10 Şubat 2011 Perşembe

Irk var, ırkçılık yoktur.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor, “Şüphesiz biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi taife ve kabileler halinde yaptık, ta ki bir birinizi tanıyasınız.”
Demek insanları kavim kavim yaratan Cenab-ı hak’tır. O Hakim’dir, abes iş yapmaz. Öyleyse insanların böyle kavimler halinde yaratılmasında bir çok hikmetler vardır. Nasıl ki ordu teşkil edilirken kolordulara, tümenlere, tugaylara, taburlara, bölüklere hatta on kişilik mangalara kadar bölünür. Çünkü öyle gerekir. Bu bölünme neticesinde bir er veya bir komutanın yeri ve vazifesi belli olur. Aksi takdirde o ordu vazifesini yapamaz. Demek o bölme onların bir birleriyle mücadele etmesi için değildir. İnsanlar da aynen bir ordu gibidir. Onların da kavim kavim yaratılmaları bir birlerine düşman olmaları için değil, bilakis her ferdin yerinin ve herkesin vazifesinin belli olması ve daha bir çok hikmet için böyle yapılmıştır.
Peki diğerlerinden üstün olan kavim veya ırk var mıdır? Elbette hayır. Zira Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur “ Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük takva iledir” Demek herkesin dünyaya geldiği kavme göre bir ırkı vardır. Ancak o ırktan dolayı bir üstünlüğü yoktur. Bu yüzden dinimizde ırkçılık şiddetle yasaklanmış ve ırkçılık yapanlar Cehennem’e ilk gireceklerden olacakları haber verilmiştir. Yarın ahirette ırkımızdan dolayı bir hesap olmayacağı gibi ırkımızdan dolayı bir ayrıcalığımız da olmayacaktır. Zaten ırkımızı kendimiz seçmiş değiliz. Erkek veya kadın olmamızı nasıl Rabbimiz tayin etmişse hangi ırktan dünyaya geleceğimize de O karar vermiştir. Hatta bir Hadis-i şerif’te peygamberimiz s.a.v. cehennem’e ilk girecekler arasında Arab’ı saymış ve “ırkçılık sebebi ile” buyurmuştur.
Demek bizler hangi ırktan olursak olalım “innemelmü’minüne ihvetün” (mü’minler ancak kardeştirler) ayet-i kerimesi gereğince hepimiz kardeşiz. Öyleyse hangi ırktan olursa olsun bütün Müslümanları kardeş bileceğiz. Evet bin seneden fazla bu emre göre hareket eden müslümanlar kardeşlik şuuru içinde hareket etmişler, birlik olmuşlar ve asırlarca ehl-i küfre galip gelip, dünya üzerinde izzet ve şerefle yaşamışlardır.
Ne olduysa son iki yüzyılda olmuş, müslümanları dinlerine bağlı oldukları sürece yenemeyeceklerini anlayan Avrupa ve Amerikalılar sonunda onları dinlerinden uzaklaştırma formülünü bulmuşlardır. Son iki yüz yılda bu konuda ne gerekiyorsa yapmışlar ve dinimizin yasakladığı ırkçılığı da alem-i İslam’ın içine atarak Alem-i İslam’ı parça parça etmişler ve şimdi de meyvelerini toplamaktadırlar. Bütün dünyanın gözleri önünde gelip alem-i İslam’ın göbeğine oturmuşlar ve müslümanlara her türlü zulmü reva görmektedirler.
Bütün ırkçılıkların arkasında, her kötülüğün arkasında olduğu gibi, Amerika ve Avrupalılar vardır. Bugün ırkçılığı teşvik ederek Kürtleri harekete getiren ve Kürt devletini kurduranlar da onlardır. Ne dersiniz? onlar Kürtleri çok mu seviyorlar yoksa başka hesapları mı vardır? Elbette bu kürt meselesi başlı başına bir konudur ve maalesef yüzyıllarca cephelerde omuz omuza çarpıştığımız bu kardeşlerimizi küstürecek, hatta onları kendimize düşman edecek kadar yanlış politikalar izlenerek büyük hatalar da yapılmıştır. Irkçılık ta bunlardan biridir.Evet, hayatın şakası yok ve hayat hata kabul etmiyor. Ve maalesef bedeli de çok ağır oluyor. Biz nasıl bir ülkeyiz ki; herkes yeni dostluklar kurmakla meşgul iken biz dostlarımızı da düşman haline getirebiliyoruz, hayret! Evet bu Avrupa ve Amerikalıların dostlukla bir işleri yoktur. Onlar menfaatleri olmazsa çocuklarına bile yardım etmezler.Yirmi senedir ülkemizde yaşadığımız terörün arkasında kimler var? Elbette Amerika ve onların dedeleri olan Avrupalılar. Hatırlıyor musunuz? Bizim ülkemizi de bir zamanlar bunlar elimizden almaya kalkmışlardı da, ülkemizi işgal etmişlerdi de kurtuluş savaşını biz bunlara karşı vermiştik. Biz ülkemizi bu Avrupalılardan kurtarmıştık. Bu adamlar halen bize böyle düşmanlık ettikleri halde nasıl oluyor da biz hala onları dost kabul ediyoruz? Bir türlü anlamak mümkün değildir. Eğer onlar bizim dostumuz ise düşmanımız kimdir?  
Adamlar çok akıllı. Ne edip edip alem-i İslam’ı parçaladılar ve gelip göbeğine oturdular. Diğer İslam ülkelerine de saldırma planları yapıyorlar. İslam ülkeleri de sıranın ne zaman kendilerine geleceğini bilmeden korku içinde beklemektedirler. Uyanmaya uyandılar amma ne fayda? Şimdi ne yapacaklarını bilemez bir vaziyetteler. Zira iş gerçekten çok çetin.
Biz konumuza dönecek olursak; bizler yani bütün insanlar Adem a.s. ile Havva validemizin çocuklarıyız. Dostumuz mü’min ve müslümanlardır. Düşmanımız ise İslam’a düşman olanlardır. Bu gün de, tarih boyunca da bize daima düşmanlık eden ve bundan sonrada bize düşmanlık edecekleri kesin olan bahusus, Avrupa ve Amerikalıları dost kabul etmek ve dost diye onlara sarılmak herhalde akıl almaz bir hamakat örneğidir.
İşin doğrusu/Selahattin ALTINTAŞ/16.12.2005
Seçim ve İslamiyet

Şu seçim meselesi maalesef İslamî kesimin veya İslam’a hizmet dava eden bir çok kişinin kafasını karıştırmış ve İslam inancına zıt fikirleri savunmalarına ve dolayısıyla diğer insanların da yanlış fikirler edinmelerine sebep olmuştur.
İslam’a hizmet dava ettikleri halde itikadî ve fıkhî meseleleri iyi bilmediklerinden veya bilenlerden dinlemediklerinden birinci halife Hz. Ebubekir’in seçimle iş başına gelmesine kıyasla seçim yapılan bütün ülkelerin İslamî bir idareye sahip olduklarını sanmaktadırlar. İdarecilerin seçimle iş başına gelmesini “İslam’ın ta kendisi” diye savunmaktadırlar. Herhalde cahillik olsa olsa bu kadar olur.
Bu gün Amerika’da, İngiltere’de, İtalya’da, Yunanistan’da ve hakeza dünyanın bir çok ülkesinde seçimler yapılmakta, yöneticiler seçimle iş başına gelmektedirler. Şimdi bu ülkelerin İslam’a göre idare edildikleri söylenebilir mi? Kardeşim! Bunu anlamak bu kadar zor mu? İslamiyet bir bütündür ve her şeyi kendine hastır. İslam’a göre yapılan seçimin şartları vardır. İslam’a göre olan seçim ile bu gün yapılan seçimlerin sadece isimleri ve görünüşleri benzemektedir. İslam’a göre kimlerin oy kullanabileceğini, kimlerin seçilebileceğini sen biliyor musun? Mesela beş vakit namaz kılmayanlar değil ülkeyi idare etmek için başa geçmek, mahkemede şahit bile olamazlar. Bir zamanlar bir padişah beş vakit namaz kıldığı halde camiye devam etmediği için mahkemede şahitliği kabul edilmemiştir. Bunun üzerine o padişah sarayın yanına bir cami yaptırmıştır. Bu sadece şartlardan birisidir. Diğerlerini de öğrenmek isterseniz lütfen ilmihal kitaplarına müracaat ediniz
İslam’a göre seçilen şahıslar ve oluşturulan meclislerin asıl vazifesi; Allah (c.c.)’ın kesin olan emir ve yasaklarını tatbik ederek toplumu idare etmektir. Bu şahıslar oluşturulan mecliste dine ait olmayan dünyevi meseleleri de istişare ederek hallederler, kararlar alırlar ve memleketi bu şekilde idare ederler. Yani nereye yol yapılacak, nereye köprü yapılacak, kırmızıda geçen ne kadar ceza verecek, ülkenin ihtiyacı olan doktor, mühendis nasıl yetişecek, nerede ne kadar personel çalışacak, ne kadar maaş verilecek gibi dünyevi meseleleri İslam’a zıt olmayacak şekilde istişare ederek karar altına alırlar ve tatbik ederler. İşte bu tarz vazife yapan meclislerle olan yönetim şekline Cumhuriyet denir. Demek isim veya seçim bizi aldatmamalıdır. Zira Rusya’da da seçim var Amerika’da da; veya Çin’in adı da Cumhuriyet, Çekoslovakya’nın da. Demek isim ve seçim işi değiştirmemektedir. Öyleyse fark nerededir?
Fark seçimle iş başına gelmiş meclis Allah (c.c.)’ın kesin emirlerini ve yasaklarını kabul edip onları toplumda tatbik ederse ve dine zıt kanunlar çıkarmadan dünyevi işleri de istişare ederek yürütürse İslamî olur. Eğer meclis İslamî esasları hiç nazara almadan tamamen kendi görüşlerine göre kanunlar çıkarır ve çıkan kanunların İslam’a uyup uymadığı hiç hesaba katılmazsa bu idare tarzına DEMOKRASİ denir. Demek demokrasinin İslam ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi dini hükümlerin esas alınmasını da suç saydığından demokrasi sadece İslamiyet ile değil bütün dinler ile de taban tabana zıttır. Bu yüzden İslam’ı tamamen red eden demokrasiyi benimsemek kişinin itikadına zarar verir.
İşte bu farklar hiç belirtilmeden, hutbelerde ayetlerden de deliller getirerek, İslam’ı tamamen red eden idare tarzlarının tamamen İslamî olduğu gibi yanlış bilgiler verilirse bunun vebali çok ağır olur. Bu şekilde itikadı bozulanların yarın ahirette hesabını kim verecek? veya yarın onlar ahirette sıkışınca “bize hutbelerden böyle anlattılar” derlerse ne cevap verilecek?
Dikkat edin! Şura suresindeki istişare ile ilgili ayetler dünyevi meseleler ile ilgilidir. Yoksa değil yüz kişilik bir meclis belki bütün insanlar toplansalar Allah (c.c.)’ın yasak ettiklerini serbest, emrettiklerini yasak edemezler. Örnek verirsek; mesela Allah (c.c.)’ın yasak ettiği içkiyi, faizi serbest edemezler veya mesela zekatı yasaklayamazlar. Amma ne fayda ki bugün neredeyse bütün devlet idarelerinde Allah (c.c.)’ın emir ve yasakları hiç hesaba katılmamaktadır. İnsanoğlu ne kadar cür’etkâr. Askerde meşhur bir söz vardır “emre karşı mı geliyorsun?” Çünkü bir komutanın veya bir üstün emrine karşı gelmek büyük suçtur. Öyleyken nasıl oluyor da bu kâinatı ve bizi yaratan Allah (c.c.)’ın emirleri hiçe sayılıyor? Hayret!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder