudatın tesbihatlarını, tahmidatlarını, ibadetlerini ve istianelerini Allah'a arz eder, Ahsen-i takvim sırrı ile halife-i arz olduğunu gösterir. Allah cc "Yeryüzünde halife yaratacağım" dedi. İşte bunlar Halife-i Arz olanlardır. Bunların kıymetleri ve makamları hayâl bile edilemez.
Bunlar toprağa ekilip sonra da kocaman meyveli ağaç haline gelen tohumlar gibidirler. Nefsinin peşinde ömür tüketip sonra da çürüyüp gidenlerin ise hiç kıymetleri yoktur.
***
629. Helâl ye, az ye! Bu öyle bir düsturdur ki bütün peygamberler ve bütün büyük zatlar tarafından tatbik edilmiştir. Bu düstur kıyamete kadar da geçerlidir.
Günümüzde yiyecek ve içeceklerin bol miktarda bulunması ve her türlü konforun yaygınlaşması insanları mahvetmektedir. Maddi hastalıklar ile hastaneler dolup dolup boşalırken toplum manevi olarak ta buhranlar geçirmektedir. Zaten isyan arttıkça nimetler artıyorsa burada bir durup düşünmek gerekir. İnsanlık tarihi boyunca böyle isyan görülmemiştir, böyle nimetler de görülmemiştir. Sizce bunda bir terslik yok mu?
 ***
630. Belki anlaması zor olacak amma bu insanın hata, kusur ve günahlara da ihtiyacı var! Cenab-ı Hak bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur: " Siz eğer günah işlemeyecek olsaydınız  Allah cc sizi giderir ve yerinize günah işleyecek bir topluluk getirirdi"
***
631. Trafikte karşındakini idare etmek öncelikle kendine iyilik etmektir.
*** 
632. Bir kişinin kullandığı kelime veya kavramı hangi manâda kullandığını bilmek ve ona göre anlamak gerekir.  Mesela adam "Ben operatörü gördüm" dedi. Bu adam iş makinası kullanan bir şöförü mü, ameliyat yapan bir cerrahı mı, yoksa bir telefon operatörünü mü gördü, kimi kast ettiğini bilmek gerekir. Yoksa o kişi ile anlaşmanız mümkün olmaz.
***
633. İslamiyette devlete ait vazifeler ile kişiye ait vazifeler ayrı ayrıdır. Kişi şahsi farzlar ile mükellef iken devletin cihad yapmak, kısas yapmak, had cezalarını tatbik etmek, içki, kumar, zina, faiz gibi haramları yasaklamak gibi vazifeleri vardır.
Günümüzde ise devlet bu gibi vazifelerini yapmadığından bu vazifeler muattal kalmakta ve dindar olan insanlar bu durumda ne yapacaklarını şaşırmaktadırlar.
Dindar insanların yapacakları şey devlete ait bu vazifeleri yapmaya kalkmak değil, belki bu vazifeleri yapacak devleti oluşturmaya çalışmaktır.
Eğer bunu da yapamazlarsa yapacakları şey sabretmektir. Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur: "Değiştirmeye gücünüzün yetmediği bir (kötü) işi gördüğünüzde, onu düzeltecek olan Allah onu değiştirinceye kadar sabrediniz. Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
"Ferşten Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız duadır" Mesnevi-i nuriye
*** 
634. Hedefe vardıysanız, hedefe varmak için yaşadıklarınız artık teferruattır.
***
635. Sen her ne kadar bilmesen de senin ne kadar yaşayacağın daha anne karnında iken yazılmıştır. Bu süre ne ileri gider ne de geri. Ancak ömrün uzunluğu veya kısalığı senin bildiğin gün veya seneler itibari ile değişmez amma kalınlığı çoook değişir. Bazen bir gün bir yıl kadar uzun bazen de bir yıl bir gün kadar kısa olabilir. Ramazan ayı ile onu takip eden Şevval ayı aynı uzunlukta oldukları halde Ramazan ne kadar uzun oluyor, sonraki Şevval ayının nasıl geçtiğini bile anlaşılmıyor. Askerlikte günler aylar nasıl uzun, geldikten sonra yıllar nasıl çabuk geçiyor. Demek zamanın uzunluğu aynı olduğu halde kalınlığı çok değişiyor. 
Dolayısıyla yetmiş sene yaşayan iki kişi her ne kadar uzunluğu aynı olan bir ömür yaşamış olsalar da birbirlerinden çok farklı uzunlukta bir ömür yaşamış oluyorlar. Demek ömrün uzunluğu değişmese de kalınlığı çok değişiyor.
Demek Allahu alem hadiste belirtilen sadakanın ömrü uzatması bu kalınlık tarafında oluyor.
***
636. Ya Rabbi! Gerek varlık gerek darlık, bana seni unutturacak, beni senden uzaklaştıracak hiç bir şey verme! "Bana seni, gerek seni" Yunus Emre
***
637. Kendini yok et! 
İzah:Kendi düşünce ve fikirlerinden, istek ve  arzularından sıyrıl, senin aleminde arık bunlar olmasın. Sen Allah'ın emirleri, istek ve arzuları, razı olduğu şeyleri düşünerek ve onları yerine getirmek için gayret ederek yaşa. Ve bütün bunları sadece Allah'ın rızasını kazanmak için yap. Eğer bunu başarabilirsen tarikatta"fenafillah" denen makama çıkmış olursun.
***
638. Avrupa'da yüzyıllarca "kadın insan mıdır yoksa şeytan mı?" diye tartışılmış ve bir neticeye de varılamamıştır. Onların yüzyıllarca aradıkları gerçeği şimdi açıklıyoruz.
Şeytanın vazifesi insanı yoldan çıkarmak ve Rabbine isyan ettirmektir. Dolayısıyla şeytan vazifesini gören, yani şeytandan daha etkili bir şekilde erkeği yoldan çıkaran kadınlar olduğu gibi, şerrinden şeytanın kaçtığı kadınlar da vardır. Bu yüzden peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur "Benden sonra erkekler için kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım"
Bununla beraber melek gibi, ırz va namusunu koruyarak yaşayan, Allah'a kulluk edip mutlu bir evin hanımı olan kadınlar da vardır. 
Bu iyi kadınlarla beraber ekseriyetle kadınlar ilk iki guruptan olduğundan ve cehennemin çoğunu kadınlar oluşturacağından Avrupalılar kadınlar hakkında bazı gerçekleri hissetmişler ve yüzyıllarca kadın hakkında tartışmışlar, iyi kadınların da olduğunu gördüklerinden kesin bir karara varamamışlardır.
Netice şudur: evet, şeytanlaşmış kadınlar olduğu gibi şeytanın kendisinden kaçtığı kadınlar da vardır. Ekser kadınlar bu iki guruptandır. Evinin hanımı, ırz ve namusu ile yaşayan ve Allah'a kulluk ile ömrünü meşru dairede geçiren ve Cennet hatunu olacak iyi kadınlar da vardır.
***
639. Vucudumuz büyük emanet!
Tamamen Allah'ın mülkü ve tasarrufunda olan vücudun kullanımı insana verilmiştir. Ancak Allah vucudun kullanımında insanı tamamen serbest bırakmamıştır. O vücuda tatbik etmesini emrettiği farzlar ve yapmasını yasakladığı haramlar vardır.
Günde beş vakit namazı o vücuda kıldıracaksın, Ramazan ayı boyunca gündüzleyin yedirip içirmeyeceksin, gözünü harama baktırmayacaksın, yasak ettiği yerleri açıp başkasına göstermeyeceksin, haram yedirmeyeceksin, gıybet etmeyeceksin, haram dinlemeyeceksin ve hakeza...
Eğer bu ve benzeri farzları bu vücuda yaptırıp yasaklanan haramları işletmezsen emanete riayet etmiş emin bir kişi olursun. Eğer farz olan emirleri bu vücuda yaptıramazsan, haramları yapmaya engel olamazsan emanete ihanet etmiş olursun.
Yarın Allah verdiği bu vücud emanetini elinden alır ve toprak eder amma sana da bu vücud ile neler yaptığını tek tek sorar.
Demek vücudu ile farzları yapıp haramları işlemeyenler emanette emin; farzları yapmayanlar ve haramları işleyenler ise hain olanlardır.
İnsanların büyük çoğunluğu vücuduna farzları yaptıramamakta ve haram olan şeyleri yapmaya engel olamamaktadırlar. Çünkü vücutta kontrolu eline almak ve seni mahvetmek için bekleyen nefis vardır. Sen vücudunu nefse bırakmamak ve onun emrine girmesine engel olmak zorundasın. Eğer sen bu vücuduna farzları yaptıramıyorsan, haramlardan kurtaramıyorsan nefis senin vücudunu ele geçirmiş demektir.
Dolayısıyla farzları yapmayanlar, haramları terk edemeyenler verilen vücud emanetini zayi etmiş, emanete hainlik etmiş zavallı kimselerdir.
Sen bu vücud emanetine sahip ol ve Allah'ın emir ve yasaklarını o vücuda tatbik et. Bu durumda emanette emin olur ve ebedi saadete gidersin. İman etmez ve vücudun idaresini nefsine kaptırırsan küçük bir firavun olur ve hain muamelesi görürsün.
***
640. İnsanların boylarına poslarına, güzelliklerine bakma. Her insanın vücudu Allah'ın eseri ve sanatıdır. Sen o vücudun içinde kim var, ona bak. Onu da kişinin konuşmasından, yaptığı hal ve hareketlerden anlarsın.
Makamına, malına mülküne ise hiç bakma! Zira Cenab-ı Hak sevdiğine de sevmediğine de dünya malı verir. Dini ise yalnız sevdiğine verir.
***
641. Sen kulluğun gereği olan şeyleri yap ve bekle. Bak! Neler olacak. Şimdi bir şey olmaması imtihanın devam ediyor olmasındandır. İmtihan bitince neler olacak göreceksin.
*** 
642. Elinde bulunan nimetleri "Benim" sanma! Onlar Allah'ındır. Onlar senin elinde olsa bile isterse istifade ettirir isterse ettirmez; veya istediği kadar istifade ettirir yada elinden çekip alır. Hatta o nimeti başına bela da edebilir. 
***
643. Allah bütün alemleri umumi olarak idare ederken her bir ferdi de hususi olarak idare etmektedir. 
Allah cc güneşlerden yıldızlara, dünyadan ahirete, cennetten cehenneme, meleklerden cinlere, balıklardan kuşlara, insanlardan hayvanlara her şeyi aynı anda idare eder. Seni ise sanki hiç onları idare etmiyormuş ta sadece seni idare ediyormuş gibi idare eder. Herkes için ve her şey için bu geçerlidir. Bunu anlarsan ism-i azam mertebesinde Ehadiyyetin tecellisini anlamış olursun.
Dolayısıyla, seni her an gören, her halini bilen ve hiçbir şeyini unutmayan bir Rakip idare etmektedir.
Öyleyse sen hiç bir zaman yalnız değilsin. O Zat seni her an görür, senin her halini bilir, isterse bütün kainatı senin imdadına koşturabilir. O, sonsuz merhametli ve şefkatli olduğu gibi sonsuz gücü ve serveti de vardır. Üstelik son derecede cömerttir.
Artık sen de böyle akıl almaz bir nimete mazhar olduğunu anla, bu nimetin kıymetini bil ve öyle bir zatın huzurunda olmanın edebine uygun hareket et!
***
644. Ölmek mümkündür amma ölmemek te mümkündür. Öyleyse her iki dünyaya da çalışmak zorunluluğu vardır.
***
645. Gerçek dost senin başarınla sevinendir. Derdinle herkes dertlenebilir amma başarınla herkes sevinemez!
***
646. Allah ile beraber olan başkası ile beraber olmak ister mi?
Allah ile dost olan başka dost arar mı?
(Peygamberimiz sav "Dost edinseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim" buyurmuştur)
Allah'ı seven başkasını sever mi? 
(Başka her şeyi ve herkesi Allah namına sever)
Allah tarafından sevilen başka sevgi arar mı? 
(Halbuki bu kişiler herkes tarafından sevilirler)
Allah'ı gören başkasını görür mü?
Allah'ı bilen başkasını bilir mi?
Allah'a el açan başkasına el açar mı?
Allah'tan korkan başkasından korkar mı?
***
647. Vücudum ve Ben.
 Allah benim vücudumu annemin karnında yarattı ve çalıştırdı, beni de içine yerleştirdi. Ve beni dünyaya gönderdi. Şimdi vücudum zerresine kadar an be an O'nun tasarrufundadır. Vücudumun kullanımı ise bendedir. Birgün bu vücut makinesini durduracak ve onu toprak edecek, beni ise huzuruna alıp; ilk olarak iman edip etmediğimi soracaktır. Daha sonra ise bu emanet olarak verdiği vücut ile emirlerini yapıp yapmadığımı, yasaklarından kaçıp kaçmadığımı, neleri yapıp neleri yapmadığımı  tek tek soracaktır. 
İşte insanın ebedi olarak göreceği muamele bu sorgunun neticesine göre olacaktır.
***
648. Allah'ın bir şeyi yapmak için sebebe ihtiyacı yoktur. Ancak bu dünyada hikmetinin gereği olarak her şeyi bir sebeple yapmaktadır. Bununla beraber peygamberlerin eline verdiği mucizeler ile de sebeplerin bir etkisinin olmadığını göstermiştir. İbrahim as'ı ateşin yakmaması, İsa as'ın babasız dünyaya gelmesi gibi.
***
649. Allah senin kaza yapmana hükmetmişse kaza olur, sen ne kadar tedbir alırsan al! Ölmene hükmetmişse ölürsün, ölmene ne ile hükmetmişse o sebeple ölürsün. O sadece bir sebeptir ve hiç bir hükmü de yoktur. Bu yüzden "şöyle olsaydı ölmezdi, böyle yapsaydı..." deyip durma.
***
650. Nazar... Yani bugünkü tabirle bakış açısı herşeyin şeklini değiştirir. Bediüzzaman Hz.leri gibi bir zatın "40 senede öğrendim" dediği bir gerçek.
Bir adam çocuğun nazarında baba, hanımının nazarında koca, annesinin nazarında evlat, işyerinde müdür, memurun nazarında amir, amirin nazarında memur, birine göre arkadaş, diğerine göre komşu, birine göre dost diğerine göre düşman olabilir. Aynı adam herkesin nazarında başka şekilde görünür.
Demek mesela bir elmaya Allah'ın eseri, sanatı ve nimeti diye bakmak ve bu nazarla alıp yemek başkadır, ağaçta öylesine olmuş nazarı ile alıp yemek başkadır. Bu insana Allah'ın yarattığı eşref-i mahlukat nazarı ile bakmak ve ona göre davranmak başkadır, ana babasının evlenmesi ile meydana gelmiş, pek çok sorunlar ile boğuşan zavallı birisi olarak bakmak başkadır. Dünyaya Allah'ın yarattığı müthiş bir imtihan yeri ve ahiretin tarlası nazarı ile bakmak başkadır, güneşten kopmuş ve kendi kendine bu şekle gelmiş nazarı ile bakmak başkadır. Bu kâinata Allah'ın mülkü ve O'nun tasarrufunda nazarı ile bakmak başkadır, nasıl meydana geldiği belli olmayan ve herşeyin rasgele cereyan ettiği bir yer olarak bakmak başkadır.
Demek iman edenlerin gördüğü alem ile kâfirlerin gördüğü ve içinde yaşadıkları alem birbirlerinden çok farklıdır, her ne kadar aynı dünyada yaşasalar da.
(Bu mesele çok geniştir ve küçük büyük herşeyi ve her olayı etkileyen bir meseledir. Tefekkür ile kendi alemimizde anlamalı ve incelemeliyiz. Nazar ile herşeyin nasıl değiştiğini fark etmeliyiz.)
***
651. Nefis için an bu andır. Milyon sene keyf etmiş olsa ve sonrada nimetler kesilse nefis için o geçmişin hiç bir önemi yoktur. Sanki hiç keyf etmemiş gibi olur.
***
652. Karıları ve kızları sahillerde çıplak, cadde ve sokaklarda yarı çıplak gezen bir millet helak olmadıklarına şükretmelidir.
***
653. Aslında küçük-büyük, canlı-cansız bir araya gelerek faydalı bir vaziyet alan herşey her an dağılmaya müsaittir. Bir aile de bir ülke de buna dahildir. Onları dağılmaktan tutan Kayyum olan Allah'tır.
***
654.Ehl-i Hakikat'te ulvi bir hüzün vardır. Müzik dinlemek bu ulvi hüznü giderir. Bu yüzden Ehl-i Hakikat müzik dinlemez!
***
655. Mekke ve Medine'ye gidenler orada bulunan manevi bir atmosfere girerler. Eğer orada televizyonun başına geçerlerse derhal o manevi havadan çıkarlar.
***
656. Şu anda dünyada yaşıyor olmak ne büyük bir nimettir. Eğer şu anda kabirde olanlara beş dakikalığına dünyaya geri gelme imkanı verilse bütün herşeylerini verirlerdi.
***
657. Kadın meyveli ağaç gibidir. Üzerindeki meyveler kendi sinin değildir, kendisi için de değildir. Onlar erkeği içindir. Bu yüzden onları başkasına veremez, başkasını istifade ettiremez, hatta başkasına gösteremez. Bu yüzden peygamberimiz sav "Eğer eşleriniz sizi arzuluyorsa deve sırtında da olsa geri çevirmeyiniz " buyurmuştur.
***
658. Vücudunuza bineğiniz olarak ve arabanız gibi bakınız. Bakımlarını yapınız ve arıza yaparsa tedavi ettiriniz. Ve onu kullanınız. Zira o size emanet olarak verilmiştir ve bir gün geri alınacaktır. Amma onu kullanmakla elde edeceğiniz şeyler sizin olacaktır. Dolayısıyla ne kadar kullanırsanız o kadar kârdır.
***
659. Güneş varken hiç bir yıldız yoktur, görünmez. Güneş yoksa küçük-büyük bütün yıldızlar "Ben de varım" dercesine ortaya çıkarlar.
Aynen öylede; Bütün mülkün yegane sahibi ve mutasarrıfı olarak Allah'a iman olursa başka her şey onun mülkü, mahluku ve eseri olur. Eğer bu şekilde bir iman olmazsa küçük-büyük herşey "Ben de varım" dercesine küçük bir Firavun gibi ortaya çıkar. Belki herşey küçük bir Firavun olur.
***
660. Allah'ın nizamını bırakıp Demokrasi ve benzeri beşeri sistemlerden medet uman müslümanlar sürünmekten asla kurtulamazlar. Onları bu yanlış yollara sevk eden ulema ve umeraya da "yuh" olsun.
***
661. Pire için yorgan yakan cahil ve zavallılar akşam olunca üstü açık yatmak zorunda kalarak cezalarını çekerler.
Yani, küçük bir sözü veya küçük bir yanlış hareketi yüzünden arkadaşlarını terk edenler, akrabaları ile ilişkilerini kesenler, komşuları ile kavga edenler ve hakeza bu dostlarının muhabbet ve yardımlarından mahrum kalarak cezalarını çekerler. Bazen bu insanlar küçük bir hareket veya söz için adam öldürüp cinayet işlerler, neticede dünyalarını da ahiretlerini de perişan ederler.
***
662. Allah cc "Yakacağım" diyor. Acaba şaka mı ki... Kimse aldırmıyor da. (Aslında hiç bir ayet ve hadiste şaka emaresi görünmüyor) 
***
663. "Lâ ikrahe fiddin" (Dinde zorlama yoktur) ayeti gereği dinimizde insanlar iman etmek için zorlanamazlar. Ancak Allah'ın Kur'an'da açık olan emir ve yasaklarının tatbiki için devlet tarafından zorlanırlar. Hatta bu emir ve yasakların gayr-i müslim olan ülkelerde dahi tatbiki için savaş açılır ve cihad yapılır.
Yani islam ülkelerinde namaz, kadınların tesettürlü olması gibi farzları yapmak için insanlar zorlanır ve içki, kumar, zina, faiz gibi haramları işlememek konusunda da zorlanırlar. Bu emir ve yasaklara uymayanlar da cezalandırılır.
Demek "Dinde zorlama yoktur" gibi genel bir tabir doğru değildir.
***
664. Ölüm korkusu genel olarak veya az çok herkeste vardır. Bu korku ölüme hazır olmayanlarda çok daha fazladır. İnsan iman ile, salih amel işleyerek ve haramları terk ederek ölüme hazırlansa hem bu ölüm korkusu hafifler hem de öleceği zamana kadar rahat ve huzur içinde yaşar.
***
665. Yeme-içmeye, evlenmeye, çalışmaya hatta oyun oynamaya bu kadar zevk koyan Allah acaba insanın yaratılış gayesi olan ibadetin, zikrin, fikrin, şükrün içine ne kadar zevk koymuştur? Elbette en büyük zevkleri bunların içine koymuştur. Dolayısıyla bu dünyada en büyük zevkleri başta peygamberler olmak üzere derecelerine göre onların yolunda giden, iman, ibadet, zikir ve şükür ehli almaktadır.
Görünüşte ise en çok zevki ehl-i sefahet almaktadır. Peygamberler ve onların yolunda gidenler görünüşe göre dünya zevklerini terk etmişler ve hiç hayattan zevk almadan göçüp gitmektedirler. Halbuki, bu hayatta onlar kadar zevk alan hiç kimse yoktur.
Demek görünüş ne kadar aldatıcı ve gerçeklerden uzaktır. Sadece gördüğüne inanan ve ona göre hareket eden ehl-i dünya ise gerçekleri görmeden, anlamadan bu dünyadan göçüp gitmektedirler.
Zira en çok zevk alıyor görünen ehl-i sefahet en az zevki almakta, hiç dünya zevki almıyor görünen iman ve ibadet ehli, zikir ve şükür ehli ise en çok zevki almaktadır. Elbette bunların da aldıkları zevk derecelerine göre olmaktadır.
***
666. İnsan eserini sever. Kâinat ta Allah'ın eseridir ve Allah ta elbette eserini sever. İnsan eserini seyretmekten zevk alır. Allah'ta elbette yarattığı kâinatı, mahlukatı, mevcudatı önce kendisi seyretmektedir. İnsan eserinin takdir edilmesini sever. Allah ta elbette yarattığı eserlerin takdir edilmesini sever. İnsan eserlerini takdir edeni sever. Allah ta eserlerini takdir edenleri çok sever.
İşte Allah cc eserlerini, nimetlerini, güzelliklerini takdir edip öven insanları o kadar çok sever ki onları ebedi cennetlerde ebedi nimetlendirmek suretiyle mükafatlandırır.
***
667. Park halindeki uçakla havada uçan uçak ne kadar birbirlerinden farklıdırlar. Uçak havada uçması için yapılmıştır. Elbette boşuna uçacak değidir. Uçaktaki bütün aletler ve cihazlar hep uçarken özellikle de şartlar zorlaştığı zaman işe yarayacak şekilde ve vazife yapacak şekilde yapılmışlardır ve bu alet ve cihazların önemi ve ne kadar kıymetli oldukları o durumlarda anlaşılır ve ortaya çıkar. Esasen uçaktaki bütün donanımlar alet ve cihazlar uçuş için ve uçuş asnasında karşılaşılacak her türlü duruma göre yapılmışlardır ve ancak böyle durumlarda işe yararlar ve kıymetleri anlaşılır. Yoksa park halindeki bir uçakta bu alet ve donanımların, cihazların hiç bir önemi olmaz.
Aynen bunun gibi binbir çeşit cihazla donatılan insan elbette bu cihazlarını kullanacağı bir ortama atılacak ve bu cihazlarını kullanarak gerçek insan olacak ve yaradılış gayesi olan vazifelerini yapacaktır. Eğer uçak uçmayacak olsaydı onca cihaz ona niçin takılsın? Bu cihazlar nasıl uçak uçunca vazife yapıyorlar ve kıymetleri anlaşılıyorsa ve uçağın da kıymeti ortaya çıkıyorsa; insan da kendisine verilen bu cihazları kullanmakla kemâlini bulur ve her bir cihazını kullanmakla kendisinden beklenen ve yaratılış gayesi olan vazifelerini yapar. Uçaktaki bütün o kıymettar cihazlar havada uçarken kullanılsın diye takılmıştır, parkta yatsın diye değil.
İnsandaki bu bütün maddi ve manevi alet ve cihazları ise harekete geçirecek olan ortam dünya hayatıdır. Dünya hayatındaki bu ortam ve devamlı değişen şartlar, karşılaşılan her bir durum insandaki cihazları harekete getirecek şekilde oluşmaktadır. İnsan ise iman edip Allah'ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçarak ve değişen şartlara göre dinimizin emrettiği ve müsaade ettiği tarzda mücadele ederek vazifesini yapmaya çalışır, yapamadığı zaman sabreder ve yanlış yaptığı zaman tövbe eder. Yıkıldıkça yeniden kalkarak, yani günah işlediği zaman töve ederek, yanlış hata yaptığı zaman pişma olup tekrar yapmamak için gayret ederek bir hayat yaşar ve bu mücadele içinde uçan uçak gibi vazifesini yaparak gerçek bir insan ve halife-i arz olur. Şartlara mağlup olup uçak düşmemelidir. İnsan da bütün bu mücadeleleri yaparken, farzları yerine getirirken insan olur, meyve verir ve kemalini bulur. Uçak nasıl ki uçarken uçak ise ve uçak bunun için yapılmışsa insan da işte bu vazifeleri yaparken ve mücadele ederken insan olur, kemâlini bulur ve yaratılış gayesini yerine getirir.
Kıtalar arası uçuşu gerçekleştiren ve havada nice zorlukların üstesinden gelerek vazifesini yapan uçak nasıl gururla park alanına gelirse ve istirahate çekilirse; insan da dünya hayatı boyunca iman eder, farzları yapar ve haramlardan kaçarak yaşarsa ve diğer işlerinde dinimizin emrettiği veya müsaade ettiği tarzda bir hayat yaşayarak kabre varırsa vazifesini yapmış olmanın verdiği derin bir huzur ile istirahate çekilebilir.
Dolayısıyla insan bu hayatta havada uçan ve uçarak vazifesini yapan bir uçak gibidir. Mücadelesi ve vazifeleri bitmez. Daima mücadele halindedir. Belki bu mücadeleler sayesinde gerçek insan olarak yaratılış gayelerini yerine getirebilmektedir. Yoksa apronda park halinde bekleyen ve uçmayan bir uçağın ve o uçaktaki cihazların ne kıymeti olabilir.
Bu yüzden insan park halindeki kıymetsiz olan uçak gibi olmayı istememelidir. Çünkü insan rahat bir hayatta, mücadelesiz bir vaziyette vazifesini yapamaz, kemâlini bulamaz. Tarih hep mücadele etmiş ve büyük işler başarmış insanlardan bahseder. Hiç yatan insanlardan bahsettiğini duydunuz mu?
İnsan hareket halinde, mücadele ederken ve birşeyler yapmak suretiyle meyve veren bir varlıktır. Bu yüzden hareket etmek, mücadele etmek zorunda kaldığı bir ortama, bu dünya hayatına atılmıştır.
Dolayısıyla sen nefis ve şeytan ile olmak üzere bazen hava şartları ile bazen en yakınların ile bazen hastalık, bela musibet ile bazen savaşlar yokluk kıtlık ile aklına ne gelirse onlarla mücadele etmek zorunda kalırsın. Bu mücadele edeceğin şeyler de senin için özel olarak hazırlanır. Dolayısyla pes etme hakkın yoktur. İşte sen bunlarla mücadele ederken ve Allah'ın emir ve ysaklarını yerine getirebilmek için gayret ederken yaratılış gayen olan vazifelerini de yapmış olursun.
Rahat döşeğinde yatan insan park halindeki uçak gibi olacağından bunu istememelidir. İnsana sıkıntı ve mücadele yarar. Bu yüzden en çok sıkıntıyı peygamberler, onların içinde de bizim peygamberimiz sav çekmiş ve onların hayatları hep mücadele içinde geçmiştir. Çünkü insana yararlı olan odur. Peygamberlerden sonra en çok sıkıntıyı derecelerine göre kâmil insanlar çekmiş ve hayatları çile ve mücadeleler ile geçmiştir. Bunun en son örneği Bediüzzaman Hz.leridir. Eğer sıkıntı, çile ve mücadele olmasaydı o zatlar o makamlara varamazlardı. Peygamberlerden sonraki en yüksek makamda olan sahabeler bütün dünyaya meydan okuyup cihad yaparken bir taraftan da açlıktan namazda yıkılıyorlardı. Bunu gören peygamberimiz sav "Benim bildiğimi bilseydiniz bu halin artmasını isterdiniz" diyordu.
Öyleyse "Bu dünyada rahat yoktur" hadis-i şerifini daima hatırımızda tutarak rahat etmeyi kabre ve ahirete bırakmalıyız. Dünya mücadele ve terakki yeridir. Cenette ise  terakki olmadığından mücadele de olmayacaktır. Ancak zikir-şükür devam edecektir.
***
668. Kaderden kendisine bir proğram ve cihazlar verilen tohum toprağa atılır. Onun meyveli bir ağaç haline gelebilmesi için koca bir kâinat onun etrafında hazırdır. Koca bir güneş küçücük bir çekirdeğe hizmet eder mi deme! Güneşlerden aylara, yağmurlardan rüzgarlara herşey o çekirdeğin meyveli bir ağaç haline gemesi için çalışırlar veya çalıştırılırlar.
Aynen öyle de; ey insan sen de bir tohumsun. Sende bulunan cihazların işlemesi ve gerçek bir insan, halife-i arz olup kemalini bulman, külli zikir, fikir ve şükür de bulunabilmen; Cenab-ı Hakk'ı binbir ismi ile tanıman ve binbir ismine güzel bir ayine olabilmen ve neticede miracvari namaz kılabilmen için dünya denilen bu aleme gelmişsin.
Etrafındaki her an değişen şartlar, yapmak zorunda olduğun bütün mücadeleler senin bu vazifeni yapabilmen ve terakki edip hakiki bir insan ve halife-i arz olmanı sağlamak içindir. Etrafında her an değişen herşey ve her olay bu güzel neticeye seni vardırmak içindir.
İman edip farzları yaparsan, haramaları terk edip değişen veya karşılaştığın bütün şartlarda dinimizin emrettiği veya müsade ettiği tarzda hareket edersen terakki eder, çekirdeğin kocaman meyveli bir ağaç olması ve çok değerli bir hale gelmesi gibi sen de kâmil bir insan ve halife-i arz olursun.
Yoksa çürüyüp giden tohumlar gibi yok olur gidersin. Kocaman meyveli bir ağaç nerede, çürüyüp giden tohum nerede? İşte müminler ile kâfirler arasındaki fark bunun gibidir.
*** 
669. Sen "İman ettim" dediğin an artık müminler kardeşin, kâfirler de düşmanın olmuştur. Sen artık müminlerin safında ve kâfirlerin karşısındasındır.  Mülkün Allah'ın olduğuna ve O'nun idaresinde olduğuna iman etmişsindir. Kur'an'ın da Allah'ın kelamı olduğuna inanmış ve içindeki Allah'ın emir ve yasaklarını tatbik etmekle vazifelendirilmişsindir. Bu durumda kâfirler de otomatik olarak sana düşman olmuşlardır.
Şimdi sen diyeceksin ki "Ben iman da ettim, namaz kılıp oruç ta tutuyorum" amma kimse bana düşman muamelesi yapmıyor. Evet, bu durumda oturup bir iyice düşünmek lazım. Çünkü senin Kur'an'daki Allah'ın emir ve yasaklarının tatbiki diye bir vazifeden haberin yok. Eğer onları tatbik etmek değil sadece tatbik edilmesi gerektiğini söylesen hemen onlar düşmanlıklarını gösterirler. Mesela; Allah'ın kesin emri olan " Faiz kalkmalı, kadınlar örtünmeli, çıplak gezmek yasaklanmalı, haksız adam öldüren kısas yapılmalı, hırsızın eli kesilmeli, içki yasaklanmalı ve hakeza " desen, yani bunları sadece söylesen bütün dünya ayağa kalkar ve düşmalığı da o zaman görürsün. Kâfirlerin seni neden düşman görmediklerini ve neden düşman muamelesi yapmadıklarını şimdi anladın mı?
Bir zamanlar Konya belediyesi üniversiteye giden otobüslerde kızların otobüslerini ayırmaya kalktı da bütün dünya ayağa kalkmıştı. İçerdeki ve dışardaki bütün din düşmanları yüryüşe geçmiş ve bu yüzden bu karardan vazgeçilmişti.
Sen Allah'ın Kur'an'daki emir ve yasaklarını tatbik etmeye çalışmazsan kâfirler sana neden düşman olsunlar ki... 
*** 
670. Allah cc insana ahireti kazanmak için çok kuvvetli duygular vermiştir. Korkmak, sevmek, rahat bir hayat yaşamak, gelecek endişesi, mal mülk sahibi olmak gibi... 
Ahireti düşünmeyen ehl-i dünya ise ister istemez bu elindeki kuvvetli duyguları dünyayı elde etmek için kullanır. Bu ise onların adeta bir canavar haline gelmelerine sebep olur. Hatta günümüzde dünyada rahat bir hayat sürmek ve geleceğini garantiye almak duygusu o kadar ileri gitmiştir ki adeta insanların gayeleri bu olmuştur.  
***
671. Beş vakit namazı kılmayanlar, karısı-kızı çıplak yada yarı çıplak gezenler dini ve milli meselelerde konuşmamalıdırlar. Onlar kendilerine bakmalı ve kendilerini düzeltmekle meşgul olmalıdırlar.
***
672. Ruh neden yaşlanmaz?
Çünkü ruh beka aleminden gelmiş ve oranın kanunlarına tabidir. O kanunlara göre ise doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek gibi şeyler yoktur.
Vücut ise bu alemin maddelerinden yapılmış olduğundan bu alemin kanunlarına tabidir. Dolayısıyla doğar, büyür, gelişir, yaşlanır ve ölür. Vücut yaşlanırken insanda bir değişikliğin olmaması hatta insanın yaşlandığını fark bile edememesi bundandır. Ruh için milyon sene geçse fark etmez. 
***
673. Bir erkek hakkında yanındaki karısı ve kızına bakarak az çok bir fikir sahibi olunabilir. Elbette bir ülkedeki insanların da ahlaklarını öğrenmek için karı ve kızlarının durumuna bakmak yeterlidir.
***
674. Eğriler doğruları sevmez. Çünkü yüz tane yalancı olsa bir tek doğru söyleyen onların hepsini rezil etmeye yeter.
*** 
675. İnsan daha ne görecek ki... 
Tavuğun karnından yumurta, yumurtadan tekrar tavuk çıkıyor! 
Ağaç dediğimiz odunlardan harika güzellikte yapraklar, çiçekler ve meyveler çıkıyor.
Yıllarca beraber yaşadığımız sevdiklerimizi ellerimizle götürüp toprağa gömüp geliyoruz.
Topraktan insan yapılıyor, insan tekrar toprak oluyor.
Söyleyin bu insanın aklını başına alması için daha ne görmesi gerekiyor?
Herşey bu kadar ap açık ortada iken acaba görmek neden bu kadar zor oluyor?
***
676. Cahil adamın her hareketi cahilcedir. Hatta araba sürmesi bile... O kadar ki trafikte araba süren bir cahil adam adeta "Burada bir cahil var" dercesine kendini hareketleri ile belli eder.
Cahillere karşı dikkatli olmak gerekir. Zira cahilce yapacakları bir hareketle size zarar verebilirler. Böyle bir durumda onlara yumuşak davranarak zararlarını savuşturmak gerekir. Bunu yapabilenlere ne mutlu. Bu yüzden Rabbimiz şöyle buyuruyor "Cahiller kendilerine sataşınca "selam" der geçerler." Furkan 63.
***
677. Adamı gör, hedefini öğren, kıymetini anla. 
Zira insanın kıymeti hedefi kadardır. Adam var hedefi iyi bir araba almaktır, adam var hedefi İslamın bayrağını dünyanın dört bir yanında dalgalandırmaktır. Adam var cenneti kazanmak için uğraşıyor, adam var bir daire alabilmek için koşuşturuyor. Adam var islam ülkelerini nasıl karıştırırım diye uğraşıyor, ellerindeki petrolleri nasıl alırım diye uğraşıyor, adam var dünyada sıkıntı çeken müslümanlara nasıl yardım edebilirim diye gayret gösteriyor. Adam var Allah'ın hükümlerini nasıl eder de hayatımıza tatbik edebiliriz diye çalışırken adam var Allah'ın hükümlerinin tatbikini nasıl engellerim diye gayret ediyor. Adam var insanları nasıl eder de düzeltirim diye uğraşıyor, adam var nasıl ederim de insanların ahlakını bozarım diye uğraşıyor.
Herkes ne için çalışıyorsa kıymeti de ona göre olur ve yarın ahirette göreceği muamele, alacağı ceza veya mükâfat ta ona göre olur.
***
678. Müslüman bu dünya hayatında atalete, boşluğa düşmez. Çünkü dinimiz, İslami bir hayat yaşayan her müslümana asgari olarak ve atalete düşmeyecek şekilde bir hareket verir. Beş vakit namazı emreder, camiye devam etmeyi teşvik eder, yılda bir ay oruç, imkânı olanlara hac, umre; komşularla ilgilenmek, ihtiyacı olanlara iyilikte bulunmak gibi şeyleri teşvik veya emrederek müslümanın hayatına bir hareket verir ve cennet ve rıza-i ilahiyi kazanmak gibi yüksek bir gaye göstererek onu ataletten, boşluğa düşmekten kurtarır. 
Kâfirler ve islami bir hayat yaşamayanlar ise bu ataletten ve boşluğa düşmekten asla kurtulamazlar.
***
679. Kadının en çok iltifat edeceği, güzel muamelede bulunacağı kişi kocasıdır. Zira babası öldüğü zaman üç gün, kocası öldüğü zaman dört ay on gün yas tutar.
***
680. Allah insanı ibadet etmesi için yaratmış ve dünyayı da ona mescit olarak vermiştir.
***
681. Evliyalar Allah'ı çok anarlar. Sadece namaz ve oruçla değil. Onlar otururken-kalkarken, yerken-içerken, yatarken-kalkarken Allah'ı anarlar. Onların akılları fikirleri Allah iledir. Bu onların konuşmalarına da yansır. Ehl-i dünya ile evliyaların dünyaları birbirlerinden çok farklıdır. Evliyalar Ehl-i dünya için önemli olan fakat aslında boş olan şeylerle ilgilenmezler, boş şeyleri konuşmazlar. Bu yüzden genel olarak ta yalnız olurlar.
***
682. Nimete hürmet etmek o nimetin sahibine hürmet etmektir. Bütün nimetler ise Allah'ındır ve O'ndan gelmiştir. Nimete nankörlük, saygısızlık ve hakaret ise o dahi nimetin sahibine gider. Bu yüzden nimete gereken hürmeti göstermeyenler, nankörlük edenler çabuk tokadını yerler. 
***
683. Kâinat ve bütün alemler Cenab-ı Hakk'ın binbir isminin tecellisi ile meydana gelmiştir. Dolayısıyla her şey mükemmel ve güzeldir. Kâinattaki bu mükemmellik ve güzellikler esma-i ilahiyyeye ve dolayısıyla Allah'a bakar.
Herşey aynı zamanda bir nimettir. Bu noktadan da bütün nimetler insana bakar. Birinci kısım SÜBHANALLAH ile ikinci kısım ELHAMDÜLİLLAH ile ifade edilir. Bu yüzden dinimizde "sübahanallahi vebihamdihi" zikri en büyük zikirlerdendir ve yarın ahirette bu zikrin sevabı mizanı dolduracaktır.
***
684. Sen zehir iç ve sonra da "bir şey olmaz" de. Öyle bir olur ki, ölür gidersin.
Aynen öyle de; sen haram ye-iç, karın yabancı erkeklerin arasında dinimizin müsaade etmediği şekilde çalışsın, kızın caddelerde yarı çıplak gezsin, tatilini çıplakların bulunduğu yerlerde ve sen de onlar gibi yap, televizyonların başında ahlaksız dizileri izleyerek vakit geçir, beş vakit namazını kılma, akraba ilişkilerini kes ve hakeza dinimizin emir ve yasaklarına uyma, sonra da "bir şey olmaz" de. Öyle bir olur ki.. Şimdi maddi ve manevi hastalıklar almış başını gidiyor, toplum psikolojik hastalıklardan kıvranıyor, görünüşte cennet gibi bir hayat yaşayanların bile hayatları zehir gibi... Şöyle bir çevrenize bakın bakalım; rahat ve huzur içinde kaç kişi var?
***
685. Bir şeyi elde etmek veya yapmak istediğiniz zaman ısrarla, azimle isteyin ve gayret edin. Genel olarak böyle yapanlar isteklerine kavuşurlar. "Olsa da olur olmasa da" gibi bir tavır hem kibir alametidir hem de genel olarak böyle yapanlar isteklerine kavuşamazlar.
***
686. Ölüm sanki başkaları içindir ve bizimle de hiç alakası yoktur. Böyle olmadığını yarın Azrail as'ı karşımızda görünce anlamayalım!
***
687. Adam kendini yaratana ibadet edecek, rızkını verene şükredecek, bu müthiş kâinatı yaratıp idare eden Zat'ı övüp zikredecek. Buna kim engel olabilir veya, engel olmaya kalkmak ne büyük bir zulüm ve haddi aşmaktır. Allah cc şöyle buyuruyor "Allah'ın mescitlerinde Onun adının anılmasını yasaklayan ve onların yıkılması için çalışandan daha zalim kim vardır"Bakara 114
***
688. Bu âlemi Allah mı idare ediyor? Evet...evet...evet..
Öyleyse O'nun mülküne ve idaresine karışma! O bu müthiş alemi yaratırken sana sormamıştır ve bundan sonra da ne yapacağını sana soracak değildir. Ve üstelik seni de O yaratmıştır. Öyleyse sen, Onun mülküne ve idaresine karışmayı bırak ta  sana verilen vazifeleri yapmaya bak. 
***
689. Ey müslümanlar! Kâfirleri kendiniz gibi cesur sanmayın. Onlar öyle korkaktırlar ki, tahmin bile edemezsiniz.
*** 
690. Borç verirsin, adam ödemez; meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Komşum aç geceler, meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Arakan'da müslümanlar yakılır, meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Evet, küçük büyük bütün olaylar meğer benim imtihanım ve imtihanımın sorularıymış.
***
691. Hayat birbirimizle güzeldir. Ufak tefek şeylerle birbirimizi kırmamak ve ilişkileri kesmemek gerekir.
***
692. Hatır sayarsan senin de hatırın sayılır. Hatır saymazsan sen de hatırını kaybedersin.
***
693. Kul Allah'tan vazgeçmezse, Allah kulundan vaz geçer mi? Bu yüzden Allah'tan ümid kesmek yoktur. Allah'tan ümid kesmek Allah'tan vaz geçmek hükmündedir ki Allah cc "Eğer acele etmek benim şe'nimden olsaydı benden ümid kesenlere (azap vermekte) acele ederdim" buyurmuştur.
***
694. Seviyesi düşük insanlar kıymetli insanları tahkir ederek kendilerini teselli ederler. Kıymetli insanların ufak tefek kusur ve hatalarını dile getirerek onların kıymetlerini toplum nazarında düşürmeye uğraşırlar. Böylece kıymetli insanları toplum nazarında itibarsızlaştırarak rahatlarlar. Çünkü onlar kıymetli ve başarılı oldukça kendisinin başarısızlığı ve kıymetsizliği ortaya çıkar.İnsanları gıybet yapmaya sevk eden işte bu duygudur.  Bu yüzden kötüler, seviyesi düşük insanlar kıymetli ve başarılı insanların peşini bırakmazlar. İyilerden ve iyiliklerden rahatsız olurlar. Onların en küçük hata ve yanlışlarını dile getire getire onların ömür boyu yaptıkları iyilik ve başarıları örtmeye çalışırlar. Bu yapılana gıybet denir.  Gıybet bunun için yasaklanmıştır ve haramdır. İnsanlar bu hareketleri ile şeytana tam bir asker olarak toplum için de bozguncu olurlar ve topluma büyük zarar verirler.
***
695. Bu kitaptaki sözler ya ilmel yakin, ya aynel yakin yada hakkal yakin olarak inkişaf etmiş hakikatlerdir.
***
696. Kötüler iyilerden rahatsız olurlar. Yalancılar doğrulardan, sahtekârlar dürüstlerden, kâfirler müslümanlardan rahatsız olurlar. Başarısız ve seviyesi düşük insanlar da başarılı ve kıymetli insanlardan rahatsız olurlar. Onların değerlerini düşürmek için ufak tefek hatalarını dilledirerek yani gıybetlerini yaparak onların değerlerini düşürmeye, başarılarını örtmeye çalışırlar. Bunu yaptıkları zaman rahatlarlar amma ölü kardeşlerinin etini yemiş olduklarını düşünmezler.
***
697. İnsanlar senin başarından neden rahatsız olurlar veya senin başarına neden sevinemezler?
Çünkü sen başarılı olunca veya ilerleyince onlar açık olarak geride kalmış olurlar. Bunu ise herkes hazmedemez. Bunun için senin başarınla sevinmek değil belki de üzülürler. Görünüşte sevinmiş gibi görünseler de. Bu yüzden insanlardaki bu gıpta damarını uyandıracak güzel şeyleri mümkün olduğu kadar gizlemek veya söyleyip ortaya koymamak icap eder.
***
698. Bir şeyin nasıl olduğunu bilmek şart değildir. Olduğunu bilmek yeterlidir. Mesela su içince hararetimiz gider. Nasıl gider? Bunu bilmek herkese gerekmez. Yemek yeyince açlığımız gider. Hangi gıdanın içinde ne var, vücuda nasıl faydalı olur, gibi şeyleri bilmek herkese gerekmez. Çocuk evlenmek ile meydana gelir. Hangi tıbbi şeylerin neticesinde olduğunu bilmek herkese şart değildir. Uçak uçar. Bir yere gideceğin zaman biner gidersin. Uçağın nasıl uçtuğunu bilmen sana gerekmez. Gökten yağmur yağar. Bu rahmetin Allah'tan olduğunu ve O'nun rahmeti olduğunu bilmen yeterlidir. Hangi fiziksel olaylar neticesi yağdığını bilmen gerekmez. Onları işin uzmanları bilse yeter. Böyle yapmak senin sebepleri aşmanı ve ayan beyan hakikati görmeni sağlar. Yoksa sebepler içinde boğulur gidersin.
***
699. Allah'ın üzerimizde bulunan nimetlerine sahip çıkıp onunla öğünmemize gerek yoktur. (akıllı olmak, güzel olmak, kuvvetli olmak gibi veya bir ağacın üzerinde bulunan rengarenk yaprak, çiçek ve meyveleri gibi) Onlardan istifade etmemiz, onlarla güzelleşmemiz ve o nimetlerin bizim üzerimizde bulunarak bizi güzelleştirmeleri ve onların bize verilmiş olması veya onların bizde olmaları yeterlidir. Onların bizim olması şart değildir veya onların Allah'ın olmaları bizim için bir noksanlık değildir. Ağacın üzerinde bulunan yaprak, çiçek ve meyveler ile güzelleşmesi onun için yeterlidir. Onların Allah'ın olması ağaç için bir noksanlık değil belki aksine bir şereftir.
***
700. Allah faal-i mutlaktır. Yani sonsuz faaldir. Alemde gördüğümüz  ve görmediğimiz akıl ve hayal yetişmez faaliyet bunun delilidir. Dolayısıyla Allah cc faal olanları sever. Faaliyeti terk edenler ise bunun hemen cezasını çekmeye başlarlar. Boş duran bir insanda çeşit çeşit hastalıklar çıkmaya başlar ve maddi ve manevi olarak o insan çökmeye başlar. Emekli olduktan sonra faaliyeti ve çalışmayı bırakanların maddi ve manevi olarak çökmeye başlamaları, vücutlarında çeşit çeşit hastalıklar çıkmaya başlaması bundandır. Bir araba bile binilmese paslanmaya başlar. Bir ev oturulmasa harabeye döner. Yani hareket bu hayatın bir kanunudur ki canlı cansız her şeyi etkilemektedir.
***
701. Bir olayı doğru değerlendirmek için önce ölçüleri ortaya koymak lazımdır. Yoksa adamına göre muamele olur ki yanlış olur. Yusuf as'ın Kur'an'da geçen kıssasında Züleyha ile olan davada hakim önce ölçüyü ortaya koymuş ve "Yusuf'un gömleği önden yırtılmışsa kadın haklı, arkadan yırtılmışsa erkek haklıdır" demişti. Sonra gömleğe baktılar, gömlek arkadan yırtılmıştı. Ve böylece Yusuf as'ın haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Demek doğru hükmedebilmek, adama göre muamele etmek yanlışlığına düşmemek için önce kurallar ortaya konmalıdır.
***
702. Etrafınızdakilere biraz ikram edin. Zira cimrilerin içinden olgun, kâmil, herkesin kendisini sevdiği güzel insanlar çıkmaz.
***
703. İnsan gayr-i meşru yoldaki haram olan o zevkler için ölmeyi, hatta cehennemde yanmayı göze alır. (Allah korusun)
***
704. Bu dünyaya gelen insanın yapacağı birinci vazife Allah'a inanmak ve bu dünyayı ve bu kâinatı Allah'ın yarattığına ve her an O'nun idaresinde olduğuna inanmaktır. Diğer iman edilmesi gereken şeylere de iman etmektir.
Eğer kişide bu şekilde geçerli bir iman yoksa bu dünyada ne yaparsa yapsın boştur.
İkinci olarak yapacağı şey kesin olan haramlardan uzak durarak diğer farzlarla beraber başta beş vakit namazı kılmak ve buna devam etmektir.
Üçüncü olarak İçinde yaşadığı toplumda Allah'ın Kur'an'daki emir ve yasaklarının tatbikini isteyecek ve elinden gelmese bile dünyanın her yerinde Allah'ın emir ve yasaklarının tatbikine taraftar olacak veya bunun için gayret edecektir.
Yoksa bir müslüman Kur'an'ın tatbik edilmediği bir ülkede, Kur'an'ın tatbik edilmediği bir dünyada yan gelip yatıp rahat bir hayat süremez.
***
705. Karıncadan arıya, güneşlerden aylara canlı cansız her şeye bir vazife veren ve onları hikmetle işlerde çalıştıran Allah insanı başı boş bırakır mı? Elbette bırakmaz. Belki de en önemli vazifeyi insana vermiştir.
Bu vazifenin ne olduğunu dahi bilmeden yaşayan ve rahat bir hayat yaşamaktan başka gayesi olmayan insanlar insan ismine layık mıdırlar?
Şu dünyaya gelen insan "Bu dünyada benim vazifem ne?" diye sormaz mı? Rahat bir hayat yaşamak nasıl insanın gayesi olabilir? Kabul et ki rahat bir hayat yaşadın ve öldün. Ne oldu?
***
706. Geleceğimizi garanti altına alacağız diye çırpınanların yarına çıkmaya garantileri yoktur.
***
707. Cenab-ı Hak "Evleniniz" buyurmuş ve bu emre uyarak yuva kuranlara büyük ücretler vermektedir. Evlenmeden bu ücretleri almaya kalkanlar ise (yani zina edenler) bu dünyada ve ahirette perişan olmaktan kurtulamazlar.
***
708. Bu dünyada fıtri kanunlar vardır. Bir şeyi istediğiniz zaman yapmanız gerekenleri yaptıktan sonra yani sebepleri yerine getirdikten sonra dua da etmek gerekir. Mesela tarlaya tokum ekmeden sadece dua ederek Allah'tan buğday istenmez. Evet, Allah isterse sebepsiz de verebilir amma kanunu budur. Sebepleri yerine getirdikten sonra da dua edilir. Düşman gelmiş müslümanların başına bomba yağdırıyor. Burada sadece dua edilmez. Önce tankla topla uçakla ona karşı konur ve bu arada yardım etmesi ve müslümanları muzaffer kılması için de Allah'a dua edilir. Yoksa onlar bomba yağdırırken sadece dua etmek islama ve Kur'an'a zıttır ve belki de bu yanlışın cezası çekilmektedir. 
***
709. Başkaların size yaptığı kötülükleri unutarak kendinize iyilik ediniz. Bu kötülükleri yapanları muhatap alıp karşılık vermeyerek onlardan intikamınızı alınız. Eğer yapabilirseniz onlara iyilikte bulunarak onları bitiriniz.
***
710. Vücudlar ruhların bu alemdeki binekleridir. Genede vücudlar, içlerindeki ruhlara uygun verilmiştir. Parçalayıcı bir ruha sahip olan aslana parçalamaya uygun bir vücud verilmiştir. Yani ruh ile vücud uyumludur. Vücuda bakarak az çok içinde nasıl bir ruh olduğunu anlayabilirsiniz.
İnsan için de aynı şey geçerlidir. Bakınca gördüğünüz değişik değişik insanlar aslında içlerinde bulunan kişilerin binek olan vücudlarıdır. Her bir vücud içindeki ruhun bineğidir. Bir insanı kast ettiğimiz zaman aslında içindeki kişiyi kast ederiz.
İnsanların boylarına poslarına bakmaktan ziyade o vücudun içinde kim var ona bakmalıyız. Bir kişiyi gördüğümüz zaman "Acaba bunun içinde nasıl birisi var?" diye düşünmeliyiz. Bunu da onun hal ve hareketlerinden ve sözlerinden anlayabiliriz.
***
711. İnsan ile vücudu şöför ile arabasının durumu gibidir. Ölüm ise arabanın bozulup stop etmesi ve şöföründe arabadan inip gitmesi gibidir. Ölen vücuddur. Kişi, ölüm ile stop eden bu vücudu terk ederek layığı olduğu alemlere geçiş yapar.
***
712. Cihad yapan imanlı bir asker Allah'ın askeri ve içinde bulunduğu ordu da Allah'ın ordusudur. Bu ordu ve askerlerin maksatları Allah'ın emir ve yasaklarını yeryüzünde tatbik etmek ve Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bunlar en kıymetli sermayeleri olan hayatlarını ortaya koyarak ya şehid olacaklar, ebedi cennet ve saadetlere kavuşacaklar, yada muzaffer olarak ganimetlerle geri döneceklerdir.
Karşılarında bulunan kâfir askerlerinin ise en kıymetli varlıkları olan hayatlarını ortaya koyarak elde edecekleri hiç bir şey yoktur. Dolayısıyla elbette onlar ölmemek için ellerinden geleni yapacaklar ve ölüm korkusundan titreyeceklerdir.
Böyle bir durumda böyle bir imanlı askerin karşısında kâfir olan askerin durması imkansızdır. Bu yüzden onlara genel olarak sayı çokluğu, asker çokluğu ve silah üstünlüğü verilir ki müslümanların karşılarına çıkabilsinler. Yine de tarih şahittir ki çok büyük düşman orduları az sayıdaki müslüman ordusu karşısında perişan olup kaçmışlardır. İki mücahidin pek çok kâfiri esir alıp geldikleri pek çok defa vuku bulmuştur.
***  
713. Parayı helal yollardan kazanmak çok önemlidir. Zira haramdan kazanıp yiyen-içen kişinin işi orada bitmiştir. Ancak kazanılan parayı meşru yerlerde harcamak ta önemlidir. Zira kıyamet günü kişi parayı nereden kazandığından ayrı, nereye harcadığından ayrı hesaba çekilecektir. Bu yüzden bir müslüman "Parayı ben kazandım, istediğim yere harcarım" diyemez!
***
714. Sen hayatın uzunluğunu kısalığını düşünme! Yaşadığın günü değerlendirmeye bak! Zira bu dünyada üç gün yaşayıp ebedi cennetleri kazananlar var, 30 sene yaşayıp cehenneme gidenler var.
*** 
800. Ya Rabbi! Ben kim oluyorum da sana isyan edeceğim. Ne var ki nefsime ve şeytana yıkılıyorum.
Adem as da Havva validemizin teşviki ile nefis ve şeytana yenilmiş, tövbe etmiş ve affedilmişti. Şeytan ise bizzat emre karşı gelmişti.
Aynen bunun gibi; bir kadın nefsine yenilerek açık saçık gezse başkadır, örtünmeye karşı olarak açık saçık gezse başkadır.
***
801. Nasıl ki el-ayak, göz-kulak bu vücudun cüzleri ise tarikat ve hakikatler de şeriatin cüzleridir. Bediüzzaman Hz.leri bu konuda şöyle demiştir: "Tarikat ve hakikat şeriatin cüzleri olabilir"
Ancak tarikat ve hakikatteki seyr-ü süluk ile şeriat dairesine varabilen pek nadir olduğundan bu mesele pek anlaşılamamıştır.
***
802. Allah cc seni gece sabaha kadar rahat ve sıcacık bir yatakta istirahat ettirsin, sonra da sabah namazı vakti "kalk ve teşekkür et" desin ve sen de bunu yapma. Sonra gündüzleyin birisi sana bir bardak çay ısmarlasın ve sen nasıl teşekkür edeceğini şaşır. Sonra da de ki:"Ben de insanım"
***
803. Cennet ehline cennetin cennet olması Allah'ın onlardan razı olmasındandır. Eğer öyle olmasaydı cennet onlara zindan olurdu. Demek Allah cc insandan razı olsa bu dünya da bir nevi cennet gibi olabilir.
Bu yüzden hiç bir ameli yaparken "Niyet ettim cenneti kazanmaya.." demiyoruz. "Niyet ettim Ya Rabbi, senin rızan için..." diyoruz.
Demek bütün iş Rıza-i ilahiyi kazanmakta.
***
804. Eskiden insanlar tanımadıkları birisi için "Namaz kılar mı?" diye sorarlarmış Eğer cevap "Hayır" ise zaten başka soru sormaya gerek kalmazmış.
***
805. Yedi yaşındaki pırıl pırıl bir çocuğu devlet alıyor, lise bitene kadar 12 yıl eğitiyor, 4-5 sene de üniversiteyi okuyor. Neticede bakıyorsun ülkesini milletini soyan, zulm eden bir canavar çıkmış. Hiç kimse demiyor ki bu kadar eğitimden sonra bunlar nasıl canavar oluyor, bu eğitim sisteminde bir problem var. Üretim hatası olarak düzgün çıkanlar ise ya ailesinin sıkı eğitimi yada bazı kuruluşların o çocuklara sahip çıkması ile oluyor.
***
806. Herkesin namazı, duası, zikri, fikri, şükrü manevi derecesine göre olur. Bu yüzden iki kişi aynı namazı kılsa veya aynı zikri, aynı şükrü yapsa da alacakları sevap ayrıdır ve manevi durumlarına göredir.
***
807. Bizi biz yapan vücudumuz değildir. Mevlanayı Mevlana yapan, Mimar Sinanı Mimar Sinan yapan vücudları değildir. Bu yüzden sadece vücutları ile değer kazananlar veya vücudlarından dolayı kendilerine değer verilenler ne kadar yazıktır. Zira vücudları ister istemez değişip gidecek ve onların da hiç bir değerleri kalmayacaktır.
***
808. İnsan yaşarken yaptığı hareketlerle, sözleri ve davranışları ile sanki bir çekirdeği işlemekte ve bir çekirdeği oluşturmaktadır. Ve ölünce toprağa dikilmektedir. İşte haşir sabahı kalkınca dünyada iken ne yapmışsa, yani nasıl bir çekirdek oluşturmuşsa ona göre bir adam olarak dirilecektir. "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz" hadisi şerifi bu manya da işaret etmektedir.
***
809. Adliyede adalet dağıtılması gerekirken zulüm dağıtılıyorsa, okullarda çocuklar eğitilmesi gerekirken daha da bozuluyorsa, vaazlar insanları uyandırması gerekirken daha da uyutuyorlarsa, varın artık gerisini siz düşünün..
***
810. Seyr-i süluk ENE'den başlar ve HU'da biter. Yol her ne kadar kısa görünse de bu hedefe ulaşmak çok nadir insanlara nasip olur. Çünkü arada çok berzahlar, çok engeller, maddi ve manevi çok perdeler vardır.
***
811. İnandım dedikten sonra alnı secde görenleri kardeş bilmeliyiz. İçlerinde yanlış yapanlar olursa onlara dinimiz nasıl diyorsa ona göre muamele etmeliyiz.
***
812. Gayr-i Meşru daire insanlığın bataklığıdır. Görünüşündeki cazibeye kapılıp o daireye girenler yavaş yavaş boğulurlar, kurtulabilenler çok azdır.
***
813. ÇÖZDÜM...ÇÖZDÜM...ÇÖZDÜM...
İsyan eden bir toplum, isyan eden insanlar bolluk içinde rahat bir hayat sürmeliler ki uyanmasınlar, gaflete dalsınlar; ta ki azaba varıp dayanana kadar.
Bu yüzden her sabah BOLLUK der ki "Ya Rabbi! Nereye gideyim?" Allah cc der ki "Bana isyan edenlere git! 
Kudsi Hadis
"İnkar edenlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın. Onların az bir faydalanmadan sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü duraktır" Ali-i İmran 196

***
814. Bu mülk benim değil. Bu mülkün idaresi de bende değil.
Bu gerçek elbette senin için de geçerli. Öyleyse sana ne? Sen sana verilen vazifeleri yapmaya bak. Gerisine karışma!
***
815. Eğer Allah cc sana bir şeyi vermeyi murad ederse "Bu durumda nasıl verebilir?" diye aklına gelmesin. O vermeyi murad edince sebepleri de halk eder. Eğer Allah cc sana verdiğini geri almak isterse "Nasıl alabilir?" diye aklına gelmesin. O geri almayı murad ederse, alır.
 (Zekeriyya) "Ey Rabbim! Ben iyice yaşlanmış biri ve hanımım da kısırken benim nasıl bir oğlum olur?" dedi. (Allah) "Allah işte böyle dilediğini yapar" dedi. Ali İmran 40
 Meryem: “Ey Rabbim!” dedi, “Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde, nasıl çocuk sahibi olabilirim?” "Denildi ki, işte öyle Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını istediğinde, sadece ol der o şey de hemen oluverir" Ali İmran 47
***
816. Önünüze gelen iyilik yapma fırsatlarını kaçırmayın, onları değerlendirin.
***
817. Bu dünyada garip olmayan, gurbette olmayan yoktur. Zira insanın asıl vatanı cennettir. İnsan ise vatanında rahat eder. Demek cennete varana kadar insana rahat yoktur. Bunun için Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Dünyada rahat yoktur" buyurmuştur. Dünyada rahat edeceğiz diye koşuşturanların kulakları çınlasın. Demek boşuna koşuşturuyorlar. Şöyle bir etraflarına baksalar bu gerçeği görebilirler.
***
818. Bir adamın işine herkes karışıyorsa bil ki o adam işini beceremiyordur. Buna ülkeyi idare eden başbakandan bir ayakkabı tamircisine, bir müdürden bir komutana, bir aile reisinden bir öğretmene kadar herkes dahildir.
***
819. İnsan iman edip salih amel işlerse ve haramlardan uzak durursa içinde bir ferahlık, sevinç ve mutluluk olur. Neticede onun bu hali hareketlerine, sözlerine ve hatta yüzüne de yansır. 
Eğer iman etmez veya iman ettiği halde isyan yolunu tutarsa içini bir sıkıntı kaplar. Bu hal onun hareketlerine, sözlerine ve hatta yüzüne de yansır.
***
820. Dünyanın peşinde koşmaktan sana sığınırım Allah'ım! Dünya için başkalara el açmaktan da sana sığınırım Allah'ım!
***
821. Size dünyayı zindan eden eşiniz, çocuğunuz, komşunuz, işiniz vs. sizin için büyük rahmettir. Zira, onlar dünyanın tadını bırakmazlar, sizde dünya hayatından bıkar ve dünyadan yüzünüzü ahirete çevirerek ahiretiniz için çalışmaya ve oraya gitmek için meyl etmeye başlarsınız. İşte bu sizin için büyük bir rahmettir.
***
822. Satın aldığınız nimetlere verdiğiniz ücret onların hakiki ücretleri değildir. Mesela, sen bir kilo elma aldın ve bir ücret ödedin. Bu ücret ağacı dikmek, sulamak, ilaçlamak, meyveyi toplamak, nakledip getirmek gibi hizmetlerin ücretidir. Amma bu meyvenin meydana gelmesi için güneş yandı, dünya döndü, mevsimler meydana geldi, yağmurlar yağdı vs. O meyve bütün kâinatın işlemesi ile ve Allah'ın bizzat onu yaratması ile oldu. Bunun ücretini vermek hiç bir zaman mümkün olmaz. Bunun ücreti: başta bu nimeti kâinatı işleterek yaratan Allah'ın ismini anıp besmele çekmek, ortada bu nimetin kıymetini düşünmek ve sonunda 'Elhamdülillah' diyerek şükür etmektir.
***
823. Bir başbakandan bir müdüre, bir komutandan bir aile reisine kadar bütün idareciler dahil olmak üzere bir idareci yeri geldiğinde "hayır, olmaz" demeyi bilmezse bütün saygınlığını kaybeder.
***
824. Ev hanımı erkeğe kafeste teslim edilmiş kuş gibidir. Eğer erkek onu dışarı çıkmaya teşvik eder, salıverirse o kuş artık o erkeğin eline bakmak, ona muhtaç olmak ve ona minnettar olmaktan kurtulur ve rızkını kendisi elde etmeyi öğrenir. Belki dışarıda kendisine başka arkadaşlar da bulur. Özgürlüğün tadını alan kuş ancak canı isterse erkeğin yanına gelir.  Erkek ise artık ona hükmedemez. Kendi eliyle yaptığı bu yanlışın geri dönüşü de olmaz ve erkek çile çekerek ömrünü tamamlar. Yaptığı bu hatanın cezası dünyada bitmez. Çünkü o kuş ona emanet olarak verilmişti. Onu dışarı salmakla emanete hainlik ettiğinden ahirette de ceza çekmeye devam eder.
***
825. Uzaklık çoğu zaman yakınlık sebebidir, yakınlık ise uzaklık sebebidir.
Gurbette bir köylünüzü görseniz kardeşinizi görmüş gibi sarılırsınız, bazen de yakınınızda bulunan bir kardeşinize selam bile vermezsiniz.
*** 
826. İnsanın nefsine yenilerek günah işlemesi başkadır, Allah'a, peygambere, kitaba karşı gelerek günah işlemesi başkadır. 
Mesela, kişi haram olduğunu kabul ederek ve nefsine yenilerek içki içebilir. Ve eğer tövbe ederse hiç günah işlememiş gibi de olur. Amma 'İçki yasaklanamaz' diyerek meydan okumak başkadır ve bu nefsine yenilerek günah işlemeye benzemez.
***
827. Demek sen Allah'ın mülkünde hem O'nun emirlerini yapmayacaksın, yasak ettiklerini yapıp isyan edeceksin, hem de rahat edeceksin, öyle mi? Bu mümkün değil.
Efendim, kâfirler ve nice isyan edenler bolluk içinde yaşıyor, rahat edip gezip eğleniyorlar? 
Birincisi; o iş öyle değil, görünüş öyle. 
İkincisi, Allah cc onlar için "İnkâr edenlerin diyar diyar refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın. Az bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir" buyuruyor. Al-i İmran 196 
Bunlara imrenilir mi?
***
828. Bu dünyada kişi söz ve davranışlarına bağlıdır ve buna göre muamele görür. Bu yüzden eğer bir kişinin çevresiyle ilişkileri iyi değilse kendi hâl ve hareketlerine bakmalı, hemen başkaları suçlamamalıdır!
***
829. İnsan ve bütün alem acz-i mutlaktadır. Bütün havl ve kuvvet Cenab-ı Hakk'a aittir. O kuvvet vermezse en küçük bir hareket yapacak güç hiç bir şeyde yoktur. 
Aynen bunun gibi; alemde olan bütün hayatlar da böyledir, bütün güzellikler de böyledir, bütün rızıklar da, bütün nimetler de aklına ne gelirse hep böyledir ve hepsi O'ndandır. Yani O'nun isimlerinin tecellileridir. Yani, ne kimsenin kendine ait hayatı var, ne kuvveti, ne güzelliği, ne de zenginliği, ve hakeza... Bunları Allah cc istediğine istediği kadar ve hikmetle vermekte veya geri almaktadır. 
"Sen de ölüsün onlar da ölüdür" Zümer suresi 30.
***
830. Bu alem Esma-i ilahiyyenin tecellisi olduğundan son derece mükemmel ve güzeldir. Bu güzellik ve mükemmelliklerin fark edilmesi için bir de noksan ve kusurlu bir şeye ihtiyaç vardır. O da insanın nefsidir. İnsan son derece acizliği ile alemdeki sonsuz kudreti fark eder, hata ve kusurları ile kusursuzluğu, muhtaçlığı ile alemdeki zenginlik ve varlığı görür, anlar ve hakeza...
***
831. Kadınları sadece parayı harcarken değil, biraz da kazanırken ortak etmek gerekir. Yoksa, paranın nasıl zor kazanıldığını bilemeyeceklerinden yersiz şeylere para harcatarak  aile bütçesinin bozulmasına ve ailede huzursuzluk çıkmasına sebep olabilirler.
***
832. Allah cc "Yakacağım" diyor. İnsan da "Yapacağım" diyor ve yapıyor. Buna akıl erer mi?
***
833. Sakal bırakmak zordur, sakalı sünnet miktarı bırakmak bir o kadar daha zordur.
***
834. İlim olmadan idare mümkün değildir. İdare ne kadar mükemmel ise idare edenin ilmi de o kadar mükemmel demektir. İdare aynı zamanda kudret ve irade olmadan da mümkün değildir.
Demek, alemde olan akıl almaz mükemmellikteki idare bil bedahe sonsuz kemalde bir ilme, sonsuz kemalde bir kudrete, sonsuz kemalde bir iradeye, dolayasıyla bu idareyi yapan zatın her yeri gördüğüne, mutlak hakimiyyetine ve hakeza.. işaret edip göstermektedir.
***
835. İnsanın cihazları çok küçük olmakla beraber çok büyük ve geniş olan alemlerin anahtarları hükmündedirler. Bu yüzden onları işlemez hale getiren, çok geniş ve büyük olan alemlerden istifadeye set çeken uzun emel, nefsin istekleri peşinde koşmak, haram yemek ve her türlü haram ile iştigal etmekten şiddetle kaçınmak gerekir. Maddi ve manevi tehlikelerden uzak durmak icab eder. Yoksa, bunca büyük ve geniş alemlerdeki nimetlerden mahrum kalmakla beraber insan olarak kendine yüklenen vazifeleri de yapamayacağından omuzlarına büyük bir vebal yüklenerek bu alemden zillet içinde göçer gider.
***
836. Sen bu alemi ne kadar inceleyip araştırırsan araştır herşeyin künhüne vakıf olup ona göre davranamazsın. Öyleyse sen, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı neleri emretmişse onları yap, nelerden de men etmişse onları terk et! Sana elçi olarak gönderdiği zat nasıl bir hayat yaşamışsa ona uygun bir hayat sürmeye çalış. O zaman sen bütün kainatla uyum içinde hareket etmiş olursun.
***
837. Mükemmel bir usta mükemmel bir eser yapsa; birisi o eser ile hiç ilgilenmese, mal mal baksa, sanatlara hiç ilgi duymasa; bir diğeri de onu incelese, sanatlardaki mükemmelliği anlasa, yapan ustayı takdir etse; bu iki kişi o ustanın nazarında bir olur mu?
İşte bu muhteşem kainat ve içindeki akıl almaz mahlukat Allah'ın müthiş birer eseridir. Bir kısım insanlar onlardaki mükemmelliği, harika sanatları, nimetleri ve hakeza anlamak için gayret etmekte ve anladığı kadarı ile onları yapan zatı övmekte ve ona teşekkür etmektedir. Bir kısım insanlar ise hiç bunlarla ilgilenmemekte, nefsin süfli istekleri peşinde ömür tüketmektedirler.
Şimdi bu iki kısım insanlar Allah'ın nazarında bir olurlar mı?
***
838. Bu kadar tembel ve çalışmak istemeyen insanları bu kadar ağır ve zor işlerde çalıştırmak basit bir idarenin işi olamaz. Hatta işsiz kalanların iş için yalvarmaları, iş verenin ne kadar mükemmel ve herkesi isteyerek çalıştırdığının bir göstergesidir. O yaptırdığı işin ücretini işi yaparken vermektedir.
***
839. En büyük işveren Allah'tır. Bütün mahlûkat ve mevcudatı, canlı-cansız herşeyi mükemmel olarak ve öyle merhametkarane bir şekilde çalıştırmaktadır ki boş kalanlar iş vermesi için O'na yalvarmaktadırlar.
***
840. Sana bir arabanın veya bir evin anahtarını veren sadece bir anahtar vermiş olmuyor. O aynı zamanda o ev veya arabayı vermiş oluyor. Eğer insan kendisine verilen bu küçük anahtarı  küçük bir yanlış hareketle kaybederse sadece küçük bir anahtarı kaybetmiş olmuyor, aynı zamanda o büyük nimeti de kaybetmiş oluyor.
Aynen öyle de; göz bir anahtar gibidir, gözü sana veren sadece küçük bir göz vermiş değildir, belki o göz ile istifade ettiğin bütün nimetleri birden vermiştir. Ona göre şükür etmek gerekir. 
Eğer kişi küçük bir hareketle gözünü maddi olarak veya manevi olarak kaybederse sadece küçük bir organını kaybetmiş olmaz. O nimet ile istifade edeceği bütün nimetleri birden kaybetmiş olur. Akıl,  fikir, kulak, el, ayak gibi diğer nimetleri de buna kıyas et. O zaman sadece bu nimetler için değil, bir de bu nimetler ile mazhar olduğun, istifade ettiğin nimetler için şükür etmen gerektiğini anlarsın ve nasıl şükredeceğini şaşırırsın.
İşte eğer sen küçük bir söz, küçük bir haram hareket ile o cihazını işlemez hale getirirsen sadece o cihazı değil onunla istifade ettiğin bütün nimetleri birden kaybetmiş olursun. Bu yüzden Bediüzzaman Hz.leri "Küçük bir söz, bir lokma, bir kelime, bir öpmekte batma" buyurmuştur.
***
841. Nefis hesabına dünyanın peşinde koşana ehl-i dünya, nefis hesabına ahiretin pesinde koşana da ehl-i ahiret denir. Sadece rıza-i ilahi pesinde koşana da ehlullah denir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurmustur "Dünya ehl-i ahirete ahiret te ehl-i dünyaya haramdır. Ehlullah'a ise her ikisi de haramdır" Ramuz el Ehadis

***
842. İnsanın eli-ayağı, gözü-kulağı, malı-mülkü, hatta hayatı sanki onundur. Bu yüzden onlarla yaptıklarından mesul olur.
***
843. Rastgele veya tesadüfen oluşan şeylerin ilmi, kanunu olmaz. Onlar her defasında başka bir şekilde oluşacaklarından onlarla ilgili ilim oluşmaz. Dolayısıyla bir şey hakkında ilim varsa o şey rastgele olan bir şey olamaz.
Bu alemde ise her şey bir nizama ve kanuna tabi olduğundan her şeyin bilerek yaratılmış olduğu anlaşılır. Bunların rastgele olduğunu söylemek ilimden bir şey bilmemek demektir.  Bütün ilimler kainattaki bu müthiş nizamdan alınmadır. Her şeyin bir kanuna tabi olması, bir nizam içinde olması, her şey ile ilgili ilimlerin bulunması bu alemde hiç bir şeyin rastgele meydana gelmediğine delildir. 
***
844. Bu alemin bir yaratanının olduğunu en kolay anlamanın bir yolu da alemdeki renk uyumudur. Rastgele olan şeylerde asla renk uyumu olmaz. Alemdeki renk uyumu ise herkesi hayrette bırakmaktadır. Bütün renk uzmanları alemdeki bu renklendirmeden ders almaktadır.
***
845. Çocukluğunuzda yaşadığınız olayları düşünürseniz onların bu gün  sadece birer hatıra veya hayâl olduğunu fark edersiniz. Geçmişte yaşadığınız olaylar nasıl bugün bir hatıra ise, yarın dünya hayatı da bir hatıra olacaktır. Öyleyse, ileride bu günleri hatırladığınızda hatıralarınızın güzel olmasını elbette isterseniz. Bunun için bu gün güzel davranışlarınız olmalı ki ileride bu günleri hatırladığınızda mesrur olasınız. Yarın ahirete vardığınızda pişman olmayasınız. Çünkü geçmişteki hatıraları bugün düzeltme imkanı yoktur.
***
846. GİTTİM VE GÖRDÜM...
Afrikada hayat teheccüd ezanı ile başlıyor, millet genel olarak gürül gürül teheccüd namazı kılıyor, sabah namazı vakti girince sabah ezanı ve gürül gürül sabah namazı kılınıyor. Sabah namazı kılındıktan sonra hoperlodan vaaz edilip dışarı veriliyor. Her ezan okunmadan hemen evvel şehrin her tarafında sergiler kaldırımlara seriliyor ve her tarafta cemaatle namazlar kılınıyor; amma bu memlekette halk fakir, içecek suyu zor buluyor, uçsuz bucaksız çöller ve hakeza...
Afrikanın kuzeyinde Avrupa var; inkâr eden kâfirlerin ülkeleri. Her türlü isyan, inkâr var; bunların ülkesi ise cennet misal, yeşillik, sırıl şırıl sular, akan nehirler, yem yeşil ovalar ve dağlar; ayrıca lüks evler güzel binekler her çesit sebze meyve. Evet Avrupa'da hayat bu. Ayrıca her türlü zevk ve eğlence... Garip, çok garip. Amma daha garip olanı Afrika'da insanlar mutlu, Avrupada bunalımda! Garip, çok garip.
***
847. İnsanlar ve bütün canlılar bu dünyaya gaybdan gelmekte ve bir meçhule doğru gitmektedirler. Akıl ile bu insanların nereye gittiklerini, orada neler ile karşılaştıklarını veya karşılaşacaklarını bilmek imkansızdır. Bu durumda olan insanın vahyi dinlemekten başka çaresi yoktur. Vahyi dinlemek demek peygamberleri dinlemek demektir. Günümüzün peygamberi ise son peygamber Hz.Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm olduğuna göre bütün insanların O'nu dinlemeleri zaruridir. Dinleyenler kazanır, dinlemeyenler kaybederler. Bundan başka bir yol da yoktur.
***
848. Hayat para kazanmaktan ibaret değildir. Kazan.. kazan... nereye kadar?  Ve kazansan da ne olacak? 
Elbette burada bahsedilen çoluk çocuğunun rızkını temin etmek için çalışan veya başkalara el açmamak için koşuşturanlar değildir. Onların çalışmaları nafile ibadetten de efdaldir. Bu bahsimizden hariçtir. 
***
849. Her kabın içinde ne varsa dışına o sızar. İnsanın da içinde ne varsa, hâl ve hareketleri ile, söz ve davranışları ile dışına o çıkar. Demek insanın hâl ve hareketlerinin, söz ve davranışlarının güzel olması için içinin de güzel olması gerekir. İnsanın hâl ve hareketleri ile, söz ve davranışaları ile dışına güzel şeylerin çıkması için içini güzelleştirmesi gerekir. Hâl ve hareketleri, söz ve davranışları kötü olan insanlar içlerini güzelleştirmelidirler.
***
850. Yumuşak şeyler esnek olur ve kolay kolay kırılmazlar. İnsan da biraz yumuşak olmalı, ufak tefek şeyleri görmezden gelmeyi, duymazdan gelmeyi bilmelidir. Böylece kaba ve sert olmaktan kurtulur, güzel ahlaklı ve sevilen ve takdir edilen bir insan olur. Rabbimiz şöyle buyuruyor "Eger sen kaba ve sert olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi" Al-i İmran 159
***
851. Bir şey yerinde ve zamanında güzeldir. Sen de kıymetli ve güzel olmak istersen sana uygun olan yerlerde bulun. Yoksa kıymetini kaybedersin. Arabanın tekeri yerinde güzeldir ve orada olduğu sürece kıymetlidir. Eğer tekeri söker ve bagaja koyarsanız o tekerin önemi kalmadığı gibi arabaya da yük olur.
***
852. Adam pilotum diyor, uçak sürdüğü yok; cerrahım diyor, ameliyat yaptığı yok; şöförüm diyor, araba sürdüğü yok; müslümanım diyor, islamiyetten eser yok.
Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki islam'ın yalnız ismi,Ku'an'ın ise resmi kalacak"
***
853. Putperestlik eskiden olmuş, gelmiş ve geçmiş sanma. Bu günün modern insanı artık aya çıktı, puta tapmaz sanma! Belki de tarihin hiç bir döneminde bu günkü kadar puta tapılmamıştır. Ve belki bu günkü kadar dikili put hiç bir dönemde olmamıştır.
***
854. Dünya nimetlerinin peşinde koşanların ve ahiret nimetlerinin peşinde koşanların vay haline! İnsan Ehlullah olmalı. İnsan Ehlullah olursa Yunus gibi şöyle der:
Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene sen ver anı, bana seni gerek seni.
***
855. Ebedi olarak yamalı elbise giymeye razıyım, ebedi olarak kuru ekmek yemeye razıyım amma, asla Rabbimden ayrı kalmaya razı değilim. O'nun zikrinden, fikrinden, şükründen ayrı kalmaya asla razı değilim. Azabından da gene O'na sığınırım.
***
856. Ey cemal perest kardeşim! Ne güzelliğin biteceği var ne de senin güzelliğe doyacağın. Çünkü, bütün güzellikler baki olan bir zattan geliyor. Güzellikler ebedi olarak devam edecek ve hep başka güzellikler görünecektir. Ve sen de bunları seyr etmek istiyorsun. Öyleyse biraz sabret ve yasak olan cemallere bakma ki ebedi güzelliklerden mahrum kalmayasın.
***
857. Para kazanmak herkes için elbette çok önemlidir. Ve hemen her işte para vardır. Öyleyse sen 'Bu işte para var' diye hemen o işe atlama!.Anladığın işi yapmaya bak!
***
858. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Hiç beklemediğin bir anda ve beklemediğin bir şekilde, hatta imtihan olduğunu fark bile edemediğin bir şekilde imtihan olabilirsin. Dikkat etmek lazım.
***
859. Dünya ne güzel bir yer böyle. Bir salkım üzüm yediriyor, yüz tane tokat atıyor. Hiç öyle olmasaydı dünya hayatını sevmekten nasıl kurtulacaktık? "Dünya sevgisi hataların başıdır" buyuruyor peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm.
***
860. Ey insan! Kendin gibi aciz bir takım insanları nasıl ilah kabul edersin? Şimdi diyeceksin ki "Ben hiç bir insanı ilah kabul etmiyorum"
Peki...Allah'ın yasak ettiklerini serbest edenleri görmüyor musun? İşte onlar ilahlıklarını ilan edenlerdir. Eğer sen bunu yapan insanların yaptıklarını tastik eder ve bu doğru diye kabul edersen onların ilahlıklarını kabul etmiş ve Allah'a şirk koşmuş olursun. Mesela,  Allah cc "Mirası şu şekilde paylaşın" diyor. Birisi de çıkmış "Öyle olmaz, miras böyle paylaşılacak" diyor. Adam çıkmış "Evlenme boşanma şöyle olacak, kadının hakları böyle, erkeğin hakları böyle olacak diyor" ve bunu kanun haline getirip tatbik ediyor. Allah cc ise evlenme boşanma, kadının hakları, erkeğin hakları gibi konularda emir ve yasaklar koymuş. İşte şimdi sen Allah'ın değil de onun dediğini kabul eder ve mirası da ona göre paylaşırsan; evlenme boşanmayı Allah'ın emir ve yasaklarına göre değil de onun dediğine göre yaparsan; kadınlara Allah'ın vermediği hakları kabul eder ona göre davranırsan ve hakeza... sen onun ilahlığını kabul etmiş olursun. İçkiyi serbest edeni, zinayı serbest edeni ve hakeza.. buna kıyas et. Allah cc şöyle buyuruyor "Allah'ın yasak ettiklerini onlara serbest eden ortakları mı vardır?"  Şura suresi 21
***
861. Allah cc bir kuluna bir nimeti vermek isterse O'nu engelleyecek yoktur, ve eğer Allah cc bir kulundan verdiği nimeti geri almayı isterse O'na da 'dur' diyecek yoktur.
***
861. Tarikat ehli olmak kolay değildir. "Yunus Emre Hz.leri kırk yıl dergaha odun taşımış" demek dile kolaydır. Nefis hesabına dünyayı terk edeceksin, nefis hesabına ahireti terk edeceksin, sonra da bu terk ettiklerin aklına bile gelmeyecek. Kolay değil. Çoğunluk daha ilk basamak olan az yemeyi bile başaramıyor.
***
862. İnsan sevdiğinin hatalarını bile güzel görür, sevmediğinin güzel hareketlerini bile çirkin görür. 
***
863. Kusursuz insan yoktur. Ancak herkes kendi kusurlarını göremez. Kendi kusurlarını görebilen insanlar ise kendilerini çok kusurlu gördüklerinden başka insanların kusurlarını araştırmazlar ve görmezler. İstemeyerek  gördüklerinde ise bunu yadırgamazlar ve normal görürler. Bu yüzden bu insanlar rahat olurlar ve hayâl kırıklığı yaşamazlar. Böylece bu güzel hareketlerinin daha dünyada mükâfatını almaya başlamış olurlar.
***
864. Allah cc bir işe yardım ederse zorluk nedir? Ve eğer Allah cc bir işe yardım etmezse kolaylık nedir?
***
865. Zaman insanın sermayesidir; onu bekletemez, biriktiremez, fakat onu değerlendirebilir.
***
866. Kötüler olmasa iyilerin kıymeti bilinmez, anlaşılmaz ve ortaya çıkmazdı.
***
867. Otorite rakip tanımaz, ortak kabul etmez. Tanınmak ve kabul edilmek ve mutlaka itaat edilmek ister. Tarihte yaşanan padişahların kardeşlerini ve hatta çocuklarını öldürmeleri bundandır. Çünkü onlar, o anda bir kardeşi veya bir evladı değil, bir rakip veya ortak olma adayını öldürmüşlerdir.
Bu alemde ise mutlak otorite Cenab-ı Hakk'tır. Cenab-ı Hakk ise asla ortak ve rakip kabul etmez. Şirk koşanları açık açık Kur'an'da affetmeyeceğini bildirmiştir. Allah cc kendisine itaat edilmesini emretmiş ve isyan edilmesini yasaklamıştır. Bu yüzden kendisine kafa tutan nice kavmi geçmişte helak etmiş, son derece şefkatli olduğu halde, onlara hiç te acımamıştır. Bundandır ki Adem as'ın cennette yasak olan meyveyi yemesi isyan değil, şeytanın oyununa gelmesi, nefis ve hanımına yenilmesidir. İşin isyan olduğunu, otoriteye itaatsizlik olduğunu fark edince hemen tövbe etmiş, yanlış yaptığını kabul etmiş ve affedilmiştir. Şeytan ise otoriteye başkaldırmış ve pişman da olmamıştır. Bu yüzden otorite tarafından lanetlenmiş ve kovulmuştur.
Dolayısıyla insanlardan nefsine uyup şeytana yıkılıp günah işleyenler başkadır ve onlar tövbe edip pişmanlık gösterirlerse affolunmaları mümkündür, amma otoriteye baş kaldırıp emir-yasak tanımayanlar, emir ve yasaklara karşı gelenler affolunmazlar ve tard edilirler.
***
868. Dünya imtihan dünyasıdır. Bütün olaylara bu nazarla bakabilirsin.
***
869. Şeytan ve Adem as'ın durumu şudur: Şeytan otoriteye baş kaldırmış, onun verdiği emri sorgulamış, hatta emri eleştirmiş ve bu emrin yanlış olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine otorite tarafından derhal tard edilip kovulmuştur. Çünkü, otorite baş kaldırmayı asla kabul etmez.
Adem as ise otoriteye baş kaldırmamış, nefis ve şeytana yıkılarak hanımının teşviki ile o yasak meyveyi yemiştir. Sonra hemen yanlış yaptığını anlamış, pişman olmuş ve otoriteden af istemiş ve affedilmiştir.
Bugün insanların durumu hep bu ikisi gibidir: Bir çok insan iman etmeyerek doğrudan doğruya otoriteyi kabul etmediğini ilan etmektedir. Kabul edenlerin pek çoğuda şeytan gibi otorite tarafından Kur'an'da belirtilen emir ve yasaklara karşı gelmekte, onları eleştirmektedirler. İşte bunlar şeytan gibi tard edilen ve ebedi cehenneme doğru gitmekte olan insanlardır.
İkinci gurup insanlar ise otoriteyi tanımakta, verdiği emir ve yasakları kabul etmekte, fakat nefsine ve şeytana yenilerek yasakları işlemektedirler. İşte bunlar Adem as gibi pişman olup tövbe ederlerse af olunmaları mümkün olanlardır.
Bir gurup daha var ki onlar şeytanları da geçenlerdir. Allah'ın mülkü olan dünyada Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelip tatbik edenleri de engellemeye çalışmaktadırlar. Dünyanın neresinde olursa olsun Allah'a kulluk yapmaya çalışanları bombalar atarak öldürmekte ve Allah'ın emir ve yasaklarının tatbikini engellemektedirler.  İşte bunu yapan Amerika ve avaneleri büyük deccal ve avaneleridir ki şeytanı geçmişlerdir. Bir de küçük deccal vardır ki ölüp gittiği halde halâ onu fark eden çok azdır. Bunların şeytanı geçtiklerine en büyük delil ise şeytanın cehennemin ikinci tabakasında yanacak olmasıdır. Yani, cehennemde şeytandan aşağıda yanacak olanların olması buna delildir.
***
870. İnsanlar üç guruptur.
1. Adem as gibi, Allah'a inanan ve O'nun emir ve yasaklarını kabullenen ve elinden geldiği kadar bu emir ve yasaklar çerçevesinde yaşamaya çalışan, emir ve yasaklara uyamadığı zaman üzülen, pişman olan ve özür dileyen guruptur.
2. Şeytan gibi, Allah'ı bilen ancak emir ve yasaklarını beğenmeyen, eleştiren, kendi fikirlerini ortaya koyan ve bu yüzden emir ve yasaklara uymayan guruptur. "Bu devirde hırsızın eli mi kesilirmiş" diyenler gibi.
3. Firavun ve Nemrud gibi, Allah'a meydan okuyup harp açan, O'nun emir ve yasaklarına uymadıkları gibi uyanlara da engel olmaya çalışan guruptur. Hatta günümüzde olduğu gibi, Allah'ın emir ve yasaklarını tatbik etmek isteyen ülkelere bombalar yağdırırlar, Amerika gibi..
***
871. Ya Rabbi! Bende günah, sende af. Ve benim günahlarımı senden başka af edecek ikinci bir merci yoktur. Senin kapını bırakıp hangi kapıya gideyim?
*** 
872. Dünyada pek çok insan rastgele meydana gelmiş bir kâinatta, rastgele meydana gelmiş bir dünyada, rastgele meydana gelişen olaylar içinde, kendisinin de rastgele geldiği bir hayatta yaşar. Onlara göre olaylar da rastgele olduğundan ve heran herşey olabileceğinden inançsız olan bu insanlar titrer dururlar. Kâfirlerin korkak olması bundandır.
Bunlar nereden ve ne için geldiklerini bilemedikleri gibi nereye gittiklerini de bilmezler. Rastgele bir olayla her şeylerini hatta hayatlarını bile kaybedebilecek olma ihtimalleri onları titretir durur. Dünyada yaşanan nice savaşlar, depremler, hastalıklar ve zulümler onların dünyalarını karartır. Bu durumda ne yapacaklarını bilmez bir halde hiç olmazsa içinde bulundukları durumu unutmak için kendilerini içkiye, oyun ve eğlenceye verirler. Bu gibi şeylerin kâfirlerin arasında yaygın olması bundandır.
Ehl-i iman ise Allah'ın yarattığı bir Kâinatta, Allah'ın yarattığı bir dünyada ve Allah'ın kontrolünde cerayan eden olaylar içinde yaşarlar. Kendilerini Allah'ın yarattığını, bu dünyaya ruhlar aleminden geldiklerini, Allah'a kulluk ve ibadet ve nice hikmetler için geldiklerini ve bu dünyadan gene kendilerini dünyaya getiren Rablerinin onları ahirete göndereceğini bilirler. 
Bu yüzden mümin bir kişi her olay karşısında titremez ve cesur olur. Oyun eğlence gibi şeylerle kendini oyalamak ihtiyacı da hissetmez. Rahat ve huzur içinde bir hayat sürer.
***
873. Adam daha midesine hakim olamıyor, nefsi yedikçe yiyor. Karnını, göbeğini şişirdikçe şişiriyor.
Daha midesine hükmedemeyen bir adamın adamlığı ne kadar olur ki!?
***
874. İnsanlar koşuyorlar ha koşuyorlar. Sanırsın bir yere varacaklar. Halbuki neticede varacakları yer kabirdir. Daha önceden koşanlar şimdi oradalar.
***
875. Ölü ile diri yan yana yatırılsa görünüşleri aynı olduğu halde aralarında ölü ile diri farkı vardır. Farkı anlayabilmek için az bir inceleme yapmak yeterlidir.
Aynen öyle de; yapılan ayrı ayrı yerlerdeki Risale-i Nur dersleri görünüşte aynı olsa da aralarında ölü ile diri gibi fark vardır. Dünyevi maksatlar peşinde koşanların dersleri ölü, Rıza-i ilahi peşinde koşanların dersleri diridir. Az bir dikkat edilse fark edilir ya da hissedilir.
***
876. Az bir zahmete katlanmayan çok rahmetten mahrum kalır.
***
877. Zengin bir adamın çocuğu otomatik olarak zengindir. Sonsuz zengin, cömert, kerim olan Allah’ın kulu da otomatik olarak zengindir, böyle bir insana fakir denir mi?
***
878. Son derece emek verilerek yapılan bir araba her şey tamam olunca marşına basılır ve çalıştırılır. O saatten sonra araba yapıldığı işlerde çalışmaya başlar. Çünkü araba bunun için yapılmıştır.
Aynen öyle de; İnsan ayet ile sabittir ki en güzel şekilde yaratılmış ve müthiş cihazlarla donatılmıştır. Bu cihazların işlemeye başlaması ve insanın yaratılış gayesine göre hareket etmeye başlaması için bir hareket gerekir. İşte o da Adem as’ın cennette o yasak meyveyi yemesi ile olmuştur. Yasak meyveyi yemek ile öyle bir hareket başlamıştır ki, neticede Adem as’ın bütün cihazları harekete geçmiştir. Adem as cennette gezerken henüz çalışmaya başlamamış araba gibi idi.
Aynen bunun gibi; hemen her insan da ergenlik çağına gelince hayatında buna benzer bir şeyler olur ve imtihan dünyasındaki hayatı başlar.
***
879. Allah’tan başka hür olan hiç kimse yoktur. Sadece O istediği gibi yapma hürriyetine sahiptir.
İnsanlardan ise hürriyyetlerini ilan edenler Allah’a kul olmayı red eden ve Allah’a karşı bayrak açanlardır. Bunu yapanların hepsi bu güne kadar hep hüsrana uğramışlardır. Üstelik bunlar Allah’a kulluğu terk etmekle hürriyyetlerini kazanamamışlar, aksine nefislerine kul olmuşlardır. Ayrıca yaşarken de başka herkese kul olmaktan kurtulamamışlardır.
***
880. Allah cc her insana bir nefis vermiştir. Bu nefsin dizgini Allah’ın elindedir. Allah cc eğer o nefse fırsat verirse o nefsin insana yaptırmayacağı pislik yoktur. Bu yüzden nefsine yenilerek yanlış işler yapanları gördüğün zaman sakın onları ayıplama! Zira Allah senin nefsine de fırsat verse belki sen onlardan beter olursun. Bu yüzden Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurmuştur: “Ya Rabbi! Göz açıp yumuncaya kadar, hatta ondan daha kısa bir süre için de olsa beni nefsime bırakma!”
***
881. Büyüklüğün gereği vermek, affetmektir. Allah cc ise en büyüktür. "Allahuekber" Bu yüzden ihsanı, ikramı, cömertliği sonsuzdur. Affı da insanın hayal edemeyeceği kadar büyüktür.
Bu yüzden affetmeyen, vermeyen kişilerin arasından olgun, kâmil insanlar çıkmaz.
***
882. Dünyaya gelen her insan bir şekilde kendini göstermek, ortaya koymak ve dikkati çekmek ister. Ancak iyi şeyler yaparak kendini göstermek çok zordur. Bu yüzden pek çok insan şer şeyler yapmaya yönelir. Çünkü şer ve tahrip olan kötü şeyleri yapmak hem çok kolay hem de onu yaptığı zaman bütün dikkatler onda toplanır ve herkes ondan bahsetmeye başlar. 
Mesela, memur atacağı bir imza için "Yarın gel" der. İşi zora koşar. Bunun için insanlar ister istemez ona saygı gösterip hürmet ederler, hatta ricada bulunurlar ki sıkıntı çekmesinler. Bir zamanlar Türkiye'de "Bu gün git , yarın gel" sözü meşhur idi. Bu, o günkü yetersiz memurların kendilerini önemli kılmak için baş vurdukları bir yöntem idi. 
***
883. Artı ve eksi kutup hakikati alemi kaplamıştır. Ve bu alemde ne oluyorsa bu artı kutuptan eksi kutba geçerken ve bu iki kutup bir araya gelirken oluyor. Bütün alem artı ve eksi kutuplardan oluşan atomlardan meydana gelmiştir. İnsan nesli, bütün sebze ve meyveler, bütün hayvan ve böcekler, balıklar kuşlar, hepsi ve daha fazlası hep bu artı ve eksi kutupların bir araya gelmesinden meydana gelmektedir. Elektriğin artı kutuptan eksi kutba geçerken olanları bir düşünün: Fabrikalar bunun ile çalışıyor, bilgisayardan televizyona, arabanın çalışmasından uçaklara , telsizlerden  telefonlara elektrik ile çalışan bütün cihazları, yapılan işleri bir düşünün. Eğer artı kutup olan elektriğin gideceği eksi kutup olmasaydı bütün bu işler olmazdı. 
Kuzey kutbu artı, güney kutbu eksidir. Erkek artı kadın eksi kutuptur. Hayvanlarda ve bitkilerde olan bütün erkekler artı, dişiler eksi kutuptur. Alim artı cahil eksi kutuptur. Emreden artı, emredilen eksi, idare eden artı idare edilen eksidir. Veren artı verilen eksidir. Zengin artı fakir eksidir. Bu artı ve eksi kutupların bir araya gelmesi ile alemde neler olmaktadır, bir düşünün. Bütün güzellikler artı kutuptan eksi kutba geçiş esnasında ortaya çıkmaktadır. Lambadaki artı kutuptan eksi kutba elektrik geçerken lamba yanmakta, etraf aydınlanıp ortalık nur ile dolmaktadır. Bu şekilde daha nice güzel işleri yapma imkanı ortaya çıkmaktadır. 
Eğer lambadaki eksi kutup yok edilse elektrik olduğu halde lamba yanmaz ve ışık ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla ışık nimetinden mahrum kalmakla beraber o ışık ile yapılan nice güzel şeyler de yapılamazdı. Ayrıca bunca mahrumiyetten başka karanlıkta kalmakla yaşanacak nice zorluklar da cabası olurdu.
İşte şimdi Avrupa'da eksi kutup olan fakirler yok edilmiş ve fakirlere vermekle elde edilen nice güzellikler kaybolmuş, toplum manen karanlığa gömülmüştür. En çok bunalımda olan insanların Avrupa'da yaşamasının bir sebebi de budur.
Afrika'da ise tam tersine artı kutup olan zenginler yok edilmiş, dolayısıyla başka tür sıkıntılar baş göstermiştir.
Alemde ise bütün mahlukat eksi kutup durumundadır. Cenab-ı Hakk ise artı kutup durumundadır. Sonsuz zengin, sonsuz cömert, sonsuz kudret sahibi, sonsuz ikram edicidir. Sonsuz şefkatli, merhametli, settar, şafii ve affedicidir. Daha binbir ismini buna ilave ediniz. 
İşte sonsuz zengin bir zat için sonsuz fakir, sonsuz muhtaç sonsuz aciz, sonsuz olarak verileni alabilecek bir varlık lazımdır. O da insandır. Allah'tan insana bu nimetler gelirken esma-i ilahiyyenin güzellikleri ortaya çıkmakta ve görülmektedir. 
Adem as yasak meyveyi yedikten sonra Allah tarafından affedilince melekler ancak o zaman anladılar ki Allah affedicidir. Ve işte o zaman Gaffar isminin güzelliği ortaya çıktı.
Aynı kutuplar ise birbirini iter. Bu da bir kanundur. Allah cc artı kutuptur. Bütün mahlukat ise eksi. En cami eksi kutup ise insandır: her şeye muhtaç. Bu hali ile beraber tarih boyunca ve günümüzde nice insan Allah'a meydan okumuş ve "Ben" diyerek varlıklarını ortaya koymuşlar, hatta ilahlıklarını ilan etmişler ve bir nevi artı kutup olmuşlardır. İki artı ise birbirini ittiğinden bu gibi insanlar neticede helak olup gitmişlerdir.
***
884. Kaptanın işi çıkan fırtınadan şikâyet etmek değil, aksine gerekli tedbirleri alarak kaptanlığını göstermektir.
Aynen öyle de; insanın işi etrafında meydana gelen olaylardan şikâyet etmek değil, aksine bu olaylar ve olumsuzluklar karşısında yapması gereken doğru hareketleri yaparak insanlığını ve adamlığını göstermektir.
***
885. Dünya kadar zengin ol; eğer onunla bir hayır kazanıp bir şey elde edemedinse o zenginliğin ne kıymeti olur. Belki o zenginlik sana bir yük ve bir vebaldir.
***

886. İnsanın gözü odadaki pencere gibidir. İçeridekiler dışarıyı pencereden görebilirler. Çünkü pencere  şeffaftır. 
İnsanın ruhu da bu alemi göz penceresinden seyreder. Eğer pencereye perde gerilirse içeriden dışarısı görünmez. İnsan da gözüne bir şey olursa, görme özelliği olduğu halde, göremez. Bu insanlar rüya görürler. Çünkü görmek için rüyada göze ihtiyaç yoktur. Demek gören göz değildir.
***
887. Bu dünyada akıl insan için olmazsa olmazdır. Zira top ta akıl ile oynanır araba da akıl ile sürülür, siyaset de akıl ile yapılır, bir bina da akıl ile dikilir ve hakeza... Bu yüzden dinimiz aklı olmayana hitap etmez. Bunun için Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Dinimin aslı akıl esası muhabbettir" buyurmuştur.
***
888. Hayatın sadece dünya hayatından ibaret olmadığını bilmek bir insana yeter.
***
889. Ey evli olan erkekler! Hanımlarınıza kur yapınız. Bu kadınlar için fıtri bir ihtiyaçtır. Tabiata dikkat ederseniz neredeyse bütün erkeklerin dişilerine kur yaptıklarını görürsünüz.
***
890. Şeytan insana yanlış olan şeyleri yaptırabilmek için en çok "Allah affeder, şimdi yap sonra tövbe edersin" gibi sözler söyler.
Allah cc ise Kur'an'da "O çok aldatıcı şeytan da sizi Allah'(ın affı) ile kandırmasın" buyurmuştur. Lokman 33
***
891. Genelde cahil ve seviyesi düşük insanlar kavgacı olurlar. En küçük bir şeyde kavga etmeye, hatta cinayet işlemeye hazırdırlar. Bu yüzden sen, bu tip insanların kavgalarına karışıp ayırayım veya birisini diğerinden koruyayım derken, Musa as gibi, ya birisinin ölümüne sebep olabilir yada arada ölebilirsin. Dikkat etmek ve bu tip insanlardan uzak durmak gerekir.
***
892. İnsan bu dünyada nimetlere kolay ulaşamaz. Bir ev almak için yıllarca çalışır. Bir araba sahibi olabilmek için yıllarca didinir. Hatta çok insan ne kadar çalışırsa çalışsın bu nimetlere kavuşamaz. Evlenmek, çol çocuk sahibi olmak ne kadar çaba ve gayret gerektirir.
Allah cc isteseydi bu nimetleri kolayca verebilirdi. Amma vermiyor. Çünkü insan bu nimetlerin kıymetini ancak bu şekilde anlayabiliyor. Bir doktor bir hastayı muayene edip tedavi edebilme hakkını ne kadar yıllar çalışıp ilim öğrendikten sonra elde edebiliyor. Bir öğretmen yıllarca eğitim gördükten sonra ancak önüne çocuklar veriliyor. Ve hakeza.. İnsan elde etmek istediği nimetlere öyle kolayca ulaşamıyor, ta ki o nimetlere ulaştığı zaman onların kıymetlerini bilsin. Ve Allah'ın nimetlerinin ne kadar kıymetli olduklarını anlasın ve o nimetlere ona göre hürmet edip şükretsin. Ve yarın ahirete varıp cennete yerleştiğinde, en az dünya kadar geniş, içleri hurilerle dolu saraylara kavuştuğunda, gözünün gördüğü yere adımını atan bineklere bindiğinde onların kıymetlerini bilsin. Onları çalışıp kazanmadığını, onların Allah'ın lutfu olduğunu anlasın ve ebedi olarak şükretsin. 
*** 
893. Bir şey hakkında sebepler oluşmaya başlamışsa o şeyin vakti gelmiştir.
Mesela; Adam yaşlanmış, vücudunun çeşitli yerlerinden hastalıklar ortaya çıkmaya başlamış. Anlarsın ki ölüm geliyor. 
Ben 34 yıldır sünnet yapıyorum.(2014) Bu sene herkes çocuğunu hastanede sünnet yaptırmaya başladı. Benim de gözlerim ilk defa bu sene bu kadar uzun süreli rahatsızlandı ve gücüm de kalmadı. Üstelik bir de kanun ile sünnet yapmam yıl sonu itibari ile yasaklandı. Demek bırakma vakti gelmiş. Direnmenin bir anlamı yok. Ve ben de bunu anladım ve bıraktım.
***
894. Davaların yıllarca sürmesi mahkemelerde adaletin olmadığına en büyük delildir. Kanuni zamanında bir dava bir ay sürse zulüm sayılırmış! 
Bir dava on beş sene sürdükten sonra neticede hak sahibine teslim edilse ne olur edilmese ne olur? Hatta teslim edilse bile buna adalet denir mi? Bu adalet değil zulümdür.
***
895. İnsan 20 ila 20 bin arasındaki titreşimleri duyar. Halbuki 20 titreşimden az olan sesler de vardır 20 bin titreşimden fazla olan sesler de. Ancak insan onları duyamaz. Duyamadığı için de o sesler insan için yok hükmündedir. Hatta normal bir insan onlar için yok der.
Bu kanun görmek için de geçerlidir. Çok küçük olan mikropları, hücreleri, atomları ve hakeza göremeyiz. Çok büyük olan şeyleri de göremeyiz.
Dolayısıyla insan sınırlı olan cihazları ile bu alemde sınırlı olan şeyleri anlamakta ve algılayabilmektedir. Diğerleri aslında oldukları halde insan onları algılayamadığından onlar insan için yok hükmündedir. Kendince onlar yok olduklarından onları bir şekilde anlayıp olduklarını söyleyenler bunlara göre çok yanlış etmektedirler. Kendileri ise çok doğru ve haklıdırlar.
Aynen bunun gibi; Allah'ın yaratması, idaresi, görmesi, işitmesi, unutmaması gibi bütün isimlerinin tecellileri insan aklının ve hayalinin çok çok ötesindedir. Bu yüzden insan O'nun idaresini, görmesini, işitmesini, ilmini, iradesini, unutmamasını, kudretini, hikmetini  ve hakeza anlayamaz, hissedemez, bilemez ve algılayamaz. Bu durumda onun için bütün bunları yaratan ve idare eden yoktur. Çünkü bunu kendi cihazları ile algılayamıyor. Dolayısıyla her şey gözünün önünde ve kendi kendine olduğundan bunun haricinde bir şey söylemek veya bunların birisi tarafından yapıldığını söylemek onun için çok yanlış bir şeydir. Ona göre bu alemi yaratan da yoktur idare eden de. Aksini söylemek onlara göre abestir.
İnsanın durumu budur. İnsanı yaratan Cenab-ı Hak ise insanın bu durumunu çok iyi bildiğinden ona bu gerçekleri öğretmek ve haber vermek için peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin de dinlenmesi için onların ellerinde mucizeler yaratmıştır. 
Mucizeleri gören insanlar ise takliden peygamberlerin dediklerini tasdik ederler. Peygamberin dediğini kabul edip yaparak doğru hareket etmiş olurlar.
Ancak Allah nasip ederse bu iman edenlerin içinden peygamberlerin veya şakirtlerinin irşadı ile terakki edenler olur ve bunlar Cenab-ı Hakk'ın varlığını ve birliğini, isimlerinin tecellilerini kainata bakarak anlarlar. Bu anlama da üç mertebe vardır: İlmel yakin, Aynel yakin ve Hakkal yakin. Hakkal yakin mertebesine ulaşanların içinden cennetten meyve koparıp yiyenler olmuştur. Bu anlamaya marifetullah denir. Her evliya ve asfiyanın bu anlamasındaki derecesine göre bir makamı olur. Bunlar aleme ve içindekilere bakarak her şeyin Allah tarafından yaratıldığını ve onun tasarrufunda olduğunu anlarlar. Kendilerine verilen ene ile kainatı ve olayları rasat edip yaratanlarını bilip tanıyarak hatta neyi ne için yaptığını anlayacak kadar ileri giderler. Daha sonra ise O zata karşı kulluk, tesbih, tahmid vazifelerini yapmaya başllarlar. Bunlar hayal bile edilemeyecek yüksek makamlarda yaşarlar ve gerçek birer insan ve halife-i arz olurlar. 
Allah cc "Yer yüzünde halife yaratacağım" dedi. İşte bunlar o halife-i arz olmayı başaranlardır.
***
896. Bir şeyin daha iyisi her zaman mümkündür. Öyleyse sen neyi ne kadar güzel yaparsan yap, gene de yeni şeyler öğrenmeye açık ol. 
***
897. Devletin koyduğu kanunlar toplumda düzeni sağlamak, insanların huzur içinde beraber yaşamalarını temin etmek ve haksızlıkları önlemek içindir.Kanunlara uymayanlara da ceza verilir ki herkesin kanunlara uyması sağlansın.
Ancak bazen kanunlar o kadar sertleşir ve cezalar da o kadar artar ki artık kanunlar insanlara huzur getirmek yerine bizzat huzursuzluğun sebebi olurlar. Kanunların baskısı ve cezalar insanları hayattan bıktırır ve hayatı yaşanmaz hale getirir. Şu anda Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. 80 ile gidilecek yerde 90 ile gittin, ceza; kemer takmadın ceza, yanlış yere park ettin ceza, faturanın günü geçti ceza, berbersin doktor bulunduracaksın, bulundurmadın ceza, kazandığının yarısından fazlasını vergi olarak ver bakalım ve hakeza..Avrupadakiler "Postacıyı gördük mü korkuyoruz" diyorlar; gene ne cezası getirdi diye..Ne kadar stress yaşadıklarını ve ne kadar huzursuz olduklarını görüyor musunuz? 
Afganistan'a gittim. Araçların yarısında plaka bile yok, ne radar ne polis. Afrika zaten öyle. Evet öyle olmasın amma kanun aşırı baskı yaparsa, Avrupada olduğu gibi, hayat insanlara çekilmez hale gelir ve şu anda Avrupa'da gelmiş. İnsanlar kaçacak yer arıyorlar. "Kazandığımın yüzde 55'ini devlet otomatik alıyor" diyor. Diğer vergiler hariç.
Bizim ülke de hızla avrupalılaşıyor ve onlara yaklaştığımız kadar huzurumuzu kaybediyoruz. İnsanımız kanun baskısından inlemeye başladı bile.
***
898. Musa as Hızır as'ın her yaptığına itiraz etti, çünkü neden yaptığını bilmiyordu.
Aynen öyle de; bizler de başımıza gelen veya çevremizde olan olayların hikmetlerini bilemiyoruz. Ancak böyle durumlarda hemen itiraz etmemeliyiz. Mesela, adamın böbrekleri iflas etmiş, sakat bir çocuğu var, işten atılmış, geçim sıkıntısı çekiyor, birisi karısından, öbürü komşusundan bir diğeri işinden çekiyor ve hakeza.. Bu ve benzeri durumların pek çok hikmetleri vardır ancak biz bunları genel olarak bilemiyoruz. Ancak bilir ve inanırız ki bu gibi şeylerde pek çok hikmet ve rahmet vardır. Bu yüzden böyle durumlarda bizden istenen şey ne gerekiyorsa yapmak ve sabretmektir. İtiraz etmek, isyan etmek yasaktır.
***
899. İnsanlara doğru bile olsa akıllarının almayacağı veya duyunca kafalarının karışacağı şeyleri söylemek doğru değildir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm dünyanın yuvarlak olduğunu, kendi etrafında döndüğünü söylemedi. Ahir zamanda olacak ve hayatı çok etkileyecek uçak, elektrik, telefon, televizyon gibi şeylerden açık olarak bahsetmedi, ancak işaret verdi.
***
900.  Bir adamın bir tek hatasını görüp sonra da o adamı silip atanlar şeytana maskara olanlardır. Bunu yapan profesör de olsa cahildir, üstelik bir de doğru yaptığını sanır.
*** 
901. Her insanda kızma, öfkelenme duygusu vardır. Normalde bu duygu uykudadır amma her an tetikte bekler. Dolayısyla karşınızdaki kişinin bu duygusunu harekete geçirecek söz ve davranışlardan kaçınmak gerekir. Yoksa durduk yerde, en küçük bir meselede cinayet çıkabilir.
***
902. İstek ve arzularınız sizin zayıf tarafınızdır. Şeytan, nefis ve kötü insanlar sizin bu zaafınızdan istifade ederek sizi yanlış işler yapmaya sevk ederler. Adem as cennette ebedi kalmak istiyordu amma ona burada ebedi kalacaksın denmemişti. İşte şeytan O'nun bu zaafından istifade etti ve "Eğer bu yasak meyveden yersen cennette ebedi kalacaksın" dedi. O'da Havva validemizin de teşviki ile o yasak meyveden yedi. Ve başına ne geldi ise ondan sonra geldi.
İşte eğer insan istek ve arzularının esiri olursa nefis, şeytan ve kötü insanlar ona her türlü kötülüğü yaptırabilirler. Eğer insan istek ve arzularına gem vurabilirse, onların esiri olmazsa onlar ona hiç bir zarar veremezler.
*** 
903. Bir insan önce yatıp kalkmayı öğrenmelidir. Ülkemiz insanı da yatsı namazından sonra yatmayı ve sabah namazından sonra da yatmamayı öğrendiği zaman ve hayatın sabah namazından sonra başladığını gördüğümüz zaman düzelmişiz demektir.
***
904. Haya...Haya...Haya... 
İmanın ikiz kardeşi olan haya... O olmazsa imanın da olmayacağı haber verilen haya...
İnsan utanma duygusunu kaybederse her şeyini kaybetmiştir. Bu yüzden bütün peygamberler ortak olarak şunu söylemişlerdir "Utanmadıktan sonra istediğini yap"
Cadde ve sokaklarda, sahillerde çıplak yada yarı çıplak gezen kadınlar haya duygusunu kaybetmiş olanlardır. Bu kadınların birinci derecede yakını olan ve bu vaziyetten rahatsız olmayan erkekleri de aynıdır.
***
905. Allah cc bu akıl almaz kainatı yaratmış. Öyle bir alem ki ne atom, hücre, mikrop gibi küçük olanlarına akıl eriyor ne de güneşlere, yıldızlara, galaksilere. 
Allah cc dünyayı yaratmış akıl almaz canlılar ile bitkiler ile dağlar denizler ile donatmış ve insanı da bu aleme ve bu dünyaya göndermiş.
İşte bu dünyaya gelen insan ne kadar akıllı olursa olsun, hatta yüz dahi derecesinde de olsa kendi aklı ile bu alemde nasıl hareket etmesi gerektiğini bilemiyor ve bilmesi de mümkün değildir. Bu yüzden Allah cc ona yol göstermek üzere peygamberler göndermiştir."Dedik ki :Hepiniz oradan aşağı inin. Tarafımdan size bir yol gösterici geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır" Bakara 38
Amma ne gariptir ki günümüzde Allah'ın yol gösterici olarak gönderdiği Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm dinlenmemekte ve Kur'an da yasak durumdadır. Bu yüzden insanlık yolunu şaşırmıştır. Dünya kan gölüne dönmüş insanlarda rahat ve huzur kalmamıştır. İnsanlık tekrar Peygamberi Aleyhissalâtu Vesselâm ve kitabı dinleyene kadar da bu vaziyet devam edecektir.
***
906. Ey namaz kılmayanlar! Siz mi namaz kılmıyorsunuz yoksa yaptığınız kötü işlerden dolayı huzura mı kabul edilmiyorsunuz?
***
907. Sen dinimizde tarif edildiği şekilde abdest al ve gene dinimizde tarif edildiği şekilde namazını kıl. Abdestim, namazım oldu mu acaba? diye düşünme. Zira sen ne yaparsan yap bunu öğrenemezsin.
Ancak "Acaba yaptığımız ibadetler kabul ediliyor mu?" de. Zira yaptığımız ibadetlerin kabul edilip edilmediğini bilemiyoruz. Kabul edilmeme ihtimali de olduğuna göre, eğer sen bu şekilde düşünürsen ibadetlerine güvenmek tehlikesinden kurtulmuş olursun.
***
908. Genç ve sağlıklı iken nefis ve şeytan yolunda gidip farzları yapmayanlar ve "Yaşlanınca yaparım" diyenler şeytana maskara olanlardır. Zira böyle diyenlerin yaşlanınca da yapamadıklarını gördüm.
***
909. Bir cemaatin en başındakinden en aşağısında olana kadar hepsi aynı yolun yolcusudur. Veya bir toluluğu meydana getirenlerin en başındaki ile en aşağıda olanı aynı düşünceleri taşımaktadır. Bunlar düşünce ve davranış olarak birbirlerini benimserler ve severler..Malûm, kişi sevdiği ile beraberdir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Kim bir topluluğun gölgesini çoğaltırsa o da onlardandır" buyurmuştur.
***
910. Bu kainatın bütün zerrelerine birden an be an hükmedemeyen bir zat bu kainatı idare edemez!
***
911. Bir kadın her ne sebeple olursa olsun dinimizin müsaade etmediği şekilde yuvasından çıktı mı artık erkeğin hakimiyyetinden çıkmıştır. Bu durumda kadının her ne başına gelse normaldir.
***
912. İnsanın ve bütün canlıların vücutları bu kainattan bir parçadır ve bu kainat ile de sıkı sıkaya bağlıdırlar. Hava olmasa yaşayamazsın, güneş olmasa yaşayamazsın, sebzeler, meyveler olmasa yaşayamazsın ve hakeza.. Ancak gene de bu vücudlar birer mucize-i kudret olup Allah'ın eseridirler. Sen ise bu vücudun içinde misafirsin. Misafir ise istediği gibi hareket edemez. Ev sahibinin izni ve müsaadesine göre hareket etmek zorundadır. Yoksa ceza görür ve kıymetini de kaybeder.
Dolayısıyla sen sana emanet olarak verilen bu vücudun ile istediğini yapamazsın, istediğin yere gidemezsin, istediğini yiyemezsin, istediğin yere bakıp istediğin şeyi dinleyemezsin. Eğer hane sahibinin izni dışında hareket etmeye başlarsan cezayı da hemen görmeye başlarsın. Gayr-i meşru yol değimiz o yola gidenlerin ne sıkıntılar çektiklerini kendileri bilirler, görünüşte keyf ediyor görünseler bile...Sakın sen onların dış görünüşlerine bakıp aldanma!..
***
913. Sevilmek istiyorsan verici ol!
Sonsuz sevilmeye layık olan ve sevilmek isteyen zat Allah'tır. Bunun için insana sonsuz nimetler vermiştir. Ancak insan çoğu zaman bu nimetlerin farkında olmaz yada nimetler kendisine sebepler ile geldiğinden nimetlerin hakiki sahibinden gafil olur. Dolayısıyla nimeti verenden gafil olduğundan ona şükür de edemez ve nimetlerin sahibini bilemediğinden ona muhabbet te edemez.  Daha kötüsü nimetlerin geldiği sebebe teşekkür edip onu sevmeye başlar. Bu ise büyük felakettir. Zira nimetlerin hakiki sahibi ondan teşekkür ve muhabbet ister. O ise sebeplere teşekkür eder ve onlara muhabbet eder. Cenab-ı Hak bundan razı olmaz. Bu yüzden kendisine teşekkür etmeyenleri nankör ilan etmiştir ve onlar için azabının çok şiddetli olduğunu haber vermiştir.
'Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artıracağım. Şâyet nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.' İbrahim 7
***
914. Olaylar olmadan insanların gerçek yüzlerini göremezsiniz.
***
915. İnsan bu hayata ve bu kainata vücudu ile bağlıdır. Gözü bozulursa göremez, ayağı hastalanırsa yürüyemez, kalbi durursa bu dünyadan göçer gider. Bu durumda bir insan kendi vücuduna zarar vermesi için ancak deli olması gerekir. Son derece vücuduna zararlı olan içki sigara gibi şeylerden şiddetle kaçınması aklın gereğidir.
***
916. Ben nasıl başımdaki bela ve musibetlerden şikâyet edebilirim. Zira onlar benim varlık sebebimdir. Hatta onlar benim terakkime sebeptirler. Mevcut orduyu önemli kılan düşman kuvvetlerinin varlığıdır. Rakip takım olmazsa bu takımın ne kıymeti olabilir? Bunun için bu hayatta zıtlar karşı karşıya getirilmiş ve bir mücadele ortamı oluşturulmuştur. İyilerin karşısında kötüler, inananların karşısında kâfirler var olmuş ve mücadele etmişlerdir. Bu terakkinin şartıdır.
***
917. Bir toplumun sevilen, sayılan ve sözü dinlenen büyükleri olmalıdır. Toplum onlarla değer kazanır ve düzene girer. Eğer bir toplumda böyle büyükler varsa kıymetleri bilinmelidir. Eğer bir toplumda böyle büyükler yoksa o zaman o toplumun hali perişandır.
***
918. Sen sahte ilahları semada arama. Onlar yeryüzündedir. Ve pek çok insan o sahte ilahların ilahlıklarını kabul etmiş ve peşlerinden gitmektedir. Dikkat et. Sen de sahte bir ilahın peşinden gidiyor olabilirsin. Sahte ilahları tanımak çok kolaydır: Allah'ın emir ve yasaklarını kaldırıp kendi emir ve yasaklarını koyanlar sahte ilahlardır. Mesela: Allah cc içkiyi yasak eder, o da serbest eder. Allah cc mirası şu şekilde paylaşacaksınız der o da hayır, öyle değil bu şekilde der..ve hakeza.
***
919. Sevap kazanmak için amel işlemek güzeldir amma rıza-i ilahiyi kazanmak için amel işlemek daha güzeldir. İkisinin arasındaki fark dağlar gibidir.
***
920.  Bu kâinata gelen insan eğer bu alemi yaratan ve idare eden Allah'a inanır, kesin olan emirlerini yapıp kesin olan yasaklarından elinden geldiği kadar kaçarsa, yanlış yaptığı zaman da tövbe edip pişmanlık gösterirse; çoluk çocuğu ile de başkalara muhtaç olmamak için meşru dairede çalışıp helâl kazanıp yerse inşallah vazifesini yapmış demektir ve inşallah gemisini de kurtarır.
***
921. "Nasıl olsa Allah affeder" diye rahat rahat gezip eğlenenler! "Ya affetmezse..." diye de uykularınız kaçıyorsa doğru yoldasınız demektir. Çünkü müminin yeri ümid ve korku arasıdır. Buna dinimizde 'beynel havf ve reca' denir.
*** 
922. Bilgi insanın elindeki silah gibidir. Onunla insanlara çok iyilik yapabilir, çok zulüm de yapabilir. Makam da böyledir.
***
923. Allah'a kulluk yapmazsan eğer O seni herşeye kulluk yaptırır. Allah'a el açmazsan eğer o seni herkese el açtırır. Allah'ın karşısında boynunu bükmezsen eğer o senin boynunu herkesin karşısında büktürür. Allah'tan korkmazsan eğer o seni herkes ile korkutur.
***
924. Bu dünyada bir şey başlamışsa bitecek demektir. 
***
925. Bir hoca veya vaaz nasıl anlatırsa anlatsın neticede onu dinleyenlerin imanları kuvvetleniyorsa, haramlardan daha çok kaçıp farzları daha çok yapmaya gayretleri artıyorsa bu hoca veya vaaz istikametli demektir.
***
926. Yaşlandıkça ortaya çıkan hastalıklar kişi için büyük rahmettir. Zira onlar ile bütün hataların başı olan dünya muhabbetinden kurtulur. Bir müddet sonra ayrılacağı kesin olan dünyadan ayrılması kolay olur. Gitmekte olduğu ebedi alem için daha çok hazırlanmasına vesile olurlar. Sabır ve şükür etmek şartı ile ahirette şiddetli azap görmesine sebep olacak günahlarından kurtulur. Onlar ile çok sevap kazanıp derecesi yükselir. Bütün bunlardan başka bu hastalıklar vesilesi ile en yakınları onunla imithan olurlar. Bir kısmı kazanır bir kısmı kaybederler. Gene bu hastalıklar vesilesi ile doktorundan hemşiresine, akrabalaradan komşulara kadar herkes imtihan olur. Bu hastalıkların daha pek çok hikmetleri vardır.
***
927. Bu dünyada üç şeyi sevdim:
1. Az yemeyi sevdim.
2. Allah'a ibadet ve kuluk yapmayı sevdim.
3. Kainatı okuyup hikmet ve rahmet definelerini açmayı sevdim. Özellikle bir hikmeti çekip çıkarmak en sevdiğim şeylerden oldu.
***
928. Allah yoluna çağıranlar pek çoktur. Onların başında peygamberler gelir. Peygamberler bu hizmetlerinin karşılığında halktan hiç bir şey istememişler ve "Bizim ücretimiz Allah'a aittir" demişlerdir. Rabbimiz bizlere de Yasin suresindeki bir ayette "Sizden bir ücret istemeyenlere tabi olun, onlar doğru yoldadır" buyurmuştur.
Öyleyse, tabi olduğunuz veya olacağınız kişinin sizden bir şey istememesine dikkat ediniz. Çünkü isteyenler doğru yolda olmayanlardır.
***
929. İnsanın bazen öyle dostları olur ki düşmana ihtiyacı olmaz.
***
930. Az yemenin daha dünyadaki peşin ücreti; az yiyen her zaman yeyip içebilir ve her yediğinden zevk alabilir. Ayrıca az yemenin maddi ve manevi alemlere bakan pek çok faydası da vardır.
***
931. Bir makine, bir cihaz, her ne olursa olsun, tarif edildiği şekilde kullanılmazsa elbette problemler ortaya çıkar.
Aynen öyle de; Bir ülkede, bir toplumda, hatta bütün dünyada Allah'ın emir ve yasakları tatbik edilmezse elbette o toplumda problemler ortaya çıkar, hatta o toplumda problemler bitmez.
Günümüzde ise Kur'an tatbikattan kaldırılmış ve insanların kendilerini idare edeceği kanunları çıkarmak şeklinde olan Demokrasi baş tacı edilmiştir.
Neticede dünya kan gölüne dönmüş, dünyanın hiç bir yerinde rahat ve huzur kalmamıştır.
***
932. Allah'ın emir ve yasaklarının tatbik edilmediği bir toplumda tahmin bile edilemeyecek problemler ortaya çıkar. Bu problemleri çözmek te mümkün olmaz.
Çözüm, ancak Allah'ın kitabı Kur'an'ın tatbiki ile mümkündür. Ancak malesef günümüzde Kur'an'ın tatbiki akıllardan bile geçmemekte, hatta koca koca ülkeler onun tatbikini engelleyeceğiz diye uğraşmaktadırlar.
Bu durumda toplumda ve hatta dünyada problemlerin bitmesi beklenemez. Adaletin, rahatın ve huzurun gelmesini beklemek hatadır.
***
933. Alemde görünen ve görünmeyen bütün mahlûkat, mevcudat ve hatta her bir zerreye kadar herşey Allah'ın varlığını ve birliğini ilan ederek "La ilaheillallah" der. İman eden bir mümin de aynı zikri söyleyerek bütün mevcudatın yanında ve safında yer alır. Dolayısıyla bütün mevcudat ona her şekilde dostluklarını gösterirler ve mümin bunu hisseder. 
Kafir ise inkarı ile bütün mevcudatın karşısında yer alır. 
Onların her birini tek tek inkârı ile yalanladığından zerreler sayısınca ve her bir mahluk ve mevcudun ifade ettikleri manalar sayısınca suç işlemiş olur. Adeta sonsuz olan bu cinayetlerinin karşılığı da elbette cinayetine uygun olur. Böyle bir cinayetin karşılığı ancak ebedi cehennem olur. Hatta kâfir bir an bile yaşamış olsa ebedi cehennemde kalmayı hak eder. Çünkü ayette de belirtildiği gibi "Şirk büyük bir zulümdür" Lokman suresi 13
***
934. Bu hayatta sanki bir aynanın karşısındayız. Ne yaparsak hemen ona göre bir karşılık görüyoruz.
***
935. Ehl-i küfür dünyanın ve kainatın maddesi ile ilgilenir. Hatta bu konuda o kadar ileri gider ki, kainatın yaratılmaya başladığı ilk patlama noktasına kadar gider, atomlardan zerrelere, güneşlerden galaksilere kadar her şeyi inceler. Ancak manaya bir türlü geçemez. Yani mesela koca güneşe bakıp "Güneşi yaratan ne kudret sahibiymiş" diyemez. Bir elmaya bakıp "Yaratan ne güzel yaratmış" diyemez. Eğer bir şey görürse onu da tabiata verip "Tabiat ana çok cömert" der.
Ehl-i iman ise maddeyle çok ilgilenmez. Doğrudan manaya geçer. Daha ilk başta bütün kainatı ve dünyayı Allah'a verir. O'nun harika sanat eserleri olan karıncadan çiçeklere, balıklardan kuşlara, yıldızlardan galaksilere kadar herşeye baktığı zaman "Mâşallah, ne güzel yaratılmışlar" der ve "Sübhanallah" çeker.
Nimet olma noktasında elmadan armuda, havadan suya, güneşten aya baktığında "Elhamdülillah" der ve bunların sahibine teşekkür eder.
*** 
936. Alemde müthiş bir enerji hakikati vardır. Ve bu enerjiler ölçülü ve dengeli ve hikmetli olarak var edilmişlerdir. İnsana verilen enerjiden ülkelere verilen enerjilere, hatta güneşe verilen enerjiye kadar bütün enerjiler yerli yerince ve çok hikmetli olarak yaratılmışlardır. Bu enerjilerin yerinde kullanılması gerekir. Bu durumda onlardan çok istifade edilir. Ancak mesela, gençlerdeki enerji çalışmaya, ülkenin ilerlemesine ve insanlığın faydasına olacak işler için harcanmazsa zararlı olmaya başlar. Bunun farkında olan ülkeler gençlerini faydalı olacak işlerde kullanarak dünya üzerinde söz sahibi olmaktadırlar. Gençlerinin enerjilerini faydalı alanlarda kullanamayan ülkeler bari zararı dokunmasın diye onların enerjilerini top sahalarında, internet kafelerde, oyun ve eğlence gibi yerlerde harcatmaktadırlar. 
Değerlendirilmeyen nehirleri, esen rüzgarları, kahvehanelerde boş oturup ömür tüketen insanları  düşünürseniz ne büyük bir enerji israfı olduğunu fark edebilirsiniz. 
Bugün en gelişmiş ülkelerin rüzgarlardan nehirlere, insanın aklından bedenine, denizin dalgasından atoma kadar her alandaki enerjiden istifade ettiklerini görürsünüz. Geri kalmış ülkelerin ise ülkeleri için en lazım olan akıllı insanlarını bile harcadıklarına şahit olursunuz. Bu durumda netice elbette hüsrandır.
*** 
937. Böyle müthiş bir kâinat, böyle müthiş bir dünya, böyle bir insan, hatta bir sivrisinek yaratılamaz ve idare edilemez. Sınırlı olan bir kudret ne kadar büyük olursa olsun böyle bir alemi yaratamaz ve idare edemez. Böyle bir alemi ancak sınırsız bir kudret sahibi yaratıp idare edebilir. Böyle bir alem olduğuna göre demek bu alemi yaratıp idare eden zat sonsuz kudret, sonsuz ilim, sonsuz irade sahibidir.
***    
938. İnsan Ferd ismine mazhar olduğundan her şeyi ile diğer insanlardan farklıdır. Dünyaya gelen insan sanki bir tohum gibidir. Bu tohumdan eğer o insan iman edip salih amel işlerse diğer insanlara benzemeyen, diğer insanlardan farklı olan farklı güzellikte bir insan çıkar.
Eğer bu insan iman etmez veya isyan yolunu tutarsa bu defa da diğer hiç bir insana benzemeyen farklı çirkinlikte bir insan meydana gelir.
*** 
939. Allah erkekleri kadınlar üzerine hakim yaratmış ve erkekleri ailenin reisi tayin etmiştir. Bu konuda Nisa suresi 34. ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmuştur: "Erkekler kadınlar üzerine hakimdirler"
Ancak 1924 yılında deccaliyet döneminin başlaması ile bu fıtri hal bozulmuş ve kadınlar toplumda ve ailede söz sahibi olma noktasında büyük teşvik görmüşlerdir. Bugün pek çok ülkede kadınlar hakimiyyeti ele geçirmiş durumdadırlar. Fıtri olmayan bu durumun neticesi olarak ne ailede huzur kalmış nede ülkelerde.
*** 
940. Bu insan nasıl bir varlık böyle? Bir tek kelimeyi söylemekten kaçınıyor (La ilahe illallah) ebedi ateşte yanmayı kabul ediyor. (Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın amcası böyle oldu)
Bir dakikada tetiği çekip bir adamı öldürüyor ve ebedi ateşte kalmayı göze alıyor; Dünyası da gidiyor ahireti de. 
Bir dakikalık gayr-ı meşru bir zevk için ateşe girmeyi ve yanmayı kabul ediyor. Ve hakeza...
*** 
941. Kullanılmayan dil öğrenilemez. Kullanmak zorunda olduğun dili ise ister istemez öğrenirsin.
*** 
942. Bu alem güneşleri ile yıldızları ile, galaksileri ile Allah'ındır. O yaratmış ve O idare etmektedir. Bu dünyayı da O yaratmıştır. Yağmurları O yağdırmakta rüzgarları O estirmektedir. Meyvelerden sebzelere, balıklardan kuşlara hep O yaratmakta ve idare etmektedir. İnsanı o yaratmakta ve istediği kadar yaşatıp öldürmektedir. 
Şimdi bütün herşeyin kendisi tarafından yaratılıp idare edildiği bu dünyada kimin sözünün geçmesi gerekir? Elbette Allah'ın...
Amma ne gariptir ki günümüzde O'nun emir ve yasakları hiç hesaba katılmamakta, gönderdiği elçi dinlenmemektedir. Hatta O'nun emir ve yasaklarına göre yaşamak, hatta yaşamak gerektiğini söylemek bile suç kabul edilmektedir. Gerçekten hayret ve gerçekten bu ne haddi aşmaktır!
İnsanoğlu belkide tarihin hiç bir döneminde bu kadar azgın olmamıştır.
*** 
943. Christian Barnard bir kalbi alıp diğeri ile değiştirdi diye tarihe geçiyor, bu kadar kalpleri yaratandan bahsetmek yok. 
Astronot Neil Armstrong Ay'a ayak bastı diye tarihe geçiyor, Ay'ı yaratandan bahsetmek yok. 
Galilei dünyanın döndüğünü keşfetti diye tarihe geçiyor, dünyayı döndürenden haber veren yok.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de O'nun gönderdiği elçileri reddet, gönderdiği emir ve yasakları ihtiva eden Kur'an'ı tatbik etmeyi yasakla, O'nun emir ve yasakları tatbik edilecek diye kork!
Ne şaşkınlık amma... İnsanoğlu gerçekten yolunu şaşırmış durumda ve Kur'an'a dönmedikçe de yolunu bulamayacaktır.
*** 
944. Sen herşeyi olduğu gibi göremezsin. Belki sana nasıl gösterilirse öyle görürsün. Bunun en açık örneği kaza yapan sürücülerde görülür. Kaza yaptıktan sonra "Görmedim, yoktu, nereden çıktı anlamadım.." gibi sözler söylerler.
Onlar aslında doğru söylemektedirler, hakikaten görmemişlerdir. Yani, onlara gösterilmemiştir.
***
945. Ebedi hayat yolunda şu kısacık fani dünya hayatımız o kadar önemli bir bölümdür ki... 
Ebedi hayat içinde şu anda sahip olduğumuz fırsatlar bir daha elimize geçmeyecektir. 
Mesela; şimdi kâinatın sahibi olab Rabbimiz bize kurban kesmemizi emrediyor ve biz de bir hayvanı alıp Rabbimiz'in rızası için kurban edebiliyoruz ve inşallah O'nun tarafından da kabul ediliyoruz. Bu ne müthiş bir olay! O bize emrediyor ve biz namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz. O emrediyor hac yapıyoruz. Fakirlere muhtaçlara yardım ediyoruz. Hastayı ziyaret ediyoruz, cenazede bulunuyoruz ve hakeza...
Bu dünya hayatında bunlar var ve ebedi olarak bir daha olmayacak.
Bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz. 
***
946. Bu akıl almaz kâinat zerresinden kürresine kadar hep beraber tek bir emre uyarak bugünkü harika ve güzel vaziyeti almışlardır. Eğer onlar kendi kafalarına göre hareket etseydiler bu harika ve güzel vaziyet ortaya çıkmazdı. Ve eğer şimdi onlar kendi kafalarına göre hareket etmeye başlasalar gene bu güzel vaziyet hemen ortadan kalkar.
Aynen öyle de, bütün alemi islam ve bütün müslümanlar da tek emre uyup Kur'an'ın etrafında toplansalar dünya adaletle dolar, masumların gözyaşları diner ve zalimler istedikleri gibi at oynatamazlar. Amma bugün olduğu gibi herkes kendi kafasına göre hareket edince bugünkü zulüm, kan ve gözyaşı meydan almıştır. Bu zulümlerden, fitne ve fesatlardan dolayı sadece kâfirleri suçlamak doğru değildir.
Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
"Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar" Enfal 73
Hepiniz toptan Allah`ın ipine sarılın, dağılıp tefrikaya düşmeyin” Âli İmran 103"
***
947. İşini severek ve isteyerek yap. Yoksa o işten hayır gelmez.
***
948. Kafirlerin başarılı olmasının bir sebebi de Allah'ın kâinata koyduğu fıtri kanunları öğrenip ona uygun hareket etmeleridir.
***
949. Kadın kocası padişah ta olsa ona hükmetmek için uğraşır. Hemde bıkmadan ve usanmadan. (istisnalar hariç) Başlangıçta erkeklerin çoğu buna karşı direnirler, fakat sonunda büyük çoğunluğu teslim olur. Teslim olmak demek artık kadının dediğinin olmasıdır.
Peygamberimiz
Aleyhissalâtu Vesselâm bunlar için "Karı kulu yüz üstü sürünsün" buyurmuştur.
***
950. Pek çok kadın kocasını kötüleyerek toplumda onun değerinin düşmesi için uğraşır. Hâlbuki bu akılsız kadınlar bilmezler ki kocasının değeri düşünce onunla beraber kendisinin de değeri düşer. Mesela; Kocası hırsız ise kendisi de hırsız karısı olur. Kocası vali olsa kendisi de vali karısı olacaktır.
***
951. Aslında film seyretmeye gerek yoktur. Zira hayatın kendisi zaten bir yönü ile filmdir. Filmlerde rol yapanlar gerçeğe ne kadar yakın rollerini yaparlarsa ve senaryo ne kadar gerçeğe yakın olursa o kadar makbul olur. O zaman taklid olan filme ne gerek var. Gerçek olan filmi, yani hayatı seyretmek lazımdır. Bu hayat filminde senaryolar gerçek,  oyuncular gerçektir. Filmde adam birisini öldürür ve hapse girer. Bu ise yalandan ve rol icabıdır. Gerçek hayatta ise adam gerçekten öldürür ve diğeri de gerçekten ölür. Adam hapse gerçekten girer. Gülme ve ağlamaların hepsi gerçektir. O zaman gerçeği varken yapmacık olanı seyretmeye ne gerek var...
Yalnız şu kadar fark var ki; filmlerde bir kişinin hayatını baştan sona bir iki saatlik film içinde seyredip görüyorsun. Bu ise film seyretmeyi daha cazip hale getiriyor. Belkide ibret almayı kolaylaştırıyor.
***
952. Allah cc kimsenin başına vermesin amma kazaların pek çok hikmetleri vardır. Topluma bakan hikmetler, kişiye ve yakınlarına bakan hikmetler gibi.  
İşte bazı hikmetleri:
Kazalar ile eceli gelenler ölür, acemi ve dikkatsiz şöförler ayıklanır. Diğer şöförler bir çeşit terbiye edilir ve daha dikkatli olmaya yönlendirilirler. Kazalar vesilesi ile daha düzgün yollar yapılır ve araçlar daha mükemmel yapılmaya başlanır. Ayrıca sanayide pek çok kişi, çoluk çocuğu ile rızkını bu kazalar vesilesi ile kazanır.
Bunlardan başka; kişi kaza ile eğer haksız bir mal aldı ise, zekatını vermedi ise ve hakeza bunlar elinden alınır. Kaza yapan gafletten uyanır ve hayatın şakasının olmadığını anlar ve ahiretin çok yakın olduğunu anlar ve yanlış yolda ise kendini düzeltir. Ayrıca anne babalar, yakınlar hatta doktor ve hemşireler bile bunlarla imtihan olur ve hakeza..
Demek kazaların saymakla bitmez pek çok hikmetleri vardır amma gene de "Allah kimseye kaza bela vermesin" deriz... 
***
953. Bu hayatta herkesin her an herşey başına gelebilir. İnsan bir anda herşeyini kaybedebilir. Bu durumdaki bir nasıl olur da bu hayatta hiçbirşey yokmuş gibi yaşayabilir? 
(Evet, aslında yaşayamaz. Bu hayatın ise devam etmesi gerekir. Bu yüzden insana biraz gaflet verilir veya o isteyerek başını gaflete sokar veya bütün bu gerçekleri görmezden gelir, bu gerçeklere karşı gözünü yumar ve bu şekilde hayatına devam edebilir. Yoksa edemez)
***
954. Bu dünyada işler yavaş yavaş ve sabır ile yürürse güzel olur. Aceleyle ve zorlayarak olursa güzel olmaz. Bu yüzden "Beş yerde hariç acele şeytandandır" denmiştir. Şeytan acele edenlerle beraberdir. "Allah cc sabredenlerle beraberdir" Bakara 153
*** 
955. Cerbeze!.. Bilhassa bu zamanda çok akıllı olanlar ve akıllarına güvenenler dikkat etmeli! Çünkü bu insanlar aklın ifratı ile Allah'ın eseri ve idaresinde olan kâinata Allah diyecek kadar ileri giderler. 
Halbûki mesela; Selimiye Camisini Mimar Sinan yapmıştır, ustası da odur. Usta nere, cami nere? Hiç yapan usta ile eser birbirine benzer mi? Veya Selimiye camisine bakıp ta "İşte Mimar Sinan budur" denir mi?
Kâinatta aynen böyledir. Eser elbette ustasını gösterir ve tanıttırır. Esere bakarak ustasını az çok tanıyabilirsiniz amma eser asla ustanın kendisi olmaz ve ona benzemez.
Dolayısıyla kâinata "Allah" denmez amma "O'nun eseridir" denir. Yani "Herşey O değil amma herşey O'ndandır" demelidir.
***************************************
956. Sen görünüşe bakma! Herkes çektiğini kendi bilir. Herkesin bu dünyada çekebileceği kadar yükü vardır.
***
957. Hanımını evden eve salarsan ev ister, elden ele salarsan er ister. Atasözü
***
958. İnsan yaşlandığını bir müddet fark edemez. Fark edip te anladıktan sonra ise bunu kabullenmesi zaman alır.
Yaşanmış bir hadise: 
Birisi demiş ki "Yaşlılar bir bir öldüler de köyde yaşlı kalmadı" 
Bunu dinleyenlerden birisi de şöyle demiş:"Bugünün yaşlısı sensin"
Demek insan yaşlanıyor da haberi olmuyor. Neredeyse orta yaştan yaşlılığa geçen bütün herkes bunu yaşıyor.
***
959. İnsanın yaratılmasının ve bu dünyaya gönderilmesinin pek çok gayesi vardır. Yaratan ne için yaratmışsa ona göre yaşamak gerekir.
Ancak bugün bu gaye unutulmuş ve bunun yerine ev almak, araba sahibi olmak, daha fazla rahat etmek gibi şeyler gaye olmuştur. Böyle olunca da hayatın bir anlamı kalmamıştır.
***
960. Bu dünyada iki tarz hayat yaşanır.
1. Kâinatı ve insanı yaratan Allah'ın insanı yarattığı gayeye göre, emir ve yasaklarına elden geldiği kadar uyarak bir hayat yaşamaktır. Böyle yapanlar kesin olmamakla beraber inşallah büyük ihtimal her iki dünya hayatını birden kazanırlar.
2. Canın istediği gibi yani nefsin arzularına göre bir hayat yaşamaktır. Böyle yaşayan bir kişi gene kesin olmamakla beraber büyük ihtimal her iki dünyayı birden kaybeder.
***
961. Dünya yuvarlak olduğundan kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu anlaşılamaz. Maddi olarak böyle olduğu gibi manevi olarak ta böyledir. Bazıları gemiye binince yükünü gemiye bırakıp üstünde keyf etmesi gibi dünyada yaşayan insanlardan bazıları da dünyanın yükünü bırakır, altına alır, üstünede oturur ve rahat bir hayat sürer. Ancak pek çok insan bunu yapamaz,  dünyanın yükünü omuzlarına alır ve bu yükün altında ezilerek sıkıntılı bir hayat sürer ve neticede bütün rahatını kaybeder. Bu yükü bırakamaz. Çünkü, bıraktığı zaman herşeyin alt üst olacağını sanır.
***
962. Sen yaptığın işin zorluklarına bakarak şikâyet etme! Zira sen o zorluklar sayesinde ekmeğini kazanıyorsun. Eğer o zorluklar olmasaydı herkes o işi yapar ve sen o işten ekmek yiyemezdin.
*** 
963. Kâinatın mayası aşk ile yoğrulduğundan ve kâinatın yaratılmasının bir sebeb-i vucudu da muhabbet olduğundan canlı cansız herşeyin aradığı ve istediği, belkide en büyük ihtiyacı az bir sevgidir, az bir muhabbettir. Herşey sevilmek istiyor.
***
964. Baş nasıl önemli olmaz?! Uçakta pilot, gemide kaptan nasıl önemli olmaz?
Aynen öyle de: Bir ülkeyi idare eden kaptan ve taifeleri de son derece önemlidir. 
Ey müslüman! Senin ilk vazifen Allah'ın emir ve yasaklarını tatbik edecek ve ülkeyi buna göre idare edecek bir baş seçmendir. Bu vaciptir. Bu konuda "Bana ne" denmez. Diyemezsin.
***
965. En yakınlarımı, dostlarımı, arkadaşlarımı hatta babamı toprağa gömüp geldiğim halde halâ kendimin de bir gün o toprağa gireceğim gerçeğini bir türlü hissedemiyorum. 
Sizde durum nasıl?
***
966. Bu dünyada yapılan hareketler küçük fakat neticeleri büyüktür. Bir kibrit çakarsın, bir orman yanar; bir tetik çekersin adam ölür, bir adam öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir; bir söz söylersin iki kavim birbirine girer yüzlerce adam ölür ve hakeza..
İşte insanların ileride görecekleri ceza ve mükâfatlar yaptığı bu küçük hareketlere göre değil, bu hareketlerin neticesine göre olacaktır.
***
967. Sen insan olarak elbette akılınla, fikrinle geçmişe gidecek, geçmişte yaptıklarını düşünecek, bazı yaptıkların için pişmanlık duyacak ve onlardan ders alacak ve hatta yaptığın hataların için tövbe edeceksin. Ve sen gene aklınla, fikrinle ileriye gideceksin ve ileride olması muhtemel şeyler için tedbirler alacaksın. Amma geçmişimi ve geleceğimi düşüneceğim derken bu günü asla ıskalamayacaksın. Çünkü, senin yaşaman gereken gerçek hayat bugündür. Bugün yapman gereken vazifeler, yapmaman gereken işler var ve bugün asla bir daha geri gelmeyecek.
***
968. Deccal dönemi kasıp kavuruyor.(2014)
Millet onun peşine takılmış gidiyor ve üstelik "Peşindeyiz" diye de ilan ediyorlar.
Devletin başına ise onun izinden gideceğine söz vermeden kimse geçemiyor.
Ey Müslüman! Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın "Adem as 'dan kıyamete kadar en büyük hadise" dediği dönemi yaşıyorsun. Haberin var mı?
*** 
969. Ben bu dünyanın adamı değilim. İşte geldim, işte gidiyorum. Aslında herkes benim gibi. Ne var ki insanların pek çoğu sanki hiç gitmeyecekmiş gibi davranıyor. Böyle olanları da zorla götürüyorlar.
***
970. "Lâ.." diyerek imanın kapısından giriyoruz. Aslında bu "Lâ.." hayatımız bitene kadar da devam etmek zorundadır. İman ettikten sonra hayatımız boyunca sahte ilahları red etmeye devam ederek şirkten uzak durmak mecburiyetimiz vardır. 
Daha sonra ise dinimizde yasaklanmış olan haramlara "Lâ.." diyerek onlardan uzak durmak zorundayız. Daha sonra ise "İllallah" diyerek ilah olarak Rabbimizi ilan edip bunun göstergesi olarak ta emirlerini yani farzları yaparak hayatımızı devam ettirmek zorundayız. 
Demek başta şirk olmak üzere bütün haramlara "Lâ.." dedikten sonra bütün farzlara da "evet" deyip yerine getirerek yaşamamız gerekiyor.
***
971. İnsanda kızma, öfkelenme, gadap etme duygusu vardır. Ancak bu duygu uykudadır. İnsan bazı hoş olmayan durumlarla karşılaştığı zaman bu duygu birden harekete geçer ve bazen insan karşısındaki adamı parçalasa öfkesi yatışmaz. 
Aynen bunun gibi, insan da bazen Rabbinin gadabına sebep olacak işler yapar. Bazen de bu toplum olarak yapılır. Bu yüzden nice insan ve nice kavim geçmişte helak olup gitmişlerdir.
Bunun şakası olmadığından Rabbimizin gadabını celp edecek şeylerden şiddetle kaçınmamız gerekir.
*** 
972. Deccal döneminin en şaşaalı bölümünde bulunuyoruz. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm Deccalın girmediği evin kalmayacağını haber vermişti. Evet girmediği ev kalmadı. Zira Deccal televizyonlar vasıtası ile her eve girdi. Üstelik müslümanlar para vererek onu evlerine aldılar.
Şimdi ise insanlar televizyonlar vasıtası ile adeta manen zehirlendiler. Ve artık ne yapacaklarını, doğruyu eğriyi bilemez hale geldiler. Yetmedi, karı ve kızlarını para vererek kendine asker yaptı, yetmedi faize öyle alıştırdı ki nerede ise hocalar da faize bulaştı. Bir müslüman haram lokmaya da alıştı mı artık geriye birşey kalmamıştır. 
***
973. Bir müslüman günde 40 defa Allah'ın huzuruna çıkar ve "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" der. Yani bu alemi O'nun idare ettiğini kabul edip O'nun huzuruna çıkar ve O'na teşekkür eder.
Evet seni yaratan O'dur, yaşatan O'dur, rızkını veren, sıcak evlerde yaşatan, sıcak döşeklerde istirahat ettiren, evlat veren, yağmurları yağdıran, güneşi senin etrafında döndüren O'dur... Artık bunlar gibi ne aklına gelirse.
Artık sen de bu gerçeği biraz olsun anla da ona göre hareket et. Yoksa şu soğuk kış günü yeri sallayıverse evini başına yıkabilir..değil mi?
***
974. Bir toplumu bozmak için bir tek kadın yeterlidir. Üstelik o kadının herhangi bir şey yapmasına da gerek yoktur. Sadece açık saçık gezse yeter.
Bir açık-çıplak gezen kadın böyle tahribat yaparsa, bir toplumun tamamına yakın kadınları açık saçık olunca o toplumun hali nice olur, varın siz düşünün.

***
975.  "Öbür dünyaya gidip gelen mi var" deyip duruyorlar.
Elbette gidip gelen var. Peygamberimiz
Aleyhissalâtu Vesselâm gitti ve geldi. Cenneti cehennemi gördü. Ve oralardan haber verdi.
Madem öyledir. Bir daha "Öbür dünyaya gidip gelen mi var" deme!

***
976.  Bir tanığınız Amerikaya gittiğini söylüyor, "Şunları şunları gördüm" diyor. Sen ona inanıyorsun da, peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Cennete gittim, şunları gördüm, cehenneme gittim bunları gördüm" deyince neden inanmıyorsun?
***
977. Allah'ın nimetlerinin sonu yoktur. Sen sana verilen nimetlere bak ve onların tadını çıkar.
***
978. Günümüzde neredeyse çektiğimiz sıkıntıların tamamı devletin görevlerini yapmamasından kaynaklanıyor.
Adam ehliyetsiz direksiyona geçiyor. Bir aileyi mahvediyor. Onlar yaşama mücadelesi veriyor, bey efendi serbest. Yaziklar olsun.
Devlet adalet dağıtacak hakimler savcılar yetiştirmezse, çocukları güzel yetiştirecek öğretmenler yetiştirmezse, işinin hakkını verecek doktorlar, komutanlar, mühendisler, alimler yetiştirmezse vatandaş ne yapabilir.
Bu ülkede bütün problem sistemdedir

***
979.  Deccal dönemi yapacağı tahribatı yaptı ve kemale erdi. Kemal zevalin de başlangıcıdır aynı zamanda. Evet, tahribat artarak devam edecek ancak dönem olarakta deccaliyet zevale dönmüş, inişe geçmiştir.(2014) Bu, aynı zamanda yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Müslümanların ilerlemeye başladığı günlerdeyiz.
***
980.  Eğer "İnsanların binde biri cehenneme gidecek" denseydi uykularımızın kaçması gerekirdi. Halbuki insanların binde 999'u cehenneme gidecek deniyor. Ve bizler geceleri horul horul uyuyabiliyoruz. Bu inanılacak gibi değil.. Bu nasıl oluyor?
***
 981. Sen dosdoğru bir adam ol. Görünüşe aldanma! Bu dünyada sadece doğru olanlar ayakta kalmaktadır.
***
982.  İnsan genel olarak elinda bulunan nimetleri fark edip kıymetini bilemez. Dolayısıyla onlar için şükür de edemez. Ancak bir nimeti kaybederse o zaman o nimeti fark eder ve onu kaybettiği için üzülür.
Kaybettiği zaman en fazla üzülüceği nimet ise yaşıyor olma, yaşamak, hayat nimetidir. İnsan hiç ummadığı bir zamanda Azrail as'ı karşısında görüp te o "Haydi.. " dediği zaman öyle bir şok yaşar ki tahmin bile edilemez.

***
983.  -Decclin peşinden gidecekler...
-Bu nasıl olacak?
-Gayet basit...
Deccal kadınların açılıp saçılmsını emredecek; onlar da açılıp saçılacaklar.
Deccal zinayı serbest edecek; onlar da zina edecekler...
Deccal içkiyi serbest edecek, onlar da içecekler. 

Deccal miras şu şekilde paylaşılacak diyecek; onlar da öyle paylaşacaklar, ve hakeza...
İzinden gitmek işte böyle olacak!
Bak bakalım... Sen de böyle birinin peşinden gidiyor olmayasın sakın!

***
984. Bu dünyada herşey yavaş yavaş değişir gider amma ölüm gerçeği hiç değişmez! Öyleyse ölüm için hazırlan.
*** 
985. Anne karnındaki çocuğun gözü kulağı eli ayağı hatta akciğerleri vardır. Fakat bunlar o çocuğa orada kullanması için değil, gideceği alemde lazım olduğu için verilmiştir. Eğer faraza o bebek o cihazları orada kullanmaya kalksa hem gereksizdir, hem zararlı. Üstelik gideceği alemde lazım olacak cihazların da bozmuş olur.
Aynen bunun gibi, biz insanlara da bu dünya hayatında öyle cihazlar verilmiştir ki onlar bu dünya için değildir. Eğer insan onları burada kullanmaya kalksa hem uygun olmaz hem de zararlı olur. 
Mesela, Geleceğinden endişe etmek ve bunu gidermek isteği insanda vardır. Halbuki geleceğini garantiye almak bu dünyada mümkün değildir. Zira netice bellidir. Buna rağmen eğer insan bu duygusunu bu dünya için kullanırsa geleceğini garantiye almak için hayatını sigortalatır, evini eşyasını sigortalatır. İlerisini garanti altına almak için evler alır, para biriktirir ve hakeza. Bununla da yetinmez bu defa çoluk çocuğunun geleceğini garantiye alacağım diye çırpınmaya başlar. Halbuki ne kendisinin ne  de çocuklarının geleceğini garantiye alması mümkün değildir.  Zira kimsenin bir gün sonraya çıkmaya garantisi yoktur. Ne var ki işte bu duygu böyle bu dünya için kulanılırsa kişinin pek çok yanlış iş yapmasına ve bütün rahatını kaybetmesine, üstelikte haram helal demeden hareket edeceğinden ahiretini de mahvetmesine sebep olur. 
Diğer duygularda buna ilave edilirse bu kişiler dünyalarını mahvettikleri gibi ahiretlerini de kaybederler.
Mesela, şefkat duygusu "Aman evladım cehenneme azaplara gitmesin" diye evladına şefkat edip çocuğunun farzları yapmasına ve haramlardan kaçmasına teşvik etmesi için özellikle anneye verilmiştir. Anne böyle yaparsa hem şefkatini doğru yerde kullanmış olur hem de böyle davrananlar hem dünyada hem de ahirette rahat ederler. Amma bu şefkat duygusu dünya için kullanılırsa "Aman evladım oruç tutma zayıfsın, sonra tutarsın, namazı sonra kılarsın" demeye başlar ve haram helal demeden evladının rahat etmesini beklediği işlere sevk eder. Bu çocuk bu şekilde pek çok yanlış işleri yapar farzları da yapmayacağından dünyada perişan olmaktan kurtulamadığı gibi ahiretini de perişan eder.
Kuvvetli inad etmek, hırs, muhabbet, ebedi yaşamak hissi gibi duygular da bunlara ilave edilirse bu duyguları dünya için kullanmak kişinin pek çok yanlış işler yapmasına, kötü ahlaklı olmasına ve ahirette de perişan olmasına sebep olur. Amma bu duyguların az bir kısmı dünya işleri için kuvvetli olan kısmı  ahiret işleri için kullanılırsa kişinin hem ebedi hayatı kazanmasına hem de bu dünyada rahat etmesine ve istikametli davranmasına sebep olur.
*** 
986. Hayat demek hareket demektir. Hareketi terk eden hayat sahnesinden düşer. Binilmeyen arabanın paslanması, oturulmayan evin harabeye dönmesi, hareketsiz olan insanlarda pek çok hastalıkların ortaya çıkması bundandır.
Hareket ne kadar kuvvetli ise hayat mertebesi de o kadar yüksek demektir. Bir genç ile bir yaşlıyı kıyas edebilirsiniz. Birisi hayata yakın diğeri ölüme yakındır.
En yüksek hayat mertebesi Cenab-ı Hak'a aittir. Bunun delili ise O'nun hayatının tezahürü olan bu akıl almaz kâinattaki akıl almaz faaliyettir.
***
987. İnsan kendi malına ve kendi işlerine kimseyi karıştırmıyor, karışan olursa da şiddetle ona karşı geliyor ve ona hiddet ediyor. Amma aynı insan her meselede Cenab-ı Hakk'ın mülküne ve idaresine karışıyor. Kendi işine karışılınca hiddete gelen bu insan mülküne ve idaresine karışıldığı zaman Cenab-ı Hakk'ın da hiddete geleceğini düşünmüyor. Allah'ın mülküne ve idaresine karışmak haddi aşmaktır. Senin bu mülkte bir ortaklığın mı var ki karışıyorsun. Ortaklığın olmadığına göre asla bu mülke ve idareye karışamazsın. O mülkünde istediği gibi tasarruf eder, sana ne? Sana düşen haddini bilmektir. Haddini bilmek O'nun mülküne ve idaresine karışmamak, ancak sana verdiği vazifeleri yapmaktır. Bak sana "Din yalnız Allah'ın oluncaya kadar cihad et" diyor. Halbuki bugün Allah'ın emir ve yasakları senin ülkende dahi uygulanmıyor. Amma bu senin umurunda bile değil. O mülkünde istediği gibi tasarruf etmekle beraber kullarına da istediği şeyi emreder ve istediği şeyi de yasaklar. Mesela; içki içmeyi yasaklar. Sen bu konuda fikir yürütemezsin. Ancak bu yasağa uyar ve bu yasağı uygularsın. Kadınlara örtünmelerini emreder. Sen bunu tartışamazsın. Ancak örtünür ve açık saçık gezilmesine karşı gelirsin. Ve hakeza.. Yoksa gerçekten haddini aşmış olursun. Haddi aşanlar için ise bak Rabbiniz Kur'an-ı Kerim'de ne buyuruyor:
"İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz"
"Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır."
"Haddi aşanları ise helak ettik."
"Haddi aşan bir topluluk oldunuz diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?"
"Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik."
***
988. Kâfirleri nefis mahvetmektedir. Çünkü, kâfirlerin hayatı nefislerinin istediği gibi yaşamak şeklindedir. Kâfirlerin nefislerine "dur" diyecek Allah'ın emir ve yasaklarına uymak diye bir şey de hayatlarında olmadığından perişan durumdadırlar. İnsanlık dediğimiz güzel hareketler ise nefse zor geldiğinden onların hayatlarında insanlık ta bulunmaz. Hayatları sıkıntılar ve manen karanlıklar içinde geçmektedir. Bu yüzden en çok stress, bunalım ve intihar bu kâfirlerin ülkelerinde olmaktadır.
***
989. Elinizden geleni yaptığınız halde bir problem çözülmüyorsa, bu şahsî bir problem de olabilir dünya çapında bir problem de, yapacağınız son bir şey kalmıştır: Sabretmek...
***
990. İnsanların Deccal'ı sevmeleri ve onun peşinden gitmelerinin sebebi; Deccal insanlara canlarının istediği, nefislerinin arzu ettiği bir hayat getirmesindendir. Deccal dinde yasak olan şeyleri serbest ederek tam nefsin istediği bir hayat getirmiştir. 
Mesela; kırk civarında erkek çalar, bir kadın bütün güzelliklerini sergileyerek onların önünde şarkılar söyler, binlerce erkek te seyreder. Bu, elbette bütün nefislerin hoşuna giden arzu ettikleri birşeydir.
Kadınlar fıtraten güzelliklerini sergilemeyi, erkekler de bunları seyretmeyi severler. Deccal kadınlara istedikleri gibi giyinme ve şimdi olduğu gibi çıplak gezebileceklerini söyler ve o ortamı hazırlar. Dolayısıyla nefsani hayat peşinde olan bütün erkek ve kadınlar tarafından Deccal sevilir.
Deccal mesela, Allah'ın emri olan hırsızın elinin kesilmesini kaldırır. Dolayısıyla hırsızlar tarafından çok memnuniyetle karşılanır.
Mirasta kadına bir, erkeğe iki olan Allah'ın hükmünü kaldırır. Böylece toplumun yarısını meydana getiren kadınların büyük çoğunluğu tarafından tasvip görür.
Allah'ın emri olan namaz oruç gibi farzları ise "İsteyen yapar" diyerek güya bunları yapmak istemeyenleri kurtarır ve bu kesim tarafından takdir edilir.  
Bir erkeğin Allah'ın müsaade etmesi ile birden fazla evlenme hakkını yasaklayarak güya kadınlara büyük iyilik yapar. Dolayısıyla kadınlar tarafından memnuniyetle karşılanır.
Daha sonra ise zinayı serbest ederek fuhuşhaneler açar ve zina yapmak isteyen erkekleri memnun eder. 
Erkeğin boşama hakkını elinden alarak ve kadınlara Allah'ın vermediği nice güya haklar vererek kadınları memnun eder ve hakeza... 
İçki içmeyi serbest etmesi, faizi serbest etmesi gibi yaptığı diğer icraatları da dikkate alınırsa Deccalın, deccaliyetin ve şimdiki yaşadığımız hayatın nasıl bir hayat olduğu anlaşılır. 
Dolayısıyla bu icraatlar karşısında toplum ikiye bölünür. Nefsani hayatı isteyip islamî hayat tarzını istemeyenler deccalı tasvip ederler ve onun peşinden giderler.
İslamî hayat yaşayan ve yaşanması gerektiğini savunan kesim ise bunlara karşı gelir ve bu kötülüklerin önlenmesi için gayret ederler.
***  
991. İnsan bir film seyrederken adeta filmin içine girer ve onlarla beraber olayları yaşar ve yanı başında olup bitenlerden haberi olmaz.
Aynen böyle de; hakiki film olan hayata ait olaylara da bakarken ve olaylar ile ilgilenirken insan kendini unutmamalıdır. Yoksa beklemediği bir anda ölüm gelip te "Haydi ahirete.." denirse vazifelerini yapmamış olmaktan dolayı çok pişman olur. Bununla beraber o kişi öldükten sonra da o olaylar hiç bir şey olmamış gibi devam edip gider.
***
992. İnsanı yaratan Allah cc erkeği kadın üzerine hakim yaratmıştır. Nisa 4. Dolayısıyla erkek kadına hükmeder, onu idare eder, hanımının gerek güzellik gerek diğer kadınlık özelliklerinden başkasını istifade ettirmez. Allah'ın kendisine verdiği kıskançlık özelliği ile hanımından başkasının istifadesine bırakmaz.
Ancak erkek gayr-ı meşru yola giderse o yolda gittiği kadına hükmedemez. Belki o kötü kadın onun gibi kaç erkeğe hükmeder. 
Kısaca meşru yolda erkek kadına hükmeder, gayr-ı meşru yolda kadın erkeğe hükmeder. 
Dolayısıyla bugün dünyada pek çok ülkede kadınların hükmetmeye başlaması bundandır. Gayr-ı meşru yol almış başını gidiyor. 
***
993. Meşru dairedeki kadın ile gayr-ı meşru dairedeki kadın tamamen birbirinden farklıdır. 
Maşru dairedeki kadın Allah'ın emrine uyarak tesettür eder, güzelliğini açıp saçıp diğer erkeklere göstermez, yabancı erkeklerin önüne çıkıp şarkı türkü söylemez ve kendisinden ne şekilde olursa olsun başka erkeklerin istifadesine bırakmaz ve kendisini sadece kocasına tahsis eder. 
Gayr-ı meşru dairedeki kadın ise açık saçık gezerek diğer erkeklerin önünde güzelliğini sergiler, en güzel elbiselerini giyer ve milyonlarca erkeğin önünde şarkılar türküler söyler, rol icabı diyerek yabancı erkekler ile her türlü gayr-ı meşru işleri yapar ve milyonlarca erkeğe seyrettirir, hatta ne kadar erkek seyrederse o kadar memnun olur. Kendisine nikah düşen erkeklerle tatlı sohbetler eder ve hakeza..
Demek bir kadın bütün kadınlık özelliklerini kocasına tahsis eder ve başka erkeklerin istifadesine engel olursa meşru yoldadır. Kendisinden ne şekilde olursa olsun başka erkekleri istifade ettirirse bu kadın gayr-ı meşru yoldadır. Elbette sadece saçını başını açıp gezen kadınla fuhuş yapan kadın bir olmaz. Cezaları da farklı olur.
***
994. Gece ve gündüz birbirine zıttır amma gün ikisinden meydana gelir.
Bir filmde bile senaryoya illa kötüler de konur. Öyle olmazsa o film film olmaz. Hayatta aynen böyledir. Zıtlar karşı karşıya getirilmiştir. Başka türlü hayat olmaz. İşte bu yüzden bu hayatta iyiler vardır kötüler vardır, sıcak vardır soğuk vardır, yaz vardır kış vardır. Zenginler vardır fakirler vardır. Dostlar vardır düşmanlar vardır, Melekler vardır şeytanlar vardır. Kâfirler vardır müminler vardır. 
İşte hayat bu zıtların birbirleri ile mücadele etmesi, bazen birinin, bazen diğerinin galip gelmesi şeklide devam eder ve bu hayat hayat olur ve netice verir ve kemâlini bulur. 
Eğer zıtlardan biri yok edilse diğeri de yok olur. Bir takımın rakibi olmazsa kendisi de değerini kaybeder. Onun değeri rakibi ile mücade ederken ortaya çıkar. 
Peygamberlerin karşısına çıkan kuvvetli düşmanların olması da bundandır. Biri diğerinin varlık sebebidir. İbrahim as'ın karşısında Nemrud'un olması, Musa as'ın karşısında Firavun, Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın karşısında Ebu Cehil ve pek çok kâfir, Bediüzzaman Hz.lerinin karşısında süfyan, Deccalin karşısında Mehdi-i azam ve İsa as'ın olması bundandır.
Dolayısla herkesin karşısında kendine göre mücadele edeceği bir rakibi vardır. O onun varlık sebebidir. Öyleyse kişi ondan şikâyet etmemelidir. Yapacağı şey onunla iyi bir mücadele vererek kemâlini bulmaya bakmalıdır.
***   
995. Çocuk yürümeye çalışırken elinden tutulur; yürüyebilsin diye,
Bizim toplumda koşana çelme takılır; düşsün diye!

 ***
996. Vali gibi bir dostunuz olsa onunla beraber onun makamına rahatça çıkar ve bir engelle de karşılaşmazsınız. Üstelik o makamda ikram ve hürmet görürsünüz. Amma eğer öyle bir dostunuz olmazsa o makama çıkabilmeniz için yıllarca çalışmanız ve eğitim görmeniz gerekir. Neticede bu makama çıkmak ya mümkün olur yada olmaz.
Aynen öyle de; Manevi makamlarda bir dostunuz olursa veya öyle bir makam sahibi bir zattan ders alırsanız o makamlarda onunla beraber rahatça gezersiniz. Daha sonra ise seni o makamlarda görmeye alışacaklarından daha sonra yalnız iken de o makamlara çıkabilirsiniz. Yoksa o makamlara ya hiç çıkamazsınız yada çıkmak için çok zaman çalışmanız gerekir. 
Aynen bunun gibi, Peygamberimiz'in sav sohbetinde bulunan sahabeler bir anda o feyze kapılıp o yüksek makamlara çıktılar. Bu sohbete mazhar olamayanlar ise o makamlara bir daha ulaşamadılar. İşte bunun için "sahabeye yetişilemez" veya "sahabeye yetişmek için hakiki sahabe olmak lazımdır" denmiştir.
***
997. "Dünyayı terk et" dedikleri zaman nefis hesabına dünyayı terk etmen gerektiğini; "Ahireti terk et" dedikleri zaman da nefis hesabına ahireti terk etmen gerektiğini anlamalısın. Yoksa dünyadan tamamen el etek çekmek yoktur. İstersen peygamberimiz'in sav hayatına bakabilirsin. Doğru olan O'nun yaptıklarıdır. O'ndan daha güzel şeyler yapmak ta mümkün değildir. O ise dünyadan el etek çekmemiştir.
***
998. Soru olmazsa cevabın kıymeti olmaz. Aşık olmazsa maşukun kıymeti olmaz. Açlık olmasa yiyeceklerin, susuzluk olmasa suyun kıymeti olmaz. Merak edip öğrenmek isteyen olmazsa alimin kıymeti olmaz. Dert olmasa dermanın kıymeti olmaz. Öyle ya hastalık olmasa eczanedeki ilaçların ne kıymeti olabilir?
Sıkıntı olmasa ferahlığın, fakirler olmasa varlığın kıymeti olmaz. Hatalar olmasa onları örtmenin, günahlar olmasa affın kıymeti olmaz.
Demek bu eksiklikler o varları kıymetlendiriyor. Cenab-ı Hak Adem as'ı affedene kadar melekler Cenab-ı hakk'ın affedici olduğunu bilmiyorlardı.
İşte insan hastalanması ile, acizliği ile, acıkması ile, susaması ile, kusuru ile hatası ile ve hakeza... Cenab-ı hakk'ın isimlerinin güzelliğinin görünmesine sebep olur.
Yani insan hatası ile, kusuru ile, acizliği ile muhtaçlığı ile ve hakeza insan olur ve vazifesini yapar. Bu yüzden hatasız insan olmaz.
Neden Cenab-ı Hakk "Eğer siz günah işlememiş bir toplum olsaydınız Allah sizi giderir ve sizin yerinize günah işleyen bir kavim yaratır ve onların günahlarını bağışlardı" buyuruyor?

***
999. Kur'an'ı Kerim'in mucizeliği kelimelerinde değil, kelimelerin ifade ettiği manadar. Bir insan da "oku" diyebilir. O insan bu kelime ile neyi kast ediyorsa bu kelimenin manası da o kadar olur. Amma Allah cc "oku" deyince bu kelimenin manası sonsuz oluyor.
***
1000. Allahuekber diyerek namaza, huzura çıkan kul Sübahaneke ve Fatiha ile Rabbine hitap eder. Kul "amin" diyerek sözünü bitirir. Bundan sonra Rabbi kuluna hitap etmeye başlar. Zira Kur'an'ın neresini kim ve nerede okursa okusun o anda konuşan hitap eden Cenab-ı Hakk'tır. Bu hakikat anlaşıldıktan sonra:
Namaz namaz olur,
Namaz mirac olur.
Buna mazhar olan kul
Halife-i Arz olur.
***
1001. Bir kişi birisini severse bu, her hareketinden ve sözünden belli olur.
Bir adam da birisini sevmezse, bu da her hareketinden ve her sözünden belli olur.
***
1002. Bir adamla ortaklık gibi ciddi bir şey yapacaksan anne-babasının hayır duasını almış mı almamış mı öğren. Yoksa onun işlerinin ters gitmesi sani de etkiler.
***
1003. Bu  dünyada yaşayan bir kısım insanlar zamanın çabucak geçmesi için dua ederken bazıları da zamanın hiç geçmemesini hatta durmasını isterler.
Dünya ise ne birine bakarak hızlanır ne de diğerine bakarak yavaşlar. Kendisine verilen emir doğrultusunda bir kararda devam eder gider.
Sen de öyle ol. Etrafındakilerin demesine göre davranışlarını değiştirme. Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda hiç kimseye aldırmadan devam et, git.
***
1004. İnsan manen terakki ettikçe daha fazla acizliğini, muhtaçlığını, hata, kusur ve günahlarını görüp anlamaya başlar. Bu hal terakki ettikçe daha da fazlalaşır. En nihayet insan sanki bir hata, kusur, günah yumağı haline gelir. Kendine ait hiç kemâlâtı bulunmaz.
Aleme ve kendine baktığı zaman gördüğü bütün güzellikleri, kemâl ve azameti Rabbine verir; nefsine baktığı zaman da sadece hata kusur, günah, acizlik ve muhtaçlık görür. Ve neticede aleme baktığı zaman "sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber, Lailaheillah" gibi zikirleri söylerken nefsine baktığı zaman da "Estağfirullah, Estağfirullah" zikrini çeker. Bu zikir dinimizde "Sübhanallahi vebihamdihi, sübhanallahil azim; vebihamdihi estağfirullah" Veya "Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilaheillallahuvallahuekber, velahavle velaguvvete illabillahil aliyyilazim" şeklinde ifade edilmiştir.
***
1005. Hedef herşeyi düzeltmek olmamalı belki hedef rıza-i ilahiyi kazanmak olmalı. Çünkü Allah dilerse bir dakikada bütün dünyayı düzeltebilir, bütün hastalıklara şifa verebilir, herkesi varlıklı kılabilir veya bolluğa gark edebilir, isterse bütün insanlara hidayet edebilir. Demek iş bunlarda değil. İş bizim içinde bulunduğumuz ortamda yapmamız gereken emir ve yasakları yerine getirmek ve vazifemizi yapmaktır. Maksadımız da Rabbimizin rızasını kazanmak olmalıdır.
***    
1006. Allah cc bu kâinatı, bu alemi, bu dünyayı senin için yaratmamıştır. Onları kendisi için yaratmıştır. Seni de yaratmıştır ki bu kâinata, bu aleme, bu dünyaya ve içinde yarattıklarına bakarak O'nun nasıl bir kudret sahibi olduğunu göresin, nasıl bir rahmet sahibi olduğunu anlayasın. Güzelliklere bakarak cemalini, mükemmelliklere bakarak kemâlini görüp seyredesin. Ayrıca bütün mahlukata çektiği ziyafetlere bakarak nasıl cömert, zengin, nasıl ikram edici olduğunu bilesin. Ayrıca nasıl bir hikmet sahibi olduğunu, adaletini, hayat verdiğini, öldürdüğünü, harika sanatlarına bakarak nasıl mükemmel bir sanatkâr olduğunu ve nasıl hiç bir şeyi unutmadığını ve hakeza anlayasın.
Bütün bunları anladıktan sonra bunları yapmaktaki şuunatına çıkasın ve daha sonra O'nun huzuruna çıkıp bütün isimlerinin tecellisi ile anladığın cemal ve kemâlini "sübhanallah" diyerek, nimetlerini "elhamdülillah" diyerek ve azamet ve kudretini "Allahuekber diyerek ifade edip huzurunda secde edesin ve O'na ibadet edesin. 
İşte Allah cc seni bunun için yaratmış ve bu hakikati Kur'an'da şu şekilde ifade etmiştir: "Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" Zariyat 56
Demek Allah cc insanı kendisine düşman olsun diye değil, kendisine meydan okusun, kendisine isyan etsin diye yaratmamıştır.
"İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım (düşman) kesildi?" Yasin 77
***
1007. Bu mülk tamamen Allah'a aittir ve bir zerresi bile hiç bir zaman bir başkasının olmayacaktır. Öyleyse bu mülke sahiplik davası gütme.
Ancak Allah cc mülkünden dilediğini dilediği kadar istifade ettirir. Öyleyse sen de O'nun mülkünden müsaade ettiği kadar ve O'nun izni ve rızası dairesinde istifade et ve şükret. Başkaları ettirdiği istifadelere bakarak nankörlük edip şikâyet etme!
***
1008. İnsan kâfirlerin dediği gibi sınırsız hür olan bir varlık değildir. Bütün insanların seyyidi olan Peygamberimiz sav için ne diyoruz? "Abduhu ve Rasuluhu" Yani O önce kul sonra resuldür.
Bütün insanlar da öyledir. Yani kul. Kul ne demek? Kul: bütün ihtiyaçları sahibi tarafından karşılanan, emredileni yapan, yasak edileni yapmayan köle demektir. 
Şimdi kendine bak bakalım, gerçekten Allah'ın kulu musun? Yani O emrediyor yapıyor musun? Yasak ediyor, yapmıyor musun? 
Kul emir ve yasakları sorgulamaz, sadece yapar. Emir ve yasakları sorgulayan insan değil şeytan olur. Allah'ın emrini ilk sorgulayan, eleştiren ve emre ilk karşı gelen şeytan olmuştur.
Demek insan hür değil kuldur, köledir. Amma Allah'ın kulu ve kölesi. Allah'a kul ve köle olan ise başkalara kul olmaktan kurtulur, belki gerçek hürriyeti kazanır. Çünkü Allah'a kul olmayı kabul etmeyeneler, yani Allah'ın emir ve yasaklarını dinlemeyenler başkalara kul olmaktan asla kurtulamazlar.
***  
1009. Bildim, gördüm ve anladım ki bu kâinat Allah'ın mülküdür ve O'nun idaresindedir. Bu yüzden son sözüm: "Mülk senindir, mutasarrıf ta sensin, Allah'ım! Ve şahitlik ederim ki Senden başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm senin kulun ve resulündür" 
"Allah'ım! Beni affet ve benden razı ol!"
Sadece ben değil bütün inananlar senin affını bekliyor Allah'ım!
***************************************************





HAYATIN GERÇEKLERİ KİTABIMIZ BU YENİ EKLENEN CÜMLELER İLE BERABER PİYASAYA ÇIKMIŞTIR
PDF olarak telefonunuza indirebilir veya dostlarınıza gönderebilirsiniz
BİR HİKMETLİ SÖZÜ BİR DİN KARDEŞİNE SÖYLEMEK BİR SENE NAFİLE İBADETTEN HAYIRLIDIR.
KİTABIMIZ HİKMETLİ SÖZLERDEN OLUŞMAKTADIR.















 






Her türlü takdir ve tenkidleriniz için yazar irtibat telefonu:
Selahattin ALTINTAŞ
0 542 642 40 45
E-Mail. selahattin.altintas@hotmail.com
***
Yazarın günümüz olaylarını objektif olarak değerlendirdiği makalelerini okumak için:
www.selahattinkoseyazilari.blogspot.com
   
 
 
 
 
 
   
 



 


   

 
 
 
 
 
   
 



































































      

           
















































































































































































***