2 Şubat 2011 Çarşamba

Hayat bu olamaz!

Bu gece mevlid kandili. Bütün mü’min kardeşlerimin mevlid kandillerini tebrik ediyorum. Belki de bu dünyadaki en büyük hadise son peygamber, bizim peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.in dünyaya teşrifleridir. Zira O olmasaydı ne biz olacaktık, ne de bu dünya. Bunun için bütün insanlar, inansa da inanmasa da kimin hatırına yaratıldıklarını ve kimin hatırına yaşayıp nimetlendiklerini bilmelidirler. Hatta, yok etmek için uğraştıkları, O peygambere tabi Müslümanlar olmasa, dünyalarının başlarına yıkılacağını da unutmamalıdırlar. Nitekim, Mehdi-i Azam ve İsa a.s. dönemlerinden sonra bu kâfirlerin dünyayı ele geçirecekleri ve nefisleri nasıl istiyorsa öyle yaşayacakları ve nihayetinde de dünyanın başlarına yıkılacağı, yani kıyametin onların başları üzerine kopacağı açık bir şekilde haber verilmiştir.
Konumuza dönecek olursak: Yer yüzünde yaşayan canlılara dikkat edilirse, sadece insan onlardan çok farklı olarak yaratılmıştır. Mesela, hiçbir canlı yemeğini pişirerek yemez, bir yere gitmek için bineğe ihtiyacı olmaz. Barınmak için binalar yapmaya ihtiyacı olmadığı gibi elbise, ayakkabı alıp giymeye de ihtiyacı yoktur. Hastalandığı zaman doktora gitmeye, ilaç kullanmaya ihtiyacı olmadığı gibi, gözleri az görünce gözlüğe ihtiyacı da olmaz. Hayatta lazım olacak bilgileri öğrenmek için okula gitmeye ve eğitim masraflarında bulunmaya da ihtiyacı yoktur, hatta ısınmak için oduna kömüre, yatmak için yumuşak yataklara da ihtiyacı olmaz. Traş olmak için berbere, ulaşım için yollara da ihtiyacı yoktur. Aklınıza ne gelirse. Onların ihtiyacı olan şeyler onlara yaratılıştan verildiği gibi, düşmanına karşı silahı da yanındadır. Hem de o hayvanın düşmanına uygun bir silah.
İnsan ise tam tersi. Adeta her şeye muhtaç bir şekilde yaratılmıştır. Ayakkabıdan elbiseye, binekten barınacağı eve, yeme içmeden silaha, elektrikten suya, hastaneden doktora, güvenliği için askerden polise, kendisine lazım bilgileri öğrenmek için okullara, öğretmenlere, kitaplara, ev eşyasından yolara, köprülere, gemilerden uçaklara… aklınıza ne gelirse ihtiyacı var. Şimdi bu ve bunun gibi nice ihtiyaçları olan insan, elbette tek başına bu ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bu yüzden toplu halde yaşamaya muhtaçtır. Tek bir işi yapmayı öğrenen insan, diğer insanların o alandaki işini görür ve kazandığı para ile de kendi ihtiyaçlarını karşılar. İşte mesleklerin çıkış noktası burasıdır. Herkes bir işi yapmayı öğrenir ve o işte meleke sahibi olur. Böylece insanlar birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayarak toplu halde yaşaralar. Şimdi, bir insan, hangi işi yaparsa yapsın, bir gün, bir sene, on sene. Sonunda ister istemez şu soru aklına gelecektir: ‘Ben bu işi yapmak için mi dünyaya geldim?’ Çünkü, yıllarca o işi yapıyor, sonunda kabre giriyor. Aklıyla, gözü ile bu gerçeği görüyor. Bu durumda ister istemez diyecek ki ‘Hayat bu olamaz!’ Mesela; bir ayakkabı tamircisini düşünün. Her gün geliyor, dükkanı açıyor, ayakkabıları tamir ediyor ve gidiyor. Yıllarca böyle. O zaman demeyecek mi ki ‘Hayat bu mu?’ Diyelim ki adam pilot. Kıtalar arası uçuyor, bir şehirden diğerine yıllarca yolcu taşıyor. Git git gel. Sonrada öl, kabre gir. O dahi demeyecek mi ki ‘Hayat bu olamaz.’ Başbakan da olsa, sıradan bir memur da, işçi de olsa patron da olsa, zengin de olsa fakir de olsa yine aynı şeyi söyleyecek: ‘Hayat bu olamaz!’
- Öyleyse hayat nedir? -Niçin dünyaya geldik? -Niçin yaşıyoruz? Soruları ister istemez akla gelecektir.
İş buraya geldiği zaman gerisi kolaydır. Çünkü kendisine bu soruyu sormaya başlayan insan inşallah doğru cevabı da bulur. Öyleyse cevabı biz verelim. Bu kâinatı, bu dünyayı ve insanı yaratan zat insanları kendisine ibadet etmek için yarattığını son elçisi ile gönderdiği kitabında bildirmiş ve insan kalbinin ancak Allah’ın zikri ile tatmin olacağını haber vermiştir. Allah’a ibadetten uzak olanların günümüzde nasıl bunalımlara düştükleri herkesin gördüğü bir gerçektir. Öyleyse bu insanın ilk işi O’nu tanımak, varlığına ve birliğine inanmak ve başka ilah olmadığına şahitlik etmektir. Bütün nimetleri ondan bilip ona şükür etmektir. İnsanın bütün yaptıklarından ahirette hesap vereceğine inanmaktır. Bu mülkün tamamen O’nun olduğuna inanmak ve her an O’nun tasarrufunda olduğunu kabul etmektir. Kendisini O’nun yarattığına inanmak ve sadece O’na kul olmaktır. Yani; hayatını O’nun emir ve yasaklarına uygun olarak yaşamaktır. Başkaları engellemeye çalışsalar bile O’na kulluktan vazgeçmemektir. Bahusus farz olarak emrettiği beş vakit namazı mutlaka kılıp, Ramazan orucunu tutmaktır. Diğer farz olan emirlerini yapmak ve yasak ettiği; özellikle içki, kumar, adam öldürmek, faiz yemek, ana-babaya isyan, büyü yapmak, puta tapmak, şirk koşmak gibi büyük günahlardan şiddetle kaçınmaktır. Dinin bütün hükümlerinin toplum hayatında yaşanması ve tatbik edilmesi için gayret göstermek ve hatta bütün dünyada tatbik edilmesi için çalışmaktır. Netice olarak hayat, bu kâinatı yaratan zata inanmak ve sadece onun emir ve yasaklarına uyarak yaşamaktır. Kısaca hayat budur. Eğer iman ve salih amel olmazsa, insan ne yaparsa yapsın, boştur. Amma, iman eder, salih amel işlerse o zaman geçimini sağlamak, kimseye muhtaç olmamak için çalışması dahi, güzel bir niyet ile ibadet hükmüne geçer ve hatta çocuğunun ağzına koyduğu lokmaya kadar her şeyden sevap kazanır. O zaman yaptığı işler de boş olmaz.
Cenab-ı Hak bizleri iman edip Salih amel işleyenlerden ve helal kazanıp helal yiyenlerden etsin, amin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder