18 Şubat 2011 Cuma

Yolcuyuz…

Hemen herkes hayatı boyunca bir çok kez yolculuk etmiştir. Geçenlerde yaptığım uzun bir yolculuk ile yolcuların hissiyatını tekrar yaşama imkanı buldum. Daha yolculuğa başlamadan neler yaptığınıza dikkat ettiniz mi?
Önce yapacağım yolculukla ilgili bilen kişilerden bilgi alıyorsun. Soruyor, soruşturuyorsun. Gitmek istediğin yere en kısa ve en selametli yolları sorup araştırıyorsun. Gideceğin yola ve duruma göre hazırlık yapıyorsun. Olabilecek en küçük ihtiyaçları bile düşünüyor ve onları bavuluna yerleştiriyorsun. En küçük bir çakmağı veya bıçağı bile ihmal etmiyorsun. İhtiyaç olanları değil ihtiyaç olma ihtimallerini bile hesaplıyorsun. Yolculuğum boyunca rahat edeyim veya sıkıntı çekmeyeyim diye.
Evet bunlar hepimizin yaptığı ve akıllı her insanın yapacağı işlerdir. Doğrusu da budur. Madem akıllı insan çıkacağı yolculuk için hazırlanır, yolculuğu ile ilgili bilgileri bilenlerden sorup, öğrenir; öyleyse, ruhlar aleminden gelip ebedi aleme doğru hareket eden bizler neden bu yolculuk yokmuş gibi hareket ediyoruz? Neden bu dünyada sanki geçici değilmişiz gibi, sanki yolcu değilmişiz gibi yaşıyoruz?
Desek ki; hayır biz yolcu olduğumuzun farkındayız, ebedi hayata doğru gittiğimizin bilincindeyiz, o zaman şu soruyu sormak lazım”şu yaşadığımız hayat gerçekten ebedi hayata hazırlananların hayatına benziyor mu” elbette hayır. Eğer öyle olsaydı biz hep bu yolculuğu merak eder, hep onu konuşur, hep oralar ile ilgili şeyleri merak eder, sorup öğrenmeye çalışır ve hareketlerimizi hep ona göre yapmaya çalışırdık. Ve daima oralardan haber verenleri dinlerdik ki onlar sadece peygamberlerdir. Bu yolculuğa ne zaman çıkacağımız belli de olmadığından her zaman hazırlıklı olurduk.
Şimdi bizler ruhlar aleminden geldik, ana rahminden geçici olan, müthiş bir imtihan yeri olan ve üç gün kalacağımız ve bu yolculuğumuzda üçüncü durağımız olan dünyada bulunuyoruz. Yarında ahiret alemlerine göçmüş olacağız. Ancak bu dünya hayatından sonraki yolculuğumuzun ve hayatımızın güzel veya azaplarla dolu olması şu dünyadaki yaptığımız hareketlere, söz ve davranışlara bağlıdır. Bunun için şimdi yaptığımız hareketler son derecede önemlidir. Öyleyse hangi hareketlerimiz doğru, hangi hareketlerimiz yanlış merak etmemiz gerekmez mi? Hangi hareketimize ne gibi mükafatlar verilecek, hangi hareketlerimize ne gibi azaplar verilecek neden araştırma, öğrenme gayreti içinde değiliz. Diyelim ki öğrendik. Öğrenmek yetiyor mu? Neden onları hayatımıza tatbik etme gayreti içinde değiliz? Günlük konuşmalarımız, sohbetlerimiz neden bu meseleler üzerine olmuyor? Bunlardan daha önemli ne var ki onları konuşup tartışıyoruz.
Evet bu yolculuğumuz biz istesek te istemesek te kabir alemi, berzah alemi, kıyamet ve haşir ile devam edecektir. Uzunluğu elli bin sene olan kıyamet gününde herkes yaptığının hesabını verecektir. Dinimize uyan hareketler doğru, uymayan hareketler yanlış kabul edilecektir. Ben bilmiyordum gibi veya herhangi bir mazeret geçerli olmayacaktır. O gün canlarının istediği gibi yaşayanlar, Müslümanlarla uğraşmayı marifet sananlar, dine uygun yaşamayı isteyenleri irticacı diye suçlu ilan edenler Cehennemi görünce içleri yanacak, hatta ölüp yok olmayı isteyecekler amma ne fayda orada ölmüp kurtulmak ta ellerine geçmeyecektir.
Üç bin yıllık sırat köprüsünden sonra artık herkes bu dünyada yaptıklarına göre Cennet veya Cehennemdeki hak ettiği yere varacak ve sonsuz bir hayat başlayacaktır.
Bilsen de bilmesen de, inansan da inanmasan da gerçek budur. Artık sen bilirsin…
********

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder