Geçen Çarşamba günü babamı ahirete uğurladık. Allah cc cümle geçmişlerimize rahmet etsin. Babam 79 yaşında olmasına rağmen gayet dinç idi. Dolayısıyla ciddi bir rahatsızlığı da yoktu. Bu yüzden ani vefatı bizleri etkiledi. Denizli’nin Yatağan Kasabası’nda geçirmiş olduğu bir trafik kazası sonucu hayata veda etti.
Demek, sağlıklı olmak, genç olmak ahirete gitmek için, bu hayattaki en büyük gerçeklerden biri olan ölüm için engel değildi. Ahirete gitmek zamanı geldi mi, illa bir sebep çıkıyor ve hiç hesap etmediğin bir vakitte “Haydi, sıra senin” denebiliyordu.
Evet, işte bu gerçek her zaman yaşandığından akıllı olan birisi için yapılacak en akıllıca iş her zaman gitmeye hazırlıklı olmaktır. Çünkü yaşanan gerçeklerde göstermiştir ki ölümün insanın karşısına ne zamana ve nerede çıkacağı belli olmuyor. Öyleyse bizler daima onu beklemeli ve onun gelişine hazırlıklı olmalıyız.
Babam kaza sonrası komaya girdi ve beyin kanaması sonucu hiçbir kıpırdama olmaksızın bir hafta kadar yattı. İnsanın ne kadar aciz olduğunu bu süre içerisinde beklerken bir kez daha gördüm ve belki de hakkal yakin yaşadım. Zira beyin ameliyatını yapan doktor, daha sonra gelen ve Iğdır’da kalp doktoru olan yeğenim Zeynep Apalı hiçbir şey yapamıyor ve ‘bekleyeceğiz’ diyorlardı. Evet, beklemekten başka hiçbir şey yapamayacaklarını itiraf ediyorlardı. Bizler zaten bir şey yapamıyorduk. Evet, bu alanda en yetkili olan doktorlar ellerinden hiçbir şeyin gelmediğini itiraf ediyorlar ve herkes bekliyordu. Tahmin ediyorum bu olayda yaşananlar herkesin nasılda aciz olduğunu anlamak için kâfi gelmiştir. Evet, insan son derece aciz bir varlık. Peki… neyi bekliyorduk? Evet, o anda ve her zamanda bize ve babama herkesten daha yakın olan, kişiye şah damarından daha yakın olan zatın, Allah’ın hükmünü bekliyorduk. Zira O’nun gücü her şeye yeterdi. İsterse babamı bir anda ayağa kaldırabilir veya öldürebilirdi. Yani, bu olayda Allah’ın cc “yuhyi ve yümit” yani yaşatan ve öldüren olduğunu yaşayarak gördük. Zira yaşatırsa şaşacak bir şey yoktu. Amma ölmesine hükmederse gene de yapacak hiçbir şey olmazdı. Bir de şunu gördüm. O öldürmezse kimse ölemezdi. Zira beyin tamamen devre dışı kaldığı halde babam yaşamaya devam ediyor ve ne kadar daha bu şekilde yaşamaya devam edeceğini kimse tahmin dahi edemiyordu. Malumunuzdur, nice insan aylarca bu şekilde kalabiliyordu. Kimsenin makinenin fişini çekme hakkı da yoktu. Öyleyse, Allah cc hükmetmeden ölmekte mümkün değildi.
Yeri gelmişken beyin ölümü gerçekleşen hastalar için de bir şeyler söyleyelim. Beyin ölümü gerçekleşen hastanın bu günkü tıp ilmine göre artık kalkıp hayata dönmesi mümkün değildir. O bir nevi ölüdür amma kalbi atmakta, bir nevi hayat belirtisi göstermektedir. Makinenin fişi çekilirse ölecektir. Beyin ölümü gerçekleşen hastanın fişinin çekilip çekilemeyeceği aileye sorulmaktadır. Bu durumda aile bu kararda zorlanmakta, adeta en yakını olan hastanın ölüp ölmemesine karar vermek gibi çok ağır ve sorumluluğu olan zor bir karar vermeye zorlanmaktadır. Bu karar zor bir kararı aileye bırakmamalıdır. Aile zaten ne kadar bilgiye sahiptir ki böyle önemli bir kararı verebilsin? Bu konuda fetva verecek olan yetkili hocalarımıza da işin ilmi tarafı çok iyi anlatılmadığından doğru fetvaya da ulaşmak mümkün olmamaktadır. Bu durumda yapılacak en doğru iş hastanın kendi haline ölmesinin beklenmesidir. Tıbben yapılması gerekenler yapıldıktan sonra beklenmeli ve fişin çekilmesi cihetine gidilmemelidir. Çünkü bu durumlarda ömür boyu vicdan azabı çekilebileceği gibi, ahirette de büyük bir sorumluluk altına girilebilir. Cenab-ı Hak hiç kimseyi böyle kararlar almak zorunda bırakmasın.
Bu vesileyle şunu da belirtelim ki zamanında anne babalarımızın haklarına güzelce riayet etmelidir ki sonra fırsat elimizden kaçmış olur. Kardeşime daha on onbeş gün önce telefonda şöyle demiştim. “Bak kardeşim, cennet sana çok yaklaştı. Annem babam senin yanında. Çok küçük şeylerle onları memnun edebilir ve cenneti kazanabilirsin.” Peygamberimiz (sav) öyle demişti “Kim anne babasının veya onlardan birisinin ihtiyarlığına yetişir de cenneti kazanamazsa burnu yere sürtülsün” Evet, onların gönüllerini çok küçük şeyler ile elde edip cenneti kazanmak mümkündür. Kişi bunu da yapamazsa artık bu kabul edilemez. Rabbime hamd olsun ben babamın gönlünü almış ve onu memnun etmiştim. Artık şimdi o yok. Eğer onu memnun edecek hizmetleri zamanında yapmamış olsaydım şimdi bunu telafi etmek mümkün olur muydu?
Evet, henüz anne babası hayatta olanlar. Bunun kıymetini bilin. Ve kolayca cenneti kazanmaya bakın. Bu fırsatlar geçicidir. Çok önemli olan bu fırsatı kaçırmayın.
Evet, ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilmemizi peygamberimiz (sav) bize tavsiye etmiştir. Her hususta O’nu dinlemek ve ona göre hareket etmek yapılacak en akıllıca iştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder