24 Şubat 2011 Perşembe

Peygamberimiz (sav) manevi alemin güneşidir

Bu alemin maddi güneşi şu kendisi ile aydınlanıp, ısındığımız güneştir. Nasıl bu güneş sönse veya biz gözlerimizi ona karşı kapasak karanlıklar içinde kalırız, hatta maddi hayatımızın devam etmesi dahi mümkün olmaz. Yani, bizim maddi hayatımız maddi güneşe bağlı olduğu gibi, manevi hayatımız dahi manevi güneşe  bağlıdır. Nasıl maddi güneş olmadan maddi hayatımız devam edemiyorsa, manevi hayatımızın dahi devam etmesi manevi güneşimize bağlıdır ve o manevi güneşimiz Hz.Muhammed (sav)’dir.
Bu alemde her şeyin bir maddi, bir de manevi yönü vardır. Mesela bir meyvenin maddi yönü vardır ki birçok vitamin mineral gibi maddi hayatımıza lazım olan şeyleri içerir. Aynı meyvenin manevi yönü ise, helal ve haram olması gibi, o dahi manevi hayatımıza bakar ve manevi hayatımızı besler. İnsanın da maddi ve manevi iki yönü olduğu gibi, maddi kalbi ve manevi kalbi, maddi gözü ve manevi gözü gibi duygu ve cihazlarının dahi iki yönü bulunmaktadır. Yani kişi “seni bütün kalbimle seviyorum” dediği vakit herhalde vücuda kan pompalayan kalbini kast etmiyor. İman etmeyen kâfirlerin kör olduğu ayet ile sabit iken herhalde kör olan onların bu maddi gözleri değildir ve hakeza.
İşte insanın bu manevi yönünün hayat bulması ve canlı olarak devam edebilmesi, bu alemin güneşi olan Hz.Muhammed (sav)’i dinlemesi ve kabul etmesine bağlıdır. Nasıl bu güneşe karşı yüzünü dönen karanlık nedir bilmez ise, manevi güneş olan Hz.Muhammed (sav)’e karşı yüzünü dönenin de manevi alemi nurlar içinde olur. O, karanlık nedir bilmez. Mesela: kâfirler için insanın nasıl meydana geldiği, nereden gelip nereye gittiği gibi meseleler tamamen karanlıkta ve bilinmez iken, bir mümin için bunlar bilinen şeylerdir. Kâfirler daha bu kâinatın nasıl meydana geldiğini bilmedikleri ve öğreneceğiz diye koşuşturdukları halde bir mümin için bu gayet açıktır. Kâfirlerin daha insan niçin yaratılmıştır, vazifesi nedir? Kainatı ve insanı yaratan zat acaba ne için yaratmıştır, gibi daha detaylı soruların cevaplarını bilmeleri ise tamamen imkansızdır. Demek kâfirlerin alemleri tamamen karanlık ve bilinmezliklerle dolu iken, bir müminin dünyası nurlu ve aydınlıktır. Onun aleminde bilinmeyen bir şey yoktur.
Evet, manevi alemimizin hayat bulması O peygamberi dinlememize ve getirdiklerini kabul etmemize bağlıdır. Buna iman denir. Manevi alem iman ile hayat bulur. İman ettikten sonra manen hayat bulan insandaki cihazlar da canlanarak manevi alemi görmeye, manevi sesleri işitmeye başlarlar. Demek, bütün mesele manevi güneşimiz olan zata yüzümüzü dönmek, O’nu kabul edip iman etmek, getirdiklerini kabul edip elimizden geldiği kadar hayatımıza tatbik etmeye çalışmaktır. O zaman bütün alemimiz nurlanacak ve karanlıklar yok olacaktır.
İşte dünya ahiretin tarlası ve bir numunesi olmak cihetinden müminlerin alemi bu dünyada nurlu ve aydınlık olduğundan yarın ahirette de nurlu ve aydınlık olacak, ebedi olarak karanlık görmeyeceklerdir. Çünkü cennette karanlık olmayacaktır. Kâfirlerin gidecekleri cehennemde ise aydınlık diye bir şey olmayacak, bu dünyada o manevi güneşe gözlerini yummalarının cezası olarak ebedi olarak karanlıklar içinde kalacaklar ve azap olunacaklardır.
….
GÜNÜN SÖZÜ; “Bu alemi bize ders veren peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. O’nu dinlemeyen bu alemden bir şey anlamadan göçer gider.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder