18 Şubat 2011 Cuma

Şaşırdık!

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz “kâfirler sizin düşmanınızdır” buyuruyor; bizler dost diye onlara koşuyoruz. “Onlara sert davranın” diyor; biz bütün tevazuumuzu onlara gösteriyoruz. “Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin” diyor; biz en büyük dostumuz diye onları kabul ediyoruz. “İçki içmeyin” diye emrediyor ve onu yasaklıyor; biz onu serbest etmekle kalmıyoruz hatta o pis içkiyi içmeyi çağdaşlığın şartı sayıyoruz. Birileri kalkıp “Rabbimiz içkiyi yasak etmiştir, öyleyse bizde de yasaklansın” dediği zaman herkes ayağa kalkıp “içki yasaklanamaz, yoksa İslamî hayat tarzı yeniden mi geliyor” diye yaygara koparıyorlar. Rabbimiz zinayı yasak etmiş; bizde ise “fuhuş haneler kapatılıyor” diye utanmadan fuhuş gibi bir çirkinlik savunuluyor. Allah (c.c.) faizi yasak etmiş, faiz alıp-vermek Allah (c.c.) ve Resulüne harp açmak demek olduğu ayetlerle sabit olduğu halde günümüzde faiz ile iştigal etmek o kadar yaygınlaşmış ki neredeyse ona bulaşmayan kalmamış. Rabbimiz mirası nasıl paylaşacağımızı ayetlerle bildirdiği halde ona göre değil de bizim gibi aciz olan insanların yaptıkları kanunlara göre, hatta Avrupa’dan gelen kanunlara göre miras paylaşılıyor. Rabbimiz aramızdaki problemleri Kur’an ve Hadislere göre halletmemizi emrettiği halde, hatta böyle yapmayanların iman etmiş olmayacaklarını haber verdiği halde ne yazık ki günümüzde, değil Allah (c.c.)’ın emrettiği tarzda suçlulara ceza vermek, öyle yapılsın demek dahi büyük bir suç olarak kabul ediliyor. Allah (c.c.) kadınların örtünmesini emrettiği halde cadde ve sokaklarda neredeyse İslam’a uygun olan tesettürlü kadın görmek mümkün değil. . Maalesef günümüzde tesettürü sadece baş örtüsünden ibaret sananlar da çoğaldı. Açık saçıklık ise almış başını gidiyor. Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz kısası yani haksız yere adam öldürenin öldürülmesini emredip “kısasta sizin için hayat vardır” buyuruyor, bizler ise İslam düşmanı Avrupalıların emriyle idam cezasını kaldırıyoruz. Rabbimiz “ibret verici bir ceza olarak hırsızın elini kesin” emrediyor, bizde ise bu cezalar tatbik edilmediği için hırsızlık gittikçe artıyor, gündüz, göz göre göre hırsızlık ve kap-kaç olayları yaşanıyor. Sonrada bu kap-kaçın önü nasıl alınacak diye herkes kara kara düşünüyor.
Allah (c.c.) namazı emrettiği halde kılanlar ne kadar da az. Rabbimiz zekatı emrettiği halde veren ne kadar da az. Peygamberimiz s.a.v. “ Allah (c.c.)’tan başkasına secde ile emrolunsaydım kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim” buyurduğu halde kocasına itaat eden kadın ne kadar da az. Çocuklarımızı dinimizin emrettiği tarzda yetiştirmemiz gerekirken eğitimde bunun adının bile anılmaması ne kadar acı. Neticede utanma duygusundan uzak, yatak odası kıyafetiyle sokakta dolaşmaktan utanmayan, çalgı gördüğü yerde zıplayan, göbeği açık dolaşan bir nesil. Yolsuzlukları yapanların genellikle üniversite mezunu olmasının anlamı nedir acaba? İlim öğretirken Allah (c.c.) korkusu vermezsen olacağı işte budur!
Evet, durum bu. Bu kainatı yaratan, bizi yoktan var edip her gün rızkımızı veren Rabbimizin emrettikleri bir toplumda yapılmazsa, yasak ettikleri ise serbestçe işlenirse o toplum nasıl olur? Unutmayın! Geçmişte sadece ölçü ve tartıda hile yaptıkları için helak olan, sadece livata yaptıkları için helak olan kavimler vardır. Şimdi ise neredeyse bütün suçlar aynı anda işlenmektedir. Cenab-ı Hak bizleri muhafaza etsin.
Problem bellidir, çıkış yolu da bellidir. Amma ne fayda ki Allah (c.c.)’a yönelip kurtulmak yerine şeytana uyup rezil olma yolu tercih edilmektedir. İnsan toplumdaki bu yanlış gidişi görünce onu düzeltmek ister. Bakar ki toplumun büyük bir çoğunluğu bu isyan tarzı gidişten memnundur ve öylece devam etmesini savunmaktadır. Bu durumda bari ailemi düzelteyim, ailemizde olsun İslamî bir hayat tarzını yaşayalım der. Amma ne fayda. Ferdi ve aileyi toplumdan ayırmak mümkün değildir. Nasıl kış gelince her yeri ve herkesi az veya çok etkiler. Aynen öylede, aile ve ferd dahi toplumun gidişinden etkilenmektedir. Zaten televizyonlar toplumdaki bütün rezillikleri evin içine kadar getirmektedirler. Almayalım desen en yakınların, karın ve çocukların senin karşına dikilir. Bu mücadeleyi de kaybedersin. Bu durumda ne yapacağını şaşırır ve bari kendimi kurtarayım dersin. Böyle bir durumda ve böyle bir toplumda insan  elbette ne yapacağını şaşırır. Hatta öyle çaresiz kalır ki, neredeyse ölümü ister. Peygamberimiz s.a.v bu hakikate işaret ederek “ kişi bir kabrin yanına varıp ‘keşke bunun içinde yatan ben olsaydım’ diye temennide bulunmadıkça kıyamet kopmaz” buyurmuşlardır.
Ne yazık ki tarih boyunca bir çok kavim bu tarz hareketler yüzden helak olup gitmişlerdir. Ders alan nerede? İlla başa gelince mi anlayacağız. Akıllı insan başkasının başına gelenden ders alır. İş başa geldikten sonra anlamanın ne faydası olur ki.
Ya hu! Allah (c.c.)’ın mülkünde, O’nun idaresinde O’na isyan ederek rahat etmek mümkün müdür? Allah (c.c.)’ın gönderdiği elçileri, peygamberleri dinlemeyen toplumlar helak oldukları, belaları da başlarından eksik olmadığı halde  hangi akıl ile Allah (c.c.)’a isyan etme cesaretini gösteriyoruz, hayret!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder