HAYATIN
GERÇEKLERİ
İnsan Hayatına Yön Verecek Sözler
Hakikatler Hazinesi
“Bu kitapçık: şu dünyaya bir memur ve bir misafir olarak gönderilen insanın
yapması gereken hareketleri ve bilmesi gereken doğruları veciz bir şekilde
ifade eder.”
Hazırlayan
Selahattin ALTINTAŞ
2013
ÖNSÖZ
Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahirabbilalemin, vessaletü vesselamu alâ seyyidine Muhammedin ve ale
elihi ve ashabihi ecmain.
Dünyada bazı değişmez gerçekler vardır: ateşin yakması, dünyanın dönmesi, suyun
sıfır derecede donması veya yüz derecede kaynaması gibi. Hâlbuki bizler “Acaba bunlar
doğru mu?” diye araştırmamışızdır. Bunları kimin tespit edip söylediğini de
bilmeyiz. Amma, öyle olduğunda da şüphemiz yoktur. Çünkü öyledir.
Aynen bunun gibi; elinizde bulunan bu kitapçıkta uzun tefekkürler neticesi
tespit edilen hakikatler yer almaktadır. Bu hakikatler herkes için geçerli
olup, çevremizde olan veya başımıza gelen olaylar tarafından her zaman tasdik
edilmektedirler. Daha önce hiçbir kitapta yayınlanmamış ve hiçbir kitaptan
alınmamış -birkaç ayet, hadis-i şerif ve birkaç söz hariç-tamamen telif olan bu
cümleler kuvvetlerini müellifinden değil, gerçek hayattan almaktadırlar. Sözler
fıtri olarak geliş ve inkişaf ediş sırasına göre yazılmışlardır.
Rabbimiz bu hakikatleri anlayıp, neşretmeyi nasip ettiği gibi, istifade
edilmesini de nasip etsin, âmin.
Selahattin
ALTINTAŞ
HAYATIN GERÇEKLERİ
1. Gaye-i
hayâl olmazsa, ezhan enelere döner. Mektubat
İzah: İnsanların ve toplumların hedefleri, gayeleri olmalıdır ki; akılları
ile, fikirleri ile, bütün duygu ve düşünceleri ile o gaye için çalışsınlar.
Aksi takdirde kendi istek, arzu ve menfaatlerini gaye edinirler. Herkesin kendi
menfaatinden başka bir şey düşünmediği bir toplumda ise her türlü kötülük
ortaya çıkar
***
2. Bu kalbe
fani hiçbir şeyin girmeye liyâkati yoktur. Bütün mevcudatı muhabbetullaha
vesile olan ayine oldukları esma hesabına sevebilirsin.
İzah: Her insanın kalbine büyük bir sevgi konulmuştur ki, onunla Allah’ı
sevsin. Bu sevgiyle bir kişiyi veya bir şeyi, Allah’ı hatırına getirmeksizin
severse, bu sevmesi gayri meşru olur ve cezasını da çeker. Hem de o sevdiği
şeyin eliyle. Ekser âşıkların ağlamalarının sebebi budur. Birisi bir şeyi
severse; ya güzel olduğu için, ya onda hoşuna giden nimetler olduğu veya ondaki
mükemmelliklerden dolayı sever. Hâlbuki bunlar o şeylerin kendi malları
değildir. O güzellik ve kemalât tamamen Allah’a aittir ve O’nun isimlerinin
tecellileridir. Öyleyse; bir şeyi Allah’ ın eseri, Allah’ın san’atı, Allah’ın nimeti
olarak istediğin kadar sevebilirsin. Yoksa o şeyi doğrudan doğruya, Allah’ı
hatıra getirmeksizin sevmek yasaktır ve böyle bir sevgi, sahibini daima azap ve
elemler içinde bırakır.
***
3.
Gayelerin en yükseği, Rıza-i İlahiyi kazanmak için çalışmaktır.
***
4. Her bir
sünnet-i seniyye onunla ilgili istikametli hareketi gösterir ve nefsin ifrat ve
tefrit şeklinde olan yanlış hareketleri yapmasını önler; Onun hakkını verir,
haddini tecavüz ettirmez. Bunun için, nefse en zor gelen hareketler, sünnet-i
seniyyeye uygun olan hareketlerdir.
***
5. Yeme -
içmede şimdiden sünnet-i seniyyeye uy ki, ileride perhize mecbur kalmayasın.
***
6. Nefse
muhalefet etmeden feyiz bekleme!
Belki o
feyizler; halis bir niyet ile, dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüt vesilesiyle
o feyizler gelebilir. Mektubat
***
7. Dünya
için yaratılmamışsın. Öyleyse, dünyayı elde edeceğim diye boşuna çırpınma!
Başkalara muhtaç olmamak için çalış!
***
8. Bir adam
nefsine hâkimse, o adam esaret altına alınamaz.
***
9. Günde üç
öğün dâhil olmak üzere çok yemenin zararı, az yemenin faydası saymakla bitmez.
Yani, sünnet-i seniyye miktarı yemeli. Peygamberimiz sav buyurdu ki "İnsanoğlu
midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır"
Şairin birisi şöyle demiştir:
Az yemektir ademe mahz-ı şifa
Çok yemekten gelir emraz-ı bela
***
10. Nefse
muhalefet eden aziz, itaat eden zelil olur!
***
11. Hikmet,
boş midelere su gibi akar.
Hadis-i
Şerif
***
12. Az yiyenin dilinden hikmetler dökülür.
***
13. Günde üç öğün doyuncaya kadar yersem, latifelerim uykuya dalıyor; adeta
yaşamakta olduğumu hissedemiyorum.
***
14. İnsanlar arasında madde önemli oldukça, onlarda insanî haller görülmez.
İnsanlar insanlıktan çıkarlar.(Sukut
ederler)
***
15. Hakiki
insanlık; ancak iman ve İslamiyet ile mümkündür.
***
16. Bir kişide uzun emel varsa onda insanî vasıflar aranmaz.
***
17. İnsanî vasıflar; kanaatkâr olup, uzun emelleri terk ettikten sonra inkişafa
başlar.
***
18. Sureten insan görünen herkes insan değildir.
İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder. Lem’alar
***
19. Uzun emel taşımaktan, çok yemekten, en küçük bir şey de olsa muhabbetini
kalbe koymaktan, sabah namazından sonra yatmaktan SAKIN!
***
20. Nefse ait lezzetler terk edilmeden, ruha ait lezzetlere ulaşılamaz.
***
21. Nefsiyle barışık olan, onun ne büyük bir düşman olduğunun farkında
değildir. O, seni on dakika uyutur, sonra dayanılmaz sıkıntılara düçar eder.
***
22. Sen kulluğun gereğini yap; neticesi ‘iyi mi olur, kötü mü?’ diye düşünme!
Sana düşen itaattir.
***
23. Her hayrı Allah’tan bilmek kişiyi aziz, sebeplerden bilmek zelil eder.
***
24. Allah’a
itaat eden, aziz; nefsine itaat eden zelil olur.
***
25. Yâ..Allah’a itaat edeceksin ya da nefsine; Cennet ve Cehennemin ortası yok.
***
26. Faaliyet aynı lezzettir.
İzah: Herhangi bir hareket bir kabiliyetin bil kuvveden bil fiile çıkması
demektir. Bu bir kanundur ki, her kabiliyet kuvveden fiile çıkarken sahibine
zevk verir. Çocukların oyun oynamaktan aldıkları zevk te, büyüklerin araba
sürmekten aldıkları zevkler de, hep kabiliyetlerinin fiiliyata çıkmasından
aldıkları zevktir. Gerek iş yaparken, gerek her türlü oyun oynarken zevk
almanın sebebi budur. Dolayısıyla her bir hareket, sahibine zevk verir. Çünkü
her bir hareket bir kabiliyetin kuvveden fiile çıkmasıdır. Öyleyse, nerede bir
hareket varsa orada mutlaka bir zevk vardır denebilir.
***
27. Dünyaya ihtiyaçlarımı karşılamak için gelmedim. İhtiyaçlarım, vesile-i
imtihan ve daha birçok hikmete binaen verilmiştir.
***
28. Müşteri aynı nimettir. Şükrünü eda et ki çoğalsın.
Müşterinin
şükrü; ona iyi bir muamelede bulunmak, hangi iş için size gelmişse onun
işini güzel görmek ve hakkınızdan fazla ücret istememektir.
***
29. İkram etmeden ulu kişi olunamaz, kanaatkâr olmayan ikram edici olamaz, uzun
emelli, hırs ve tama sahibi de kanaatkâr olamaz.
***
30. Sabırlı olmayan bir kişi, kâmil ve olgun bir insan olamaz. Sabır olmadan
kemâle ulaşılamaz.
***
31. Bu âlemde en büyük hakikat “La ilâhe illallah” hakikatidir.
***
32. Nefis, Allah’a kulluk yapmaya manidir.
***
33. Elindekilerin kıymetini bil!
İzah: Şu anda sahibi olduğun nimetlere bak! Onları saymakla bitiremezsin.
Öyleyse, onlar için şükret! Sende olmayan, fakat başkaların sahip olduğu
nimetlere bakarak şükrü bırakıp, şikâyet ederek nankörlük etme!
***
34. Nefsine bin, üşenme!
İzah: İyi şeyleri yapmak nefse zor gelir. Ona zor geliyor diye o iyi şeyleri
yapmaktan vazgeçme!
***
35. İnsan hayatında ye’se (ümitsizliğe)
yer yoktur.
***
36. Başkaların kusurlarını öğrenme ki, onları sevebilesin. Gıybetin
yasaklanmasının bir hikmeti de budur, çünkü gıybet ile başkaların hata, kusur ve yanlış işlerini öğrenirsin.
Elbette bütün hata, kusur ve günahlarını öğrendiğin kimseyi de
sevemezsin. Gıybet ile herkes herkesin hata kusur ve günahlarını
öğrenir. Bu durumda kimse kimseyi sevemez hale gelir. Bu durumda o
toplumda nasıl yaşanır? Gıybet edenlere müdahale edilirse "Yalan mı
söylüyorum" diye çıkışırlar. Elbette doğru söylüyorsun. Onun için
yaptığın haram olan gıybet ya zaten.
***
37. Kişilerin kabiliyetlerini inkişaf ettirecek şekilde hareket etmelidir.
İzah:
kişileri kabiliyetlerine uygun işlere sevk etmeli, o işlerde çalıştırmalıdır. O
zaman onlar hem başarılı hem de mutlu olurlar. Bunun faydası ise herkese olur.
***
38. Aç iken
sana öyle âlemler açılır ki, tok iken onların varlığından haberin bile olmaz.
Onları hayâl bile edemezsin.
***
39. Açlık
öyle bir cevherdir ki, Allah (cc) onu sevdiği kullarına verir.
Hadis-i
şerif
***
40. İşimiz; Allah’a itaat, nefse muhalefettir.
***
41. Sizin dostunuz; Allah (cc), O’nun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve
rûku eden mü’minlerdir.
Maide
suresi 55
***
42. Her gün her gün üç öğün yediğin leziz yemekleri ve içine yattığın yumuşak
döşekleri kendin için hayırlı sanma! Bunlar ahir zaman fitnelerindendir.
Bir gün
peygamberimiz s.a.v.’in altına yumuşak bir döşek serildi de o gece teheccüde
kalkmakta zorlandı. Bunun için derhal o döşeği kaldırttı.
***
43. Açlıkla uyanan latifeler kâinat bostanındaki kendilerine mahsus çiçeklerden
istifade etmek için faaliyete geçerler. Sen mideni doldurunca tekrar uykuya
dalarlar.
***
44. Eğer bütün insanlar (küfre meyl edip) tek bir ümmet olma durumuna
gelmeyecek olsaydı; Rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin; tavanlarını, üzerinde
yükseldikleri merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerinde kurulacakları koltukları
gümüşten yapar ve altın bezeklerle işlerdik. Bunların hepsi dünya hayatının
geçimliğidir.
Zuhruf
suresi 33-35
***
45. Rahman olan Allah’ı anmayı görmemezlikten gelene yanından ayrılmayacak bir
şeytanı arkadaş veririz. Şüphesiz onlar, bunları yoldan alıkorlar. Bunlar da
doğru yola eriştiklerini sanırlar.
Zuhruf
suresi 36-37
***
46. Hırs
insanı kör eder.
İzah: Hırslı insan elde etmek istediği şey için her şeyi feda eder; onu
kazanacağım derken neleri kaybettiğini göremez.
***
47. Rahat etmek için çalışma! Zira rahatlık insan fıtratına zıttır.
***
48. Yüce Allah (cc) peygamberlerin ellerine verdiği mucizelerle esbabı ve
tabiat kanunlarını tesiri hakikiden azletmiştir.
Adem a.s. ve İsa a.s.’ın babasız dünyaya gelmesi, İbrahim a.s.’ı ateşin
yakmaması, peygamberimiz s.a.v.’in bir duası ile bir hafta yağmur yağması ve
tekrar dua etmesiyle durması gibi. Yani: çocuğun dünyaya gelmesinde anne- baba
sadece bir sebeptir; meyvenin meydana gelmesinde ağaç sadece bir sebeptir;
yağmurun yağmasında bulut sadece bir sebeptir ve ateş te ancak Allah’ın izniyle
yakar, yoksa yakamaz ve hakeza…
***
49. Cenab-ı Hak bir kulunu sevdi mi; yâ.. onu dünyaya küstürür, ya da dünyayı
ona. R.Nur
***
50. İlim meclislerinde aradım kıldım talep. İlim geride kaldı; illa edep, illa
edep.
Atasözü
***
51. Sıkıntı
çekmeyişimiz, rahat içinde olmamız hakkımızda hayır değil. Firavun’un 400 sene
başının dahi ağrımaması onun hakkında hayır olmadığı gibi. Kâmil insanların
sıkıntıları kesilince “Aman ne hata ettik” diye endişe etmeleri sıkıntı
onların gıdası olmasındandır.
***
52. Sıkıntılar insanı olgunlaştırır, ciddi ve vakarlı olmasını sağlar.
***
53. Hayatın şakası yoktur. Şeriat-ı fıtriyeye de (tabiattaki kanunlara) azami derecede itaat etmeye mecburuz.
***
54. İşin ehli olmayanlar laçkalığa sebep olur.
***
55. Yüzü dünyaya dönük olan insan nasıl kanaatkâr olacak!
***
56. Gayr-i meşru yoldaki o cüz-i lezzet, oltaya takılan yem gibidir. Aç olan
balık o yemi yemeye kalkarsa kendisini helâk eder. Sen de haramlardaki o az bir
lezzet için haramlara girersen dünya ve ahiretini mahvedersin.
***
57. Başarının,
kalkınmanın, ilerlemenin sırrı; insanları kabiliyetlerine uygun ve
yapabilecekleri işlerde çalıştırmaktır.
***
58. İnsanlar ebedi saadeti kazanmak için dünyaya gelmişlerdir. Şimdi ise dünya
hayatını kazanmak için çalışmaktadırlar. Ahiret yerine dünya hayatı medar-ı
nazardır.
***
59. Maddi ve manevi nimetlere kavuşmanın yolu sebeplere yapışmaktır. Elma
nimetini isteyen elma ağacı dikmeli, çocuk nimetini isteyen evlenmeli, manevi
nimetlere mazhar olmak isteyen de büyük zatların ellerini tutmalıdır.
***
60. Zevk ehl-i imana, elem ehl-i küfredir. Ehl-i iman nihayetsiz nimetlere,
ehl-i küfür nihayetsiz elemlere daha dünyada iken mazhardır.
***
61. Bütün problem Cenab-ı Hakk’ın mülkünü sahiplenmekten kaynaklanıyor. Mülkü
sahibine teslim et! Mülk O’nundur, tasarruf eden de O’dur. Öyleyse sen
‘Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler’ de ve dünyanın kederini
bırak, sefasını sür.
***
62. Sebepler, istenen nimetlerin musluklarıdır. Öyleyse, sen hangi şeyi elde
etmek istiyorsan onun gereği olan sebepleri yerine getirmelisin.
***
63. Cenab-ı
Hak nefse (nefs-i emare), nefiste
Cenab-ı Hakk’a düşmandır. Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasakları, verdiği belâ,
musibet ve hastalıklar nefse indirilen birer darbe gibidir. Bu gibi şeylerle
nefis her darbe yiyişte Cenab-ı Hakk’a olan düşmanlığı biraz daha artar. Sen,
Cenab-ı Hakk’ın düşmanı olan nefsine düşman olursan, o her darbe yiyişte sen
mesrur olursun. Eğer sen, nefsine dost olursan, o zaman onunla beraber sen de
Cenab-ı Hakk’a düşman olursun ve düşmanlığın da gittikçe artar. Kâfirin
Allah’ın düşmanı olması bundandır.
***
64. Bütün nimetler Cenab-ı Hak’tandır. Ancak sebeplerle verir. Öyleyse,
sebeplere yapışmadan nimetleri bekleme!
***
65. Az yemek, bütün büyük zatların ortak özelliğidir.
***
66. Kısacık dünya hayatındaki rahatın için bu kadar zahmetlere katlanıyorsun
da, niçin ebedi hayatındaki rahatın için az bir zahmete katlanmıyorsun!
***
67.
Sıkıntıların sebebi ibadetsizlik yüzünden ruhun aç kalmasıdır. İbadet ruhun
gıdasıdır.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: Dikkat edin! Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur. Rad suresi 28
***
68. Ey insan! Rahat etmeyi aklından çıkar! Zira buna ne dünya müsait, ne de
senin fıtratın.
***
69. Bineğimiz olan vücudumuzun ihtiyaçları, bakımı, tedavisi bizi o kadar
meşgul ediyor ki; ona binip, yapmamız gereken işler olduğunu düşünemiyoruz
bile!
***
70. Aydınlatılmayan her yer karanlıktır.
İzah: Karanlık için yeni bir şey yapmaya gerek yoktur. Işık yoksa karanlık
otomatik gelir. İlim de öyledir. İlim için çalışmak gerekir, amma ilminiz yoksa
otomatik olarak cahil olursunuz. Cahil olabilmek için bir şey yapmanız
gerekmez.
***
71. Dünyaya para kazanıp, mal toplamaya gelmemişim. Çalışarak dünyevi
ihtiyaçlarımı karşılıyorum ki; onlar beni yaratılış gayem olan ibadetten,
zikirden, fikirden ve şükürden alıkoymasın.
***
72. Her şey bizim gördüğümüz gibi değildir.
Mesela:
Görünüşte güneş dünyanın etrafında dönmektedir, aslında ise dünya güneşin
etrafında dönmektedir. Görünüşte Ay yıldızlardan büyüktür, aslında o
yıldızlardan çok küçüktür.
***
73. Her şey
senin bildiğin gibi değildir.
İzah: Geçmişte hararetle savunduğunuz nice şeyin zaman içinde yanlış
olduğunu anladığınız çok olmuştur. Demek o zaman senin bildiğin doğru değilmiş.
***
74. İnsanlar üç guruptur: Ehl-i dünya, Ehl-i ukba ve Ehlullah.
EHL-İ DÜNYA: Bir işi yapacağı zaman dünyevi kâr ve zararını düşünür; helâli ve
haramı düşünmez.
EHL-İ UKBA: Bir işi yapacağı zaman uhrevi (ahirete
ait) kâr ve zararını düşünür.
EHLULLAH: Bir işi yapacağı zaman o işte Allah’ın rızasının olup olmadığını
düşünür.
Kişilerin kıymetleri himmetleri nispetinde olduğundan bu üç gurup arasında da
gayeleri nispetinde kıymet farkları vardır. Bu üç guruptan gayesi dünya
olanların dünya ellerine geçse bile, hayatları elem içinde elemdir. “Hasiraddünya vel ahirah” sırrınca her
iki dünyayı birden kaybederler.
Ahireti gaye edinenlerin ise, dünya ve ahiret birden ellerine geçer.
Sadece rıza-i ilahiyi esas maksat yapanların ise; dünya, ahiret ve yüce
Allah’ın rızası birden ellerine geçer. Aklın tahayyülünden hariç nimetlere daha
dünyada iken mazhar olurlar. Zaman ve mekân kaydından çıkarlar, kalp ve ruhun
dairesinde, ezelden ebede uzanan nihayetsiz geniş bir âlemde, nihayetsiz
nimetler içinde, nihayetsiz şükürle, nihayetsiz tecelliyat-ı esma içinde
yaşarlar. Dünya ve ahiret onların bu âleminde sadece iki menzildir.
***
75. Her
şeyin ve her yolun kendine göre bir cazibesi vardır. Sen hangi yola gitmeye
karar verirsen, o yolun cazibesi seni alır götürür. Onun için herkes gittiği
yoldan memnundur ve o yola gitmeyi kendisi istemiştir.
***
76. Sabah namazından sonra yatılan gün ile yatılmayan gün; hem maddi olarak,
hem de manevi olarak tamamen birbirinden farklıdır.
***
77. Küfür: nihayetsiz ilim, irade, hikmet ve kudretle yaratılan Cenab-ı Hakk’ın
eserlerini akılsız, şuursuz, ilimsiz, kör, sağır tabiata vermek demektir. Puta
tapmak bu mananın tecessüm etmiş şeklidir. Bunun için, küfrün olduğu her yerde
ve her zamanda puta tapmak olagelmiştir. Ehl-i iman ise; her şeyi Cenab-ı
Hakk’a verir. Namaz da bu mananın tecessüm etmiş şeklidir. Demek oluyor ki;
mü’minler namaz kılar, kâfirler puta tapar.
***
78. Bir kişinin şahs-ı manevisi; hâl, söz ve fiillerinden meydana gelir. Bir
kişinin veya bir şeyin ismi anılınca akla gelen şey onun şahs-ı manevisidir.
Bu konu ile ilgili geniş bilgiyi aşağıdaki internet adresinde bulabilirsiniz.
http://selahattinkoseyazilari2.blogspot.com/2011/02/sahs-manevi-nedir.html
***
79. İnsan için en büyük fani bile gaye olamaz. Ancak beka için vasıta
olabilirler.
***
80. Ahiretteki ceza ve mükâfatlara nazar çevrilmeden zor gelen emirler nasıl
yapılacak, nefse hoş gelen haramlar nasıl terk edilecek?
***
81. Hırçın olan insanın kendi iç âleminde fırtınalar vardır.
***
82. İşinin ehli olmayan vakarlı olamaz.
***
83. Nimetlerden meşru dairede, ihtiyaç miktarı istifade edilirse tamamı lezzet
olur. İhtiyaç miktarını aşarsa nefis hesabına olur. Bu durumda cüz-i bir lezzet
kalır; o’da çok elemli olur.
***
84. Nefsin sıkıntıya girmesini istemezsen ruhun sıkıntıya girer. Ruhun rahatını
istersen nefsin sıkıntıya girer. Ancak, nefsin sıkıntısı ruhun sıkıntısına
nispeten hiç hükmündedir. Hem nefsin rahatlığı az ve geçicidir. Ruha yüklediği
elem ise devamlıdır.
***
85. Nefsin sıkıntısı geçici olup rahata inkılâp eder. Nefsin rahatlığı da
geçici olup eleme inkılâp eder.
***
86. Her yerin kendine göre sekenesi (sakinleri)
vardır. Okulun sekenesi öğrenciler, hastanenin sekenesi hastalar, denizin
sekenesi balıklar, caminin sekenesi cemaat, meyhanenin sekenesi sarhoşlardır, vs.
Şimdi sen, kendin
nerenin sekenesi olduğuna bak!
***
87. Küçük bir
kâinat olan insanda ene, büyük bir insan olan kâinatta tabiat, kendi
hesaplarına içinde bulundukları mülkü zapt etmek isterler. Sen ise; iman ve
salih amel ile hem vücudunu hem de kâinatı Cenab-ı Hakk’a vermekle mükellefsin.
***
88. Ömrü
hapiste geçen bir kişi, belki oraya alışır ve hapsin sıkıntılarından pek
etkilenmez. Amma dışarıdaki geniş ve hür bir hayata alışan kişi hapse
dayanamaz. Girse bile hemen çıkmak için çareler arar ve onlara sarılır.
Kurtulunca bir daha oraya girmemek için gayret eder. Aynen öyle de; nefsin
isteklerini yerine getirmekle ömrünü geçirenler belki bundaki sıkıntılara
alışmışlardır ve hayatı ‘hep öyledir’ sanırlar. Amma, kalp ve ruhun dairesini
bilenler bazen nefsin eline düşseler bile buna dayanamazlar. Nefse binmeye
alışık olan onu sırtında taşıyamaz. Kurtuluş yollarını ararlar, bulurlar ve
gerekeni yaparlar ve bu onlara zor gelmez. Çünkü bu zahmet, nefsi taşımaktan
gelen zahmetin yanında hiç kalır.
***
89. Yâ namaz kötülükleri, ya da kötülükler namazı terk ettirir. İkisi beraber
olursa o namaz, namaz değildir.
***
90. Paraya olan muhabbet; para, insanı nefsin isteklerine ulaştırdığı içindir.
Nefsin istekleri olmazsa paraya muhabbette olmaz. Evliyalarda olduğu gibi.
***
91. Etrafımızda birçok maddi ve manevi tehlikeler vardır. Allah’a kulluk
yapanların bu tehlikelerden haberleri bile olmaz. İsyan edenler ise bunları
hissederler ve onlara dayanabilecekleri kadarı ulaşır.
***
92.
Etrafımızda olan her şey kaderdendir ve Allah’ın takdiri iledir. İnsan onlarla
imtihan olur. Velev ki bunlar başkalarının cüz-i ihtiyarisi ile olsun.
***
93. Bu devrin insanını müjde vererek itaate sevk etmek gerekir.
***
94. Bugün toplumun bozulmasındaki en büyük sebeplerden biri de yolsuz
merhamettir. Yani, cezayı hak edene acıyıp ceza vermemek veya dinimizde
belirtilen cezaları tatbik etmemek.
Peygamberimiz s.a.v. “ Bir had cezasının
tatbik edilmesi kırk sabah yağmur yağmasından hayırlıdır” buyurmuştur.
Ramuz el Ehadis
***
95. Sabah namazından sonra yatan, üç öğün yiyen yaşamıyor.
Hemen deneyip farkı görebilirsin.
***
96. Allah’a kulluk yapana hayat ne kadar güzel, İsyan edene ise ne kadar zor ve
elemlidir.
***
97. Sen gayeni, hedefini iyi tespit et. Seni gayene ve hedefine ulaştıracak
vasıtalar bulunur. Bulunmasa da bu niyetin seni varmış gibi yapar.
***
98. Her biri birer küçük cennet olan hurileri bırakıp, her biri birer küçük
cehennem olan yalancı hurilere (Allah’ın
[örtün] emrine baş kaldırıp, bütün güzelliklerini hiç çekinmeden erkeklerin
önünde sergileyen fasıkelere) yönelmek ne kadar akılsızlıktır.
***
99. Bir şeyin başına geçmek, onu yapmaktan daha zordur.
***
100. Şu kâinata gelen insan; yâ.. iman edip salih amel işler, sultan olur; yâ
da nefsine uyar, rezil, rüsvay olur.
***
101. Bu
dünyada cennetin numuneleri olduğu gibi, cehennemin numuneleri de vardır.
***
102. Aramızda ehl-i cennet olduğu gibi, ehl-i cehennem de vardır.
***
103. İnsanları tanımak istersen, boş zamanlarında ne yaptıklarına bak.
***
104. İnsanlardan gelen ezaya ancak kâmil insanlar katlanabilir.
***
105. Kişi nefsine uyup Allah’a isyan ettiği zaman manevi bir hapse sokulur.
***
106. Ya namaz kılar kurtulursun; yada terk eder, sürünürsün!
***
107. İnsanların eserleri Cenab-ı Hakk’ın eserlerinin harikalığını gösteren
ayinelerdir.
İzah: Uçağa bak ta sineğin harikalığını gör, bilgisayara bak ta insan
beyninin harikalığını gör, yapma çiçeklere bak ta hakiki çiçeklerin
harikalığını gör ve hakeza.
***
108. Kelimeler manâların elbiseleridir.
İzah: Demek istediğimiz şeyi ifade için kelimeler birer araçtır. Maksat o
manâdır. Her dilde o manâ başka kelime ile ifade edilmektedir. İşte farklı dil
budur.
***
109. Haramları terk etmeyen bir kişi İslamiyet’i anlatamaz, manen buna gücü
yetmez.
***
110. Bugün ekser insanlar paranın kölesi olmuşlardır. Eğer paran varsa, onlar
dolayısıyla sana köle olurlar. Eğer paran yoksa sen o aciz insanlara köle
olursun.
***
111. İnsan ibadet için yaratıldığından; ibadetsiz bir insan, hiçtir.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur "Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım"
***
112. Hâkimiyet ancak ilim ve kudret ile mümkündür. İlim ve kudret olmadan
hâkimiyet kurmak mümkün değildir.
***
113. Bildiğini öğret, bilmediğini öğren!
***
114. Çoğunluk paraya ve mala tapmaktadır. Onların taptıklarına iyi sahip ol!
Ki……
***
115. Gökyüzüne bakmak sünnettir. Gökyüzüne bakmadan kâinat sarayına
çıkılamaz! Güneş, Ay ve yıldızlar kâinat sarayına çıkabilmemiz için
basamaklardır.
***
116. Kadının en büyük isteği, arzusu ve ihtiyacı sevilmektir. Kısaca, kadınlar
sevilmek isterler. Eğer sevilmezlerse başka hiç bir şey onları tatmin edemez,
mutlu edemez.
***
117. Kadın kendisini seven bir erkek için her şeye razı olabilir.
***
118. Dünya
kâinat içinde bir noktadır. İnsan ise kâinatı içine alabilecek bir kabiliyette
yaratılmıştır. Dolayısıyla bütün kabiliyetleri ile dünyaya yönelen bir insan,
kabiliyetlerine göre küçücük sayılan dünya içinde boğulur veya onda hapis olmuş
olur.
***
119. Kadın için en önemli şey kocası tarafından sevilmektir.
***
120. ‘Allah cc tarafından sevilmek ve
O’nun razı olduğu bir kul olmak’ herhâlde ulaşılabilecek en son mertebe
budur.
***
121. İnsan kimin emir ve yasaklarına göre yaşarsa onun kulu olur. Mesela: sabah
namazı vakti Allah cc ‘ namaz kılmak için
kalk’ emreder. Nefis ise ‘yat’
der. Kimin emrini yaparsan ona kulluk etmiş olursun. Onun için kabre varınca
ilk olarak dünyada kime kulluk ettiğin sorulur. ‘Rabbin kim?’ denir.
***
122. Müspet ilimler; kudret ile yaratılan şu kâinatı görmek ve anlamak için
birer dürbündür.
İzah: Astronomi, fizik, kimya, tıp ve biyoloji gibi ilimler; birer dürbün
gibi bizim, o alanlardaki Cenab-ı Hakk’ın eserlerini ve o eserlerdeki
sanatların harikalığını görmemizi sağlarlar.
***
123.
Kadının en büyük gıdası sevilmektir. Kadın hep kendisini sevecek bir erkek
arar.
***
124. İnsan Cenab-ı Hakk’ın isimlerine üç şekilde ayine olurken, şuunat-ı
ilahiyyeye yaşayarak ayine olur.
İzah: Mesela: İnsan görmesi ile, bir numunesini taşımak noktasında ‘Basir’
ismine; acizliği ile, zıt olarak, O’nun ‘Kadir’ ismine; elindeki, kulağındaki
nakışlar ile ‘Sani’ ismine ayinedarlık eder. Şuunatına ise: İnsan, yaptığı veya
kendisine yapılan hareketler karşısında hissettiği; sevmek, kızmak, memnun
olmak gibi duyguları ile Cenab-ı Hakk’ın şuunatına ayine olur ve bu şekilde
Cenab-ı Hakk’ın şuunatını anlar. Mesela: Bir aile reisi veya bir idareci
emirleri yerine getirilince ne hissediyor, karşı gelinince ne hissediyor,
baksın ve Cenab-ı Hakk’ın kendisine itaat edenlere ve isyan edenlere karşı olan
şuunatını anlasın.
***
125. Şaşılır o kimseye ki dünyada rahat etmek ister. O bilmez mi ki, Resulüllah
(s.a.v.) “Dünyada rahat yoktur.” buyurmuştur.
***
126. Allah’a kulluğu terk eden düşüyor. Bütün serkeşlik ve serserilikler düştükten
sonra başlıyor.
İzah:
Kişi
kendi iradesi ile kulluğu terk ettiği zaman meyvenin dalından düşmesi
gibi düşer ve bütün kıymetini kaybeder. Düştükten sonra başına gelenler
ve içine düştüğü durum için kimseyi suçlamaya hakkı yoktur. Çünkü kendi
iradesi ile kendi yaratanına asi olmuş ve O'na kulluğu terk etmiştir.
***
127. Bütün iyilik ve kemalât Allah’tan, bütün hata ve kusur bizdendir.
***
128. Ya Rabbi ! Marifetime kulluğumdaki noksanlığımı
bağışla. İmam-ı Azam
***
129. Tedbir al, takdire razı ol!
***
130. Güleç
yüz olgunluk alâmetidir.
***
131. Şu dünyada tuttuğun yol eğer seni ebedi saadete götürecekse devam et.
Yoksa o yola yol denmez!
***
132. Kulluğun az bir zahmetine katlanmayan başka çok zahmetlere katlanmaya
mecbur olur.
***
133. Akıllı idareci insanları yapabilecekleri işlerde çalıştırır,
yapamadıklarıyla ilgilenmez.
***
134. Dünyada ve ahirette perişan olmak istiyorsan; namazı terk et, ana-babana
isyan et!
***
135. Dünya önünde mi, arkanda mı? Birçok insanın dünya önündedir; Onlar,
dünyayı elde edebilmek için koşuştururlar. Bazıların da ahiret önlerindedir,
dünya arkalarındadır; bu yüzden dünya onlara yetişeceğim diye arkalarından
koşar.
***
136. Hayat, yaşadığın andır ya da gün. Yani, geçmiş geçmiştir, gelecek ise
garanti değildir. Sen bugüne bak!
***
137. İnsanları en çok sıkıntıya sokan şeylerden birisi de kalbindeki şeytana
ait sözlerdir. (vesveseler) İnsan o
vesveseleri kendisinin veya kendi kalbinin sözleri sanarak endişeye düşer.
Hâlbuki senin, istemediğin halde kalbinden gelen o kötü sözler, şeytana aittir
ve sen, yarın ahirette onlardan mesul olmayacak, hesaba da çekilmeyeceksin;
dilin ile söylemedikçe!
***
138. Bu devirde zararı dokunmayan komşu iyi komşudur.
***
139. İnsan menfaat anında belli olur.
İzah:
Yıllarca beraber olsanız dahi aranızda bir menfaat meselesi olmadan o kişiyi
tanımış olmazsınız. Kişinin ne olduğu ancak menfaat anında belli olur.
***
140. Düşmanını yenmenin yolu; ona iyilik etmektir.
(Hemen
dene ve hemen neticeyi gör, inanılmaz etkili. Düşmanını öldürsen yenmiş
sayılmazsın amma iyilik yapınca adeta eriyor ve düşmanlık bitiyor))
***
141. Bütün çalışma, çabalama ve koşuşturmalarımızdaki gaye para kazanmaktır.
Demek ki para çok önemlidir. Madem öyledir, onu önemsiz şeylere harcama.
Kısaca, dinimizin bir emri olan iktisada riayet et.
***
142. İnsan
o kadar nazik bir varlıktır ki, en küçük bir şey, hattâ en küçük bir söz bile
onun dünyasını karartmaya yeter.
***
143. Daha cennete varmadım, cehennemden kurtulmadım.
***
144. Lafla müslümanlık kolay, fiilen müslümanlık zordur.
***
145. İnsan biraz gariban olmalı. Zira garibanlık insanı istiğnadan gelen
vahşetten kurtarıyor.
İzah: İnsan başkalara muhtaç olduğu ve onlardan iyilik gördüğü zaman onların
kıymetlerini daha iyi anlar ve sonra da onlara gereken değeri vererek ona göre
davranır. Diğer insanlara muhtaç olmayanlar ise onların kıymetlerini bilemezler
ve dolayısıyla onlara karşı gereken güzel davranışları da gösteremezler,
neticede de bir nevi vahşileşirler.
***
146. Dünya manen çok büyük, dalgalı ve derin bir denizdir. Çok insanlar onda
boğulmuşlar ve hâlâ da boğulmaya devam etmektedirler.
***
147. Namaz boş adamı meşgul eder, meşgul adamı dinlendirir.
***
148. Gerçi istenmez amma, sıkıntı şu dünyada ne güzel şeydir. Hiç öyle
olmasaydı en çok sıkıntıyı peygamberimiz sav’mi çekerdi? İnsan sıkıntı çektikçe
gözü açılacak, gerçekleri görecek ve gafletten uyanarak doğruyu bulup ona göre
hareket edecek şekilde yaratılmıştır. Rahatlık ise onların gaflete dalmalarına
sebep olur. Bu yüzden kâmil insanlar sıkıntıları kesilince “Acaba ne hata ettik te sıkıntılarımız
kesildi?” diye endişe etmişlerdir.
***
149. Ahiret endişesi taşımayan, kendi hata ve kusurları ile meşgul olmayan;
dünyanın maddi ve manevi sıkıntılarından kurtulamaz.
***
150. Hayat bilmemek üzerine yürüyor. Evet, herkes herkesin ne yaptığını
bilseydi kimse kimsenin yüzüne bakmazdı. Ayrıca, mesela; Aldığın bina çürük
olup sana mezar olacağını bilsen alır mısın? Ortağın sana ihanet ettiğini
bilsen nasıl olur? Koca hanımının kendisini aldattığını bilse ne yapar?
Ameliyatta masadan kalkmayan bir yakınının doktor hatasından öldüğünü bilsen ne
yaparsın? Ve hakeza.. İşte herkes her şeyin aslını bilmediğinden hayat böyle
devam eder gider. Güzel olan bu hâldir. Ancak, yarın ahirette gerçekler bir bir
ortaya çıkar ve hesap ta bu gerçek vaziyete göre olur.
***
151. İnsan lâtifelerinin inbisatı için nefsinin heva ve hevesinin peşinden
koşmayı terk etmesi şarttır.
***
152. İnsanın alabildiği maddi ve manevi zevklerin tamamının anahtarları Allah’ın
elindedir. Bunun için O’nun müsaade ettiği kadar zevk alınabilir. Elem de
aynıdır. Bu yüzden herkesin aldığı zevk ve elem ayrı ayrıdır ve Cenab-ı Hakk’ın
dilediği ve müsaade ettiği kadardır.
***
153. Bu dünyada görünüşte ehl-i isyan, hakikatte ise ehl-i taat keyf ediyor.
***
154. Allah cc kendisine itaat edeni hiç mahrum eder mi? Ve O, kendisine isyan
edeni hiç rahat bırakır mı?
***
155. Bu kâinatı ve bu dünyayı Allah cc idare eder. Öyleyse O’nun idaresine
karışma! Ancak, O’nun izni ve rızası dairesinde tasarruf edebilirsin. Onu da
İslamiyet’ten öğren!
***
156. İsteklerin ve zevklerin merkezi nefistir. Bana verilen cihazlarla bu istek
ve zevkleri alırken Cenab-ı Hakk’ın ne kadar kıymettar nimetleri ve ne kadar
antika san’atları olduğunu anlıyorum. Bana kalan bu anlama nimeti, yani
marifetullahtır. Ben, bir bakıma bunun için bu dünyaya gelmişim. İşim bitince
bu cihazları burada bırakıp gideceğim. Şoförün arabasından inip gitmesi gibi.
Cihazlarımı kullanmakla elde ettiğim marifetullah ise ebedi âleme benimle
beraber gelecektir.
***
157. Sen öyle adam ol ki; değil gıybet etmek, yanında gıybet te edilemesin.
***
158. Sen öyle adam ol ki ; değil haram işlemek, yanında haram da işlenemesin.
***
159. Bu dünyada en kârlı olanlar, Allah’a ibadet edenlerdir.
***
160. Cenab-ı Hakk’ın her işi mükemmeldir ve övgüye layıktır. O’nun işini öveni
O çok sever. O’nun işini beğenmeyen ve kötüleyene ise şiddetle gadap eder.
***
161. Kadın nefis gibidir. Onun her istediğini yaparsan; hem o zarar eder hem de
sen. Öyleyse, onun isteklerinden uygun olanı yap, uygun olmayanı yapma!
***
162. Bu toplum fertleri arasında muhabbet yok denecek kadar azalmıştır. Öyleyse
muhabbete vesile olacak işler yapmalıdır.
İzah:
insanlar birbirlerine iyilik yaparlarsa muhabbet, kötülük yaparlarsa nefret
meydana gelir. Öyleyse önümüze gelen her bir iyilik fırsatını değerlendirmeli
ve iyilikte bulunmalıyız. Hatta bu fırsatı bir nimet ve ganimet bilmeliyiz.
***
163. Başkasından en küçük bir menfaat bekleyen adam ona hakkı söyleyemez.
***
164. Cenab-ı Hak insanı o kadar çok seviyor ve ona öyle değer veriyor ki;
yaşarken ona bütün mahlûkat ve mevcudatı hizmet ettirdikten sonra, ahirete
intikâl edeceği zaman onu yalnız bırakmıyor. Sıradan bir melekte değil, dört
büyük melekten birini ona gönderiyor. Ahiret âlemlerine onun refakatinde teşrif
ettiriyor.
***
165. Gönülsüz yapılan işten hayır gelmez!
***
166. Sen eşek olduktan sonra sana binen çok olur.
***
167. Aklı dinleme, vahyi dinle!
İzah: Bir şey yapacağın zaman vahye müracaat et. O meselede akıl ayrı vahiy
ayrı giderse vahyi dinle. Vahye zıt giden akıl mutlaka insanı felakete
sürükler. Aklını vahyi anlamak için kullan. “Dinimin aslı akıl, esası
muhabbettir” hadis-i şerifini de unutma!
***
168. Hastalık bu hayatın gerçeğidir ve veren de Cenab-ı Hak’tır. O dileseydi
hastalıklar olmazdı. Bu hayatta hastalıkların o kadar çok hikmetleri vardır ki,
saymakla bitmez.
***
169. Herhangi bir nimete el uzatırken- küçük olsun büyük olsun- Allah’ı
hatırla, yani besmele çek. Çünkü o nimet, O’nun hazinesinden gelmiştir. Küçük
olsun büyük olsun, herhangi bir nimete el uzatırken Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v.)’i hatırla. Çünkü o nimet O’nun hatırına verilmiştir.
***
170. Genelde her insan hayatının başlarında çok sıkıntı çeker. Bu, onun ileride
omzuna yükleneceği hayat yüküne tahammül etmesini sağlar.
***
171. Her işin başında bir zorluk vardır. Bu öyle hikmetlidir ki, herkesin o işi
yapmasına mani olur. Ve o işi yapanları muhafaza eder. Ancak hakikaten o işi
yapacak olanlar, azimli olanlar o zorlukları aşıp o işi yapabilirler.
***
172. Hâkimiyetin tezahürü tasarruf iledir. Hâkimiyet tasarruf ile bilinir.
Bunun için Cenab-ı Hakk’ın bu kâinatta tasarruf etmediği bir tek zerre bile
yoktur. Bu, hâkimiyetin bir şe’nidir.(gereğidir)
***
173. Geçimi senin üzerinde olanları sakın kendine yük sanma! Belki sen, onlar
sayesinde rızıklanıyorsundur.
***
174. Ey insan! Allah’ın emrini dinle! Yoksa başın belâdan kurtulmayacaktır.
***
175. Bu dünyada her şey fanidir. Allah için ve Allah yolunda olanlar hariç.
***
176. Karını ve kızını açıp saçıp asla sokağa atma! Eğer bunu yaparsan iflah
olmazsın.
***
177. Birisine hitap etmek, onunla konuşmak ona büyük bir iltifattır. İşte,
Cenab-ı Hakk’ın insana hitap etmesi, onunla konuşması insana akıl almayacak
kadar büyük bir iltifatıdır.
***
178. Bir şeyde ısrar etme!
İzah: Herhangi
bir şeyin olmasını istiyorsun, ancak birçok maniler çıkıyorsa; sakın onda ısrar
etme!
***
179. İzzetle yaşamak istiyorsan nefsine “dur”
de!
***
180. Fakirler, içinde bulundukları toplum için bir nimet, bir rahmettirler.
Onlar, lambadaki eksi kutup gibidirler. Eğer lambada eksi kutup olmasaydı lamba
yanmaz ve biz aydınlanamazdık. Fakirler olmasaydı zekat, sadaka ve diğer
iyilikler yapılamaz ve bunları yapmakla meydana gelen toplumdaki güzellikler
kalmazdı. Ahirete ait pek çok sevap ta kazanılamazdı. Kısaca bu dünyada
fakirler ve zenginlerin bulunması gerekir. Ancak zenginler de vazifelerini
yapmaları şartı ile. Yoksa hayat fakirler için çekilmez hale gelir ve yarın
ahirette zenginler bunun hesabını zor verirler.
***
181. Bir ülkenin en büyük zenginliği ‘akıl’dır ve insanların kafasında bulunur.
Bu zenginlik, yeraltı ve yer üstü zenginliklerden daha kıymetlidir. Bugün
dünyada sözü geçen ülkelerin, bunu aklın ürünü olan teknoloji ile elde
ettikleri unutulmamalıdır. Bunun için beyin göçü, bir ülke için en büyük
tehlikedir ve hazinelerinin çalınıp götürülmesinden daha büyük bir kayıptır.
Hazineler götürülse herkes harekete geçip mani olmaya çalışır. Hâlbuki yetişmiş
insanlarımız, akıllı insanlarımız göz göre göre gitmekte, hatta gitmeye teşvik
bile edilmektedirler. Onları götüren ülkeler ne kadar akıllı, onları
kaptıranlar ve elleri ile teslim edenler ise ne kadar akılsızdırlar.
***
182. Ne olur! İbadetin az bir zahmetine katlan! Yoksa çok zahmetler seni
bekliyor!
***
183. Bu dünyada kolay iş yoktur. Bir tek kolay iş vardır; o’da severek yaptığın
iştir.
***
184. Bir insan bir şeyi söylemek istemiyorsa, ısrar etme!
***
185. Başkaların sana nasıl davrandığı önemli değildir. Önemli olan senin onlara
nasıl davrandığındır.
İzah:
Mesela, birisi aldığı borcu ödemiyor. Bu durumda alacaklı olanlardan
birisi ona acır ve alacağını siler, diğeri ödemesi için zaman tanır, bir
diğeri hakaret eder, bir diğeri onu döver, bir diğeri kavga eder, bir diğeri
gıybet eder, bir diğeri kalkar adamı öldürür ve hakeza. İşte herkes aynı olay
karşısında farklı bir davranış sergiler ve böylece herkesin sergilediği
davranışa göre seviyesi ve durumu ortaya çıkar. Öyleyse sen olaylar karşısında
nasıl davrandığına dikkat et.
***
186. Azgınlaşan ve sahibini peşinden sürükleyen nefisler Ramazan-ı Şerifte
sakinleştirilerek tekrar sahiplerine teslim edilirler.
***
187. Hastalıklar Allah’ın elindedir. Dilediğini, dilediğine, dilediği zaman
verir. Şifa da O’nun elindedir. Dilediğine, dilediği zaman verir.
***
188. Hayat bir sahnedir. Her gelen kendi rolünü oynamaktadır. Kimin ne zaman ve
nerede sahneye çıkacağına (dünyaya
geleceğine), kimin ne zaman ve nerede sahneden ineceğine (öleceğine) bu hayatın sahibi karar
verir. Dolayısıyla sen sahneden kendi iradenle inemezsin (yani intihar edemezsin), ya da başkasını sahneden zorla
indiremezsin. (yani başkasını
öldüremezsin)
***
189. Kişinin giyinme şekli onun hangi ilaha kulluk ettiğini gösterir. Sen
kendine bak. Allah’ın emrettiği gibi mi yoksa canın (nefsin) nasıl isterse öyle mi giyiniyorsun?
***
190. İnsan kul olacak şekilde yaratılmıştır; yâ sadece Allah’a kul olacak, ya
da başka her şeye.
***
191. Canlı olsun cansız olsun, bir şeyin kıymeti vazifesini yapmasına bağlıdır.
O, vazifeyi yapmaya hazırlanırken, ileride vazifesini yapacağı için; vazifesini
bitirdikten sonrada vazifesini yaptığı için kıymetlidir. İnsan da kıymetli
olmak için yaratılış gayesine uygun olarak vazifesini yapmak zorundadır. Aksi
takdirde bir hiç olur.
***
192. Her ne halde olursa olsun, sakın hiç kimseyi ayıplama ve hor görme!
***
193. Şu dünyada Allah’a itaat etmek gibi akıllılık, isyan etmek gibi akılsızlık
olamaz!
***
194. Zaman ahir zamandır. Gemisini kurtaran kaptandır. Sen kendini ve ehlini
kurtarmaya çalış.
***
195. Bu ahir zaman fitnesinde kadın başrolü oynamaktadır.
***
196. Dünyanın ve ahiretin iyiliklerini elde etmek, şerlerinden emin olmak
istersen; hata, kusur ve günahlarını gör, bunlar yüzünden ahirette başına
gelmesi muhtemel azapları düşün ve netice olarak haramları terk et ve emir
dairesinde yaşamaya çalış!
***
197. Her ne iş yaparsa yapsın, insan ruhunun başarılı olmaya çok ihtiyacı
vardır. Başarılı insan bir gül gibi açarken, başarısız insan da bir gül gibi
solmaktadır.
***
198. Her insanın değeri hedefine ve gayesine göre değişir. “Ben” diyen,
menfaatinden başka bir şey düşünmeyen ve nefsinin zevk ve arzularını yerine
getirmek için çalışan bir insan zerre gibi küçülürken, gayesi bu kâinat
sahibinin rızasını kazanmak olan ve buna göre hareket eden bir insan da güneş
gibi yükseklenir, kıymetlenir ve değerlenir.
***
199. İmam-ı
Gazali, Şeyh Abdülkadir-i Geylâni, Mevlâna Hz’leri, İmam-ı Rabbani Hz’leri,
Mevlâna Halid-i Bağdadi Hz’leri, Şeyh Bahaaddin-i Nakşibend Hz’leri, bu asırda
eserleri bütün dünya dillerine çevrilen Bediüzzaman Hz’leri gib; milyonlarca
insanı irşat eden, asırlarının en büyük âlimleri, en büyük müçtehid ve
mürşitleri, dört hak mezhepten birine tabi oldukları halde; daha Kur-an’ı
Kerimi yüzünden okuyup anlamaktan aciz insanların bir hak mezhebe tabi olmayı
red etmeleri ne kadar akılsızlık ve cahilliktir!
***
200. İzzetle Allah’ın emirlerini yapmazsan, zilletle insanların emirleri
altında ezilirsin.
"Ey
insan! Eğer yalnız Allah'a abd olsan bütün mahlukat üstünde bir mevki
kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen aciz mahlukata zelil bir abd
olursun" Sözler
***
201. Sıhhat ve afiyet kişinin gafletine, dünyaya sarılmasına, dünyayı sevmesine
ve ölmeyecekmiş gibi yaşamasına sebep olur. Hastalık, belâ ve musibetler ise;
uyanmasına, mutlaka başına gelecek olan ölümü düşünmesine ve ebedi hayat için
çalışmasına sebep olur. Bu yüzden hastalıklar, belâ ve musibetler bu dünyada
büyük birer nimettirler.
***
202. İnsanlara hedef göstermeli ve toplum o hedefe doğru sevk edilmelidir.
Toplumun bunu yapacak doğru liderlere ihtiyacı vardır. Aksi takdirde o toplum
ve o toplumu meydana getiren fertler bozulur gider.
***
203. İman kuvvetlendikçe cesaret artar, iman zayıfladıkça korkaklık artar.
***
204. Çocuğu asıl büyüten sevgidir. Vücudunun gıdaya, ruhunun sevgiye ihtiyacı
vardır.
***
205. Kadın fıtraten erkeği mutlu edecek şekilde yaratılmıştır. Ancak bu, İslamî
bir ortam ve kadının İslamî bir terbiye almış olmasına bağlıdır. Yoksa kadın,
erkeğe dünyayı zindan eder.
***
206. Kısa
bir yolculuğa çıkarken bile ne kadar hazırlık yapıyoruz. Acaba, neden ebedi
yolculuk için hazırlanmıyoruz veya böyle bir yolculuk yokmuş gibi yaşamayı
tercih ediyoruz? Hayret!
***
207. Ne işi yaparsan yap, ama güzel yap. Bu dünyada önemsiz iş olmadığı gibi, herkesin
de senin işini güzel yapmana ihtiyacı vardır.
***
208. Neyin doğru neyin yanlış olduğu Kur’an ile anlaşılabilir. Bugünkü fikir
karışıklığının asıl sebebi Kur’an’ın ölçü olarak alınmamasıdır.
***
209. Riski göze almayan başarılı olamaz.
***
210. Eğer sen, komşundan bir şey istemiyorsan ve o da senden bir şey
istemiyorsa komşuluğunuz bitmiş demektir.
***
211. Dünyaya niçin geldiğini ve ne için yaşadığını bilmiyorsan, ne yaparsan yap
boşuna yaşıyorsun demektir. Eğer bir de yanlış biliyorsan o daha da kötüdür.
***
212. Başkalara yük olma! Eğer onlar sana yük olurlarsa, katlan.
***
213. Maddi ve manevi terakkilerin tamamı Allah’ın izni ve ilhamı iledir.
***
214. Dünyevi binde bir tehlike ihtimalini nazara alıp ebedî hayata ait yüzde
doksan dokuz tehlike ihtimalini nazara almamak ne kadar akılsızlıktır!
***
215. İnsanlar görünüşte ne kadar birbirlerine benziyorlar. Hakikatte ise ne
kadar birbirlerinden farklıdırlar. Zerre ile güneş gibi.
***
216. Başkasına yaptığın iyiliği unut, kötülüğü unutma! Başkasının sana yaptığı
kötülüğü unut, iyiliği unutma!
***
217. Kendi hata ve kusurlarınla uğraş, başkaların hata ve kusurları ile
uğraşma!
***
218. Bu dünyada maddi ve manevi o kadar tuzaklar vardır ki; Ehl-i dünyanın bu
tuzaklardan kurtulmaları imkânsızdır. Bu dünyadan salimen Ehlullah ve Ehl-i
ahiret geçebilir. Hâttâ onların bu tuzaklardan haberleri bile olmaz.
"Vallahu hayrul mekirin"
***
219. Hırslı insanın gözü hep daha fazlasındadır. Bu yüzden elindekilerin
kıymetini bilip şükür de edemez ve onların keyfini de süremez. Genel olarak istedikleri
de eline geçmediğinden hayatını hep şikâyet ederek geçirir.
***
220. İnsanın övünecek hiç bir şeyi olmadığı gibi, hata ve kusurlarına da
nihayet yoktur.
***
221. Bir yere dinimizin müsaade etmediği tarzda kadın girerse, orası
bozulmayacak diye aklına gelmesin.
***
222. Bir yerde açık kadın ve içki varsa o yol şeytan yoludur.
***
223. Evleneceğin kadının nasıl bir yuva kuracağını öğrenmek istersen, çıktığı
aileye bak.
***
224. İnsan içinde yaşadığı çevreden etkilenir. Bunun için haramların yaygın olarak
işlendiği yerlerde durma!
***
225. Dünya imtihan dünyasıdır. Çevremizde olan her hadise bir imtihan veya bu
imtihanın bir parçasıdır. Bütün olaylarda dinimize göre hareket edersen
kazanırsın, kafana göre hareket edersen kaybedersin.
***
226. Ümid; insanı maddi ve manevi cihazları ile beraber harekete geçirir. Bunun
için ümidleri olan insanlar sıhhatli, neş’eli ve güçlü olurlar. Ye’s (ümidsizlik) ise insanı maddi ve manevi
cihazları ile beraber durdurur, söndürür ve dumura uğratır. Bunun için insan
hayatında ümidsizliğe yer yoktur. Bediüzzaman hazretleri “insanları
canlandıran ümid, öldüren ye’s’dir” buyurmuşlardır. Yıllarca sıhhatli bir
şekilde çalışan kişilerin emekli olduktan sonra sıhhatlerini kaybetmelerinin,
maddi ve manevi sıkıntılara düçar olmalarının bir sebebi de budur.
***
227. “Ben gerçekten ebedi hayata
hazırlanıyor muyum?” diye arada bir kendine sor.
***
228. Geçici, fani dünya için ne kadar çalışıyorsun, ebedi ahiret için ne kadar
çalışıyorsun?
***
229. Hamsi de balıktır, balina da. Amma aralarında ne kadar fark var. Er de
askerdir, general de. Amma birbirlerinden ne kadar da uzaktırlar. Kâinatı
arkasına alıp huzuru ilahiye çıkıp bütün mahlûkat ve mevcudatın ibadetlerini
dergah-ı ilahiyyeye arz ederek halifeyi arz olduğunu gösteren, Rububiyyet-i
külliyye-i ilahiyyeye karşı ubudiyet-i külliye-i insaniye ile mukabele eden ve
bu kainatın bir meyvesi olan insan da bir insandır, attığı bir bomba ile
binlerce insanı katleden bir canavar da insandır. Her ikisi de insandır; amma
ikisi arasında ne kadar fark vardır. Bunun için “ben de insanım”
diyenlere karşı sen yine de dikkatli ol! Çünkü bu dünyada her çeşit insan
vardır.
***
230. Dünya herkes için aynı dünya değil ki; kimisine cennet köşkü, kimisine de
zindan.
***
231. Başımıza gelen veya çevremizde olan olaylar hakikat âlemini anlayabilmemiz
için küçük birer ölçüdür. Mesela: Sen görmeden iş yapamıyorsun. Demek bu
kâinatta bu kadar harika işleri ve eserleri yapan zat ta görüyor ve görerek bu
işleri yapıyor. Mesela: Sen bir işi bilerek ve bir güç kullanarak yapıyorsun.
Demek bu kâinatı ve bu işleri yapan zat ta bilerek ve kudret ile bu işleri
yapıyor ve hakeza…
***
232. Bu alemi bize ders veren peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’dir. O’nu
dinlemeyen bu âlemden bir şey anlamadan göçer gider.
***
233. Bizim için esas olan içinde bulunduğumuz yerde ve şartlarda İslam’ı
yaşamak ve gereğine göre hareket ederek onu tebliğ etmektir.
***
234. Görmek yetmez, bilmek gerek.
İzah:Hızır as’ı yolda görsen selam bile vermezsin. Fakat O’nun Hızır as olduğunu bilsen
ne yapacağını şaşırırsın. Demek görmek yetmiyor, aynı zamanda bilmek te
gerekiyor.
***
235. Bazı bulutlar geçerken bol rahmet bırakır öyle geçerler. Bu rahmetten
yeryüzünde rengarenk çiçekler açar, meyveler meydana gelir. Aynen öyle de;
aylar içinde Ramazan ayı gelip geçerken öyle rahmet bırakır ki, o ayda
mü’minlerin günahları temizlenir, mevcut güzel kabiliyetleri inkişaf eder, kötü
duyguları frenlenir ve ebedi hayat için bol bol sevap kazanırlar. Âlem-i İslam
onunla değişir, başka bir âlem olur.
***
236. Bir yerde daima duygularına hitap ediliyorsa, orada durma! Zira orada
istikametli karar verip doğru hareket edemezsin ve sen, eninde sonunda gerçek
hayatla da yüz yüze gelirsin.
***
237. Ufak işlerin peşine düşme, küçülürsün.
***
238. Allah’ın mülküne ve idaresine karışma! Mekke’de ve Medine’de hiç karışma!
***
239. Hata, kusur ve günahlar insanın terakkisinin zembereğidir. İnsanın hata,
kusur ve günahlarının sonu olmadığı için terakkisine de nihayet yoktur.
***
240. Geçici olan dünya ile ne kadar meşgulsün, ebedi olan Ahiret ile ne kadar
meşgulsün?
***
241. Ben
bir hiçim. Ben de ve bütün kâinatta bulunan güzellik ve kemalâtların hepsi
Allah’a aittir. Kâinatta bulunan bütün çirkinlik ve kusurlar tabiata; ben de
bulunan bütün hata, kusur ve günahlar nefsime aittir.
***
242. Esas olan hedefe ulaşmak değil, ulaşmak için yaşanılan süreç ve o süreç
içerisinde söylenen sözler, sergilenen tavırlar ve yapılan hareketlerdir. Bunun
için, birçok yanlış işler ve zulümler de olması gerekir ki, kimin nasıl bir insan
olduğu ortaya çıksın ve bunlar ebedi hayat ve hesap için muhafaza edilsin. Eğer
her şey tıkır tıkır yürüseydi bu dünya hayatından istenen neticeler elde
edilemezdi.
***
243. Akrabalık ilişkilerinin kopmasının sebebi Allah’ın kanunlarının tatbik
edilmemesi, bahusus mirasın dinimize göre paylaştırılmamasıdır. Akrabalık
bağlarını, daha doğrusu toplumu birbirine bağlayan ve oto kontrolü sağlayan
bağları; İslamiyeti devlet ve toplum hayatından çıkaranlar koparmıştır.
Onların, toplumdaki bugünkü olumsuz tablodan şikâyet etmeye hakları olmadığı
gibi, toplumu bu hale getirmenin hesabını da vereceklerdir.
***
244. Durgun su kokuşur, akan su kokuşmaz. Hareketsiz bir toplum da içten içe
bozulmaya başlar. İslamiyet ise, topluma öyle bir hareket verir ki, kokuşmasına
fırsat olmaz.
***
245. İslam ülkesinin kılıcı elinde olur. İslam âleminin birliği ve İslam
kardeşliğin tesisi cihad ile mümkündür. Cihadın terk edilmesi kıyamet
alametlerindendir ve bugün Âlem-i İslam’ın zillete düşmesinin de sebebidir.
***
246. Allah cc “kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın” buyuruyor.
Maalesef bizler kendi elimizle kendimizi tehlikeye attık; zira maddi cihadı
terk ettik. Düştük dünyanın peşine. Âlem-i İslam’ın bugünkü zilletinin bir
sebebi de budur.
***
247. Sakın! İnsanların dış görünüşlerine bakıp aldanma! Bakabilirsen şahs-ı
manevilerine bak ve ona göre davran! Yoksa yanlış edersin. Şeytan insanın dış
görünüşüne baktı ve secde etmekten kaçındı; Geçmişte pek çok insanlar
gönderilen peygamberlerin dış görünüşlerine baktılar ve "onlarda bizim
gibi insan" diyerek onları dinlemediler. Neticede helâk olup gittiler.
Bugün de aynı şey geçerlidir. Öyle insanlar var ki görünüşleri bizim gibi amma
dev uçağı uçuruyor, beynin içinde ameliyat yapıyor, yüz milyonluk ülkeleri
idare ediyor ve hakeza.. Öyleyse sen, insanların dış görünüşlerine bakarak
" o da benim gibi insan" deme!. Onların yaptıkları işlere bak
ve ona göre davran...
***
248. Surete değil, sirete bak!
İzah: Sadece görünüşe bakma; kişinin yaptığı hareketlere, söz ve
davranışlarına, ahlakına bak ve ona göre davran.
***
249. Nazarını afaktan nefsine çevir!
İzah: Çevrenle ve hatta memleket meseleleri ile meşgul olayım derken kendini
unutma! Çünkü ölüm seni unutmaz ve sen, bütün yaptıklarından ve
söylediklerinden hesaba çekilirsin. Bu gerçeği bil ve ona göre hareket et!
***
250. Senin üzerinde sonsuz nimetler vardır. Ne kadarının farkındasın?
***
251. Bir şey olmuşsa, artık olmuştur ve öyle olacağı kaderde de yazılıdır. ‘Şöyle
olsaydı, böyle olsaydı’ diye söylenip durma! Onu meydana getiren sebeplere
de fazla yüklenme. Olacakla öleceğe çare yoktur. Sen, o durumda dinimiz nasıl
diyorsa ona göre hareket et!
***
252. Sahabeler; Peygamberimiz (s.a.v.) onların başlarına geçmesiyle
peygamberlerden sonraki en yüksek makama yükseldiler. Eğer öyle olmasaydı
fetret dönemi adamı olacaklardı. Bunda büyük bir sır var!
***
253. Küçükler büyüklere hürmet eder, saygı gösterirlerse hem kendileri, hem de
saygı gösterilenler değer kazanır. Eğer küçükler büyükleri saymaz, onlara
gereken hürmeti göstermezlerse hepsi birden değerlerini kaybederler.
Dolayısıyla onlardan meydana gelen toplumun da değeri olmaz.
***
254. Kâinatın yaratılış sırrı ve insanın yaratılış hikmeti Kâbe’de, bahusus
Hac’ta ve Ramazan ayında fiilen tezahür etmektedir. Bu şekilde İslam, bütün dünyaya
fiilen tebliğ edilmektedir.
***
255.
Çocukların çok sevimli yaratılmalarının bir hikmeti de onların sevilmeye çok
ihtiyaçlarının olmasındandır. Onları sevgi büyütür. Kadınlar içinde aynı şey
geçerlidir.
***
256. Dua; ibadetin ve kulluğun son mertebesidir.
***
257. Müslüman ülkelerde, Müslüman çocuklarına yabancı dil olarak Arapça
öğretilmelidir. Diğer diller ise ihtiyaç miktarı özel olarak öğretilmelidir.
***
258. Allah cc ile aran iyiyse senin için ne gam ne keder. Eğer iyi değilse…
Çünkü güldüren de ağlatan da O’dur.
***
259. Herkes güya para kazanmak için çalışıyor. Aslında herkes bir hizmeti
deruhte ediyor.
***
260. Her şeyi düzelteceğim diye boşuna uğraşma! O işler öyle olacaktır,
çekilecek çile vardır.
***
261. Mekke ve Medine’de nefisler bağlanır ve ruhlar kemalâta sevk edilir.
***
262. Bir yerde veya bir toplumda sana maddenden dolayı (para, makam, güzellik, mal, kuvvet gibi) değer veriliyorsa orada
veya o toplumun içinde durma!
***
263. Sabır, sıkıntı çekmekle elde edilir. Bu yüzden hayat şartlarının zor
olduğu yerlerin insanları sabırlı olur.
***
264. Mekke’de çevrenizden size hep iyilik geliyor. Bu da sizdeki güzel
duyguları harekete geçiriyor. İnsandaki kötü hasletler ise uykuya dalıyor.
***
265. Allah cc benden razı olmadıktan sonra bütün dünya benim olsa ne
kıymeti var? O, benden razı olduktan sonra her şey ve her yer güzeldir ve ben
de mutluyumdur.
***
266. Ben, Allah’a kulluk etmekle aklın dahi hayâl edemeyeceği nimetlere
kavuştum. Ey müslümanım deyip te isyandan başka bir şey bilmeyenler! Söyleyin,
siz isyan etmekle ne kazandınız?
***
267. Mekke’de madde insana hizmet ediyor, Türkiye’de insan maddeye hizmet
ediyor.
***
268.
Özellikle hac zamanı Kâbe ve arafattaki mü’minler Ümmet-i Muhammed’in küçük bir
nûmunesini oluştururlar.
***
269. Bir kanuna uygun hareket etmek o kanunu koyana itaat etmek anlamına gelir.
Bütün ilimlerin şehadetiyle zerrelerden kürelere kadar her şey kâinattaki
şeriat-ı fıtriye denilen kanunlara göre hareket ederek, o kanunların sahibine
itaat ettiklerini göstermektedirler. Öyleyse, ey insan! Sen de bütün kâinatın
kendisine itaat ettiği Zat’a itaat et, isyan ederek başını kaldırma!
***
270. Birisine yapmadığı bir şeyi ‘yaptı’ demek, ona büyük bir iftiradır. Allah’ın yarattığı kâinata ‘tabiat’ namını verip sonra da bu mahlûkatı ‘tabiat
yarattı’ demek; kâinata karşı büyük bir iftiradır ve kâinat bu iftirayı
atanlara karşı hiddete gelmektedir. Ve yarın ahirette bu iftirayı atanlardan
davacı olacaktır. Bu iftirayı atanların o gün vay haline!
***
271. Bu insan, bir müddet önce yoktan var edildiğini, bir müddet sonrada yok
olacağını gözüyle gördüğü halde nasıl oluyor da hiçbir şey yokmuş gibi
davranabiliyor, hayret!
***
272. Ey kâfirler! Sizler ne yaparsanız yapın, İslamiyet kıyamete kadar devam
edecek ve müslümanlar da var olmaya devam edeceklerdir. Çünkü bu dinin de, bu
Müslümanların da sahibi; bu kâinatın sahibi olan Allah’tır.
***
273. Diller ayrı ayrı olsa da, söyledikleri hep aynıdır. Yani; aynı şeyi
değişik kelimelerle ifade ederler. Mesela; Türkçede çiçek; ingilizcede flower,
Arapçada zehratun, Almancada blume’dur. Başka dillerde başka kelimelerdir. Ayrı
kelimelerle aynı şeyi kast ederler. İşte, farklı dil demek; aynı şeyi farklı
kelimelerle ifade etmek demektir.
***
274. Büyüklere hürmet edilebilmesi için onların da büyüklüğün gereğini
yapmaları gerekir.
***
275. Bu dünyanın yükünü zenginler çeker.
***
276. Müslümanın ölüsü bile rahmettir. Cenaze namazını kılan herkese birer kırat
(Uhud dağı kadar) sevap kazandırır.
Eğer defn etmeye de giderse iki kırat.
***
277. Müslümanın ölüsüne verilen değere bak ki; yıl on iki ay, yirmi dört saat,
-farz namazlar hariç- hiç durmadan devam eden Kâbe’nin etrafında ki tavaf,
müslümanın cenaze namazı için duruyor.
***
278. İslamiyet ne kadar çok yaşanırsa güzelliği de o kadar ortaya çıkıyor,
görülüyor ve anlaşılıyor
***
279. Rabbin ile aranı düzelt ve düzgün olarak devam etmesine dikkat et. Zira
senin dünya ve ahiret saadetin buna bağlıdır.
***
280. Bir şeyde Allah‘ın kesin hükmü varsa, o konuda fikir yürütmek bir
müslümanda olmaz.
***
281. Namazsız bir islamî hayat, namazsız bir müslüman, namazsız bir müslüman
aile, namazsız bir İslam toplumu düşünülemez.
***
282. Zor şartlar insanların kaynaşmasına sebep olur.
***
283. Sen, Mekke’ye ve Medine’ye git ve gel. Oralarda kimselere karışma! Oralar
çok özel yerlerdir ve hizmet edenleri de öyledir.
***
284. Mescid-ül Harameyn’de askerden polis ve hizmetlisine kadar herkesin
hacılara son derece kibar, nazik ve anlayışlı davranmaları her türlü takdire
şayandır.
***
285. Mescid-ül Harameyn olması gerektiği gibidir, karışma! Oralara nice
kalbi
kırık, en küçük bir şeyden alınacak sevgili kullar gitmektedir. Allah cc
oralara uygun hizmet edecekleri, oralarda istihdam etmektedir.
***
286. Açık kadınlar ve teknolojiye karşı dayanamadık. Onlarla bizi yıktılar.
***
287. Çocuk, etrafında hep iyilik ve güzel hareketler görmeli ki, ondaki güzel
duygular uyansın ve gelişsin. Böylece büyüyünce iyi düşünen ve iyi şeyler yapan
birisi olur. Eğer, hep kötülük ve kötü muameleler görürse, sevgisiz büyürse
kötü duyguları gelişir, toplum için zararlı ve problemli bir insan olur.
***
288.
Ülkemizde İslam’ın ve Müslümanların önünü kesmek için uğraşanların
soyunu-sopunu araştıracak bir kurum oluşturulmalıdır. Çünkü bu ülkede ismi
bizden olan nice Rum, Ermeni, Yahudi ve dönmeler vardır ve dış bağlantıları ile
de ülkemizde son derece etkilidirler.
***
289. İslamiyet, insanın maddi ve manevi bütün ihtiyaçlarını meşru dairede
tatmin etmiştir. İslamiyetten uzak olan ehl-i dalâlet ise sinema, tiyatro,
müzik ve benzeri şeylerle insanları tatmin etmeye çalışmaktadırlar. Netice
ortadadır. Hangi tarafın insanı mutlu ve huzurlu?
***
290. Onlar - peygamberimiz s.a.v. ve ashabı ile beraber bu güne kadar İslam’a
hizmet edenlerin hepsi- mallarını ve canlarını ortaya koyarak İslamiyet
davasında vazifelerini yaptılar ve gittiler. Ve o davayı emanet olarak sana
bıraktılar. Onları yükselten bu davaya olan hizmetleridir. Şimdi sıra sende.
Sen bu davanın ve emanetin ne kadar farkındasın?
***
291. İnsan fıtratında iyi ve kötü duygular vardır. İslamiyet iyi duyguları
inkişaf ettirir, kötü duyguları ise frenler. Küfür ise tam tersi; iyi duyguları
frenler ve kötü duyguları harekete geçirir. Bizim toplumumuzda kötülüklerin
gittikçe artmasının sebebi budur. Bizim toplumumuz bilerek ve isteyerek
islamiyetten uzaklaştırılmış ve hâlâ da uzaklaştırmaya devam edilmektedir.
Netice olarak bugün geldiğimiz nokta ortadadır.
***
292.
Hacca
gidecekler peşinen pek çok sıkıntıyla karşılaşacaklarını bilmelidirler.
Bu imtihanın bir gereğidir. Yapılacak şey sabırdır. Bu yüzden bu yolda
"Ya hacı, sabır..." sözü meşhur olmuştur.
***
293. Müslümanların İslam davası şuurundan uzaklaşmaları için ne gerekiyorsa
yapılmış ve yapılmaktadır. Arada bir şuurlu olan çıkarsa, o kişi
hapishanelerde, mahkemelerde süründürülerek etkisiz hale getirilir. Ayrıca,
hakkında bir sürü iftira kampanyaları açılarak müslümanların O’nu dinlemesine
mani olunur. Onlar, şuursuz müslüman ne kadar çok olursa olsun, endişe
etmezler. Zira, onlar da bilirler ki; şuursuz müslümandan bir şey çıkmaz. Bunun
için onlar, namaz kılan, oruç tutan, hacca gidenlerden pek rahatsız olmazlar.
Amma “Kur’an, hayatın her safhasında tatbik edilmelidir” diyenlerden
şiddetle rahatsız olurlar. İşte, irtica diye yapılan bütün hücumlar Kur’an’ın,
bütün hükümleriyle hayata tatbik edilmesini önlemek içindir. Dünyadaki herhangi
bir ülkenin dahi bu hükümleri tatbik etmesine tahammülleri yoktur. İşte
kâfirlik budur.
***
294.
İslamiyet hayatın her alanını ihata etmiştir. Şurada uygulansın, burada
uygulanmasın gibi bir fikir islamî olamaz.
***
295. İman ve farz ibadetlerden sonra en lazım olan maddi cihaddır. Alem-i İslam
cihadsız düşünülemez. Maddi cihadın terk edilmesi kıyamet alâmetlerinden olup,
zillete düşmeye de sebeptir.
***
296. Bir iyilik, başka iyiliklerin meydana gelmesine sebep olur. Keza, bir
kötülükte başka kötülüklerin meydana gelmesine sebep olur. Öyleyse yapılacak
iş; iyilikleri artırmak ve kötülüklere iyilikle mukabele ederek, kötülüklerin
önünü kesmektir.
***
297. Güzel ahlaklı olabilmek için sabırlı olmak şarttır. Kötü ahlak
sabırsızlıkla beraberdir.
***
298. İman; insanın iç ve dış dünyasını bir nevi cennete çevirir. Küfür ve isyan
ise; insanın iç ve dış dünyasını bir nevi cehenneme çevirir. Bunun içindir ki;
iman edip salih amel işleyenler daima hayatlarından memnun; iman etmeyen ve
salih amel işlemeyenler ise daima hayatlarından şikâyetçidirler.
***
299. Bizim peygamberimiz Hz.Muhammed sav.’ dir. Kim ki O’nun ümmeti olarak
ahirete intikal ederse mutlaka kurtulur. Ümmetçiliği suç sayanların kulakları
çınlasın.
***
300. Allah c.c. sevdiği kulu kendisi ile meşgul eder, dünya ile değil.
***
301. Bu dünyada kiminle isen, kimleri sevip benimsiyorsan ahirette de onlarla
olursun. Bunun için şimdiden kimlerle beraber olduğuna, kimleri sevip
benimsediğine dikkat et!
***
302. Hepsi Allah'ın verdiği, O’nun vermediği ne var ki!
***
303. Bir şeyi yapmaya azmedersen büyük ihtimâl başarırsın. Tereddüt ve
kararsızlık daha baştan başarısızlığı kabul etmek demektir.
***
304. Cenab-ı Hakk’ın seni ne kadar sevdiğini anlamak istersen O’nu ne kadar
andığına bak. Allah’ın bir kişiye kendisini anmayı nasip etmemesi o kişiye ceza
olarak yeter. Kulun farzları bile yapamaması onun ne kadar Allah’tan uzak
olduğunu gösterir.
***
305.
Allah’ın kula kendisini anmayı nasip etmemesi en büyük cezadır. Hele farzları
da yapamıyorsa, otursun kara kara düşünsün.
***
306. Allah’ı anmak ne büyük şeydir!(ayet
meali) Herkese nasip olur mu?
***
307. Allah sana kendisini anmayı nasip etmişse daha ne istiyorsun?
***
308. Allah’ı anmak sana ne kadar nasip oluyor?
***
309. Bilerek haramlara, günahlara girme! Amma bilerek onları terk et!
***
310. Her şeyimizde istikametli olabilmemiz için nazarımızın ahirette olması
şarttır. Yani sen, seni cennete götürecek şeyleri yapar, cehenneme götürecek
şeyleri de terk edersen mesele bitmiştir.
***
311. Sakın nazarını Cenab-ı Hak’tan ve O’nun rızasından ayırma! Mahlûkata
çevirme!
***
312.
Mümkünse şahısları hiç ağzına alma ve kendi şahsını da öne çıkarma!
***
313. Hata, kusur ve günahlarına iyi sahip çık ve onlara iyi yapış. Zira sen,
şeytan gibi böbürlenmekten ve kendini beğenmekten onlar sayesinde kurtulabilirsin.
***
314. Yüz defa hacca gitsen, yine de kendine güvenme! Zira garanti yoktur. Ne
kadar günah işlemiş olursan ol, ümit kesme! Zira tövbe kapısı açıktır. Ancak,
şunu da bil ki; itaat yolu cennete, isyan yolu cehenneme götürür.
***
315. Bu dünyada iyi ki ölüm var. Eğer ölüm olmasaydı, bu dünya böyle güzel
olmazdı.
***
316. Kadın eşittir çocuk. Eğer onu çocuk gibi avutursan, hem rahat edersin hem
de mutlu olursun. Onu sevdiğini de arada bir hissettirmek şartı ile.
***
317.
Toplumdaki manen ölü olanlar ile diri olanları anlamak istersen sabah namazı
vaktinde bak. Allah (c.c.)’ın ‘kalk’ emriyle kalkan ve farz olan namazı
kılanlar diri, yatanlar ise ölüdürler.
"Eğer
değilsen ölü, dur sabah namazına" Yunus Emre
***
318. Sen, büyüklüğün gereğini yaparsan, saygı görürsün; küçüklüğün gereğini
yaparsan, şefkat ve yardım görürsün.
***
319. Başkasının parası kolay harcanır.
***
320. Bugün ne yapacaksan yap! İleride şunu yapacağım, bunu yapacağım diye
kendini avutma! Unutma ki, bugün de bir zamanlar gelecek idi.
***
321. Allah’a itaat eden hür, nefsine itaat eden esir olur.
***
322. İnsanın içi gülecek ki, dışı da gülsün.
***
323. Suret, görünüş önemli amma siret (ahlak)
çok daha fazla önemlidir. Onun için sen, suretten çok sirete bak!
***
324. Kork Allah’tan, kurtul başkaların korkusundan.
***
325. Lider veya dava adamı; içinde bulunduğu şartlara teslim olmayan, aksine o
şartları değiştirebilen insandır. Atasözü
***
326. Sen, herkesin seviyesine ve içinde bulunduğu duruma göre konuşup muamele
edebilirsen gerçekten ‘olgun bir adamsın’
demektir.
***
327. Hayat dostlarla güzeldir. Öyleyse, dostların kıymetini bil.
***
328. Irk var, ırkçılık yoktur. Yarın ahirette hangi ırktan olduğunun hiçbir
önemi olmayacaktır. Cehenneme ilk gidecek guruplardan biri de ırkçılık yapanlar
olacaktır.
***
329. Kavuşmak zevkini alabilmek için ayrılık elemini çekmek gerek.
***
330. Her meselede yapılacak ilk iş doğru teşhis koymaktır. Teşhis doğru
konduktan sonra gerisi gelir.
***
331. Bu
dünya tek başına bir adama verilse yine de onu tatmin etmez. Nerde kaldı ki,
milyarlarca insanı tatmin etsin.
***
332. Görünüşe aldanma! Gerçek başka olabilir.
***
333. Bir kişinin neyi sevdiğini anlamak istersen neden bahsettiğine bak.
***
334. Her gördüğünü insan sanma. Onların içinde çok canavarlar vardır.
***
335. Akıllı bir adamın bu dünyada keyf etmesi mümkün değildir. Allah cc “ Gülüyorsunuz
da ağlamıyorsunuz” buyuruyor. Necm 60
***
336. Erkek adam ağlar. Peygamberimiz s.a.v’in ağladığını ve “Benim
bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” dediğini hiç duymadın mı?
***
337. Gıybet, bir toplumu çökertir.
İzah:
Gıybet edilen kişinin eksik, hata ve
kusurları ortaya dökülür ve herkes onları öğrenir. Bu durumda artık o
kimsenin o
insanların nazarında kıymeti kalmaz. Her gün başka bir kişinin gıybeti
yapılınca toplumda gıybeti yapılmayan, ayıp, kusur ve hataları
bilinmeyen kimse
kalmaz. Herkes herkesin hata kusur ve ayıplarını bilir. Bu durumda o
toplum
fertlerinin ve o toplumun kıymeti kalmaz. İşte bir toplumun insanları
gıybet
etmekle aslında kendilerini mahv etmektedirler. Hata, kusur elbette
olacak. Şehirlerdeki kanalizasyon gibi. Amma o açıktan akmayacak. Açığa
çıkarsa
o şehirde nasıl yaşanır? Hata, kusur ve günahlar manevi pisliklerdir.
Eğer bu pislikler gıybet ile ortaya çıkarılırsa o toplumda nasıl
yaşanır?
***
338. İdareci ne kadar mükemmel ise problem de o kadar az olur. Son derece
mükemmel olan Allah’ın idaresinde ise problem olmadığından idare eden yok
sanılır.
***
339. Açık kadın ve içki, şeytan yolunun iki olmazsa olmazıdır. Bu yüzden din düşmanları bu iki konuda asla taviz vermezler.
***
340. Kötülüklere müdahale ederek önlemeye çalışın. Yoksa eninde sonunda o
kötülükler sizi de bulacaktır.
***
341. Ne kadar ileriyi düşünerek hareket ediyorsan o kadar akıllı bir adamsın
demektir. Eğer, yarını bile düşünmeden günü birlik yaşıyorsan hayvandan farkın
yoktur.
***
342. Elbette haramları işlerken bir zevk alıyorsun. Amma unutma ki o balın
içinde zehir vardır.
***
343. Liderlik; en küçük bir adamı bile en iyi şekilde değerlendirebilme
san’atıdır.
***
344. İdareci başarılı olabilmek için ceza ve mükâfatı yerinde ve zamanında
kullanmayı bilmelidir. Ceza ve mükâfatı yerinde ve zamanında kullanamayan
idareciler başarısız olurlar!
***
345. Mühim olan uzun yaşamak değil, YAŞAMAK’tır.
***
346. Yaptığın işin zorluklarına bakarak kendini üzme! Onun geçici olduğunu
düşünürsen rahat edersin.
***
347. Anne çocuğuna vurdukça çocuk yine annesine sarılır. Çünkü onun için en
şefkatli sine yine orasıdır. Biz büyükler de Allah’tan belâ ve musibet geldikçe
yine O’na yönelmeli ve koşmalıyız. Bizim de O’ndan başka gidecek yerimiz
yoktur. Belâ ve musibetler bizi daha çok Allah’a yönlendirmelidir.
***
348. Her istediğiniz olursa mutsuz olursunuz. Yapılan istatistiklere göre en
çok intihar edenler en zengin ülkelerin insanları olup, her istediklerini elde
eden insanlardır.
***
349. Mutlu olmak istiyorsan etrafındakiler ile ilgilen, onlara iyilik et. Buna
hayvanlar, hatta cansızlar bile dâhildir. İnsanlara iyilik yaptığınız zaman
onların nasıl memnun olduklarını görürsünüz. Hayvanlara iyilik yaparsan onlar
da memnun olur ve seni mutlu edecek şekilde hareket ederler. Amma cansızlara
gelince; mesela arabanızın bakımını güzel yapsanız, temizleyip silseniz o da
size gülümseyecek ve sizi istediğiniz yere güzel bir şekilde ulaştırarak o da
sizi mutlu edecektir.
***
350.
Başarısız idarecinin başarısızlığının bir sebebi de yerinde ve zamanında ceza
vermeyi bilmediğinden ya da ceza vermeye gücü yetmediğindendir.
***
351.
Haberler dünyaya ve ahirete ait olmak üzere ikiye ayrılır. Sadece dünyaya ait
haberlere merak edip dinlemek, ahirete ait haberlere ise hiç ilgi göstermemek
akıllı bir insanın yapacağı iş değildir.
***
352.
Doğruyu konuşmak için iki kişi gerekir: Doğru söyleyen ve doğru anlayan.
Atasözü
***
353.
Herkesin sana dost olmasını istersen, nefsine düşman ol.
***
354.
Dünyanın sıkıntıları, belâ ve musibetleri yüzümüzü dünyaya dönmemize mani olur.
Daha çok gideceğimiz âlem için çalışmamızı sağlar. Dünyada belâ ve musibetlerin
çok olmasının bir hikmeti de budur.
***
355.
Herkesin imtihanı kendisine göredir. Önceki zamanlarda kolaymış, şimdi zor,
veya başkaların imtihanı kolay benimki zor zannetme! İmtihanı yapan hep aynıdır
ve O işini mükemmel yapar.
***
356. Eğer
bu dünyada ayrılık olmasaydı bir şey anlaşılmazdı. Ayrılıkların büyük
hikmetleri vardır.
***
357.
Allah’ı bulan her şeyi bulmuştur. O’nu kaybeden ise her şeyi kaybetmiştir.
***
358. İnsan
doğru bildiğini savunur, amma o bildiği her zaman doğru olmayabilir!.. Yıllar
önce hararetle savunduğunuz fikirlerin zaman içinde yanlış olduğunu anladığınız
çok olmuştur. Belki herkesin hayatında az-çok böyle şeyler vardır. Öyleyse,
bugün de savunduğun şeylere de dikkat et! Onlar da yanlış olabilir.
***
359. Hakkın
olmayan bir şeyi sakın alma! Fazlası ile götürür.
***
360. Nefis
ve kadın; eğer onları eğitebilir ve sahip olabilirsen onlardan çok istifade
edersin. Yok, eğer onların etkisine girersen dünyada ve ahirette perişan
olursun. “Karı kulu yüz üstü sürünsün” hadis-i şerifini unutma!
***
361. Sıkıntılar kâmil insanların gıdasıdır. Onlar sıkıntıları kesilirse benzini
bitmiş araba gibi yolda kalırlar. Geçmişte sıkıntıları kesilen bazı kâmil
insanların: “Acaba ne hata ettik” diye endişe etmelerinin sebebi budur.
İnsanlar ise onların neden sıkıntı çekmeyi istediklerini anlayamazlar. Öyle yâ…
Bütün arzusu dünyada rahat etmek olan bir insan, sıkıntı çekmek isteyenin
halini nasıl anlasın?
***
362. Erkeğin üç büyük düşmanı vardır; kadın, nefis ve şeytan. Peygamberimiz sav şöyle buyurdu: "Erkeğin en büyük düşmanı yatağında beraber yattığı karısıdır" Cennette bunlar Âdem as’ın etrafında
toplandılar ve O’nun yasak olan meyveyi yemesine ve cennetten çıkarılmasına
sebep oldular.
***
363. Bağırıp çağıranlar işi beceremeyenlerdir. Üstelik bağırıp çağırarak suçu
başkalara yıkmaya çalışırlar. Hâlbuki işin ehli olanlar rahat tavırlarıyla, hatta
güleç yüzleri ile dikkat çekerler.
***
364. Kişinin manevi hayatında; Tevhid gıda, Marifetullah meyve gibidir.
***
365. Allah’a kulluk yapmak nefse kulluk yapmaktan daha kolaydır.
***
366. Kişi
fıtraten kendini sevdirmek ister. İstikametli olanlar Allah’ın sevdiği
hareketleri yaparak kendilerini Allah’a sevdirmeye uğraşırlar. Yolunu
şaşıranlar ise insanların hoşuna gidecek hareketleri yaparak kendilerini
insanlara sevdirmeye çalışırlar. Birisi ihlas, diğeri riyadır.
***
367. Cahilden kork! Çünkü o, bir şeyi veya bir kişiyi övdüğü zaman göklere
çıkarır, yerdiği zaman da yerin dibine geçirir.
***
368. Sahip olduğunuz güzel şeyleri anlatmayın; elinizden gitmesine sebep olur.
***
369. Eğer sizin davanız varsa; siz, herkesi ve her şeyi davanız için
kullanırsınız. Eğer davanız yoksa o zaman herkes, sizi davası için kullanır.
***
370. Erkek sadece kendi nefsiyle değil, aynı zamanda karısının ve büyüyünceye
kadar da çocuklarının nefsiyle uğraşmak zorundadır.
***
371. Yeri geldiğinde hayatını feda edemeyenlerin yaşamaya da hakları yoktur. Bu
yüzden, ölmeyi bilmeyenler yaşamayı da bilmezler.
***
372. İslamiyet’ten uzak olan insanlıktan da uzaktır.
***
373. En büyük bid’a’lardan biri de; devletin, Allah’ın emir ve yasaklarına göre
değil de, beşeri kanunlara göre yönetilmesidir.
***
374. Dış görünüşe bakarak hareket edersen hata edersin. Bu hatayı ilk yapan
şeytan olmuştur; Âdem as’ın dış görünüşüne bakarak aldanmış ve kendisini üstün
görmüştü.
***
375. Etrafınızdakileri kabiliyetlerine göre, uygun işlerde çalıştırınız. O
zaman onlar hem mutlu olurlar hem de başarılı. Bu mutluluk ve başarı
dolayısıyla sizin defterinize geçer. Bu durumda sizin de değeriniz artar.
***
376. Allah’a kulluğa yönelirsen; belâ ve musibetler, hattâ, hata ve kusurların
bile birer nimet olur; nefis ve şeytana yönelirsen, elinde bulunan nimetler
bile başına belâ olur.
***
377. Bu dünyada insanın başına mutlaka belâ ve musibetler gelir. Bu yüzden,
insanın bir elinde mutlaka sabır olmalıdır.
***
378. İnsanın Rabbine şöyle bir “Ya Rabbi..” demesi hayâl bile edilemeyecek
kadar büyük bir nimettir.“Babacığım” diyerek babaya koşmanın nasıl bir
nimet olduğunu ancak babası olmayan çocuklar bilir.
***
379. Bu kâinat bütünü ile güzeldir. Çünkü severek yaratılmıştır. Yani, Cenab-ı
Hak muhabbeti ile âlemi yaratmıştır. Bediüzzaman Hz.leri “Muhabbet, şu
kâinatın bir sebeb-i vücududur” buyurmuştur.
***
380. Nankör bir kimseyi memnun etmek mümkün değildir. Çünkü o, illa bir
eksiklik bulup şikâyet edecektir.
***
381. Sen,
sana iyilik yapanı seversin, kötülük yapana da kızarsın. Bu senin elinde
değildir.
***
382.
Yapılan iyilik yapan için çok küçük ve basit olabilir. Birisine yol göstermek
veya aç birisini doyurmak gibi. Ancak o iyilik, yapılan kişi için çok önemlidir
ve bu iyiliğe verilecek mükâfat ta buna göre olur.
***
383. Allah
cc vermeden zengin olmak, âlim olmak, makam sahibi olmak veya herhangi bir
şeyde başarılı olmak mümkün değildir. Öyleyse, bu gibi nimetlere sahip olanlar
yiğitliği kendilerinde bilmesinler, belki o nimetler için şükretsinler.
***
384. Basın
bir ülkenin dilidir. İnsanın konuşmasından ilmi, duygu ve düşünceleri ve
seviyesi anlaşıldığı gibi; bir ülkenin ve insanlarının seviyesi de basına
bakarak anlaşılabilir.
***
385.
Kendiniz ve çevrenizdeki olumlu ve güzel şeyleri görürseniz mutlu ve huzurlu
olursunuz. Bu olumlu haliniz çevrenizdekilere de yansır. Olumsuz ve kötü
şeyleri görürseniz huzursuz ve mutsuz olursunuz. Ve bu olumsuz haliniz de
çevrenizdekileri etkiler.
***
386. Allah
cc muvaffak etmeden hiçbir kimse hiçbir şeyi başaramaz. Buna hayır ve şer her
şey dâhildir. Ayrıca bu, herkes ve her şey için de geçerlidir. Bunun için, bazı
konularda çok başarılı olanlara bakıp ta o başarıyı tamamen onlara verme!
***
387. Âlemde gördüğünüz hakikatleri Kur’an’da; Kur’an’da gördüğünüz hakikatleri
de âlemde görebilirsiniz. İkisi arasında herhangi bir zıtlık yoktur. Aslında
ikisi birbirini tasdik etmektedir. Çünkü ikisi de aynı zattan gelmektedir.
***
388. İnsan, kula kul olmaktan asla kurtulamaz! Allah’a kul olmadıkça!
***
389. Yaşamak… Amma, ne
için?
***
390. Dünyanın zenginleri olduğu gibi ahiretin de zenginleri vardır. Dünyada
makam sahipleri olduğu gibi ahirette de makam sahipleri vardır. Dünyada
zenginler makam sahiplerine yetişemedikleri gibi, ahiret zenginleri de
ahiretteki makam sahiplerine yetişemezler. Zenginlik güzeldir amma, makam
sahibi olmak daha güzeldir. Sahabeye makamlarından dolayı, kim ne kadar ibadet
ederse etsin, yetişemiyor. Az bir ameli olan şehide makamından dolayı çok ameli
olan yetişemiyor. Öyleyse sen, rıza-i ilahi için amel et. Rıza makamını
kazanmaya çalış. Rıza çok amelle değil, halis amelle kazanılır. Bunun için
amelleri O’nu razı etmek için yapmak gerekir. Allah’ın razı olacağı amellerin
ise cafcafı ve gösterişi yoktur. Bunun için halis olanlardan başkası o amelleri
yapamaz.
Aslında
dinimizdeki güzel hareketleri yapmak için verilen ücret ve sevap o güzel
hareketleri yaptırmak içindir. Maksat o güzel hareketlerin yapılmasıdır, ücret
teşvik içindir. Mesela, sen oğluna “Kur’an okumayı öğren, sana bisiklet
alacağım” desen çocuk bisikletin hatırına hemen Kur’an okumayı öğrenir.
Onun maksadı bisiklet olabilir amma senin maksadın onun kur’an okumasıdır.
Öyleyse
sen Rabbine karşı bisiklet için Kur'an öğrenen çocuk gibi olma. Sevap
verecek diye namaz kılma, mükafat verecek diye zikir yapma. Bunlar senin
fıtri vazifelerindir, yaratılış gayendir. Ağaç denen odunlardan talı
lezzetli, harika meyveleri senin için çıkardığını gördüğün zaman
"maşaallah, sübhanallah" deyip hayret ve muhabbetini belli etmek için
illa sevap mı alman gerekir.
***
391. Nasıl
olsa Allah affeder diye haramlara girmek ve hiç pişman olmamak tam bir
ahmaklıktır.
***
392. Nasıl araba duramayınca kaza yaparsa, insan da bir olay karşısında sabır
edemezse elinden kaza çıkar.
***
393. Sabır araçlardaki fren gibidir. Araçta mutlaka fren olması gerektiği gibi,
insanda da mutlaka sabır olmalıdır.
***
394. Sabırsız adam frensiz araba gibidir. Nerede ve ne zaman elinden kaza
çıkacağı belli olmaz!
***
395. İyilik yapan sanki kendine iyilik yapmıştır ve kötülük yapan da sanki
kendine kötülük yapmıştır.
***
396. Bütün kâinat, mahlûkat ve mevcudat Cenab-ı Hakk’ın bir nevi aynasıdır.
Bunu anlayan Ehl-i Velayet neye bakmışlarsa hep O’nu görmüşler ve “Lâ meşhuda, illa Hû” demişlerdir.
***
397. Allah’a kulluk yapıp ta pişman olan, nefis ve şeytana kulluk yapıp ta
pişman olmayan yoktur.
***
398. Ne olursa olsun güzel olması için ölçülü olması şarttır. (yemeğin tuzu gibi) Bu âlemde her şey
ölçülü olduğu için güzeldir. Ölçü, bu âlemi ihata etmiştir. Bizim de güzel bir
insan olabilmemiz için ölçülü hareket etmemiz şarttır. Ne kadar Sünnet-i
Seniyyeye uyarsak o kadar ölçülü hareket etmiş oluruz.
***
399. Bu
dünyada illâ sabır ve idare, başka yol görünmüyor!
***
400. Ey
İnsan! Neyine güveniyorsun da bu kâinat sahibinin emirlerine aldırmıyor,
şiddetli tehditlerine rağmen yasak ettiği şeyleri yapıyorsun!
***
401. Bir işe başlarken besmele çek. Başlarken besmele çekemeyeceğin işi yapma!
(İçki içmek, zina etmek gibi bütün haramlara başlarken besmele çekemezsin.
Madem öyledir, başında besmele çekemeyeceğin işleri yapma) Eğer insan şu
dünya hayatında sadece başında besmele çekemediği işleri terk etmiş olsa
oldukça büyük bir şey başarmış olur.
***
402. Misafir olduğun yerde hane sahibine itaat et! Bir konuda fikrini sorarsa
söylersin.
***
403. Cenab-ı Hakk'ın varlığı o kadar zahirdir ki, adeta ondan başka hiçbir şey
yoktur. Bunu anlayan Ehl-i Velayet “Lâ mevcuda illa Hu” (O'ndan başka hiç bir şey yoktur) demişlerdir. Gene, varlığı da o
kadar aşikârdır ki, adeta O’ndan başka görünen hiçbir şey yoktur. Bunu anlayan
Ehl-i Kemal’de “Lâ meşhude illa Hu”
(O'ndan başka görünen hiç bir şey yoktur) demişlerdir. Gene, varlığı o
kadar gizlidir ki sanki yoktur. Bu yüzden kâfirler de O’nun için “Yoktur” demişlerdir.
***
404. Ben, vücudumla fazla ilgilenmiyorum. O, benim bineğim ve bana geçici
olarak ve emaneten verilmiştir. Nihayetinde de toprak olup gidecektir. Ben, onu
kullanarak dünyevi ve uhrevi işlerimi görüyorum. Elbette ondan güzel bir
şekilde istifade edebilmek için de bakımını ihmâl etmiyorum.
***
405. Kişi sürekli olarak Şeytan'a yıkılıyorsa suç Şeytan'ın değildir. O
vazifesini yapmaktadır. Sen, eğer ona yıkılırsan hemen tövbe ederek ayağa
kalkmaya bak!
***
406. İnsan ve toplum hayatına müdahale etmeyen din, din değildir. Dini insan ve
toplum hayatına müdahale ettirmeyenlerde o dine mensup değildir.
***
407. Ölüm varsa din de olacaktır. Zira kabir ve ötesi için söz sadece dinin ve
o dini getiren peygamberlerindir.
***
408. Herkesle beraber dalıp gitmek demek, sonu olmayan bir hüsrana düşmek
demektir.
***
409. Kişi başkaların başına gelenlerden ders ve ibret almazsa, kendisi
başkalara ders ve ibret olur.
***
410. İçinde yaşadığın topluma yapacağın en güzel katkılardan biri de, her ne
işi yapıyorsan yap, işini güzel yapmandır.
***
411.
Herkesi kendimiz gibi sanmamız ve ona göre davranmamız en çok yaptığımız
hatalardandır.
İzah:
Doğru insan herkesi doğru, sahtekâr herkesi sahtekâr, yalancı herkesi yalancı
sanır ve ona göre davranır. “Babama güvenmem” diyen kişi de aslında kendisine
güvenilmeyecek bir kişidir.
***
412. Herkes
rahat etmeyi ister, hatta bugün insanların gayesi bu olmuştur. Ancak bu
yanlıştır. Aslında insana bu duygu ahirette rahat etmeyi istemesi ve bunun için
çalışması için verilmiştir.
***
413. Rabbin yolunda neyi feda etsen azdır. Unutma! Neyi feda edersen onu
bulacaksın.
***
414.
Allah'ım! Sen varsın... İşte en büyük gerçek bu.
***
415. Hep
kendini düşünme, bir de kendini karşındakinin yerine koy.
***
416. Düğün
ve cenazende bulunmayanları tereddüt etmeden dostlar listesinden
silebilirsin.
***
417. Sırf
zevk için fazla yemeyin. Vücudunuzun ihtiyacı olan gıdayı yerken aldığınız
lezzet size yeter.
***
418. Allah
cc kapısına geleni boş çevirmekten yücedir.
***
419.
Nefsine taraftar olursan, herkes sana düşman olur; nefsine düşman olursan,
herkes sana dost olur.
***
420. İnsan
olarak bu dünyaya geldim diye sevin amma, bu dünyadan giderken, yapacağın
yanlış hareketlerden dolayı hayvandan aşağı düşüp, hayvandan aşağı olarak
gitmekten kork!
***
421. Bu dünyaya insan olarak geldin, insan olarak gitmeye çalış!
***
422. Sorun tespit edilmeden çözüm üretilemez.
***
423. İnsan
maceracıdır, hareket ister. Her şey tıkır tıkır yürürse rahatsız olur.
***
424.
Yetmez mi....
Bu kâinatın
sahibi olan Zat'a kul olmak şerefi bana yetmez mi?
En sevdiği
kulu Hz.Muhammed'e (sav) ümmet olmak şerefi bana yetmez mi?
En son ve
en mükemmel din olan İslam'a mensup olmak şerefi bana yetmez mi?
Gelmesiyle
geldiği ayı sultan, geldiği geceyi Kadir yapan Kur'an'a muhatap olmak şerefi
bana yetmez mi?
Şan ve
şerefi Yahudi ve Hıristiyanların yanında arayan münafıklara Nar-ı Cehennem
yetmez mi?
***
425.
Sonsuz Dillerim Olsaydı...
Sonsuz
dillerim olsaydı; onlarla senin varlığını ve birliğini ilan edip "Lâ ilahe illallah" deseydim,
Allah'ım!
Sonsuz
dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz kemalâtını ilan edip "Sübhanallah" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz
dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz nimetlerin için şükür edip "Elhamdülillah" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz
dillerim olsaydı; onlarla senin sonsuz azametini ilan edip "Allahuekber" deseydim, Allah'ım!
Sonsuz
dillerim olsaydı; onlarla sonsuz hata, kusur ve günahlarım için senden af
dileyip "Estağfirullah"
deseydim, Allah'ım!
***
426. İnsan
aciz-i mutlaktır.(sonsuz derecede aciz)
Bu hali ile kendini kadir-i mutlak sanır.(Her
şeye gücü yeten)
***
427. İhtiyaçlar hayatın motorudur. İhtiyaçları yok ederseniz hayatı da yok
edersiniz. Özellikle zengin çocuklarının bunalıma girmesi, en gelişmiş
ülkelerde en fazla intiharın olması bundandır.
***
428. Allah
insan için kendisinden başka güvenip bel bağlayacağı hiç bir şey bırakmamıştır.
Eğer insan
Allah'tan başkasına güvenip bel bağlarsa o bel bağladığı ile başı derde girer.
***
429.
İnsanların kıymetini onlara ihtiyacınız olduğu zaman daha iyi anlayabilirsiniz.
***
430. Rahat
etmek istiyorsanız mümkün olduğu kadar basit bir hayatı tercih ediniz.
***
431. Beden
yaralandığı gibi ruh ta yaralanır. Bedende yara izi kaldığı gibi ruhta da yara
izi kalır
***
432. Allah'tan
başkasına güvenip bel bağlama! Allah cc bu dünyada kendisinden başka güvenip
bel bağlanacak hiç bir kimse veya hiç bir şey yaratmamıştır. Buna rağmen bir
kişiye veya bir şeye güvenip bel bağlarsan illa onun başına bir şey gelir. "Güvenilen
dağlara kar yağması" deyimi bu manânın tezahürüne bir delildir.
***
433. İnsan;
senin büyük görmen ile büyük, küçük görmen ile de küçük olmaz!
***
434.
Geleceğimizi garanti altına alacağız diye çırpınıyoruz. Senin gelecek dediğin
ne ki!
***
435.
Kur'an'ın indirildiği gece kadir gecesi olursa, Kur'an'ın kendisi ne kadar
kıymetlidir, bir düşün! Kur'an'ın kendisine indirildiği insan ve hitap ettiği
insanlar ne kadar kıymetlidir, anla! Ve O Kur'an'ı yasaklayanlar ve tatbik
edilmesini engelleyenler ne kadar zalim ve ne büyük bir cinayet işliyorlar,
fark et!
***
436. Maddi
elbise maddi ayıplarımızı, manevi elbise de (takva)
manevi ayıplarımızı örter. Şeytan ise insanları maddi ve manevi olarak soymak
için uğraşır. Soyabildikleri ona uyanlardır. Soyunmanın derecesine bakarak o
kişinin ne kadar şeytana uyduğunu anlayabilirsiniz.
***
437. Bu
yazıyı okuduğuna göre demek sen hâlâ yerin üstündesin. Öyleyse, yerin altına
girmeden önce ne yapacaksan, yap!
***
438.
Yerinde harcamak, cömertlik; yerinde harcamamak cimriliktir. İhtiyaç
miktarından fazla harcamak israf, yersiz harcamak tebzirdir. İhtiyacı en asgari
bir şekilde gidermek ise iktisaddır.
***
439. Çok
yiyenler maddi ve manevi olarak kendilerini mahvetmişlerdir.
***
440.
Bilmeden görmenin hiç bir anlamı yoktur. Bu yüzden kâfirler bu âlemden hiç bir
şey anlamadan göçüp giderler.
***
441. Sen
herkesin yaptığı yanına kâr mı kalıyor sanıyorsun. Hiç kimsenin yaptığı yanına
kâr kalmaz!
***
442. İman
ve Salih amel yok ise yaşamanın da hiç bir anlamı yoktur
***
443. Allah
cc istediğine dünyayı cennet gibi, istediğine de cehennem gibi yapar
***
444. Dünya
kaçılacak bir şey olduğu halde, nasıl oluyor da herkes ona doğru koşuyor,
hayret!
***
445. Biz Allah'a isyan edenleri hoş göremeyiz. Lut Kavminde gece teheccüd
namazına kalkanlar o kötü fiili yapanları hoş gördüler de onlarla beraber helâk
oldular.
***
446. Bir kişide enaniyet varsa ona manevi kapılar açılmaz!
***
447. Demokrasi denen beşer sisteminde Allah'ın emirlerinin yasaklandığını,
yasak ettiklerinin serbest edildiğini, hatta emir edildiğini görmemek için
manen kör olmak gerekir.
Demokraside
insanlar hürdür, istedikleri gibi hareket edebilirler. Dindeki emir ve
yasaklara göre hareket etmeye zorlanamazlar. Devletin idaresinde de Allah'ın
emir ve yasakları tatbik edilemez. Eğer devletin idaresinde Allah'ın emir ve
yasakları tatbik edilirse ona demokrasi değil, onların tabirince
"teokrasi" denir. İşte onun için demokrasilerde Allah'ın yasak ettiği
zina suç değildir, faiz serbesttir, içki serbesttir, kadınlar çıplak gezebilir,
Kur'an'a göre evlenip boşanılamaz, miras Kur'an'a göre paylaşılamaz, hırsıza,
haksız olarak adam öldürene Allah'ın emrettiği cezalar verilemez ve hakeza...
Basından okullara, mahkemelerden bütün kurumlara kadar her alandaki
tatbikatları buna kıyas et ki demokrasinin ne olduğunu anlayasın.
Temmuz
2013, bir ingiliz gazeteci Mısır'daki olaylar üzerine televizyonda,
canlı yayında şöyle bir açıklama yaptı "Müslümanlar Demokrasi ile
İslamiyetin uyuşmadığını anlayacaklar diye ödümüz patlıyor"
ANLIYOR MUSUN EY MÜSLÜMAN?
***
448.
Sıkıntı insanın ateşidir; onunla pişer, olgun, kâmil bir insan olur.
***
449. Bir
kimsenin hayatı boyunca iradesini kullanıp, işlerini iradesi ile yapıp ta sonra
da "insanın iradesi yoktur" demesi ne kadar ahmaklıktır.
***
450. Zevk
almanın yolu nefsin isteklerini yerine getirmekten değil, yerine getirmemekten
geçer. Yedikçe yemek zevkinin, içtikçe içmek zevkinin, uyudukça uyuma zevkinin
yok olduğunu herkes bilir.
***
451. Neticesi ebedi cennet veya ebedi cehennem olan bir imtihanın şakası
olamaz, hafife alınamaz, görmezden gelinemez, yok sayılamaz. İşte şimdi sen o
imtihanın içindesin!
***
452. Allah cc "Yeryüzünde halife yaratacağım" dedi ve beni
yarattı. Öyleyse, benim hedefim halife olabilmektir. Bunun için ne yapmam
gerekiyorsa yapmalı ve neleri terk etmem gerekiyorsa terk etmeliyim. Aksi
takdire pek çok insan gibi çürüyüp gitmek tehlikesi vardır.
***
453. İnsan Allah'ın rızasını gaye edinip, O'nun rızasını kazandıracak şeyleri
yapmaya başlarsa Alay-ı İlliyyin'e doğru yükselmeye başlar. Nefsinin istek ve
arzularını gaye edinip o yola koyulursa Esfel-i Safilin'e doğru düşmeye başlar.
***
454. Ben nefsime hizmetçi değilim.
İzah: Nefsin
ne istiyorsa, canın ne arzu ediyorsa onu yapacağım diye koşuşturuyorsan nefsine
hizmetçisin demektir. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getireceğim diye
koşan ile nefsinin süfli arzularını yerine getirmek için koşan arasında ne
kadar derece farkı vardır. Birisi ne kadar değerli, diğeri ne kadar değersizdir.
***
455. Bu
asrın fitnelerinden uzak kalmak isteyen televizyonlardan, radyolardan,
gazetelerden, internetten uzak kalsın!
***
456. Bir
adam eğer kesin olan farzları yapabiliyorsa ve kesin olan haramlardan da
kaçabiliyorsa inşallah gemiyi kurtarır.
***
457. Dikkat
et! Gözüne çöp düşmesin!
İzah:
Gözüne düşecek küçücük bir çöp veya kıl senin bütün âlemi görmene mani olur.
Yani, kâinat ne kadar büyük olursa olsun artık göremezsin. Aynen öyle de;
yediğin küçük bir lokma haram, söylediğin küçük bir söz, yaptığın küçük bir
hareket senin bu kâinattan daha geniş olan manevi âlemleri görmene mani
olabilir.
***
458. Rabbin
ile arana kimlerin girdiğini anlamak istersen namaza durduğunda Rabbin ile
aranda kimlerin olduğuna dikkat et! Yani, namazda aklına neler ve kimler
geliyor, gönlünden neler ve kimler geçiyorsa, işte senin Rabbine ulaşmana mani
olanlar da onlardır.
***
459.
Nefsine ne kadar "dur" diyebilirsen o kadar hürsün.. Buna helâl
olanlar da dâhildir.
***
460. Adam
50-60 yaşına gelmiş, hâlâ yaşaması muhtemel 15-20 seneyi düşünüyor ve gitmekte
olduğu ebedi hayattan gaflet ediyor!.Halbuki, başını şöyle biraz kaldırıp
baksa, sonu olmayan bir hayata doğru gitmekte olduğunu anlayacak ve artık
yaşaması muhtemel olan 10-15 senenin de hiç bir öneminin olmadığını fark
edecektir. Bunu anladıktan sonra var gücü ile ahirete ve ebedi hayata
hazırlanmak ona zor gelmeyecektir. işte doğru olan budur.
***
461. İnsana
verilen şehvet duygusu öyle kuvvetlidir ki, gayri meşru yolda tatmini
mümkün değildir. Çünkü ihtiyaç süreklidir. Bunun için evlilik şarttır. Bu duygu
bununla da tatmin olmaz. Bu dünyadaki bu zevkler tatmak kabilindendir. Doymak
ancak cennette mümkün olacaktır.
***
462. İnsan
utanma duygusunu kaybederse bir nevi şeytanlaşır.
"İnsan eğer insan olmazsa şeytan
bir hayvana inkılâp eder" Lem’alar
***
463.
Aslında herkes gerek hareketleri ile, gerek söz ve davranışları ile ne
olduklarını devamlı olarak ortaya koymaktadırlar. Amma bizler ya..görmüyoruz,
yada görmek istemiyoruz!
***
464.
Allah'a itaat edersen elem ve azap; isyan edersen keyf ve zevk alacak olsan,
sen azap tarafını seç! Zira onun arkası rahmettir. İsyan yolundaki keyf ve
zevkin arkası ise elemdir, azaptır.
***
465.
İsyandaki zevklere "dur"
deyip, itaatteki zahmetlere katlanmazsan Esfel-i Safiline doğru düşmeye
başlarsın!
***
466.
Haramlardaki zevklere karşı nefse "dur"
demek mecburiyeti vardır. Farzları yerine getirmekteki zorluğa da katlanmak
mecburiyeti vardır. Bu ise kulluğun en azıdır!
***
467. Allah
cc bu kâinatı ve dünyayı yaratmış ve istediğini yaratarak bu dünyaya getirmekte
ve verdiği süre kadar istifade ettirmektedir. Ölüm ise bu istifadenin
bitmesidir. Kişi bu verilen süre içinde iyi ve kötü ne yaptı ise ahirete onları
götürmektedir. Ondan bu kâinatı yaratanı tanıyıp kabul etmesi, emir ve
yasaklarına göre yaşaması istenmektedir.
***
468. Aslan
yelesi ile aslandır. Eğer aslanın yelesini kesip hayvanların arasına salsan
hayvanların arasında maskara olur. Aynen öyle de; erkek sakalı ile erkektir.
Onun sakalını kestirmek onu maskara etmektir. Unutma! Bütün peygamberler
sakallı idi.
***
469. Yeri
geldiğinde paranı harcamazsan o para sende kalacak diye aklına gelmesin. İlla o
bir şekilde senden çıkacaktır!
***
470.
Âlimler korkmaz, din ne diyorsa onu derler. Bu onların hayatlarına da mâl olsa
böyledir. Korkandan da âlim olmaz!
***
471. Âlim
korkmaz! Korkana da âlim denmez!
***
472. Nefse
yenilmek ne kadar zor ve elemli; nefsi yenmek ise ne kadar zevklidir!
***
473. Bu
dünyada keyfi meşru dairedekiler yapıyor. Gayri meşru yoldakiler keyf
etmiyor.
İzah:
Gayri meşru yolda gidenlerin sıkıntıdan, bunalımdan, stresten, hayatlarından
şikâyet ettiklerini görürsün. Meşru yolda gidenlerde ise böyle şikâyetler pek
görülmez. Gayri meşru yolda gidenler keyf etseler hiç böyle şikâyet ederler
miydi?
***
474. Hayır
veya şer bütün işlerde ancak Allah'ın müsaade ettiği kadar muvaffak olunabilir.
***
475. Bu
dünyada en kıymetli şey iman, sonra da namazdır.
***
476.
Cahille uğraşma, anlayacak diye bekleme; salıver gitsin. Zira o pire için
yorgan yakar, sonra da iyi yaptığını sanır. Hatta onunla öğünür..
***
477. Hayır
veya şer, bu dünyada ancak Allah'ın dediği olur..
***
478.
İnsanın en hızlı duygusu hayalidir. Onunla bir anda ahirete cennete cehenneme
gidebilir; geçmişe geleceğe bir anda varabilir. Buna rağmen bu hayal duygusu
Cenab-ı Hakk'ı tanımada, isimlerinin tecellisini anlamada çooook yaya kalır ve
"acizim" diyerek pes eder..
***
479. İnsan
en büyük zevkleri alsa bile bir müddet sonra hiç almamış gibi olur. (Geçmişte aldığınız zevkleri düşünün) Öyleyse,
bu dünyada zevk peşinde koşmanın bir anlamı yoktur.
***
480. Meşru
dairede kal, Gayr-i Meşru daireye girme!.Gayr-i Meşru daire maddi ve manevi
olarak seni mahv eder.. İstersen o yola gidenlere bakabilirsin.
***
481. Eğer
nefsin, istemediğin şeyi sana zorla yaptırıyorsa, sen nefsinin elinde "esirsin" demektir.
***
482.
İstersen istemeye, verirsen vermeye alışırsın. Çalışırsan çalışmaya, yatarsan
yatmaya alışırsın. Çalarsan çalmaya alışırsın. İşte sende bunlar gibi binler
duygular var. Şimdi sen kendini neye alıştırdığına bak!
***
483. İçinde
yaşadığın yerde ve toplumda eğer Allah'ın emir ve yasaklarına göre
yaşayamıyorsan, bulunduğun yeri ve çevreyi terk et!
***
484. Uyku
hayatın yaşanmayan bölümüdür. Bu yüzden uykunun elinden ne koparılsa kârdır.
Başta peygamberler olmak üzere bütün büyük zatlar hep bunu yapmışlardır.
***
485.
İsyandaki zevk te, itaatteki zahmet te geçicidir. Geriye senin ne yaptığın
kalır. Ve sen, ebedi olarak bu yaptıklarına göre muamele görürsün.
***
486. Nefsi
yenmek ne kadar güzel ve zevkli; nefse yenilmek ne kadar zor, elemli ve zilletlidir.
***
487. Ben
yokum, Sen varsın, Allah'ım.
İzah:Benim
için artık nefsimin istekleri, arzuları, emirleri yok, senin
emirlerin, isteklerin ve arzuların var.
***
488.
Kadınlar eğer yabancı erkeklere karşı sergiledikleri davranışların onda birini
kocalarına karşı yapsalar mutsuz aile kalmaz.
***
489. Ölüm
ne güzel şey! Hayatı görmeyi sağlıyor. Aynadaki sırlı yüz gibi. Aynayı ayna
yapan arkadaki sırlı yüzdür.
***
490. İnsan
insanlıktan çıkar mı? Evet, çıkar. Eğer nefsinin peşine düşerse...
***
491.
Nefsinin peşine düşen Esfel-i Safiline doğru düşmeye; Allah'ın emrini ve
isteklerini yerine getirmeye yönelen de Alay-ı İlliyyin'e doğru yükselmeye
başlar.
***
492. Yarın
ölmen ve ebedi yolculuğa çıkman mümkündür... Bak bakalım, hazır mısın, eksik
olan bir şey var mı?
***
493.
Gereğinden fazla uyumak verilen hayat sermayesini çar çur etmektir.
***
494.
Muhatap olduğun kişide şehvet ve gadap duygusu olduğunu unutma! Seni
öldürebilir, elinde ne varsa alabilir!
***
495. Asıl
esir nefsine esir olandır!
***
496. Allah'ın eserlerine akıl ermiyor, Zatına erer mi?
İzah: sadece insan vücudunu inceleyen binlerce fakülte, milyonlarca ilim
adamı var... Ve incelemek ile bitiremiyorlar. Sayısız çeşitteki hayvan ve
böcekleri; ayrıca karaları denizleri hatta uzayı inceleyenleri düşün..Küçük
büyük hiç bir eserine akıl ermiyor, incelemek ile bitmiyor.
***
497. Günümüz insanı nefsanî bir hayata sevk edilmiş ve edilmektedir. İnsanlar
nefislerine esir edilmişlerdir. Ruh ise gidilen yanlışı hissetmekte ve
kıvranmaktadır. Ruhun gıdası da verilmediğinden aç kalmaktadır. Mutluluk ise
ruha ait bir şeydir. Bu durumda artık mutlu olmak mümkün müdür?
***
498. Ne yaparsa güzel yapan bir Zat'a "şunu neden böyle yaptı veya bunu
neden böyle yapmadı" denmez. O isterse iki yaşındaki taze bir çocuğu
veya yirmi yaşındaki bir delikanlıyı öldürür ve toprağa sokar, yüz yaşındaki
bir yaşlıyı yaşatır. "Neden"
denmez. Belki "hikmeti ne acaba?" denebilir ve olay hikmetini anlamak
için incelenebilir.
***
499. Gayr-i meşru yolda (Allah'ın yasak ettiklerinin yapıldığı yolda)
elemden başka bir şey yoktur!
Buna
rağmen insan gayr-ı meşru yoldaki o cüz-i zevke o kadar meftun olur ki
onun için 'öleceksem öleyim, cehennemde yanacaksam yanayım' der.
Dolayısyla o yolu kolay kolay terk edemez. Hakikatende o yolda ölür
gider.
Gayr-ı
meşru yoldaki o zehirli zevke alışmış olanlar içki, zina, kadınların
çıplak gezmesi gibi haramların yasak edilmesine şiddetle karşı çıkarlar
ve 'islamın katı kuralları gelecek' derler ve yaygara koparırlar.
Bu gayr-ı meşru zevklerine devam edebilmek için her türlü mücadeleyi
yaparlar, hatta ülkeler arası savaş çıkarırlar, islamı yani bu hükümleri
tatbik etmek isteyen islam ülkelerinin üzerine bombalar
yağdırırlar.(Somali'de olduğu gibi) Dünyanın hiçbir yerinde bu
haramların yasaklanmasına izin vermezler.
***
500. Kadın; eğer idare etmesini bilirsen bir gül olur, koklarsın, mutlu
olursun; eğer idare etmesini bilmezsen diken olur, batar, üzülürsün.
***
501. Bir şey farz mı, düşünme! Hemen yap.
Bir şey haram mı, düşünme! Hemen terk et.
***
502. Karınıza kaldıramayacağı şeyleri söylemeyin; alacağınızdan vereceğinizden,
borcunuzdan veya işinizden, başınıza gelen hadiselerden bahsetmeyin. Onun
fıtratı bunları kaldıramaz ve üzülür. Sonra da sizi üzer.
***
503. Senin ne anlattığın değil benim ne anladığım önemlidir. Bunun için sen
anlatırken karşındakinin ne anladığını, ne kadar anladığını ve nasıl anladığını
hesap etmek zorundasın…
***
504. Çevrenizde olan bütün olaylar, başınıza gelen her bir hadise -başkasının
cüz-i iradesi ile bile olsa- senin için kaderdendir, külli iradenin
tecellisidir, Allah’tandır. Öyleyse sen, her olay karşısında ona göre davran ve
her durumda dinimiz ne diyorsa ona göre hareket et!
***
505.
Şeriatteki zevk ne tarikatta var ne de hakikatte. Şeriatteki zevk hayâl bile
edilemez. Bu zevki ancak Ahsen-i takvim sırrına eren ve Halife-i arz olmayı
başaran insanlar alabilir. (Burada bahsedilen şeriat manevi terakkideki son
dairedir)
***
506. Bu
dünyada bir insanın varabileceği en yüksek makam ve alabileceği en büyük zevki
açıklıyorum: Bu kâinatın sahibi ve mutasarrıfı olan Allah’a inanırsın, O
emreder yaparsın, O yasak eder terk edersin, O verir yersin, O verir içersin,
hastalık, belâ, musibet verir sabredersin, elini açar ancak derdini O’na
söyler, ihtiyacını O’ndan istersin. O’nun mülkü ve idaresinde olan dünyada aziz
bir misafiri olarak yaşar O’na kulluk edersin. Bunları yapabilirsen bu dünyada
izzetle yaşar ve Allah’ın çok sevdiği bir kulu olarak ahirete gider ve ebedi
saadete mazhar olursun.
***
507. Ayrılık çok zordur... En zor olan ayrılık ise kulun Allah'tan ayrı
kalmasıdır. Cehennem ehline bu ayrılık acısı cehennem ateşini unutturacaktır.
İnsanların Allah'tan uzaklık ve yakınlıkları derece derecedir. Ve bu ebedi
olarak bu şekilde devam edip gidecektir.
***
508. İnsanlar boşuna dünyaya gönderilmedi. Tohum boşu boşuna tarlaya ekilmez!
Büyüyüp gelişsin ve meyveli bir ağaç olsun diye ekilir. Ancak, büyüyüp kocaman
meyveli ağaç olan tohumlar olduğu gibi çürüyüp giden tohumlar da vardır.
İnsanlar da aynen öyledir. Çokları iman edip Salih amel işleyerek yükselirken,
pek çoğu da nefis ve şeytana uyarak çürüyüp gitmektedir.
***
509. Hediye, o kişiye olan muhabbetinizin bir ifadesidir. Eğer muhabbetiniz
olmadığı halde bir kişiye hediye verirseniz "yalancısınız" demektir.
Ancak muhabbet oluşsun diye hediye vermek caizdir.
***
510. Bu dünyada yapılacak iş; elden geleni yapmak ve neticeye katlanmaktır.
***
511. Ey
kadınlar! Kocanızın karşısında değil, yanında yer alınız.
***
512. Söylenen söz iki yerden kuvvet alır.
Birincisi: söyleyenden kuvvet alır.
Mesela, bir
sözü Başbakan söylese gazetelere manşet olurken aynı sözü sıradan birisi
söylese kimse aldırış etmez.
İkincisi: söylenen söz hakikatten kuvvet
alır.
Mesela; ‘dünya
24 saatte bir kendi etrafında döner’ veya ‘ateş yakar’ dense kimse 'bunu
kim söylemiş' demez. Çünkü bu cümle kuvvetini hakikatten almaktadır. Zaten
öyledir. Dolayısıyla kimin söylediğine bakılmaz.
Aynen öyle
de: Ayetlerde konuşan Allah’tır, söylediği ise hakikat… Dolayısıyla, ayetlerin
her iki yönden aldığı kuvvet tamdır. Bu yüzden onun üstüne söz veya onun
gibi söz olamaz!
Ve Allah cc söyle buyuruyor: “Gülüyorsunuz
da ağlamıyorsunuz ve siz habersiz oyalanmaktasınız” Necm Suresi 60
***
513. Ya
Rabbi! Sen yarattın bu kâinatı, bilirsin ne yapacağını.
***
514. Âdem
as gibi sen de bir nevi cennettesin. Genelde her şey helâl iken neden az olan
ve ihtiyacın olmayan haramlara giriyorsun?
***
515.
Erkeklerin kadına bakmaktan aldıkları zevkte yaş sınırı yoktur. Güzel bir
kadına bakmak, 20 yaşındaki bir delikanlı ile 70 yaşındaki bir ihtiyar arasında
fark yoktur. Belki o ihtiyar daha fazla zevk alır.
***
516. Bu
dünyada hayır olsun şer olsun ancak Allah’ın dediği olur. O demeden bir zerre
bile kımıldamaz
***
517. Fikir
deyip geçmeyin. Aslında her şey bir fikir ile başlar. Bu aslında o şeyin
doğumudur. Sonra tatbikat sahasına gelir. Ancak pek çok fikir çeşitli
sebeplerden dolayı daha tatbikat sahasına gelmeden ölür. Tatbikat sahasına
gelen pek çok fikir de başarısızlığa uğrayarak biter. Başarıya ulaşan fikirler
ise kullandığınız kalemden bindiğiniz arabaya, oturduğunuz evden yapılmış bir
darbeye, işlenmiş bir cinayetten geçtiğiniz yollara, köprülere, tünellere kadar
her şeydir. Bilgisayardan dev uçaklara, giydiğiniz ayakkabıdan kullandığınız
telefona kadar her şeyin başında fikir vardır. Bu yüzden insanlığın ve
ülkelerin iyiyi düşünen fikir adamlarına ihtiyacı vardır. Çünkü kötülükler de
bir fikir ile başlamaktadır.
***
518. Her ne
yaparsan yap, ancak Allah ondan razı olursa onun bir kıymeti olur. Yoksa ne
yaparsan yap kıymeti yoktur.
***
519. Yapmak
zordur. Bu yüzden yapanlara yardımcı olun. Yıkmak kolaydır. Bunun için yıkanları
engellemeye çalışın.
***
520.
Kâinatın büyük bir patlama ile meydana geldiği doğrudur.(Big Bang Teorisi) Koca bir ağacın küçücük bir çekirdekten çıkması
veya koca bir insanın küçücük bir hücreden meydana gelmesi gibi. Bu çevremizde
devamlı gördüğümüz bir olaydır. Yanlış olan bu kâinatın gezegenleri ile beraber
madde olarak o küçücük maddenin içinde olduğunun kabul edilmesidir. Onlara göre
bu koca kâinat o küçücük maddenin içinden çıkmıştır. Hâlbuki koca bir ağaçta
gözümüz önünde küçücük bir çekirdekten çıkıyor amma hepimiz biliyoruz ki o koca
ağacın maddesi o çekirdeğin içinde yoktur. Çekirdekte olan o ağacın
proğramıdır. Maddesi ise dışarıdan gelmektedir.
Kâinatın
dışında ise maddenin geleceği ikinci bir kâinat olmadığından kâinatın maddesi
doğrudan doğruya Allah cc tarafından yaratılmaktadır. Patlayan o maddenin
içinde ise sadece kâinatının proğramı vardı.
Biz de şu
anda bu kâinatın bir parçası durumundayız. O zaman biz de o patlayan maddenin
içinde mi idik? Elbette Hayır... Biz sonradan yaratıldık.
***
521. Aynı
fikirde olanlar ayrı bile olsalar beraberdirler; ayrı fikirde olanlar yan yana
bile olsalar ayrıdırlar.
***
522. Her
olay çekirdek gibi veya küçük bir alev gibi büyüme eğilimine sahiptir. Dikkat
etmek gerekir. (Yan baktın cinayetleri gibi)
***
523.
Vücudumuz bize emanet olduğu gibi dünya da insanoğluna emanettir. Vücudumuzda
tasarruf eden Allah cc olduğu gibi dünyada da tasarruf eden O'dur. İnsan bu iki
emanete nasıl davranacağını veya nasıl davranması gerektiğini islamiyetten
öğrenmek zorundadır. "Akan bir nehirden de abdest alsan suyu israf
etme" hadisi bize bunu ders vermektedir. Dinimiz vücudumuzla ilgili
olarak neleri yapmamız veya neleri yapmamamız gerektiğini ders verdiği gibi
çevremizle ilgili olarak ta neleri yapmamız veya neleri yapmamamız gerektiğini
de ders vermektedir. Her iki emanete de dinimizin müsaade etmediği tarzda
müdahale edilirse problem çıkar ve bunun cezası daha dünyada çekilir.
***
524. Eğer
kadın idaresini bilmiyorsanız öğrenmeden evlenmeyiniz veya eğer evlenmişseniz
hiç durmayın hemen öğrenin, gerekirse bunun
eğitimini de alın. Keşke kadınlar da koca idaresi ve aile eğitimi gibi
konularda eğitim alsalar!
***
525. Eğer
bir kimse müslümanım dediği halde iyilikleri önlemeye çalışıyorsa; kötülüklerin
de yayılmasından memnun oluyor, hatta bunun için uğraşıyorsa halis münafıktır.
Tevbe
suresi 67: " Erkek ve kadın bütün
münafıklar birdirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar, elleri de
sıkıdır”
İzah: İyi
şeylerin başı Allah'ın emrettiği farzlar, kötü şeylerin başı da Allah'ın yasak
ettiği haramlardır.) Özellikle basında bunun çok örneklerini görebilirsiniz.
Mesela içki yasaklanacak diye yaygara koparanlar, kadınlar örtünecek diye yeri
göğü inletenler hep bu gurubun adamlarıdır.
***
526. İnsanlık
tarihinin en büyük fitnesi DECCAL fitnesidir. 1924 yılında halifeliğin
kaldırılması ile Âlem-i İslam parçalanmış ve dünya Deccaliyet dönemine
girmiştir. Bu dönemin girmesi ile Kuran yasaklanmış ve insanlar ellerindeki
Kuranları toprağa gömmek zorunda kalmışlardır. Kuran'daki Allah'ın emir ve
yasakları tamamen tatbikattan kaldırılmıştır; Kuran okumak, öğrenmek öğretmek
yasaklanmış, ezan Türkçeye çevrilmiş, zina, içki, kumar, açık saçıklık, faiz
gibi dinimizin yasakladığı büyük günahlar serbest bırakılmış, hatta teşvik
edilmişlerdir.
1991 yılında
Rusya'nın çökmesi ile de dünya tek kutuplu hale gelmiş ve Büyük Deccal Dönemi
başlamıştır. Şimdi(2013) ise Büyük deccal dönemi devam etmektedir.
***
527.
Dünya imtihan yeridir. İmtihan sorusuz olur mu? İşte bu dünyada başınıza gelen
her bir hadise veya çevrenizde olan her bir olay bu imtihanın bir sorusudur. Bu
olaylar karşısında senin yaptıkların da bu sorulara verdiğin cevaplardır.
Cevapların doğru mu yanlış mı olduğunu şimdiden test edebilirsin. Eğer
dinimizin dediği gibi davranıyorsan doğru, dinimize uygun davranmıyorsan yanlış
yapıyorsun demektir.
***
528. Allah
cc dünyayı insanın ayaklarının altında yaratmıştır. Üstünde gezsin, dolaşsın,
keyf etsin ve elbette kulluk ve ibadet yapsın diye. Ancak pek çok insan dünyayı
omuzlarına alır ve ağırlığı altında ezilir. Bu ağırlığı bırakamaz. Çünkü
bıraktığı zaman dünyanın yıkılacağını, her şeyin alt üst olacağını sanır.
Hâlbuki bu adam ölür ve dünyadan göçer gider de kimsenin haberi bile olmaz.
***
529. Çok
şükür, müthiş ve harika... Çünkü bu dünyadan yaşlanmadan göçüp gideceğiz. Bu
gerçeği 55 yaşımda yeni anlıyorum. Vücudum yaşlanıyor amma ben hep aynı
kalıyorum, hatta daha mükemmel oluyorum. Demek yıllar bu dünyada benim bineğim
olan vücudumu yaşlandırırken beni olgunlaştırıp daha mükemmel olmamı sağlıyor.
Vücutları ile değer kazanan insanlar ise yılların geçmesinden çok endişe
ederler. Vücutlarındaki en küçük bir yaşlanma belirtisi onların dünyalarını
yıkar. Ameliyat üstüne ameliyat olurlar. Çünkü her şeyleri vücutlarına
bağlıdır. Vücutları ise yılların geçmesi ile yaşlanıp yok olmaya mahkûmdur. Bu
yüzden yıllar onların her şeylerini alıp götürür. Onun için "Ahh.. gençlik" der dururlar.
Zamanın
geçmesi ile gittikçe olgunlaşan hakiki insanlar ise yılların geçmesinden
korkmaz ve endişe etmezler. Hatta bir an önce yıpranmış olan bu vücutlarından
kurtulup verilecek yeni vücutlarına kavuşmak ve ruhlarının serbest kalarak
yüksek makamlarda uçmasını isterler. Bu insanlar hatalar ile dolu gençlik
yıllarını ise asla istemez ve özlemezler.
***
530. Kesin
tespitimdir. Yaşlanmak diye bir şey yoktur. Yılların geçmesi ile sizde bir
değişiklik olmadığını zaten fark ediyorsunuzdur. Yıllar geçtikçe vücudunuz
yaşlanacak fakat siz hep aynı kalacaksınız. Bu yüzden "yaşlanınca
yaparım " diye bekleyenler Azrail as'ı karşılarında görünce şaşırıp
kalmaktadırlar. Hâlbuki sen değişmeyeceksin, hatta öldükten sonra bile aynı
olacaksın. Ahirette de aynı olacaksın. Bu yüzden kabirdeki adama selam verilir.
Neden Peygamberimiz sav "Beni vefatımdan sonra ziyaret eden kimse sanki
beni hayatımda iken ziyaret etmiş gibidir" diyor. Çünkü aynı. Diğer
kabirler de öyle. Sadece kabirdekiler sana cevap veremiyorlar, o kadar.
***
531. Eğer
sıhhatli olmak istiyorsanız canınızın arzu ettiği şeyden yiyin, amma az yiyin.
Çünkü insana vücudunun ihtiyaç duyduğu şeye karşı istek ve iştah verilmiştir.
***
532. Namaz
ulvi bir buluşmadır; kulun Rabbi ile buluşması, mahlûkun Halikı ile, masnuun
Sanii ile, merzukun Rezzakı ile, memlükun Maliki ile... ve hakeza.
***
533.
Çocuklarınızı iyi yetiştirin ki ileride yüzünüzü ak etsinler. Bir ülkeyi
ileride nasıl bir geleceğin beklediğini anlamak isterseniz çocuklarını nasıl
yetiştirdiklerine bakınız.
***
534.
İnsanların kaportalarına bakıyor, içinde kim var bakmıyoruz. Mesela,
evleneceğin kızın dış görünüşüne bakıyor, içinde kim var bakmıyorsun. Ondan
sonra da pek çok hayal kırıklığı yaşanıyor. İnsanlar hakkındaki şikâyetlerin
neredeyse tamamı bundan kaynaklanıyor.
***
535.
İdareci çalışmaz, çalıştırır. Çalıştırdıkların başarısı onun başarısı,
başarısızlıkları da onun başarısızlığıdır.
***
536.İnsanlar
genellikle menfaatleri çatıştığı için diğer insanları düşmanmış gibi görürler.
Hâlbuki bizler ancak birbirimizin sayesinde hayatımızı sürdürebilmekteyiz.
Toplu olarak, şehirler halinde yaşamamızın sebebi budur. Birbirimize bu gözle
bakabilirsek hayatımızın da daha güzel olacağı açıktır.
***
537. Kadına
şiddet varmış. Olacak tabii. Sen kadınların fıtratını en iyi bilen ve onları bu
şekilde yaratan Allah’ın açtığı birden fazla evlenme kapısını kaparsan daha
çoook şiddet görürsün. Bu kapıyı açmadan şiddet bitecek diye bekleme.
***
538.
Birden fazla evlilik kapısını kapamakla güya kadınlara iyilik edildi. Hâlbuki
kabak kadınların başına patladı. Her erkek bir kadınla evlenebiliyor amma her
kadın bir koca bulamıyor. Ayrıca bugünkü aile içi şiddetin de önemli bir sebebi
birden fazla evlenme kapısının kapatılmış olmasıdır. Bu kapı açılmadan aile
içinde şiddet ve huzursuzluk bitmez.
***
539.
Bilinmeyen şey yok hükmündedir. Adam ömür boyu hazinenin üstünde oturup ve
yokluk içinde bir hayat sürebilir. Çünkü altında hazine olduğunu bilmiyordur.
Demek her şey ilme bağlıdır.
***
540. Ağaçta
budanacak dallar olur. Bu dalları kesip atmak ağaca kötülük değildir. Toplumda
da kesilip atılacak insanlar vardır. Onları kesip atmazsan, bugün olduğu gibi,
toplum bozulur ve içinde yaşanmaz bir hale gelir.
***
541. Sevap
işleyip böbürlenen veya kendini beğenin halinden, günahlarını düşünüp boynunu
bükenin hali daha güzeldir. Unutma! Kibir, ucup gibi şeylerin dinimizde yeri
yoktur.
***
542. İnsanda
nebati ve hayvani duygular da vardır. İnsan nebati duyguların etkisi altına
girerse kıpırdamak bile istemez. Hareket isteyen işleri yapmak ona ölüm gibi
zor gelir.
Hayvani
duyguların etkisi altında olursa istek ve arzuları peşinde koşar, menfaatinden
başka bir şey düşünmez. Bu istek ve arzuları terk etmek ona ölüm gibi zor
gelir.
İnsani
duyguları harekete geçerse gerçek bir insan olur, kendisinden çok başka
insanları düşünür, şefkatli, merhametli, cömert ve yardım sever bir insan olur;
kulluk vazifelerini de yapmak ona zor gelmez.
***
543. Sen
yaratandan daha mı şefkatlisin? Hırsızın elini kes diyorsa "kes!". "Olmaz" demek ne demek?
***
544. İnsan
düşebilir. Sakın ümidini kesme! Allah cc kimseyi kapısından boş çevirmez.
Ümidini kesmek işlediğin günahtan daha büyük bir günahtır. "Günahına
tövbe eden günah işlememiş gibidir" hadis-i şerifini de unutma.
***
545. İlay-ı
kelimetullah en yüksek davadır. Bir şahıs için de bir devlet için de.. Şimdi
ise bu dava unutulmuş, geçim derdi ve daha rahat yaşamak isteği gaye olmuştur.
İnsanlarda gayeleri nispetinde küçülmüşlerdir. Bugün değerli insan kıtlığının
bir sebebi de budur.
***
546.
"Dünya bir leştir, taliplisi köpeklerdir" hadis-i şerifi gereği
dünyanın peşinde koşan, onu elde etmek için boğuşan iki kişi de olsa, yüz
binlerce, hatta milyonlarca insanı katleden devletler de olsa 'köpek'
hükmündedirler.
***
547. Sağlam
olan hasta olmam sanır, hasta olan da iyileşmem sanır.
***
548.
Allah'ın emrettiklerini yapmazsan, yasak ettiklerini terk etmezsen daha senin
kul olduğun nereden belli olacak?
***
549.
Peygamberimiz sav ile bir mecliste olsanız ve O sizden bir bardak su istese
derhal koşarsınız ve ömrünüz boyunca da bununla iftihar edersiniz. Çünkü o size
bir şey emretmekle çok büyük bir iltifatta bulunmuş oluyor. Ya..Allah'ın bize
emretmesi... Evet, Allah'ın bize emir etmesi hayâl bile edilemeyecek kadar
büyük bir iltifattır. Neden Allah'ın emirlerini yapmak için koşmuyoruz?
***
550. İbadet
edenler için ucup (kendini beğenme),
günaha dalanlar için ise ye's (ümitsizlik)
tehlikesi vardır.
***
551. Günah
işleyen biliyor ki yanlış ediyor, dönüp tövbe edebilir. Ya ucbe (kendini beğenmek) düşen ne yapsın? Ucbe
düşenin hali günaha düşenin halinden daha kötüdür.
***
552.
İnsanın hayatında bazı süreçleri yaşaması gerekir. Aksi takdirde ömür boyu onun
eksikliğini hisseder. İnsanın, çocuk olup dedesinin elinden yapışıp
gezmeye ihtiyacı olduğu gibi, dede olup torununu gezdirmeye de ihtiyacı vardır.
Aslında hayat bu süreçlerden oluşmaktadır.
***
553.
Hayattaki zevkleri yeme-içme ve şehvetten ibaret mi sanırsın. Hâlbuki kalp ve
ruha ait öyle zevkler vardır ki, onları hayâl bile edemezsin. Bu yüzden bu
dünyada kimin keyf ettiğini ve ne kadar keyf ettiğini ancak Allah cc bilir.
***
554.
İstikametli âlim veya evliya olmak kolay değildir. Bunun için onların kıymetini
bilmek gerekir.
***
555. Dünyan
ve ahiretin için faydalı şeyler yapmıyorsan eğer, uzun yaşamanın ne anlamı
olabilir ki...
***
556. Tekrar
tekrar yapılan ikazlar o işin ciddiyetini, şakası olmadığını, çok önemli
olduğunu gösterir.
***
557.
Başarmak insan için ne kadar önemlidir. İnsanlar sırf bunun için nice
zahmetlere katlanırlar, nice sıkıntılar çekerler. Günümüzde buna 'kendini
ispatlamak' denir.
***
558.
İnsan bu âlemi duyguları ile rasat eder. Duyguları en çok uyandıran iki şey ise
açlık ve korkudur. Çok yemek ve uzun emel ise duyguları işlemez hale getirir.
***
559. Para
kazanmak zor amma onu elde tutup istifade edebilmek daha da zordur. Zira onu
senin elinden kapmak için niceleri hazır beklemektedir. Parayı senden
kapabilmek için senin hoşuna gidecek bir şeyi yem olarak önüne koyarlar.
Çeşitli duygusal sözlerle senin düşünmeni engelleyip, elindeki parayı alırlar.
"Bugün al sonra öde, şu kadar taksitle, bir alana biri bedava,
harcadıkça kazan, dört ay sonra ödemeye başla, yılda on gün tatil yapmak
senin de hakkın" gibi sözler de en çok kullandıkları sözlerdendir.
***
560. Sırr-ı
Kayyumiyet çekilse bu dünya ve bu kâinat birden yok olur ve ortada hiç bir şey
kalmaz. Bütün âlemler sırr-ı kayyumiyetle varlık âleminde durmaktadırlar.
***
561.
Müslümanlık sadece ibadetle, namazla, oruçla, hac ve umre ile bitmez! Senin
ülkene ait vazifelerin var, komşuna karşı vazifelerin var, eşine karşı,
çocuklarına karşı, arkadaşlarına, akrabalarına karşı pek çok vazifelerin var. "Komşusu
aç iken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifi neyi ifade ediyor?
***
562.
Canlarının istediği gibi yaşayıp ta kendilerinin hür olduklarını sananlar
tam esir olanlardır. Asıl hür olanlar kendilerini nefsin esaretinden
kurtarabilenlerdir.
***
563.
İnsan nefsine ‘dur’ diyebildiği kadar hürdür. Nefsine tam hâkim olanlar ise tam
hür olanlardır.
***
564. Nefsim
bana hiç bir şeyi zorla yaptıramamalı. Bir şeyi ben istersem yapmalıyım.
***
565. İşte
sana Avrupa medeniyeti: Dede-Nene huzur evine, torunlar kreşe. Her iki
tarafta bunun olumsuz etkisini ömür boyu hisseder.
***
566.
Allahın sistemi şeriat, Deccalin sistemi Demokrasidir. (Bu gerçeği
anlayamayanlar suçu kendilerinde arasınlar)
***
567. Ehl-i
dünya serap peşinde koşmaktadır. Rahat etmek için koşar, hâlbuki orada rahatlık
yoktur; zevk almak için koşar, hâlbuki orada zevk yoktur; sanat peşinde koşar,
hâlbuki onlara sanat denmez; mal peşinde ömür tüketir, sonunda hepsini bırakır
gider.
***
568. Ehl-i
dünyanın önem verdikleri önemsiz, önem vermedikleri önemlidir. Mesela; maça
önem verir, filmin nasıl sonuçlanacağı merak eder, yüzyıllar önce dedelerinin
yaptığı yıkıntıları tarihi eser diye muhafazaya çalışır, bir insanın boyadığı
resme milyonlar verir; amma, gözü ile gördüğü insanın ve kendisinin
toprağa gireceği gerçeği onun ilgisini çekmez, sadece sabah namazının
sünnetinin dünya ve içindekilerden daha hayırlı olduğunu bilip gereken önemi
vermez, bir odun olan ağacın çiçekler açması, tatlı meyveler vermesi onu
ilgilendirmez. Ve hakeza..
***
569.
Ey Rabbim! Ben senden razıyım, nefsimden razı değilim. Bu hata, kusur ve
günahlarımla huzuruna nasıl geleceğimi bilmiyorum.
***
570. Adam
dünyayı kazanmak için ömür boyu koşar ve hatta çok servet te kazanır. Sonunda
gideceği zaman "Hepsi boşmuş" der ve gider. Allah'a kulluk ve
ibadetle ömür geçirenlerden ise böyle bir söz asla duyulmaz ve duyulmamıştır.
***
571.
İnsan ömür boyu aynada yüzüne BAKAR da nasıl bir sanat eseri olduğunu GÖRMEZ.
***
572. Ne
yapacağını mı şaşırdın? Gayet normal. Çünkü ahir zamanda en halim olanların
bile şaşıracağı hadiste vardır. Yapacağın şey gayet basit: Peygamberi dinle ve
kurtul.
Yapabildiğini
yap, yapamadığın veya yanlış yaptıkların için tövbe et.
***
573. Takdir
edilmeyi istemek ve beklemek fıtridir. (yaratılışın bir gereğidir)
Dolayısıyla güzel bir şey gördüğünüz zaman onu takdir ediniz ve o güzel şeyi
ortaya koyana da bu takdirinizi ulaştırınız.
Yanlış veya
çirkin bir şey gördüğünüzde ise onu düzeltmek maksadı ile, uygun bir dil ile,
uygun bir şekilde onu dile getirebilirsiniz.
***
574. Nasıl
olsa öleceksin. Mühim olan hayatın hakkını vermek ve adam gibi
yaşayabilmektir. Eğer bu hayatın hakkını verebilirsen senin için ölüm Şeb-i
Aruz olur.
***
575. İnsan
değil başkasına, kendine bile hakaret etmeye hakkı yoktur. Zira Allah cc insanı
Eşref-i Mahlûkat ve Halife-i Arz olarak yaratmıştır. Bütün mahlûkat ve
mevcudatı ona hizmet ettirdiği gibi onu ebedi saadetlere de namzet
etmiştir. Bu yüzden Cenab-ı Hak Kur'an'ı Kerim'de şöyle buyuruyor " Kendi kendinizi ayıplamayın" Hucurat suresi 11
İşte böyle bir
insana hakaret edilemez, hor hakir görülemez, alaya alınamaz. Amma insan kendisini günahkâr, kusurlu bilip nefsini
Allah'a şikâyet edebilir.
***
576. Allah
cc günde beş defa devamlı olarak "Kurtuluşa gelin" diyerek insanları
camiye, namaza davet etmektedir. İnsanların bir kısmı yaz-kış, sıcak soğuk
demeden bu davete icabet etmektedir. Büyük çoğunluğu da bu davete icabet
etmemektedir. Elbette bu iki guruba yarın ahirette aynı muamele
yapılmayacaktır.
***
577. Bu
dünyadaki en büyük zevk ve sürur Allah'ın insana emretmesi ve insanın da bu
emri yerine getirmesidir. (Bu hakikati çok az kimsenin anlayıp hissedeceğini
sanıyorum)
***
578.
İnsanların eleştiriden çok takdir edilmeye ihtiyaçları vardır. Küçük-büyük
herkes buna dâhildir. Eleştiri ise yapıcı olmak şartı ile uygun bir şekilde
yapılırsa güzel olur.
***
579. İnsan
utanılacak bir şeyi yaparsa üç gün utanır sonra ise " Bunda utanacak ne
var?" demeye başlar. Fıtrat böyle. Etrafınıza bakıp pek çok örnek
görebilirsiniz.
***
580. Bana
bir şey olursa veya vücuduma bir şey olursa diye titreyip durma! Allah cc
demeden hiç bir şey olmaz. O dedikten sonra da mutlaka ne olacaksa olur. Sen
bunu önleyemezsin. Şimdi kimden titremen gerektiğini anladın mı? Allah cc "
Ey kullarım! Benden korkun" buyuruyor.
Zümer
suresi 16
***
581. Ey
Nefsim ve Ey Şeytan! Ben kâfirlerin avukatı değilim. Cehennem azabına nasıl
dayanacaklarmış? Cehenneme girmeseler olmaz mıymış? Sana ne? Onları tutan mı
var? İman etsinler, salih amel işlesinler. Madem kâfirler için ebedi cehennem
kaçınılmaz sondur. Gitmesinler cehenneme! Cehennemde ebedi yanmaktan daha
mı zor iman edip salih amel işlemek? Bu gerçeği bile bile küfürde devam ederlerse
başlarına gelene de katlanacaklar elbette. Eğer Allah cc zalimlere ve
mücrimlere ceza vermeyecek veya veremeyecek olsaydı zaten ilah olamazdı. Onlara
hak ettikleri cezayı vermek ilah olmanın bir gereği ve lazımıdır. Hatta onsuz
olmaz!
***
582. Tıka
basa yerseniz, canınızın çektiği kadar uyursanız hayatınızın anlamsızlaştığını
görürsünüz.
***
583.
Kur'an'ın tatbik edilmediği yerde adaletten söz edilemez! İnsan haklarından,
kadın haklarından bahsedilemez. Zira mesela, Allah'ın kadınlara vermediği
hakları onlara vermek büyük bir zulüm olur. Neticede toplumun çekirdeği ve
temeli olan aile bozulmaya başlar. Kısas yapmazsanız, hırsızın elini
kesmezseniz toplum bozulur ve içinde yaşanmaz bir hale gelir. Kur'an'ın tatbik
edilmeyen diğer hükümlerini bunlara kıyas ediniz ve Kur'an'ın tatbik edilmediği
bir ülkede veya dünyada nasıl bir zulmün meydana geldiğini anlayınız.
Kur'an'dan uzaklaştıkça medenileştiklerini sananlar, medenileşmek değil
denileşmektedirler.
***
584.
Büyüklere hürmet etmek, büyük diye hürmet edilmek ne kadar güzel; küçüklere
şefkat etmek, küçük diye şefkat edilmek ne kadar hoştur.
***
585. Haram
olan zevklerin içinde manevi zehir vardır. Eğer bilerek haramlara girer ve
tövbe etmezseniz manen zehirlenirsiniz.
***
586.
İnsanın maddi vücudu olduğu gibi manevi vücudu da vardır. Maddi kalbi olduğu
gibi manevi kalbi, manevi gözü, manevi kulağı da vardır. ( Seni bütün
kalbimle seviyorum diyen o manevi kalbi kast eder)
Haramlar
manevi zehirlerdir ve insanın manevi âlemini zehirlerler, hatta öldürürler. Ayette
geçen "Gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler"
bu gibi manâlara bakmaktadır. Bunun için hadiste "Harama bakmak
şeytanın zehirli oklarından bir oktur" buyurulmuştur. Bediüzzaman
Hz.leri " O bıçaklı bacaklar ehl-i imanın kalbini ya yaralar ya da
öldürür" buyurmuştur.
Bu durumda
günümüzde caddelerden, sokaklardan, televizyonlardan insanların manevi
âlemlerine zehir akmaktadır. Neticede insanların büyük bölümü manen
ölmektedir.
Manen ölü
olan insanlar ise manevi âlemleri göremezler, iyi ile kötüyü, doğru ile
yanlışı, hak ile batılı ayıramazlar. Hakikati görenler ise onların bu hallerine
hayret ederler. Hâlbuki hakikati gören ve göstermek için uğraşanlar
bilmezler ki bunlar manen ölüdürler.
Bunun için
Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Ey Muhammed! O halde
sağırlara sen mi duyuracaksın? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde
bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?" Zuhruf suresi 40
***
587.
Genelde her insanın başına gelen olaylar ile sabrı ölçülür. Bazen intihar edecek,
bazen de karşısındakini öldürecek hale gelir. Bu haller o kişi için sabrının
son mertebeleridir. Bu şekilde ne kadar sabırlı olduğu tespit edilir ve
kaydedilir.
Aslında
kişinin başına gelen bu tip olaylarla sadece ne kadar sabırlı olduğu değil, ne
kadar cömert, ikram edici, doğru, temiz, adil olduğu, hakkı savunduğu ve hakeza
tespit edilir ve ahirette ebedi olarak buna göre muamele görür.
***
588. İnsan
manevi olarak iki şekilde derece alır ve ebedi olarak aldığı bu dereceye göre
muamele görür.
Birincisi:
Mevcudatın Cenab-ı Hakk'ın varlığına ve birliğine olan delaletlerini ve
Allah'ın isimlerinin tecellilerini ne kadar anlayabilirse; Cenab-ı Hakk'ı
hangi isimleri ile ve ne kadar tanıyabilirse, ona göre derece alır. Kişinin
tevhid ve marifetullahtaki derecesi bu tanımasına göre olur. Allah cc bir kudsi
hadiste şöyle buyurmuştur: "Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim"
İkincisi:
Allah'ın isimlerine ayine olabildiği kadar derecesi olur. Ne kadar çok
sabrederse, ikram ederse, âlim olursa, cömert olursa, adil olursa, temiz
olursa, hakkı yerine getirirse ve hakeza o kadar derecesi olur.
***
589.
Haramları terk edebilirsen nefsinle mücadelen bitmiş olmaz. Helâl dairesinde de
nefsinle mücadelen devam edecektir. Zira sen helâl bile olsa istediğin kadar yiyemezsin,
istediğin kadar uyuyamazsın.
***
590. Her
gün pek çok kimsenin yaşadığı ve senin de gözünle gördüğün bir gerçek var.
Kişi
sabahleyin kalkıyor, her zamanki gibi işine gücüne gidiyor. Yıllar sonrası için
planları var. Hâlbuki aklına ve hayalîne bile gelmiyor ki bu geceyi kabirde
geçirecek. Böyle olanları her gün haberlerde görüyor ve yakınlarımızda
seyrediyoruz.
Bunu
yaşayan bir kişinin yaşadığı şoku tahmin edebilir misiniz? Bu gerçeği bir gün
sen de yaşayacaksın. Ummadığın bir günün gecesinde bakmışsın kabirdesin. Buna
sen bile inanamayacaksın. O anda gerçekten gafletten tam uyanacaksın amma ne
fayda, geçmiş olsun. Kesin olarak bil ki sen bunu yaşayacaksın. Hz. Ali bu
konuda şöyle buyurmuştur: "İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar"
Madem
öyledir; sen o günü bugün bil, (sanki
ölmüş ve kabre girmişsin de geri dönmene izin vermişler gibi düşün) ve tam
uyan ve bundan sonraki günlerini uyanık olarak geçir ve değerlendir. Ebedi
hayatına hazırlan. Böyle yaparsan eğer, kabre girdiğin gün, önceki kadar büyük
bir şok ta yaşamazsın...
***
591. Gaflet
ehl-i hakikatin yorganıdır.
İzah:
Ehl-i hakikat makam itibari ile devamlı olarak kendisini Allah'ın huzurunda
hisseder. Gitmekte olduğu kabir ve ahiret yolculuğunu unutmaz ve kendisini ve
diğer insanları bekleyen tehlikeleri bilir. Bu yüzden keyf edip rahat da
edemez. İşte böyle insanlara bazen az bir gaflet verilir ki rahat etsinler.
Nasıl insan yorganın altına girince rahat ederse bunlar da kendilerine gaflet
verildiği zaman ancak rahat edebilirler.
***
592. Neyi
seversen sev, Allah için ve istikametli olmazsa neticesi hüsran ve elem olur.
Öyleyse, Allah için ve istikametli sevmek nasıl olur öğrenmelisin. Bunu
Risale-i Nur'da, 32. sözde bulabilirsin.
***
593.
Ahiretin peşinde koşan halis, dünyanın peşinde koşan riyakâr olur.
Şeytan
şöyle dedi:" Senin halis kulların bir tarafa, onların hepsini
saptıracağım" Hicr suresi 40
Bu
yüzden dua et " Ya rabbi! Benim yüzümü dünyadan ahirete, halktan hakka
çevir"
***
594.
Mehdi-i Azam'ın en büyük özelliği Âlem-i İslam'ı bir bayrak altında toplaması
ve Kur'an'ı hayata tatbik etmesidir.
Deccallerin
ve özellikle büyük Deccal'ın en büyük özelliği ise Mekke ve Medine hariç
dünyanın hiç bir yerinde Kur'an'ı tatbik ettirmemesidir. Uzun zamandır ve
özellikle günümüzde (2013) olduğu gibi.
***
595. Allah'ın mülkü ve idaresi...
Herkes Allah'ın mülkünde ve idaresinde yaşamaz. Hatta oraya varmak çok zordur.
Herkes imanının derecesine göre bunu hissedebilir.
Herkes
inancına göre bir mülkte ve idarede yaşar. Mesela; hiç bir ilaha inanmayan bir
ateist başıboş ve sahipsiz, her şeyin rast gele olduğu bir mülkte yaşar.
Bu ise onun için tam bir vahşettir. Küçücük bir mikrop gelir onu hasta eder,
bir serseri gelir öldürür, yer sallanır malını mülkünü elinden alır ve hakeza..
Kendisinin başına gelmese bile, başkaların başına veya sevdiklerinin başına
gelen hadiseler de onun dünyasını karartmaya yeter. Her an her şeyin kendi
başına da gelebilir olma ihtimali onun dünyasını cehenneme çevirir. Hayat onun
için elem içinde elem olur.
Allah’a
inanan ve her şeyi onun tasarrufunda bilen kişi için ise korkacak hiçbir şey
yoktur. Rahat ve huzur içinde bir hayat sürer.
***
596. Her
türlü bilgi insanın elindeki silah gibidir. Onunla insanlara çok faydalı
olabildiği gibi, çok ta zulüm yapabilir. Bunun için, insanları yetiştirip bilgi
ile donatırken, o bilgiyi nasıl kullanacaklarının eğitimi de verilmelidir. Aksi
takdirde bu kişiler toplumun başına belâ olurlar.
***
597.
Haramlar manevi zehirlerdir. Bu haramları daha henüz işlerken bile alınan
zevkin içinde zehrin acılığı hissedilir. Daha sonra ise sadece zehrin acılığı
kalır.
Farzlarda
ise az bir zahmet vardır. Fakat içinde öyle bir zevk vardır ki o zahmeti
unutturur. Daha sonra ise sadece zevki kalır.
Haramlar
için ahirette verilecek cezalar ve yapılan farzlar için verilecek mükâfatlar
bundan hariçtir.
***
598.
İnsanlar yaşarken iki ana gurup oldukları gibi ölürken de iki gurupturlar:
Ehl-i iman ebedi olarak mükâfat almak üzere ahirete giderken, Ehl-i küfür de
sonsuz azap çekmek üzere gitmektedir.
***
599. Ölüm
herkes için aynı şey değildir. Kimisi mükâfat almak için giderken, kimisi de
ceza çekmek için gider.
Ceza çekmek
için giden ile mükâfat almak için giden bir olur mu?
***
600.
Kendine bak! Bugüne kadar haram helâl pek çok zevki aldın. Şimdi senin elinde o
zevklerden ne var? Hiç bir şey...
Bir de
namaz, oruç gibi emirleri yaparken az bir zahmet çektin. Şimdi o zahmetlerden
elinde ne var? Elbette hiç bir şey yok.
Madem öyle,
bundan sonra zevklerine bakarak haramlara girme, zahmetlerine bakıp ta farzları
terk etme! Yoksa büyük mükâfatlardan mahrum kalmakla beraber büyük azaplara da
müstehak olursun.
***
601.
Haramları işleyip, farzları terk edip te sonra da "Bir şey olmaz" deme!
Hatta her şey buna göre olmaktadır. Senin ve toplumun başına ne geliyorsa
bundan geliyor ve ebedi olarak ne gelecekse bundan gelecek.
***
602.
Farzlardaki zahmet te, haramlardaki zevk te imtihanın gereğidir. Hâlbuki
aslında haramların içi elem, farzların içi zevk ve sürur doludur. Farzlardaki
zahmet te, haramlardaki zevkler de geçici olduğundan geriye kişinin Allah'a
itaat edip etmediği kalır. Neticede insanın ebedi olarak göreceği muamele buna
göre olur. Şimdi sen kendine bak bakalım; farzları yapıp haramları terk
edebiliyor musun?
***
603.
Aslında hak ve hakikat, Cemal ve kemâl ap açık ortadadır. Bunların görünmesine
engel ise kişinin yaptığı hareketler ve çevrenin etkisi ile cihazlarının
bozulmasıdır. Kişinin işlediği haramlar onun bu cihazlarını bozduğu gibi,
mesela; meşru bile olsa bütün gayesi iyi bir araba almak olan bir kişi hak ve
hakikati nasıl görecek ve o hak ve hakikatin, cemal ve kemâlin sahibine
muhabbet edip külli zikir, fikir ve şükürle nasıl mukabele edecek.
***
604.
Allah'a yakın olanlar mahlûkattan, mevcudattan, bahusus insanlardan uzak
olurlar. Zahiren onlarla beraber bile olsalar.
***
605. Hak ile
beraber olanlar, zahiren beraber bile olsalar, halktan uzaktırlar. Hatta onlar
Hak'tan başka kimse ile beraber olmayı istemezler. Allah ile beraber olan başka kiminle olmayı ister ki... Onlar Hak ile beraber
olmalarına mani olan hiç bir şeyi istemezler ve masivayı kolayca terk ederler.
Onların âleminde masivaya yer yoktur. Ancak masivaya Allah'ın mülkü ve idaresi,
san'atı, eseri, nimeti, cemali, kemâli olması noktasında bakarlar, bu manâda
onlara zaten masiva denmez.
***
606. Her
şeye razıyım, senden ayrılmaya razı değilim Allah'ım. Beni senden ayıracak ve
uzaklaştıracak hiç bir şey istemem.
***
607. Bir
dil zikretmek için yetmiyor. O bir dili de boş bırakmak olur mu? Ancak güzel
bir niyet ile bu bir dille de sonsuz zikirler yapmak mümkündür.
***
608. Her
halükarda hakkı söyleyenleri herkes takdir eder ancak onların dostu olmaz.
Peygamberimiz sav Hz.Ömer için " Hakkı söylemek Ömer'e dost bırakmadı"
buyurmuştur.
***
609. İnsan
öyle bir mucize-i kudrettir ki, Maddi ve manevi bütün güzellikleri, maddi ve
manevi bütün nimetleri anlayıp zevk edecek, istifade edecek şekilde
yaratılmıştır.
Aynı insan
aynı zamanda maddi ve manevi her türlü azabı da yaşayabilecek şekilde
yaratılmıştır.
İşte bunun
için, bu insan maddi ve manevi her türlü zevkin ve nimetin içinde bulunduğu
cennete namzet olduğu gibi, maddi ve manevi her türlü elem ve azabın içinde
bulunduğu cehenneme de namzettir.
***
610. Şükür
ki insanların gerçek yüzlerini görmüyoruz, gerçek hallerini bilmiyoruz. Yoksa
hayat bize çekilmez hale gelir, dünya bize zindan olurdu.
***
611.
Allah'a ibadet ve kullukla geçen ömür uzun ve bereketli olur. Nefsin yolunda geçen
ömür ise (yani canın istediği gibi yaşarsan) kısa ve bereketsiz olur. İspatını istersen her iki şekilde yaşamış
insanlara soruver. Adam 70 sene yaşamış "Bir
şey anlamadım, nasıl geçti bu 70 yıl" diyor. Bir de ömrünü Allah'a
kulluk ve ibadetle geçirenlere sor bakalım ne diyecekler?
***
612.
Herkes ve her şey yerinde güzeldir. Bu yüzden Allah cc herkesi yerinde sağ
etsin.
***
613. Sen bu
dünyayı sahipsiz, olayları rasgele mi oluyor sanıyorsun? Hastalıklar rast gele
mi oluyor, kazalar, ölümler rast gele mi oluyor? Küçük-büyük, hayır-şer hiçbir
şey rasgele olmaz! Her şey Allah'ın emri, izni ve kontrolü altında olmaktadır.
**
614.
Haramlara zevk, farzlara zahmet bilerek konulmuştur. Ta ki kimin ne kadar itaat
edeceği ve kimin ne kadar isyan edeceği belli olsun ve kaydedilsin. Yarın
ahirete vardığında bakarsın ki elinde ne zahmet kalmış ne de zevk. Geriye
sadece senin yaptığın itaat veya isyanın kalmıştır. Ne kadar farzları yapıp ne
kadar haramlardan kaçtıysan bakılacak ve ebedi olarak buna göre muamele
göreceksin.
Öyleyse,
zevklerine bakıp haramlara girme, zahmetlerine bakıp farzları terk etme!
***
615. Allah
cc insanı bin bir ismi ile tanıyıp anlayacak ve bin bir ismine ayine olacak
şekilde akıl almaz maddi ve manevi cihazlarla donatarak yaratmıştır. Elbette bu
insandaki bu akıl almaz maddi ve manevi cihazları işletecek ve çalıştıracaktır.
Bu cihazlar
ise bir sebep tahtında harekete geçmektedir. (Arabanın marşına basmak gibi)
Âdem as'ın yasak olan meyveyi yemesi ile birden hareket başlamış ve hâlâ da
devam etmektedir. Her bir insan buluğ çağına girmesi ve bazı haramları işlemesi
ile birden bir hareket başlar, maddi ve manevi cihazlar harekete geçer ve
insan yaratılış gayesi olan ve kendisinden beklenen vazifeyi yapmaya başlar.
Daha sonra ise Âdem as gibi tövbe ederek sanki o günahı hiç işlememiş gibi
olur. Ancak o cihazların ve çarkların işlemesi ile elde edilen ve yaratılış
gayesi olan mahsülat kâr olarak kalır.
İşte
insanın günaha girmesinin, cennette Âdem as'ın yasak meyveyi yemesinin, bugün
bizlerin dünyaya getirilişimizin ve günahlara düşmemizin sırrı budur. Bu yüzden
Cenab-ı Hak bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur "Eğer siz hiç günah
işlememiş olsaydınız, Allah sizi giderir ve yerinize günah işleyen bir topluluk
yaratırdı. Ki onlar günahlarından dolayı tövbe etsinler, Allah da kabul
etsin." Müslim
Amma, adam
iman etmemiş, şeytanın yoluna girmiş veya inanıyorum dediği halde haramlara
dalmış ve hiç pişmanlık göstermemiş, dolayısıyla da cihazları hiç harekete
geçmemiş, bu insanlar bahsimizden hariçtir. Elbette onlar cezalarını çekmek
üzere cehenneme gideceklerdir.
***
616.
Günahı herkes işliyor. İşledikten sonra ise bir kısım insanlar tövbe edip
pişmanlık göstererek bu günahı sildiriyor ve bu günahı hiç işlememiş gibi
oluyorlar. Bir kısım insanlar da hiç pişmanlık göstermeyip günahı işlemeye
devam ediyorlar. Ve elbette cezayı da hak ediyorlar.
***
617. Bu
dünyada ben az yemeyi sevdim. İnanılacak gibi değil amma az yemekten alınan
zevk çok yemekten alınan zevkten daha fazladır. Ayrıca az yemenin diğer
faydaları da saymakla bitmez. Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur "Dünyada
insanların en çok doymuş olanları, Kıyamet günü en çok aç kalacak
olanlarıdır" Tirmizi
"İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır"
***
618. Hain
kadınlar, hayâsız kadınlar, giyinik çıplaklar, yarı çıplak kadınlar!
( Bu hitabın birçoklarına ağır geleceğini
biliyorum ancak bu durumdaki kadınların yarın ahirette uğrayacakları azaplar
düşünülürse çok hafif olduğu bile söylenebilir "mesela giyinik çıplakların cennetin kokusunu bile alamayacakları
haber verilmiştir" )
Dinimiz
tesettürlü bir kadının güzel koku sürerek dışarı çıkmasını bile yasaklarken
sizler, yarı çıplak vaziyette erkeklerin arasında geziyor,
televizyonlarda milyonların önüne çıkıyorsunuz. Allah'ın size emanet olarak
verdiği vücut nimetine hainlik edip mü'min erkekleri manen öldürerek hem
kendinizi hem de mü'min erkekleri mahvediyorsunuz.
***
619. Dünya
hayatı ahiret hayatı ile beraber ele alınıp ona göre hareket edilmezse bu
dünyada istikametli hareket etmek, istikametli düşünmek, istikametli fikir
sahibi olmak mümkün olmaz!
***
620. Ehl-i
dünya bir insana maddesi kadar değer verir. (Para, makam, güzellik, servet
gibi) Onlara göre eğer kişinin maddesi var ise ve ne kadar var ise o kadar
kıymetli olur. Maddesi yok ise kıymeti de yoktur. Bu yüzden "parasız
adam gereksiz adam" diyecek kadar ileri gitmişlerdir. Dolayısıyla,
ehl-i dünya maddesi olanların yanında yer alır. Bu yüzden iktidara kim gelirse
bunlar onların etrafında toplanırlar, menfaatleri bittiği anda da terk ederler.
Maddi imkânları yerinde olan insanlar bunlardan kurtulamazlar, dolayısıyla
gerçek dostlarını da ayıramazlar. Ancak, ellerindeki imkânlar giderse, o
zaman gerçek dostlarını ayırabilirler.
Evliyalar
ise maddeye, makama önem vermezler. Ellerine geçeni dağıtırlar, padişah
ziyaretlerine gelse kabul etmek istemezler. Ehl-i dünya ise bunların halini
anlayamazlar.
Yakup as
Yusuf as'a manevi durumunu anladığı için özel bir önem veriyordu. Diğer
kardeşler ise güçlü bir topluluk idi. Yani madde bunlarda idi. Buna rağmen
babalarının kendilerine neden değer vermediğini, Yusuf as'a neden değer
verdiğini anlayamıyorlardı. Bu yüzden peygamber olan Yakup as'a "Babamız
ap açık bir yanlışta" diyorlardı. Yani kendilerini bu kadar haklı
görüyorlardı. Demek bu ehl-i dünyaya hakikati göstermek ve onların da hakikati
görmeleri mümkün değildir. Yusuf as'ın kardeşleri hedeflerine ulaşabilmek için
engel gördükleri Yusuf as'ı öldürmeyi düşünecek kadar ileri gittiler. Bu
onların bu konuda ne kadar kötü işler yapabileceklerini göstermektedir. Demek
ehl-i dünya değer verdiği maddeye ulaşmak için cinayet dahil her türlü kötü işi
yapabilir. Neticede bu topluluğun Yusuf as'a muhtaç olması, Yusuf as'ın
yükselmesi gösteriyor ki ehl-i dünyanın başarılı olması mümkün değildir. Daima
hak yolu tutanlar, rıza-i ilahi için çalışanlar ve ahireti maksat yapanlar
kazanırlar.
***
621. Demek
seni Allah cc her gün beş defa huzuruna çağırıyor da gitmiyorsun, yasak
ettiklerini de yapıyorsun ha!
Öyleyse;
verdiği rızıkları hangi yüzle yiyorsun, verdiği göz, kulak, el, ayak gibi nice
cihazları hangi yüzle kullanıyorsun, O'nun mülkünde hangi yüzle yaşıyorsun! Ve
yarın ahirete gittiğinde ve ister istemez huzuruna çıktığında ne diyeceksin?
***
622. Her
şey normal iken Allah'ı anıyor, farzları yapıyorsun. Ya..hasta olduğunda, çok
yorgun, çok uykusuz olduğunda, çok sıkışık, çok meşgul olduğunda ya da
keyfin yerinde iken; eğer böyle durumlarda da aynen farzları aksatmadan yapmaya
devam edebiliyorsan tebriği hak ediyorsun. Zira insan böyle durumlarla imtihan
edilir ve gerçekten de ne olduğu böyle zamanlarda ortaya çıkar. Özellikle de
menfaat anında yaptığın hareketler çok önemlidir. Zira yarın ahirette dağlar
gibi amellerle gelip te cehenneme atılacak olanlar vardır. Onlar en küçük bir
menfaat anında dini unutanlardır. Netice olarak insanın bu gibi
durumlarda yaptığı hareketler kaydedilir ve ebedi olarak buna göre muamele
görür.
Bir de
insan düşer, haramlara girer. Şeytan der ki "senden adam olmaz, sen
zaten cehennemliksin." Böyle bir durumda da hemen tövbe edip
Allah'a yönelebiliyor musun? Yıkılıp yıkılıp kalkabiliyor musun? Eğer öyleyse,
tebrikler. İşte yapılacak iş budur.
***
623. İnsan
hayâ duygusunu (utanma duygusunu) kaybederse her şeyini kaybetmiştir.
Utanma duygusu en fazla üç gün devam eder. Sonra kaybolur ve bundan sonra
hayâsız olan insan insanlıktan çıkar ve bir nevi şeytanlaşır. Örnekleri çoktur.
***
624. Dünya
ve Kadın! Bu ikisi önünde mi, arkanda mı? Eğer bunlar senin önünde ise ve sen
onlara yetişeceğim, onları yakalayacağım, onları elde edip istifade edeceğim
diye koşuşturuyorsan yandın demektir. Peygamberimiz
sav şöyle buyurmuştur " Karı kulu yüz üstü sürünsün"
Yok, eğer
onlar senin arkanda ise ve sen onlara hükmediyorsan, onlar sana yetişip senin
olmak için koşuyorlarsa seni kutlamak gerekir. İşte gerçek adam budur. Kadını
ve dünyayı peşinden koşturur, onlara hükmeder ve meşru dairede onlardan
istifade eder.
***
625.
Olaylar insanları farklı farklı etkiler. Mesela; Allah'a samimi kullukta
bulunan bir kişiye bir belâ veya hastalık gelse onu Allah'ın bir hediyesi
olarak algılar ve elem çekmek değil belki Allah'ın iltifatını hissederek keyf
eder. Aynı belâ veya hastalık bir fasıka gelse dünyası kararır ve ne yapacağını
şaşırır. Kâfirler ise böyle bir hastalık veya belânın gelme ihtimaline karşı
bile titrer dururlar.
***
626. Tevhid
öyle yüksek bir hakikattir ki kâinatı bir küll haline getirir. Dünyası ile
ahireti ile, cenneti ile cehennemi ile, güneşleri ile yıldızları ile ve
herşeyiyle kâinatın tek bir kâinat olduğunu ilan eder. O kâinatı Allah'a verir
ve " Mülk senindir, mutasarrıf ta sensin, Allah'ım!" der ve
tevhidin bayrağını bu kâinatın üstüne diker.
Daha sonra
ise bu kâinattaki tasarrufata bakarak "Rezzak sensiz, Kâdir sensin,
Âlim sensin, Basir sensin, hayat veren sensin, öldüren sensin" der ve
hakeza, diğer isimlerini de zikr ederek her bir ismin bayrağını bu âlemin üstüne
diker.
Daha sonra
ise bu iman ve marifetullah ile tanıdığı Rabbinin huzuruna çıkarak 'Allahuekber'
der ve miracvari namaz kılabilir. Bunu yapabilenlere ne mutlu!
***
627. Maddi
cihad Allah'ın emridir. Cihaddan maksat Allah'ın emir ve yasaklarının bütün yer
yüzünde tatbik edilmesidir. Amma mâlesef günümüzde müslümanların kendi
ülkelerinde bile böyle bir tatbikat dertleri yoktur.
***
628. Her
bir insan kendi hususi âleminin merkezidir. Kâinat kadar büyük olan kendi
hususi âleminde bütün mahlûkat ve mevcudat ona hizmet etmektedir. Bunu anlayan
insan bütün kâinatı temsilen bir nevi mirac olan namaz ile Allah'ın huzuruna
çıkar ve bütün mahlûkat ve mevcudatın tesbihatlarını, tahmidatlarını, ibadetlerini
ve istianelerini Allah'a arz eder, Ahsen-i takvim sırrı ile halife-i arz
olduğunu gösterir. Allah cc "Yeryüzünde halife yaratacağım"
dedi. İşte bunlar Halife-i Arz olanlardır. Bunların kıymetleri ve makamları
hayâl bile edilemez.
Bunlar
toprağa ekilip sonra da kocaman meyveli ağaç haline gelen tohumlar gibidirler.
Nefsinin peşinde ömür tüketip sonra da çürüyüp gidenlerin ise hiç kıymetleri yoktur.
***
629. Helâl
ye, az ye! Bu öyle bir düsturdur ki bütün peygamberler ve bütün büyük zatlar
tarafından tatbik edilmiştir. Bu düstur kıyamete kadar da geçerlidir.
Günümüzde
yiyecek ve içeceklerin bol miktarda bulunması ve her türlü konforun
yaygınlaşması insanları mahvetmektedir. Maddi hastalıklar ile hastaneler dolup
dolup boşalırken toplum manevi olarak ta buhranlar geçirmektedir. Zaten isyan
arttıkça nimetler artıyorsa burada bir durup düşünmek gerekir. İnsanlık tarihi
boyunca böyle isyan görülmemiştir, böyle nimetler de görülmemiştir. Sizce bunda
bir terslik yok mu?
***
630. Belki
anlaması zor olacak amma bu insanın hata, kusur ve günahlara da ihtiyacı var!
Cenab-ı Hak bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur: " Siz eğer günah
işlemeyecek olsaydınız Allah cc sizi giderir ve yerinize günah işleyecek
bir topluluk getirirdi"
***
631.
Trafikte karşındakini idare etmek öncelikle kendine iyilik etmektir.
***
632. Bir
kişinin kullandığı kelime veya kavramı hangi manâda kullandığını bilmek ve ona
göre anlamak gerekir. Mesela adam "Ben operatörü gördüm"
dedi. Bu adam iş makinası kullanan bir şöförü mü, ameliyat yapan bir cerrahı
mı, yoksa bir telefon operatörünü mü gördü, kimi kast ettiğini bilmek gerekir.
Yoksa o kişi ile anlaşmanız mümkün olmaz.
***
633.
İslamiyette devlete ait vazifeler ile kişiye ait vazifeler ayrı ayrıdır. Kişi
şahsi farzlar ile mükellef iken devletin cihad yapmak, kısas yapmak, had
cezalarını tatbik etmek, içki, kumar, zina, faiz gibi haramları yasaklamak gibi
vazifeleri vardır.
Günümüzde
ise devlet bu gibi vazifelerini yapmadığından bu vazifeler muattal kalmakta ve
dindar olan insanlar bu durumda ne yapacaklarını şaşırmaktadırlar.
Dindar
insanların yapacakları şey devlete ait bu vazifeleri yapmaya kalkmak değil,
belki bu vazifeleri yapacak devleti oluşturmaya çalışmaktır.
Eğer bunu
da yapamazlarsa yapacakları şey sabretmektir. Peygamberimiz sav şöyle
buyurmuştur: "Değiştirmeye gücünüzün yetmediği bir (kötü) işi
gördüğünüzde, onu düzeltecek olan Allah onu değiştirinceye kadar sabrediniz.
Hz. Ebû Ümâme (r.a.)
"Ferşten
Arşa, ezelden ebede kadar en geniş dairelerde insanın vazifesi, yalnız
duadır" Mesnevi-i nuriye
***
634. Hedefe vardıysanız, hedefe varmak için yaşadıklarınız artık teferruattır.
***
635.
Sen her ne kadar bilmesen de senin ne kadar yaşayacağın daha anne
karnında iken yazılmıştır. Bu süre ne ileri gider ne de geri. Ancak
ömrün uzunluğu veya kısalığı senin bildiğin gün veya seneler itibari ile
değişmez amma kalınlığı çoook değişir. Bazen bir gün bir yıl kadar uzun
bazen de bir yıl bir gün kadar kısa olabilir. Ramazan ayı ile onu takip
eden Şevval ayı aynı uzunlukta oldukları halde Ramazan ne kadar uzun
oluyor, sonraki Şevval ayının nasıl geçtiğini bile anlaşılmıyor.
Askerlikte günler aylar nasıl uzun, geldikten sonra yıllar nasıl çabuk
geçiyor. Demek zamanın uzunluğu aynı olduğu halde kalınlığı çok
değişiyor.
Dolayısıyla
yetmiş sene yaşayan iki kişi her ne kadar uzunluğu aynı olan bir ömür
yaşamış olsalar da birbirlerinden çok farklı uzunlukta bir ömür yaşamış
oluyorlar. Demek ömrün uzunluğu değişmese de kalınlığı çok değişiyor.
Demek Allahu alem hadiste belirtilen sadakanın ömrü uzatması bu kalınlık tarafında oluyor.
***
636. Ya Rabbi! Gerek varlık gerek darlık, bana seni unutturacak, beni senden uzaklaştıracak hiç bir şey verme! "Bana seni, gerek seni" Yunus Emre
***
637. Kendini yok et!
İzah:Kendi düşünce ve fikirlerinden, istek ve arzularından sıyrıl,
senin aleminde arık bunlar olmasın. Sen Allah'ın emirleri, istek ve
arzuları, razı olduğu şeyleri düşünerek ve onları yerine getirmek için
gayret ederek yaşa. Ve bütün bunları sadece Allah'ın rızasını kazanmak
için yap. Eğer bunu başarabilirsen tarikatta"fenafillah" denen makama
çıkmış olursun.
***
638. Avrupa'da yüzyıllarca "kadın insan mıdır yoksa şeytan mı?" diye tartışılmış ve bir neticeye de varılamamıştır. Onların yüzyıllarca aradıkları gerçeği şimdi açıklıyoruz.
Şeytanın
vazifesi insanı yoldan çıkarmak ve Rabbine isyan ettirmektir.
Dolayısıyla şeytan vazifesini gören, yani şeytandan daha etkili bir
şekilde erkeği yoldan çıkaran kadınlar olduğu gibi, şerrinden şeytanın
kaçtığı kadınlar da vardır. Bu yüzden peygamberimiz sav şöyle
buyurmuştur "Benden sonra erkekler için kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım"
Bununla
beraber melek gibi, ırz va namusunu koruyarak yaşayan, Allah'a kulluk
edip mutlu bir evin hanımı olan kadınlar da vardır.
Bu
iyi kadınlarla beraber ekseriyetle kadınlar ilk iki guruptan olduğundan
ve cehennemin çoğunu kadınlar oluşturacağından Avrupalılar kadınlar
hakkında bazı gerçekleri hissetmişler ve yüzyıllarca kadın hakkında
tartışmışlar, iyi kadınların da olduğunu gördüklerinden kesin bir karara
varamamışlardır.
Netice
şudur: evet, şeytanlaşmış kadınlar olduğu gibi şeytanın kendisinden
kaçtığı kadınlar da vardır. Ekser kadınlar bu iki guruptandır. Evinin
hanımı, ırz ve namusu ile yaşayan ve Allah'a kulluk ile ömrünü meşru
dairede geçiren ve Cennet hatunu olacak iyi kadınlar da vardır.
***
639. Vucudumuz büyük emanet!
Tamamen
Allah'ın mülkü ve tasarrufunda olan vücudun kullanımı insana
verilmiştir. Ancak Allah vucudun kullanımında insanı tamamen serbest
bırakmamıştır. O vücuda tatbik etmesini emrettiği farzlar ve yapmasını
yasakladığı haramlar vardır.
Günde
beş vakit namazı o vücuda kıldıracaksın, Ramazan ayı boyunca
gündüzleyin yedirip içirmeyeceksin, gözünü harama baktırmayacaksın,
yasak ettiği yerleri açıp başkasına göstermeyeceksin, haram
yedirmeyeceksin, gıybet etmeyeceksin, haram dinlemeyeceksin ve hakeza...
Eğer
bu ve benzeri farzları bu vücuda yaptırıp yasaklanan haramları
işletmezsen emanete riayet etmiş emin bir kişi olursun. Eğer farz olan
emirleri bu vücuda yaptıramazsan, haramları yapmaya engel olamazsan
emanete ihanet etmiş olursun.
Yarın Allah verdiği bu vücud emanetini elinden alır ve toprak eder amma sana da bu vücud ile neler yaptığını tek tek sorar.
Demek
vücudu ile farzları yapıp haramları işlemeyenler emanette emin;
farzları yapmayanlar ve haramları işleyenler ise hain olanlardır.
İnsanların
büyük çoğunluğu vücuduna farzları yaptıramamakta ve haram olan şeyleri
yapmaya engel olamamaktadırlar. Çünkü vücutta kontrolu eline almak ve
seni mahvetmek için bekleyen nefis vardır. Sen vücudunu nefse bırakmamak
ve onun emrine girmesine engel olmak zorundasın. Eğer sen bu vücuduna
farzları yaptıramıyorsan, haramlardan kurtaramıyorsan nefis senin
vücudunu ele geçirmiş demektir.
Dolayısıyla
farzları yapmayanlar, haramları terk edemeyenler verilen vücud
emanetini zayi etmiş, emanete hainlik etmiş zavallı kimselerdir.
Sen
bu vücud emanetine sahip ol ve Allah'ın emir ve yasaklarını o vücuda
tatbik et. Bu durumda emanette emin olur ve ebedi saadete gidersin. İman
etmez ve vücudun idaresini nefsine kaptırırsan küçük bir firavun olur
ve hain muamelesi görürsün.
***
640.
İnsanların boylarına poslarına, güzelliklerine bakma. Her insanın
vücudu Allah'ın eseri ve sanatıdır. Sen o vücudun içinde kim var, ona
bak. Onu da kişinin konuşmasından, yaptığı hal ve hareketlerden
anlarsın.
Makamına,
malına mülküne ise hiç bakma! Zira Cenab-ı Hak sevdiğine de sevmediğine
de dünya malı verir. Dini ise yalnız sevdiğine verir.
***
641.
Sen kulluğun gereği olan şeyleri yap ve bekle. Bak! Neler olacak. Şimdi
bir şey olmaması imtihanın devam ediyor olmasındandır. İmtihan bitince
neler olacak göreceksin.
***
642. Elinde bulunan nimetleri "Benim"
sanma! Onlar Allah'ındır. Onlar senin elinde olsa bile isterse istifade
ettirir isterse ettirmez; veya istediği kadar istifade ettirir yada
elinden çekip alır. Hatta o nimeti başına bela da edebilir.
***
643. Allah bütün alemleri umumi olarak idare ederken her bir ferdi de hususi olarak idare etmektedir.
Allah
cc güneşlerden yıldızlara, dünyadan ahirete, cennetten cehenneme,
meleklerden cinlere, balıklardan kuşlara, insanlardan hayvanlara her
şeyi aynı anda idare eder. Seni ise sanki hiç onları idare etmiyormuş ta
sadece seni idare ediyormuş gibi idare eder. Herkes için ve her şey
için bu geçerlidir. Bunu anlarsan ism-i azam mertebesinde Ehadiyyetin
tecellisini anlamış olursun.
Dolayısıyla, seni her an gören, her halini bilen ve hiçbir şeyini unutmayan bir Rakip idare etmektedir.
Öyleyse
sen hiç bir zaman yalnız değilsin. O Zat seni her an görür, senin her
halini bilir, isterse bütün kainatı senin imdadına koşturabilir. O,
sonsuz merhametli ve şefkatli olduğu gibi sonsuz gücü ve serveti de
vardır. Üstelik son derecede cömerttir.
Artık
sen de böyle akıl almaz bir nimete mazhar olduğunu anla, bu nimetin
kıymetini bil ve öyle bir zatın huzurunda olmanın edebine uygun hareket
et!
***
644. Ölmek mümkündür amma ölmemek te mümkündür. Öyleyse her iki dünyaya da çalışmak zorunluluğu vardır.
***
645. Gerçek dost senin başarınla sevinendir. Derdinle herkes dertlenebilir amma başarınla herkes sevinemez!
***
646. Allah ile beraber olan başkası ile beraber olmak ister mi?
Allah ile dost olan başka dost arar mı?
(Peygamberimiz sav "Dost edinseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim" buyurmuştur)
Allah'ı seven başkasını sever mi?
(Başka her şeyi ve herkesi Allah namına sever)
Allah tarafından sevilen başka sevgi arar mı?
(Halbuki bu kişiler herkes tarafından sevilirler)
Allah'ı gören başkasını görür mü?
Allah'ı bilen başkasını bilir mi?
Allah'a el açan başkasına el açar mı?
Allah'tan korkan başkasından korkar mı?
***
647. Vücudum ve Ben.
Allah
benim vücudumu annemin karnında yarattı ve çalıştırdı, beni de içine
yerleştirdi. Ve beni dünyaya gönderdi. Şimdi vücudum zerresine kadar an
be an O'nun tasarrufundadır. Vücudumun kullanımı ise bendedir. Birgün bu
vücut makinesini durduracak ve onu toprak edecek, beni ise huzuruna
alıp; ilk olarak iman edip etmediğimi soracaktır. Daha sonra ise bu
emanet olarak verdiği vücut ile emirlerini yapıp yapmadığımı,
yasaklarından kaçıp kaçmadığımı, neleri yapıp neleri yapmadığımı tek
tek soracaktır.
İşte insanın ebedi olarak göreceği muamele bu sorgunun neticesine göre olacaktır.
***
648.
Allah'ın bir şeyi yapmak için sebebe ihtiyacı yoktur. Ancak bu dünyada
hikmetinin gereği olarak her şeyi bir sebeple yapmaktadır. Bununla
beraber peygamberlerin eline verdiği mucizeler ile de sebeplerin bir
etkisinin olmadığını göstermiştir. İbrahim as'ı ateşin yakmaması, İsa
as'ın babasız dünyaya gelmesi gibi.
***
649. Allah
senin kaza yapmana hükmetmişse kaza olur, sen ne kadar tedbir alırsan
al! Ölmene hükmetmişse ölürsün, ölmene ne ile hükmetmişse o sebeple
ölürsün. O sadece bir sebeptir ve hiç bir hükmü de yoktur. Bu yüzden "şöyle olsaydı ölmezdi, böyle yapsaydı..." deyip durma.
***
650. Nazar... Yani bugünkü tabirle bakış açısı herşeyin şeklini değiştirir. Bediüzzaman Hz.leri gibi bir zatın "40 senede öğrendim" dediği bir gerçek.
Bir
adam çocuğun nazarında baba, hanımının nazarında koca, annesinin
nazarında evlat, işyerinde müdür, memurun nazarında amir, amirin
nazarında memur, birine göre arkadaş, diğerine göre komşu, birine göre
dost diğerine göre düşman olabilir. Aynı adam herkesin nazarında başka
şekilde görünür.
Demek
mesela bir elmaya Allah'ın eseri, sanatı ve nimeti diye bakmak ve bu
nazarla alıp yemek başkadır, ağaçta öylesine olmuş nazarı ile alıp yemek
başkadır. Bu insana Allah'ın yarattığı eşref-i mahlukat nazarı ile
bakmak ve ona göre davranmak başkadır, ana babasının evlenmesi ile
meydana gelmiş, pek çok sorunlar ile boğuşan zavallı birisi olarak
bakmak başkadır. Dünyaya Allah'ın yarattığı müthiş bir imtihan yeri ve
ahiretin tarlası nazarı ile bakmak başkadır, güneşten kopmuş ve kendi
kendine bu şekle gelmiş nazarı ile bakmak başkadır. Bu kâinata Allah'ın
mülkü ve O'nun tasarrufunda nazarı ile bakmak başkadır, nasıl meydana
geldiği belli olmayan ve herşeyin rasgele cereyan ettiği bir yer olarak
bakmak başkadır.
Demek
iman edenlerin gördüğü alem ile kâfirlerin gördüğü ve içinde
yaşadıkları alem birbirlerinden çok farklıdır, her ne kadar aynı dünyada
yaşasalar da.
(Bu
mesele çok geniştir ve küçük büyük herşeyi ve her olayı etkileyen bir
meseledir. Tefekkür ile kendi alemimizde anlamalı ve incelemeliyiz.
Nazar ile herşeyin nasıl değiştiğini fark etmeliyiz.)
***
651.
Nefis için an bu andır. Milyon sene keyf etmiş olsa ve sonrada nimetler
kesilse nefis için o geçmişin hiç bir önemi yoktur. Sanki hiç keyf
etmemiş gibi olur.
***
652. Karıları ve kızları sahillerde çıplak, cadde ve sokaklarda yarı çıplak gezen bir millet helak olmadıklarına şükretmelidir.
***
653.
Aslında küçük-büyük, canlı-cansız bir araya gelerek faydalı bir vaziyet
alan herşey her an dağılmaya müsaittir. Bir aile de bir ülke de buna
dahildir. Onları dağılmaktan tutan Kayyum olan Allah'tır.
***
654.Ehl-i Hakikat'te ulvi bir hüzün vardır. Müzik dinlemek bu ulvi hüznü giderir. Bu yüzden Ehl-i Hakikat müzik dinlemez!
***
655.
Mekke ve Medine'ye gidenler orada bulunan manevi bir atmosfere
girerler. Eğer orada televizyonun başına geçerlerse derhal o manevi
havadan çıkarlar.
***
656.
Şu anda dünyada yaşıyor olmak ne büyük bir nimettir. Eğer şu anda
kabirde olanlara beş dakikalığına dünyaya geri gelme imkanı verilse
bütün herşeylerini verirlerdi.
***
657.
Kadın meyveli ağaç gibidir. Üzerindeki meyveler kendi sinin değildir,
kendisi için de değildir. Onlar erkeği içindir. Bu yüzden onları
başkasına veremez, başkasını istifade ettiremez, hatta başkasına
gösteremez. Bu yüzden peygamberimiz sav "Eğer eşleriniz sizi arzuluyorsa deve sırtında da olsa geri çevirmeyiniz " buyurmuştur.
***
658.
Vücudunuza bineğiniz olarak ve arabanız gibi bakınız. Bakımlarını
yapınız ve arıza yaparsa tedavi ettiriniz. Ve onu kullanınız. Zira o
size emanet olarak verilmiştir ve bir gün geri alınacaktır. Amma onu
kullanmakla elde edeceğiniz şeyler sizin olacaktır. Dolayısıyla ne kadar
kullanırsanız o kadar kârdır.
***
659. Güneş varken hiç bir yıldız yoktur, görünmez. Güneş yoksa küçük-büyük bütün yıldızlar "Ben de varım" dercesine ortaya çıkarlar.
Aynen
öylede; Bütün mülkün yegane sahibi ve mutasarrıfı olarak Allah'a iman
olursa başka her şey onun mülkü, mahluku ve eseri olur. Eğer bu şekilde
bir iman olmazsa küçük-büyük herşey "Ben de varım" dercesine küçük bir Firavun gibi ortaya çıkar. Belki herşey küçük bir Firavun olur.
***
660.
Allah'ın nizamını bırakıp Demokrasi ve benzeri beşeri sistemlerden
medet uman müslümanlar sürünmekten asla kurtulamazlar. Onları bu yanlış
yollara sevk eden ulema ve umeraya da "yuh" olsun.
***
661. Pire için yorgan yakan cahil ve zavallılar akşam olunca üstü açık yatmak zorunda kalarak cezalarını çekerler.
Yani,
küçük bir sözü veya küçük bir yanlış hareketi yüzünden arkadaşlarını
terk edenler, akrabaları ile ilişkilerini kesenler, komşuları ile kavga
edenler ve hakeza bu dostlarının muhabbet ve yardımlarından mahrum
kalarak cezalarını çekerler. Bazen bu insanlar küçük bir hareket veya
söz için adam öldürüp cinayet işlerler, neticede dünyalarını da
ahiretlerini de perişan ederler.
***
662. Allah cc "Yakacağım" diyor. Acaba şaka mı ki... Kimse aldırmıyor da. (Aslında hiç bir ayet ve hadiste şaka emaresi görünmüyor)
***
663. "Lâ ikrahe fiddin" (Dinde zorlama yoktur)
ayeti gereği dinimizde insanlar iman etmek için zorlanamazlar. Ancak
Allah'ın Kur'an'da açık olan emir ve yasaklarının tatbiki için devlet
tarafından zorlanırlar. Hatta bu emir ve yasakların gayr-i müslim olan
ülkelerde dahi tatbiki için savaş açılır ve cihad yapılır.
Yani
islam ülkelerinde namaz, kadınların tesettürlü olması gibi farzları
yapmak için insanlar zorlanır ve içki, kumar, zina, faiz gibi haramları
işlememek konusunda da zorlanırlar. Bu emir ve yasaklara uymayanlar da
cezalandırılır.
Demek "Dinde zorlama yoktur" gibi genel bir tabir doğru değildir.
***
664.
Ölüm korkusu genel olarak veya az çok herkeste vardır. Bu korku ölüme
hazır olmayanlarda çok daha fazladır. İnsan iman ile, salih amel
işleyerek ve haramları terk ederek ölüme hazırlansa hem bu ölüm korkusu
hafifler hem de öleceği zamana kadar rahat ve huzur içinde yaşar.
***
665.
Yeme-içmeye, evlenmeye, çalışmaya hatta oyun oynamaya bu kadar zevk
koyan Allah acaba insanın yaratılış gayesi olan ibadetin, zikrin,
fikrin, şükrün içine ne kadar zevk koymuştur? Elbette en büyük zevkleri
bunların içine koymuştur. Dolayısıyla bu dünyada en büyük zevkleri başta
peygamberler olmak üzere derecelerine göre onların yolunda giden, iman,
ibadet, zikir ve şükür ehli almaktadır.
Görünüşte
ise en çok zevki ehl-i sefahet almaktadır. Peygamberler ve onların
yolunda gidenler görünüşe göre dünya zevklerini terk etmişler ve hiç
hayattan zevk almadan göçüp gitmektedirler. Halbuki, bu hayatta onlar
kadar zevk alan hiç kimse yoktur.
Demek
görünüş ne kadar aldatıcı ve gerçeklerden uzaktır. Sadece gördüğüne
inanan ve ona göre hareket eden ehl-i dünya ise gerçekleri görmeden,
anlamadan bu dünyadan göçüp gitmektedirler.
Zira
en çok zevk alıyor görünen ehl-i sefahet en az zevki almakta, hiç dünya
zevki almıyor görünen iman ve ibadet ehli, zikir ve şükür ehli ise en
çok zevki almaktadır. Elbette bunların da aldıkları zevk derecelerine
göre olmaktadır.
***
666.
İnsan eserini sever. Kâinat ta Allah'ın eseridir ve Allah ta elbette
eserini sever. İnsan eserini seyretmekten zevk alır. Allah'ta elbette
yarattığı kâinatı, mahlukatı, mevcudatı önce kendisi seyretmektedir.
İnsan eserinin takdir edilmesini sever. Allah ta elbette yarattığı
eserlerin takdir edilmesini sever. İnsan eserlerini takdir edeni sever.
Allah ta eserlerini takdir edenleri çok sever.
İşte
Allah cc eserlerini, nimetlerini, güzelliklerini takdir edip öven
insanları o kadar çok sever ki onları ebedi cennetlerde ebedi
nimetlendirmek suretiyle mükafatlandırır.
***
667.
Park halindeki uçakla havada uçan uçak ne kadar birbirlerinden
farklıdırlar. Uçak havada uçması için yapılmıştır. Elbette boşuna uçacak
değidir. Uçaktaki bütün aletler ve cihazlar hep uçarken özellikle de
şartlar zorlaştığı zaman işe yarayacak şekilde ve vazife yapacak şekilde
yapılmışlardır ve bu alet ve cihazların önemi ve ne kadar kıymetli
oldukları o durumlarda anlaşılır ve ortaya çıkar. Esasen uçaktaki bütün
donanımlar alet ve cihazlar uçuş için ve uçuş asnasında karşılaşılacak
her türlü duruma göre yapılmışlardır ve ancak böyle durumlarda işe
yararlar ve kıymetleri anlaşılır. Yoksa park halindeki bir uçakta bu
alet ve donanımların, cihazların hiç bir önemi olmaz.
Aynen
bunun gibi binbir çeşit cihazla donatılan insan elbette bu cihazlarını
kullanacağı bir ortama atılacak ve bu cihazlarını kullanarak gerçek
insan olacak ve yaradılış gayesi olan vazifelerini yapacaktır. Eğer uçak
uçmayacak olsaydı onca cihaz ona niçin takılsın? Bu cihazlar nasıl uçak
uçunca vazife yapıyorlar ve kıymetleri anlaşılıyorsa ve uçağın da
kıymeti ortaya çıkıyorsa; insan da kendisine verilen bu cihazları
kullanmakla kemâlini bulur ve her bir cihazını kullanmakla kendisinden
beklenen ve yaratılış gayesi olan vazifelerini yapar. Uçaktaki bütün o
kıymettar cihazlar havada uçarken kullanılsın diye takılmıştır, parkta
yatsın diye değil.
İnsandaki
bu bütün maddi ve manevi alet ve cihazları ise harekete geçirecek olan
ortam dünya hayatıdır. Dünya hayatındaki bu ortam ve devamlı değişen
şartlar, karşılaşılan her bir durum insandaki cihazları harekete
getirecek şekilde oluşmaktadır. İnsan ise iman edip Allah'ın emirlerini
yapıp yasaklarından kaçarak ve değişen şartlara göre dinimizin emrettiği
ve müsaade ettiği tarzda mücadele ederek vazifesini yapmaya çalışır,
yapamadığı zaman sabreder ve yanlış yaptığı zaman tövbe eder. Yıkıldıkça
yeniden kalkarak, yani günah işlediği zaman töve ederek, yanlış hata
yaptığı zaman pişma olup tekrar yapmamak için gayret ederek bir hayat
yaşar ve bu mücadele içinde uçan uçak gibi vazifesini yaparak gerçek bir
insan ve halife-i arz olur. Şartlara mağlup olup uçak düşmemelidir.
İnsan da bütün bu mücadeleleri yaparken, farzları yerine getirirken
insan olur, meyve verir ve kemalini bulur. Uçak nasıl ki uçarken uçak
ise ve uçak bunun için yapılmışsa insan da işte bu vazifeleri yaparken
ve mücadele ederken insan olur, kemâlini bulur ve yaratılış gayesini
yerine getirir.
Kıtalar
arası uçuşu gerçekleştiren ve havada nice zorlukların üstesinden
gelerek vazifesini yapan uçak nasıl gururla park alanına gelirse ve
istirahate çekilirse; insan da dünya hayatı boyunca iman eder, farzları
yapar ve haramlardan kaçarak yaşarsa ve diğer işlerinde dinimizin
emrettiği veya müsaade ettiği tarzda bir hayat yaşayarak kabre varırsa
vazifesini yapmış olmanın verdiği derin bir huzur ile istirahate
çekilebilir.
Dolayısıyla
insan bu hayatta havada uçan ve uçarak vazifesini yapan bir uçak
gibidir. Mücadelesi ve vazifeleri bitmez. Daima mücadele halindedir.
Belki bu mücadeleler sayesinde gerçek insan olarak yaratılış gayelerini
yerine getirebilmektedir. Yoksa apronda park halinde bekleyen ve uçmayan
bir uçağın ve o uçaktaki cihazların ne kıymeti olabilir.
Bu
yüzden insan park halindeki kıymetsiz olan uçak gibi olmayı
istememelidir. Çünkü insan rahat bir hayatta, mücadelesiz bir vaziyette
vazifesini yapamaz, kemâlini bulamaz. Tarih hep mücadele etmiş ve büyük
işler başarmış insanlardan bahseder. Hiç yatan insanlardan bahsettiğini
duydunuz mu?
İnsan
hareket halinde, mücadele ederken ve birşeyler yapmak suretiyle meyve
veren bir varlıktır. Bu yüzden hareket etmek, mücadele etmek zorunda
kaldığı bir ortama, bu dünya hayatına atılmıştır.
Dolayısıyla
sen nefis ve şeytan ile olmak üzere bazen hava şartları ile bazen en
yakınların ile bazen hastalık, bela musibet ile bazen savaşlar yokluk
kıtlık ile aklına ne gelirse onlarla mücadele etmek zorunda kalırsın. Bu
mücadele edeceğin şeyler de senin için özel olarak hazırlanır.
Dolayısyla pes etme hakkın yoktur. İşte sen bunlarla mücadele ederken ve
Allah'ın emir ve ysaklarını yerine getirebilmek için gayret ederken
yaratılış gayen olan vazifelerini de yapmış olursun.
Rahat
döşeğinde yatan insan park halindeki uçak gibi olacağından bunu
istememelidir. İnsana sıkıntı ve mücadele yarar. Bu yüzden en çok
sıkıntıyı peygamberler, onların içinde de bizim peygamberimiz sav çekmiş
ve onların hayatları hep mücadele içinde geçmiştir. Çünkü insana
yararlı olan odur. Peygamberlerden sonra en çok sıkıntıyı derecelerine
göre kâmil insanlar çekmiş ve hayatları çile ve mücadeleler ile
geçmiştir. Bunun en son örneği Bediüzzaman Hz.leridir. Eğer sıkıntı,
çile ve mücadele olmasaydı o zatlar o makamlara varamazlardı.
Peygamberlerden sonraki en yüksek makamda olan sahabeler bütün dünyaya
meydan okuyup cihad yaparken bir taraftan da açlıktan namazda
yıkılıyorlardı. Bunu gören peygamberimiz sav "Benim bildiğimi bilseydiniz bu halin artmasını isterdiniz" diyordu.
Öyleyse "Bu dünyada rahat yoktur"
hadis-i şerifini daima hatırımızda tutarak rahat etmeyi kabre ve
ahirete bırakmalıyız. Dünya mücadele ve terakki yeridir. Cenette ise
terakki olmadığından mücadele de olmayacaktır. Ancak zikir-şükür devam
edecektir.
***
668.
Kaderden kendisine bir proğram ve cihazlar verilen tohum toprağa
atılır. Onun meyveli bir ağaç haline gelebilmesi için koca bir kâinat
onun etrafında hazırdır. Koca bir güneş küçücük bir çekirdeğe hizmet
eder mi deme! Güneşlerden aylara, yağmurlardan rüzgarlara herşey o
çekirdeğin meyveli bir ağaç haline gemesi için çalışırlar veya
çalıştırılırlar.
Aynen
öyle de; ey insan sen de bir tohumsun. Sende bulunan cihazların
işlemesi ve gerçek bir insan, halife-i arz olup kemalini bulman, külli
zikir, fikir ve şükür de bulunabilmen; Cenab-ı Hakk'ı binbir ismi ile
tanıman ve binbir ismine güzel bir ayine olabilmen ve neticede miracvari
namaz kılabilmen için dünya denilen bu aleme gelmişsin.
Etrafındaki
her an değişen şartlar, yapmak zorunda olduğun bütün mücadeleler senin
bu vazifeni yapabilmen ve terakki edip hakiki bir insan ve halife-i arz
olmanı sağlamak içindir. Etrafında her an değişen herşey ve her olay bu
güzel neticeye seni vardırmak içindir.
İman
edip farzları yaparsan, haramaları terk edip değişen veya karşılaştığın
bütün şartlarda dinimizin emrettiği veya müsade ettiği tarzda hareket
edersen terakki eder, çekirdeğin kocaman meyveli bir ağaç olması ve çok
değerli bir hale gelmesi gibi sen de kâmil bir insan ve halife-i arz
olursun.
Yoksa
çürüyüp giden tohumlar gibi yok olur gidersin. Kocaman meyveli bir ağaç
nerede, çürüyüp giden tohum nerede? İşte müminler ile kâfirler
arasındaki fark bunun gibidir.
***
669. Sen "İman ettim"
dediğin an artık müminler kardeşin, kâfirler de düşmanın olmuştur. Sen
artık müminlerin safında ve kâfirlerin karşısındasındır. Mülkün
Allah'ın olduğuna ve O'nun idaresinde olduğuna iman etmişsindir.
Kur'an'ın da Allah'ın kelamı olduğuna inanmış ve içindeki Allah'ın emir
ve yasaklarını tatbik etmekle vazifelendirilmişsindir. Bu durumda
kâfirler de otomatik olarak sana düşman olmuşlardır.
Şimdi sen diyeceksin ki "Ben iman da ettim, namaz kılıp oruç ta tutuyorum" amma
kimse bana düşman muamelesi yapmıyor. Evet, bu durumda oturup bir iyice
düşünmek lazım. Çünkü senin Kur'an'daki Allah'ın emir ve yasaklarının
tatbiki diye bir vazifeden haberin yok. Eğer onları tatbik etmek değil
sadece tatbik edilmesi gerektiğini söylesen hemen onlar düşmanlıklarını
gösterirler. Mesela; Allah'ın kesin emri olan " Faiz kalkmalı,
kadınlar örtünmeli, çıplak gezmek yasaklanmalı, haksız adam öldüren
kısas yapılmalı, hırsızın eli kesilmeli, içki yasaklanmalı ve hakeza " desen,
yani bunları sadece söylesen bütün dünya ayağa kalkar ve düşmalığı da o
zaman görürsün. Kâfirlerin seni neden düşman görmediklerini ve neden
düşman muamelesi yapmadıklarını şimdi anladın mı?
Bir
zamanlar Konya belediyesi üniversiteye giden otobüslerde kızların
otobüslerini ayırmaya kalktı da bütün dünya ayağa kalkmıştı. İçerdeki ve
dışardaki bütün din düşmanları yüryüşe geçmiş ve bu yüzden bu karardan
vazgeçilmişti.
Sen Allah'ın Kur'an'daki emir ve yasaklarını tatbik etmeye çalışmazsan kâfirler sana neden düşman olsunlar ki...
***
670.
Allah cc insana ahireti kazanmak için çok kuvvetli duygular vermiştir.
Korkmak, sevmek, rahat bir hayat yaşamak, gelecek endişesi, mal mülk
sahibi olmak gibi...
Ahireti düşünmeyen ehl-i dünya ise ister istemez bu elindeki kuvvetli duyguları dünyayı elde etmek için kullanır. Bu ise onların adeta bir canavar haline gelmelerine sebep olur. Hatta
günümüzde dünyada rahat bir hayat sürmek ve geleceğini garantiye almak
duygusu o kadar ileri gitmiştir ki adeta insanların gayeleri bu
olmuştur.
***
671. Beş vakit namazı kılmayanlar,
karısı-kızı çıplak yada yarı çıplak gezenler dini ve milli meselelerde
konuşmamalıdırlar. Onlar kendilerine bakmalı ve kendilerini düzeltmekle
meşgul olmalıdırlar.
***
672. Ruh neden yaşlanmaz?
Çünkü
ruh beka aleminden gelmiş ve oranın kanunlarına tabidir. O kanunlara
göre ise doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek gibi şeyler yoktur.
Vücut
ise bu alemin maddelerinden yapılmış olduğundan bu alemin kanunlarına
tabidir. Dolayısıyla doğar, büyür, gelişir, yaşlanır ve ölür. Vücut
yaşlanırken insanda bir değişikliğin olmaması hatta insanın yaşlandığını
fark bile edememesi bundandır. Ruh için milyon sene geçse fark etmez.
***
673.
Bir erkek hakkında yanındaki karısı ve kızına bakarak az çok bir fikir
sahibi olunabilir. Elbette bir ülkedeki insanların da ahlaklarını
öğrenmek için karı ve kızlarının durumuna bakmak yeterlidir.
***
674. Eğriler doğruları sevmez. Çünkü yüz tane yalancı olsa bir tek doğru söyleyen onların hepsini rezil etmeye yeter.
***
675. İnsan daha ne görecek ki...
Tavuğun karnından yumurta, yumurtadan tekrar tavuk çıkıyor!
Ağaç dediğimiz odunlardan harika güzellikte yapraklar, çiçekler ve meyveler çıkıyor.
Yıllarca beraber yaşadığımız sevdiklerimizi ellerimizle götürüp toprağa gömüp geliyoruz.
Topraktan insan yapılıyor, insan tekrar toprak oluyor.
Söyleyin bu insanın aklını başına alması için daha ne görmesi gerekiyor?
Herşey bu kadar ap açık ortada iken acaba görmek neden bu kadar zor oluyor?
***
676. Cahil adamın her hareketi cahilcedir. Hatta araba sürmesi bile... O kadar ki trafikte araba süren bir cahil adam adeta "Burada bir cahil var" dercesine kendini hareketleri ile belli eder.
Cahillere
karşı dikkatli olmak gerekir. Zira cahilce yapacakları bir hareketle
size zarar verebilirler. Böyle bir durumda onlara yumuşak davranarak
zararlarını savuşturmak gerekir. Bunu yapabilenlere ne mutlu. Bu yüzden
Rabbimiz şöyle buyuruyor "Cahiller kendilerine sataşınca "selam" der geçerler." Furkan 63.
***
677. Adamı gör, hedefini öğren, kıymetini anla.
Zira
insanın kıymeti hedefi kadardır. Adam var hedefi iyi bir araba
almaktır, adam var hedefi İslamın bayrağını dünyanın dört bir yanında
dalgalandırmaktır. Adam var cenneti kazanmak için uğraşıyor, adam var
bir daire alabilmek için koşuşturuyor. Adam var islam ülkelerini nasıl
karıştırırım diye uğraşıyor, ellerindeki petrolleri nasıl alırım diye
uğraşıyor, adam var dünyada sıkıntı çeken müslümanlara nasıl yardım
edebilirim diye gayret gösteriyor. Adam var Allah'ın hükümlerini nasıl
eder de hayatımıza tatbik edebiliriz diye çalışırken adam var Allah'ın
hükümlerinin tatbikini nasıl engellerim diye gayret ediyor. Adam var
insanları nasıl eder de düzeltirim diye uğraşıyor, adam var nasıl ederim
de insanların ahlakını bozarım diye uğraşıyor.
Herkes
ne için çalışıyorsa kıymeti de ona göre olur ve yarın ahirette göreceği
muamele, alacağı ceza veya mükâfat ta ona göre olur.
***
678.
Müslüman bu dünya hayatında atalete, boşluğa düşmez. Çünkü dinimiz,
İslami bir hayat yaşayan her müslümana asgari olarak ve
atalete düşmeyecek şekilde bir hareket verir. Beş vakit namazı emreder,
camiye devam etmeyi teşvik eder, yılda bir ay oruç, imkânı olanlara hac,
umre; komşularla ilgilenmek, ihtiyacı olanlara iyilikte bulunmak gibi
şeyleri teşvik veya emrederek müslümanın hayatına bir hareket verir ve
cennet ve rıza-i ilahiyi kazanmak gibi yüksek bir gaye göstererek onu
ataletten, boşluğa düşmekten kurtarır.
Kâfirler ve islami bir hayat yaşamayanlar ise bu ataletten ve boşluğa düşmekten asla kurtulamazlar.
***
679.
Kadının en çok iltifat edeceği, güzel muamelede bulunacağı kişi
kocasıdır. Zira babası öldüğü zaman üç gün, kocası öldüğü zaman dört ay
on gün yas tutar.
***
680. Allah insanı ibadet etmesi için yaratmış ve dünyayı da ona mescit olarak vermiştir.
***
681.
Evliyalar Allah'ı çok anarlar. Sadece namaz ve oruçla değil. Onlar
otururken-kalkarken, yerken-içerken, yatarken-kalkarken Allah'ı anarlar.
Onların akılları fikirleri Allah iledir. Bu onların konuşmalarına da
yansır. Ehl-i dünya ile evliyaların dünyaları birbirlerinden çok
farklıdır. Evliyalar Ehl-i dünya için önemli olan fakat aslında boş olan
şeylerle ilgilenmezler, boş şeyleri konuşmazlar. Bu yüzden genel olarak
ta yalnız olurlar.
***
682. Nimete hürmet etmek o nimetin sahibine hürmet etmektir. Bütün nimetler ise Allah'ındır ve O'ndan gelmiştir. Nimete nankörlük, saygısızlık ve hakaret ise o dahi nimetin sahibine gider. Bu yüzden nimete gereken hürmeti göstermeyenler, nankörlük edenler çabuk tokadını yerler.
***
683.
Kâinat ve bütün alemler Cenab-ı Hakk'ın binbir isminin tecellisi ile
meydana gelmiştir. Dolayısıyla her şey mükemmel ve güzeldir. Kâinattaki
bu mükemmellik ve güzellikler esma-i ilahiyyeye ve dolayısıyla Allah'a
bakar.
Herşey
aynı zamanda bir nimettir. Bu noktadan da bütün nimetler insana bakar.
Birinci kısım SÜBHANALLAH ile ikinci kısım ELHAMDÜLİLLAH ile ifade
edilir. Bu yüzden dinimizde "sübahanallahi vebihamdihi" zikri en büyük zikirlerdendir ve yarın ahirette bu zikrin sevabı mizanı dolduracaktır.
***
684. Sen zehir iç ve sonra da "bir şey olmaz" de. Öyle bir olur ki, ölür gidersin.
Aynen
öyle de; sen haram ye-iç, karın yabancı erkeklerin arasında dinimizin
müsaade etmediği şekilde çalışsın, kızın caddelerde yarı çıplak gezsin,
tatilini çıplakların bulunduğu yerlerde ve sen de onlar gibi yap,
televizyonların başında ahlaksız dizileri izleyerek vakit geçir, beş
vakit namazını kılma, akraba ilişkilerini kes ve hakeza dinimizin emir
ve yasaklarına uyma, sonra da "bir şey olmaz" de. Öyle bir olur
ki.. Şimdi maddi ve manevi hastalıklar almış başını gidiyor, toplum
psikolojik hastalıklardan kıvranıyor, görünüşte cennet gibi bir hayat
yaşayanların bile hayatları zehir gibi... Şöyle bir çevrenize bakın
bakalım; rahat ve huzur içinde kaç kişi var?
***
685.
Bir şeyi elde etmek veya yapmak istediğiniz zaman ısrarla, azimle
isteyin ve gayret edin. Genel olarak böyle yapanlar isteklerine
kavuşurlar. "Olsa da olur olmasa da" gibi bir tavır hem kibir alametidir hem de genel olarak böyle yapanlar isteklerine kavuşamazlar.
***
686.
Ölüm sanki başkaları içindir ve bizimle de hiç alakası yoktur. Böyle
olmadığını yarın Azrail as'ı karşımızda görünce anlamayalım!
***
687.
Adam kendini yaratana ibadet edecek, rızkını verene şükredecek, bu
müthiş kâinatı yaratıp idare eden Zat'ı övüp zikredecek. Buna kim engel
olabilir veya, engel olmaya kalkmak ne büyük bir zulüm ve haddi
aşmaktır. Allah cc şöyle buyuruyor "Allah'ın mescitlerinde Onun adının anılmasını yasaklayan ve onların yıkılması için çalışandan daha zalim kim vardır"Bakara 114
***
688. Bu âlemi Allah mı idare ediyor? Evet...evet...evet..
Öyleyse
O'nun mülküne ve idaresine karışma! O bu müthiş alemi yaratırken sana
sormamıştır ve bundan sonra da ne yapacağını sana soracak değildir. Ve
üstelik seni de O yaratmıştır. Öyleyse sen, Onun mülküne ve idaresine
karışmayı bırak ta sana verilen vazifeleri yapmaya bak.
***
689. Ey müslümanlar! Kâfirleri kendiniz gibi cesur sanmayın. Onlar öyle korkaktırlar ki, tahmin bile edemezsiniz.
***
690.
Borç verirsin, adam ödemez; meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Komşum
aç geceler, meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Arakan'da müslümanlar
yakılır, meğer bununla ben imtihan olurmuşum. Evet, küçük büyük bütün
olaylar meğer benim imtihanım ve imtihanımın sorularıymış.
***
691. Hayat birbirimizle güzeldir. Ufak tefek şeylerle birbirimizi kırmamak ve ilişkileri kesmemek gerekir.
***
692. Hatır sayarsan senin de hatırın sayılır. Hatır saymazsan sen de hatırını kaybedersin.
***
693.
Kul Allah'tan vazgeçmezse, Allah kulundan vaz geçer mi? Bu yüzden
Allah'tan ümid kesmek yoktur. Allah'tan ümid kesmek Allah'tan vaz geçmek
hükmündedir ki Allah cc "Eğer acele etmek benim şe'nimden olsaydı benden ümid kesenlere (azap vermekte) acele ederdim" buyurmuştur.
***
694.
Seviyesi düşük insanlar kıymetli insanları tahkir ederek kendilerini
teselli ederler. Kıymetli insanların ufak tefek kusur ve hatalarını dile
getirerek onların kıymetlerini toplum nazarında düşürmeye uğraşırlar.
Böylece kıymetli insanları toplum nazarında itibarsızlaştırarak
rahatlarlar. Çünkü onlar kıymetli ve başarılı oldukça kendisinin
başarısızlığı ve kıymetsizliği ortaya çıkar.İnsanları gıybet yapmaya sevk eden işte bu duygudur. Bu
yüzden kötüler, seviyesi düşük insanlar kıymetli ve başarılı insanların
peşini bırakmazlar. İyilerden ve iyiliklerden rahatsız olurlar. Onların
en küçük hata ve yanlışlarını dile getire getire onların ömür boyu
yaptıkları iyilik ve başarıları örtmeye çalışırlar. Bu yapılana gıybet
denir. Gıybet bunun için yasaklanmıştır ve haramdır. İnsanlar bu
hareketleri ile şeytana tam bir asker olarak toplum için de bozguncu
olurlar ve topluma büyük zarar verirler.
***
695. Bu kitaptaki sözler ya ilmel yakin, ya aynel yakin yada hakkal yakin olarak inkişaf etmiş hakikatlerdir.
***
696.
Kötüler iyilerden rahatsız olurlar. Yalancılar doğrulardan, sahtekârlar
dürüstlerden, kâfirler müslümanlardan rahatsız olurlar. Başarısız ve
seviyesi düşük insanlar da başarılı ve kıymetli insanlardan rahatsız
olurlar. Onların değerlerini düşürmek için ufak tefek hatalarını
dilledirerek yani gıybetlerini yaparak onların değerlerini düşürmeye,
başarılarını örtmeye çalışırlar. Bunu yaptıkları zaman rahatlarlar amma
ölü kardeşlerinin etini yemiş olduklarını düşünmezler.
***
697. İnsanlar senin başarından neden rahatsız olurlar veya senin başarına neden sevinemezler?
Çünkü
sen başarılı olunca veya ilerleyince onlar açık olarak geride kalmış
olurlar. Bunu ise herkes hazmedemez. Bunun için senin başarınla sevinmek
değil belki de üzülürler. Görünüşte sevinmiş gibi görünseler de. Bu
yüzden insanlardaki bu gıpta damarını uyandıracak güzel şeyleri mümkün
olduğu kadar gizlemek veya söyleyip ortaya koymamak icap eder.
***
698.
Bir şeyin nasıl olduğunu bilmek şart değildir. Olduğunu bilmek
yeterlidir. Mesela su içince hararetimiz gider. Nasıl gider? Bunu bilmek
herkese gerekmez. Yemek yeyince açlığımız gider. Hangi gıdanın içinde
ne var, vücuda nasıl faydalı olur, gibi şeyleri bilmek herkese gerekmez.
Çocuk evlenmek ile meydana gelir. Hangi tıbbi şeylerin neticesinde
olduğunu bilmek herkese şart değildir. Uçak uçar. Bir yere gideceğin
zaman biner gidersin. Uçağın nasıl uçtuğunu bilmen sana gerekmez. Gökten
yağmur yağar. Bu rahmetin Allah'tan olduğunu ve O'nun rahmeti olduğunu
bilmen yeterlidir. Hangi fiziksel olaylar neticesi yağdığını bilmen
gerekmez. Onları işin uzmanları bilse yeter. Böyle yapmak senin
sebepleri aşmanı ve ayan beyan hakikati görmeni sağlar. Yoksa sebepler
içinde boğulur gidersin.
***
699.
Allah'ın üzerimizde bulunan nimetlerine sahip çıkıp onunla öğünmemize
gerek yoktur. (akıllı olmak, güzel olmak, kuvvetli olmak gibi veya bir
ağacın üzerinde bulunan rengarenk yaprak, çiçek ve meyveleri gibi)
Onlardan istifade etmemiz, onlarla güzelleşmemiz ve o nimetlerin bizim
üzerimizde bulunarak bizi güzelleştirmeleri ve onların bize verilmiş
olması veya onların bizde olmaları yeterlidir. Onların bizim olması şart
değildir veya onların Allah'ın olmaları bizim için bir noksanlık
değildir. Ağacın üzerinde bulunan yaprak, çiçek ve meyveler ile
güzelleşmesi onun için yeterlidir. Onların Allah'ın olması ağaç için bir
noksanlık değil belki aksine bir şereftir.
***
700.
Allah faal-i mutlaktır. Yani sonsuz faaldir. Alemde gördüğümüz ve
görmediğimiz akıl ve hayal yetişmez faaliyet bunun delilidir.
Dolayısıyla Allah cc faal olanları sever. Faaliyeti terk edenler ise
bunun hemen cezasını çekmeye başlarlar. Boş duran bir insanda çeşit
çeşit hastalıklar çıkmaya başlar ve maddi ve manevi olarak o insan
çökmeye başlar. Emekli olduktan sonra faaliyeti ve çalışmayı
bırakanların maddi ve manevi olarak çökmeye başlamaları, vücutlarında
çeşit çeşit hastalıklar çıkmaya başlaması bundandır. Bir araba bile
binilmese paslanmaya başlar. Bir ev oturulmasa harabeye döner. Yani
hareket bu hayatın bir kanunudur ki canlı cansız her şeyi
etkilemektedir.
***
701.
Bir olayı doğru değerlendirmek için önce ölçüleri ortaya koymak
lazımdır. Yoksa adamına göre muamele olur ki yanlış olur. Yusuf as'ın
Kur'an'da geçen kıssasında Züleyha ile olan davada hakim önce ölçüyü
ortaya koymuş ve "Yusuf'un gömleği önden yırtılmışsa kadın haklı, arkadan yırtılmışsa erkek haklıdır" demişti.
Sonra gömleğe baktılar, gömlek arkadan yırtılmıştı. Ve böylece Yusuf
as'ın haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Demek doğru hükmedebilmek, adama
göre muamele etmek yanlışlığına düşmemek için önce kurallar ortaya
konmalıdır.
***
702. Etrafınızdakilere biraz ikram edin. Zira cimrilerin içinden olgun, kâmil, herkesin kendisini sevdiği güzel insanlar çıkmaz.
***
703. İnsan gayr-i meşru yoldaki haram olan o zevkler için ölmeyi, hatta cehennemde yanmayı göze alır. (Allah korusun)
***
704.
Bu dünyaya gelen insanın yapacağı birinci vazife Allah'a inanmak ve bu
dünyayı ve bu kâinatı Allah'ın yarattığına ve her an O'nun idaresinde
olduğuna inanmaktır. Diğer iman edilmesi gereken şeylere de iman
etmektir.
Eğer kişide bu şekilde geçerli bir iman yoksa bu dünyada ne yaparsa yapsın boştur.
İkinci
olarak yapacağı şey kesin olan haramlardan uzak durarak diğer farzlarla
beraber başta beş vakit namazı kılmak ve buna devam etmektir.
Üçüncü
olarak İçinde yaşadığı toplumda Allah'ın Kur'an'daki emir ve
yasaklarının tatbikini isteyecek ve elinden gelmese bile dünyanın her
yerinde Allah'ın emir ve yasaklarının tatbikine taraftar olacak veya
bunun için gayret edecektir.
Yoksa
bir müslüman Kur'an'ın tatbik edilmediği bir ülkede, Kur'an'ın tatbik
edilmediği bir dünyada yan gelip yatıp rahat bir hayat süremez.
***
705.
Karıncadan arıya, güneşlerden aylara canlı cansız her şeye bir vazife
veren ve onları hikmetle işlerde çalıştıran Allah insanı başı boş
bırakır mı? Elbette bırakmaz. Belki de en önemli vazifeyi insana
vermiştir.
Bu
vazifenin ne olduğunu dahi bilmeden yaşayan ve rahat bir hayat
yaşamaktan başka gayesi olmayan insanlar insan ismine layık mıdırlar?
Şu dünyaya gelen insan "Bu dünyada benim vazifem ne?" diye sormaz mı? Rahat bir hayat yaşamak nasıl insanın gayesi olabilir? Kabul et ki rahat bir hayat yaşadın ve öldün. Ne oldu?
***
706. Geleceğimizi garanti altına alacağız diye çırpınanların yarına çıkmaya garantileri yoktur.
***
707. Cenab-ı Hak "Evleniniz"
buyurmuş ve bu emre uyarak yuva kuranlara büyük ücretler vermektedir.
Evlenmeden bu ücretleri almaya kalkanlar ise (yani zina edenler) bu
dünyada ve ahirette perişan olmaktan kurtulamazlar.
***
708.
Bu dünyada fıtri kanunlar vardır. Bir şeyi istediğiniz zaman yapmanız
gerekenleri yaptıktan sonra yani sebepleri yerine getirdikten sonra dua
da etmek gerekir. Mesela tarlaya tokum ekmeden sadece dua ederek
Allah'tan buğday istenmez. Evet, Allah isterse sebepsiz de verebilir
amma kanunu budur. Sebepleri yerine getirdikten sonra da dua edilir.
Düşman gelmiş müslümanların başına bomba yağdırıyor. Burada sadece dua
edilmez. Önce tankla topla uçakla ona karşı konur ve bu arada yardım
etmesi ve müslümanları muzaffer kılması için de Allah'a dua edilir.
Yoksa onlar bomba yağdırırken sadece dua etmek islama ve Kur'an'a zıttır
ve belki de bu yanlışın cezası çekilmektedir.
***
709.
Başkaların size yaptığı kötülükleri unutarak kendinize iyilik ediniz.
Bu kötülükleri yapanları muhatap alıp karşılık vermeyerek onlardan
intikamınızı alınız. Eğer yapabilirseniz onlara iyilikte bulunarak
onları bitiriniz.
***
710.
Vücudlar ruhların bu alemdeki binekleridir. Genede vücudlar,
içlerindeki ruhlara uygun verilmiştir. Parçalayıcı bir ruha sahip olan
aslana parçalamaya uygun bir vücud verilmiştir. Yani ruh ile vücud
uyumludur. Vücuda bakarak az çok içinde nasıl bir ruh olduğunu
anlayabilirsiniz.
İnsan
için de aynı şey geçerlidir. Bakınca gördüğünüz değişik değişik
insanlar aslında içlerinde bulunan kişilerin binek olan vücudlarıdır.
Her bir vücud içindeki ruhun bineğidir. Bir insanı kast ettiğimiz zaman
aslında içindeki kişiyi kast ederiz.
İnsanların boylarına poslarına bakmaktan ziyade o vücudun içinde kim var ona bakmalıyız. Bir kişiyi gördüğümüz zaman "Acaba bunun içinde nasıl birisi var?" diye düşünmeliyiz. Bunu da onun hal ve hareketlerinden ve sözlerinden anlayabiliriz.
***
711.
İnsan ile vücudu şöför ile arabasının durumu gibidir. Ölüm ise arabanın
bozulup stop etmesi ve şöföründe arabadan inip gitmesi gibidir. Ölen
vücuddur. Kişi, ölüm ile stop eden bu vücudu terk ederek layığı olduğu
alemlere geçiş yapar.
***
712.
Cihad yapan imanlı bir asker Allah'ın askeri ve içinde bulunduğu ordu
da Allah'ın ordusudur. Bu ordu ve askerlerin maksatları Allah'ın emir ve
yasaklarını yeryüzünde tatbik etmek ve Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Bunlar en kıymetli sermayeleri olan hayatlarını ortaya koyarak ya şehid
olacaklar, ebedi cennet ve saadetlere kavuşacaklar, yada muzaffer olarak
ganimetlerle geri döneceklerdir.
Karşılarında
bulunan kâfir askerlerinin ise en kıymetli varlıkları olan hayatlarını
ortaya koyarak elde edecekleri hiç bir şey yoktur. Dolayısıyla elbette
onlar ölmemek için ellerinden geleni yapacaklar ve ölüm korkusundan
titreyeceklerdir.
Böyle
bir durumda böyle bir imanlı askerin karşısında kâfir olan askerin
durması imkansızdır. Bu yüzden onlara genel olarak sayı çokluğu, asker
çokluğu ve silah üstünlüğü verilir ki müslümanların karşılarına
çıkabilsinler. Yine de tarih şahittir ki çok büyük düşman orduları az
sayıdaki müslüman ordusu karşısında perişan olup kaçmışlardır. İki
mücahidin pek çok kâfiri esir alıp geldikleri pek çok defa vuku
bulmuştur.
***
713.
Parayı helal yollardan kazanmak çok önemlidir. Zira haramdan kazanıp
yiyen-içen kişinin işi orada bitmiştir. Ancak kazanılan parayı meşru
yerlerde harcamak ta önemlidir. Zira kıyamet günü kişi parayı nereden
kazandığından ayrı, nereye harcadığından ayrı hesaba çekilecektir. Bu
yüzden bir müslüman "Parayı ben kazandım, istediğim yere harcarım" diyemez!
***
714.
Sen hayatın uzunluğunu kısalığını düşünme! Yaşadığın günü
değerlendirmeye bak! Zira bu dünyada üç gün yaşayıp ebedi cennetleri
kazananlar var, 30 sene yaşayıp cehenneme gidenler var.
***
800. Ya Rabbi! Ben kim oluyorum da sana isyan edeceğim. Ne var ki nefsime ve şeytana yıkılıyorum.
Adem
as da Havva validemizin teşviki ile nefis ve şeytana yenilmiş, tövbe
etmiş ve affedilmişti. Şeytan ise bizzat emre karşı gelmişti.
Aynen bunun gibi; bir kadın nefsine yenilerek açık saçık gezse başkadır, örtünmeye karşı olarak açık saçık gezse başkadır.
***
801.
Nasıl ki el-ayak, göz-kulak bu vücudun cüzleri ise tarikat ve
hakikatler de şeriatin cüzleridir. Bediüzzaman Hz.leri bu konuda şöyle
demiştir: "Tarikat ve hakikat şeriatin cüzleri olabilir"
Ancak tarikat ve hakikatteki seyr-ü süluk ile şeriat dairesine varabilen pek nadir olduğundan bu mesele pek anlaşılamamıştır.
***
802. Allah cc seni gece sabaha kadar rahat ve sıcacık bir yatakta istirahat ettirsin, sonra da sabah namazı vakti "kalk ve teşekkür et" desin
ve sen de bunu yapma. Sonra gündüzleyin birisi sana bir bardak çay
ısmarlasın ve sen nasıl teşekkür edeceğini şaşır. Sonra da de ki:"Ben de insanım"
***
803.
Cennet ehline cennetin cennet olması Allah'ın onlardan razı
olmasındandır. Eğer öyle olmasaydı cennet onlara zindan olurdu. Demek
Allah cc insandan razı olsa bu dünya da bir nevi cennet gibi olabilir.
Bu yüzden hiç bir ameli yaparken "Niyet ettim cenneti kazanmaya.." demiyoruz. "Niyet ettim Ya Rabbi, senin rızan için..." diyoruz.
Demek bütün iş Rıza-i ilahiyi kazanmakta.
***
804. Eskiden insanlar tanımadıkları birisi için "Namaz kılar mı?" diye sorarlarmış Eğer cevap "Hayır" ise zaten başka soru sormaya gerek kalmazmış.
***
805.
Yedi yaşındaki pırıl pırıl bir çocuğu devlet alıyor, lise bitene kadar
12 yıl eğitiyor, 4-5 sene de üniversiteyi okuyor. Neticede bakıyorsun
ülkesini milletini soyan, zulm eden bir canavar çıkmış. Hiç kimse
demiyor ki bu kadar eğitimden sonra bunlar nasıl canavar oluyor, bu
eğitim sisteminde bir problem var. Üretim hatası olarak düzgün çıkanlar
ise ya ailesinin sıkı eğitimi yada bazı kuruluşların o çocuklara sahip
çıkması ile oluyor.
***
806.
Herkesin namazı, duası, zikri, fikri, şükrü manevi derecesine göre
olur. Bu yüzden iki kişi aynı namazı kılsa veya aynı zikri, aynı şükrü
yapsa da alacakları sevap ayrıdır ve manevi durumlarına göredir.
***
807.
Bizi biz yapan vücudumuz değildir. Mevlanayı Mevlana yapan, Mimar
Sinanı Mimar Sinan yapan vücudları değildir. Bu yüzden sadece vücutları
ile değer kazananlar veya vücudlarından dolayı kendilerine değer
verilenler ne kadar yazıktır. Zira vücudları ister istemez değişip
gidecek ve onların da hiç bir değerleri kalmayacaktır.
***
808.
İnsan yaşarken yaptığı hareketlerle, sözleri ve davranışları ile sanki
bir çekirdeği işlemekte ve bir çekirdeği oluşturmaktadır. Ve ölünce
toprağa dikilmektedir. İşte haşir sabahı kalkınca dünyada iken ne
yapmışsa, yani nasıl bir çekirdek oluşturmuşsa ona göre bir adam olarak
dirilecektir. "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz" hadisi şerifi bu manya da işaret etmektedir.
***
809.
Adliyede adalet dağıtılması gerekirken zulüm dağıtılıyorsa, okullarda
çocuklar eğitilmesi gerekirken daha da bozuluyorsa, vaazlar insanları
uyandırması gerekirken daha da uyutuyorlarsa, varın artık gerisini siz
düşünün..
***
810.
Seyr-i süluk ENE'den başlar ve HU'da biter. Yol her ne kadar kısa
görünse de bu hedefe ulaşmak çok nadir insanlara nasip olur. Çünkü arada
çok berzahlar, çok engeller, maddi ve manevi çok perdeler vardır.
***
811.
İnandım dedikten sonra alnı secde görenleri kardeş bilmeliyiz.
İçlerinde yanlış yapanlar olursa onlara dinimiz nasıl diyorsa ona göre
muamele etmeliyiz.
***
812.
Gayr-i Meşru daire insanlığın bataklığıdır. Görünüşündeki cazibeye
kapılıp o daireye girenler yavaş yavaş boğulurlar, kurtulabilenler çok
azdır.
***
813. ÇÖZDÜM...ÇÖZDÜM...ÇÖZDÜM...
İsyan
eden bir toplum, isyan eden insanlar bolluk içinde rahat bir hayat
sürmeliler ki uyanmasınlar, gaflete dalsınlar; ta ki azaba varıp
dayanana kadar.
Bu yüzden her sabah BOLLUK der ki "Ya Rabbi! Nereye gideyim?" Allah cc der ki "Bana isyan edenlere git!
Kudsi Hadis
"İnkar
edenlerin refah içinde diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
Onların az bir faydalanmadan sonra varacakları yer cehennemdir. O ne
kötü duraktır" Ali-i İmran 196
***
814. Bu mülk benim değil. Bu mülkün idaresi de bende değil.
Bu gerçek elbette senin için de geçerli. Öyleyse sana ne? Sen sana verilen vazifeleri yapmaya bak. Gerisine karışma!
***
815. Eğer Allah cc sana bir şeyi vermeyi murad ederse "Bu durumda nasıl verebilir?" diye aklına gelmesin. O vermeyi murad edince sebepleri de halk eder. Eğer Allah cc sana verdiğini geri almak isterse "Nasıl alabilir?" diye aklına gelmesin. O geri almayı murad ederse, alır.
(Zekeriyya) "Ey
Rabbim! Ben iyice yaşlanmış biri ve hanımım da kısırken benim nasıl bir
oğlum olur?" dedi. (Allah) "Allah işte böyle dilediğini yapar" dedi. Ali İmran 40
Meryem: “Ey
Rabbim!” dedi, “Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde, nasıl çocuk sahibi
olabilirim?” "Denildi ki, işte öyle Allah dilediğini yaratır, bir şeyin
olmasını istediğinde, sadece ol der o şey de hemen oluverir" Ali İmran 47
***
816. Önünüze gelen iyilik yapma fırsatlarını kaçırmayın, onları değerlendirin.
***
817.
Bu dünyada garip olmayan, gurbette olmayan yoktur. Zira insanın asıl
vatanı cennettir. İnsan ise vatanında rahat eder. Demek cennete varana
kadar insana rahat yoktur. Bunun için Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Dünyada rahat yoktur" buyurmuştur.
Dünyada rahat edeceğiz diye koşuşturanların kulakları çınlasın. Demek
boşuna koşuşturuyorlar. Şöyle bir etraflarına baksalar bu gerçeği
görebilirler.
***
818.
Bir adamın işine herkes karışıyorsa bil ki o adam işini beceremiyordur.
Buna ülkeyi idare eden başbakandan bir ayakkabı tamircisine, bir
müdürden bir komutana, bir aile reisinden bir öğretmene kadar herkes
dahildir.
***
819.
İnsan iman edip salih amel işlerse ve haramlardan uzak durursa içinde
bir ferahlık, sevinç ve mutluluk olur. Neticede onun bu hali
hareketlerine, sözlerine ve hatta yüzüne de yansır.
Eğer
iman etmez veya iman ettiği halde isyan yolunu tutarsa içini bir
sıkıntı kaplar. Bu hal onun hareketlerine, sözlerine ve hatta yüzüne de
yansır.
***
820. Dünyanın peşinde koşmaktan sana sığınırım Allah'ım! Dünya için başkalara el açmaktan da sana sığınırım Allah'ım!
***
821.
Size dünyayı zindan eden eşiniz, çocuğunuz, komşunuz, işiniz vs. sizin
için büyük rahmettir. Zira, onlar dünyanın tadını bırakmazlar, sizde
dünya hayatından bıkar ve dünyadan yüzünüzü ahirete çevirerek ahiretiniz
için çalışmaya ve oraya gitmek için meyl etmeye başlarsınız. İşte bu
sizin için büyük bir rahmettir.
***
822.
Satın aldığınız nimetlere verdiğiniz ücret onların hakiki ücretleri
değildir. Mesela, sen bir kilo elma aldın ve bir ücret ödedin. Bu ücret
ağacı dikmek, sulamak, ilaçlamak, meyveyi toplamak, nakledip getirmek
gibi hizmetlerin ücretidir. Amma bu meyvenin meydana gelmesi için güneş
yandı, dünya döndü, mevsimler meydana geldi, yağmurlar yağdı vs. O meyve
bütün kâinatın işlemesi ile ve Allah'ın bizzat onu yaratması ile oldu.
Bunun ücretini vermek hiç bir zaman mümkün olmaz. Bunun ücreti: başta bu
nimeti kâinatı işleterek yaratan Allah'ın ismini anıp besmele çekmek,
ortada bu nimetin kıymetini düşünmek ve sonunda 'Elhamdülillah' diyerek şükür etmektir.
***
823.
Bir başbakandan bir müdüre, bir komutandan bir aile reisine kadar bütün
idareciler dahil olmak üzere bir idareci yeri geldiğinde "hayır, olmaz" demeyi bilmezse bütün saygınlığını kaybeder.
***
824.
Ev hanımı erkeğe kafeste teslim edilmiş kuş gibidir. Eğer erkek onu
dışarı çıkmaya teşvik eder, salıverirse o kuş artık o erkeğin eline
bakmak, ona muhtaç olmak ve ona minnettar olmaktan kurtulur ve rızkını
kendisi elde etmeyi öğrenir. Belki dışarıda kendisine başka arkadaşlar
da bulur. Özgürlüğün tadını alan kuş ancak canı isterse erkeğin yanına
gelir. Erkek ise artık ona hükmedemez. Kendi eliyle yaptığı bu yanlışın
geri dönüşü de olmaz ve erkek çile çekerek ömrünü tamamlar. Yaptığı bu
hatanın cezası dünyada bitmez. Çünkü o kuş ona emanet olarak verilmişti.
Onu dışarı salmakla emanete hainlik ettiğinden ahirette de ceza çekmeye
devam eder.
***
825. Uzaklık çoğu zaman yakınlık sebebidir, yakınlık ise uzaklık sebebidir.
Gurbette
bir köylünüzü görseniz kardeşinizi görmüş gibi sarılırsınız, bazen de
yakınınızda bulunan bir kardeşinize selam bile vermezsiniz.
***
826. İnsanın nefsine yenilerek günah işlemesi başkadır, Allah'a, peygambere, kitaba karşı gelerek günah işlemesi başkadır.
Mesela,
kişi haram olduğunu kabul ederek ve nefsine yenilerek içki içebilir. Ve
eğer tövbe ederse hiç günah işlememiş gibi de olur. Amma 'İçki yasaklanamaz' diyerek meydan okumak başkadır ve bu nefsine yenilerek günah işlemeye benzemez.
***
827.
Demek sen Allah'ın mülkünde hem O'nun emirlerini yapmayacaksın, yasak
ettiklerini yapıp isyan edeceksin, hem de rahat edeceksin, öyle mi? Bu
mümkün değil.
Efendim, kâfirler ve nice isyan edenler bolluk içinde yaşıyor, rahat edip gezip eğleniyorlar?
Birincisi; o iş öyle değil, görünüş öyle.
İkincisi, Allah cc onlar için "İnkâr
edenlerin diyar diyar refah içinde dolaşması sakın seni aldatmasın. Az
bir faydalanmadan sonra onların varacakları yer cehennemdir" buyuruyor. Al-i İmran 196
Bunlara imrenilir mi?
***
828.
Bu dünyada kişi söz ve davranışlarına bağlıdır ve buna göre muamele
görür. Bu yüzden eğer bir kişinin çevresiyle ilişkileri iyi değilse kendi hâl ve hareketlerine bakmalı, hemen başkaları suçlamamalıdır!
***
829.
İnsan ve bütün alem acz-i mutlaktadır. Bütün havl ve kuvvet Cenab-ı
Hakk'a aittir. O kuvvet vermezse en küçük bir hareket yapacak güç hiç
bir şeyde yoktur.
Aynen
bunun gibi; alemde olan bütün hayatlar da böyledir, bütün güzellikler
de böyledir, bütün rızıklar da, bütün nimetler de aklına ne gelirse hep
böyledir ve hepsi O'ndandır. Yani O'nun isimlerinin tecellileridir.
Yani, ne kimsenin kendine ait hayatı var, ne kuvveti, ne güzelliği, ne
de zenginliği, ve hakeza... Bunları Allah cc istediğine istediği kadar
ve hikmetle vermekte veya geri almaktadır.
"Sen de ölüsün onlar da ölüdür" Zümer suresi 30.
***
830.
Bu alem Esma-i ilahiyyenin tecellisi olduğundan son derece mükemmel ve
güzeldir. Bu güzellik ve mükemmelliklerin fark edilmesi için bir de
noksan ve kusurlu bir şeye ihtiyaç vardır. O da insanın nefsidir. İnsan
son derece acizliği ile alemdeki sonsuz kudreti fark eder, hata ve
kusurları ile kusursuzluğu, muhtaçlığı ile alemdeki zenginlik ve varlığı
görür, anlar ve hakeza...
***
831.
Kadınları sadece parayı harcarken değil, biraz da kazanırken ortak
etmek gerekir. Yoksa, paranın nasıl zor kazanıldığını
bilemeyeceklerinden yersiz şeylere para harcatarak aile bütçesinin
bozulmasına ve ailede huzursuzluk çıkmasına sebep olabilirler.
***
832. Allah cc "Yakacağım" diyor. İnsan da "Yapacağım" diyor ve yapıyor. Buna akıl erer mi?
***
833. Sakal bırakmak zordur, sakalı sünnet miktarı bırakmak bir o kadar daha zordur.
***
834.
İlim olmadan idare mümkün değildir. İdare ne kadar mükemmel ise idare
edenin ilmi de o kadar mükemmel demektir. İdare aynı zamanda kudret ve
irade olmadan da mümkün değildir.
Demek,
alemde olan akıl almaz mükemmellikteki idare bil bedahe sonsuz kemalde
bir ilme, sonsuz kemalde bir kudrete, sonsuz kemalde bir
iradeye, dolayasıyla bu idareyi yapan zatın her yeri gördüğüne, mutlak
hakimiyyetine ve hakeza.. işaret edip göstermektedir.
***
835.
İnsanın cihazları çok küçük olmakla beraber çok büyük ve geniş olan
alemlerin anahtarları hükmündedirler. Bu yüzden onları işlemez hale
getiren, çok geniş ve büyük olan alemlerden istifadeye set çeken uzun
emel, nefsin istekleri peşinde koşmak, haram yemek ve her türlü haram
ile iştigal etmekten şiddetle kaçınmak gerekir. Maddi ve manevi
tehlikelerden uzak durmak icab eder. Yoksa, bunca büyük ve geniş
alemlerdeki nimetlerden mahrum kalmakla beraber insan olarak kendine
yüklenen vazifeleri de yapamayacağından omuzlarına büyük bir vebal
yüklenerek bu alemden zillet içinde göçer gider.
***
836.
Sen bu alemi ne kadar inceleyip araştırırsan araştır herşeyin künhüne
vakıf olup ona göre davranamazsın. Öyleyse sen, bu kainatın sahibi ve
mutasarrıfı neleri emretmişse onları yap, nelerden de men etmişse onları
terk et! Sana elçi olarak gönderdiği zat nasıl bir hayat yaşamışsa ona
uygun bir hayat sürmeye çalış. O zaman sen bütün kainatla uyum içinde
hareket etmiş olursun.
***
837.
Mükemmel bir usta mükemmel bir eser yapsa; birisi o eser ile hiç
ilgilenmese, mal mal baksa, sanatlara hiç ilgi duymasa; bir diğeri de
onu incelese, sanatlardaki mükemmelliği anlasa, yapan ustayı takdir
etse; bu iki kişi o ustanın nazarında bir olur mu?
İşte
bu muhteşem kainat ve içindeki akıl almaz mahlukat Allah'ın müthiş
birer eseridir. Bir kısım insanlar onlardaki mükemmelliği, harika
sanatları, nimetleri ve hakeza anlamak için gayret etmekte ve anladığı
kadarı ile onları yapan zatı övmekte ve ona teşekkür etmektedir. Bir
kısım insanlar ise hiç bunlarla ilgilenmemekte, nefsin süfli istekleri
peşinde ömür tüketmektedirler.
Şimdi bu iki kısım insanlar Allah'ın nazarında bir olurlar mı?
***
838.
Bu kadar tembel ve çalışmak istemeyen insanları bu kadar ağır ve zor
işlerde çalıştırmak basit bir idarenin işi olamaz. Hatta işsiz
kalanların iş için yalvarmaları, iş verenin ne kadar mükemmel ve herkesi
isteyerek çalıştırdığının bir göstergesidir. O yaptırdığı işin ücretini
işi yaparken vermektedir.
***
839.
En büyük işveren Allah'tır. Bütün mahlûkat ve mevcudatı, canlı-cansız
herşeyi mükemmel olarak ve öyle merhametkarane bir şekilde
çalıştırmaktadır ki boş kalanlar iş vermesi için O'na yalvarmaktadırlar.
***
840.
Sana bir arabanın veya bir evin anahtarını veren sadece bir anahtar
vermiş olmuyor. O aynı zamanda o ev veya arabayı vermiş oluyor. Eğer
insan kendisine verilen bu küçük anahtarı küçük bir yanlış hareketle
kaybederse sadece küçük bir anahtarı kaybetmiş olmuyor, aynı zamanda o
büyük nimeti de kaybetmiş oluyor.
Aynen
öyle de; göz bir anahtar gibidir, gözü sana veren sadece küçük bir göz
vermiş değildir, belki o göz ile istifade ettiğin bütün nimetleri birden
vermiştir. Ona göre şükür etmek gerekir.
Eğer
kişi küçük bir hareketle gözünü maddi olarak veya manevi olarak
kaybederse sadece küçük bir organını kaybetmiş olmaz. O nimet ile
istifade edeceği bütün nimetleri birden kaybetmiş olur. Akıl, fikir,
kulak, el, ayak gibi diğer nimetleri de buna kıyas et. O zaman sadece bu
nimetler için değil, bir de bu nimetler ile mazhar olduğun, istifade
ettiğin nimetler için şükür etmen gerektiğini anlarsın ve nasıl
şükredeceğini şaşırırsın.
İşte
eğer sen küçük bir söz, küçük bir haram hareket ile o cihazını işlemez
hale getirirsen sadece o cihazı değil onunla istifade ettiğin bütün
nimetleri birden kaybetmiş olursun. Bu yüzden Bediüzzaman Hz.leri "Küçük bir söz, bir lokma, bir kelime, bir öpmekte batma" buyurmuştur.
***
841.
Nefis hesabına dünyanın peşinde koşana ehl-i dünya, nefis hesabına
ahiretin pesinde koşana da ehl-i ahiret denir. Sadece rıza-i ilahi
pesinde koşana da ehlullah denir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm şöyle buyurmustur "Dünya ehl-i ahirete ahiret te ehl-i dünyaya haramdır. Ehlullah'a ise her ikisi de haramdır" Ramuz el Ehadis
***
842. İnsanın eli-ayağı, gözü-kulağı, malı-mülkü, hatta hayatı sanki onundur. Bu yüzden onlarla yaptıklarından mesul olur.
***
843.
Rastgele veya tesadüfen oluşan şeylerin ilmi, kanunu olmaz. Onlar her
defasında başka bir şekilde oluşacaklarından onlarla ilgili ilim
oluşmaz. Dolayısıyla bir şey hakkında ilim varsa o şey rastgele olan bir
şey olamaz.
Bu
alemde ise her şey bir nizama ve kanuna tabi olduğundan her şeyin
bilerek yaratılmış olduğu anlaşılır. Bunların rastgele olduğunu söylemek
ilimden bir şey bilmemek demektir. Bütün ilimler kainattaki bu müthiş
nizamdan alınmadır. Her şeyin bir kanuna tabi olması, bir nizam içinde
olması, her şey ile ilgili ilimlerin bulunması bu alemde hiç bir şeyin
rastgele meydana gelmediğine delildir.
***
844.
Bu alemin bir yaratanının olduğunu en kolay anlamanın bir yolu da
alemdeki renk uyumudur. Rastgele olan şeylerde asla renk uyumu olmaz.
Alemdeki renk uyumu ise herkesi hayrette bırakmaktadır. Bütün renk
uzmanları alemdeki bu renklendirmeden ders almaktadır.
***
845.
Çocukluğunuzda yaşadığınız olayları düşünürseniz onların bu gün sadece
birer hatıra veya hayâl olduğunu fark edersiniz. Geçmişte yaşadığınız
olaylar nasıl bugün bir hatıra ise, yarın dünya hayatı da bir hatıra
olacaktır. Öyleyse, ileride bu günleri hatırladığınızda hatıralarınızın
güzel olmasını elbette isterseniz. Bunun için bu gün güzel
davranışlarınız olmalı ki ileride bu günleri hatırladığınızda mesrur
olasınız. Yarın ahirete vardığınızda pişman olmayasınız. Çünkü
geçmişteki hatıraları bugün düzeltme imkanı yoktur.
***
846. GİTTİM VE GÖRDÜM...
Afrikada
hayat teheccüd ezanı ile başlıyor, millet genel olarak gürül gürül
teheccüd namazı kılıyor, sabah namazı vakti girince sabah ezanı ve gürül
gürül sabah namazı kılınıyor. Sabah namazı kılındıktan sonra hoperlodan
vaaz edilip dışarı veriliyor. Her ezan okunmadan hemen evvel şehrin her
tarafında sergiler kaldırımlara seriliyor ve her tarafta cemaatle
namazlar kılınıyor; amma bu memlekette halk fakir, içecek suyu zor
buluyor, uçsuz bucaksız çöller ve hakeza...
Afrikanın
kuzeyinde Avrupa var; inkâr eden kâfirlerin ülkeleri. Her türlü isyan,
inkâr var; bunların ülkesi ise cennet misal, yeşillik, sırıl şırıl
sular, akan nehirler, yem yeşil ovalar ve dağlar; ayrıca lüks evler
güzel binekler her çesit sebze meyve. Evet Avrupa'da hayat bu. Ayrıca
her türlü zevk ve eğlence... Garip, çok garip. Amma daha garip olanı
Afrika'da insanlar mutlu, Avrupada bunalımda! Garip, çok garip.
***
847.
İnsanlar ve bütün canlılar bu dünyaya gaybdan gelmekte ve bir meçhule
doğru gitmektedirler. Akıl ile bu insanların nereye gittiklerini, orada
neler ile karşılaştıklarını veya karşılaşacaklarını bilmek imkansızdır.
Bu durumda olan insanın vahyi dinlemekten başka çaresi yoktur. Vahyi
dinlemek demek peygamberleri dinlemek demektir. Günümüzün peygamberi ise
son peygamber Hz.Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm
olduğuna göre bütün insanların O'nu dinlemeleri zaruridir. Dinleyenler
kazanır, dinlemeyenler kaybederler. Bundan başka bir yol da yoktur.
***
848. Hayat para kazanmaktan ibaret değildir. Kazan.. kazan... nereye kadar? Ve kazansan da ne olacak?
Elbette
burada bahsedilen çoluk çocuğunun rızkını temin etmek için çalışan veya
başkalara el açmamak için koşuşturanlar değildir. Onların çalışmaları
nafile ibadetten de efdaldir. Bu bahsimizden hariçtir.
***
849.
Her kabın içinde ne varsa dışına o sızar. İnsanın da içinde ne varsa,
hâl ve hareketleri ile, söz ve davranışları ile dışına o çıkar. Demek
insanın hâl ve hareketlerinin, söz ve davranışlarının güzel olması için
içinin de güzel olması gerekir. İnsanın hâl ve hareketleri ile, söz ve
davranışaları ile dışına güzel şeylerin çıkması için içini
güzelleştirmesi gerekir. Hâl ve hareketleri, söz ve davranışları kötü
olan insanlar içlerini güzelleştirmelidirler.
***
850.
Yumuşak şeyler esnek olur ve kolay kolay kırılmazlar. İnsan da biraz
yumuşak olmalı, ufak tefek şeyleri görmezden gelmeyi, duymazdan gelmeyi
bilmelidir. Böylece kaba ve sert olmaktan kurtulur, güzel ahlaklı ve
sevilen ve takdir edilen bir insan olur. Rabbimiz şöyle buyuruyor "Eger sen kaba ve sert olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi" Al-i İmran 159
***
851.
Bir şey yerinde ve zamanında güzeldir. Sen de kıymetli ve güzel olmak
istersen sana uygun olan yerlerde bulun. Yoksa kıymetini kaybedersin.
Arabanın tekeri yerinde güzeldir ve orada olduğu sürece kıymetlidir.
Eğer tekeri söker ve bagaja koyarsanız o tekerin önemi kalmadığı gibi
arabaya da yük olur.
***
852.
Adam pilotum diyor, uçak sürdüğü yok; cerrahım diyor, ameliyat yaptığı
yok; şöförüm diyor, araba sürdüğü yok; müslümanım diyor, islamiyetten
eser yok.
Peygamberimiz sav şöyle buyurmuştur: "İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki islam'ın yalnız ismi,Ku'an'ın ise resmi kalacak"
***
853.
Putperestlik eskiden olmuş, gelmiş ve geçmiş sanma. Bu günün modern
insanı artık aya çıktı, puta tapmaz sanma! Belki de tarihin hiç bir
döneminde bu günkü kadar puta tapılmamıştır. Ve belki bu günkü kadar
dikili put hiç bir dönemde olmamıştır.
***
854.
Dünya nimetlerinin peşinde koşanların ve ahiret nimetlerinin peşinde
koşanların vay haline! İnsan Ehlullah olmalı. İnsan Ehlullah olursa
Yunus gibi şöyle der:
Cennet cennet dedikleri, birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene sen ver anı, bana seni gerek seni.
***
855.
Ebedi olarak yamalı elbise giymeye razıyım, ebedi olarak kuru ekmek
yemeye razıyım amma, asla Rabbimden ayrı kalmaya razı değilim. O'nun
zikrinden, fikrinden, şükründen ayrı kalmaya asla razı değilim.
Azabından da gene O'na sığınırım.
***
856.
Ey cemal perest kardeşim! Ne güzelliğin biteceği var ne de senin
güzelliğe doyacağın. Çünkü, bütün güzellikler baki olan bir zattan
geliyor. Güzellikler ebedi olarak devam edecek ve hep başka güzellikler
görünecektir. Ve sen de bunları seyr etmek istiyorsun. Öyleyse biraz
sabret ve yasak olan cemallere bakma ki ebedi güzelliklerden mahrum
kalmayasın.
***
857. Para kazanmak herkes için elbette çok önemlidir. Ve hemen her işte para vardır. Öyleyse sen 'Bu işte para var' diye hemen o işe atlama!.Anladığın işi yapmaya bak!
***
858.
Bu dünya imtihan dünyasıdır. Hiç beklemediğin bir anda ve beklemediğin
bir şekilde, hatta imtihan olduğunu fark bile edemediğin bir şekilde
imtihan olabilirsin. Dikkat etmek lazım.
***
859.
Dünya ne güzel bir yer böyle. Bir salkım üzüm yediriyor, yüz tane tokat
atıyor. Hiç öyle olmasaydı dünya hayatını sevmekten nasıl
kurtulacaktık? "Dünya sevgisi hataların başıdır" buyuruyor peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm.
***
860. Ey insan! Kendin gibi aciz bir takım insanları nasıl ilah kabul edersin? Şimdi diyeceksin ki "Ben hiç bir insanı ilah kabul etmiyorum"
Peki...Allah'ın
yasak ettiklerini serbest edenleri görmüyor musun? İşte onlar
ilahlıklarını ilan edenlerdir. Eğer sen bunu yapan insanların
yaptıklarını tastik eder ve bu doğru diye kabul edersen onların
ilahlıklarını kabul etmiş ve Allah'a şirk koşmuş olursun. Mesela, Allah
cc "Mirası şu şekilde paylaşın" diyor. Birisi de çıkmış "Öyle olmaz, miras böyle paylaşılacak" diyor.
Adam çıkmış "Evlenme boşanma şöyle olacak, kadının hakları böyle,
erkeğin hakları böyle olacak diyor" ve bunu kanun haline getirip tatbik
ediyor. Allah cc ise evlenme boşanma, kadının hakları, erkeğin hakları
gibi konularda emir ve yasaklar koymuş. İşte şimdi sen Allah'ın değil de
onun dediğini kabul eder ve mirası da ona göre paylaşırsan; evlenme
boşanmayı Allah'ın emir ve yasaklarına göre değil de onun dediğine göre
yaparsan; kadınlara Allah'ın vermediği hakları kabul eder ona göre
davranırsan ve hakeza... sen onun ilahlığını kabul etmiş olursun. İçkiyi
serbest edeni, zinayı serbest edeni ve hakeza.. buna kıyas et. Allah cc
şöyle buyuruyor "Allah'ın yasak ettiklerini onlara serbest eden ortakları mı vardır?" Şura suresi 21
***
861.
Allah cc bir kuluna bir nimeti vermek isterse O'nu engelleyecek yoktur,
ve eğer Allah cc bir kulundan verdiği nimeti geri almayı isterse O'na
da 'dur' diyecek yoktur.
***
861. Tarikat ehli olmak kolay değildir. "Yunus Emre Hz.leri kırk yıl dergaha odun taşımış"
demek dile kolaydır. Nefis hesabına dünyayı terk edeceksin, nefis
hesabına ahireti terk edeceksin, sonra da bu terk ettiklerin aklına bile
gelmeyecek. Kolay değil. Çoğunluk daha ilk basamak olan az yemeyi bile
başaramıyor.
***
862. İnsan sevdiğinin hatalarını bile güzel görür, sevmediğinin güzel hareketlerini bile çirkin görür.
***
863.
Kusursuz insan yoktur. Ancak herkes kendi kusurlarını göremez. Kendi
kusurlarını görebilen insanlar ise kendilerini çok kusurlu
gördüklerinden başka insanların kusurlarını araştırmazlar ve görmezler.
İstemeyerek gördüklerinde ise bunu yadırgamazlar ve normal görürler. Bu
yüzden bu insanlar rahat olurlar ve hayâl kırıklığı yaşamazlar. Böylece
bu güzel hareketlerinin daha dünyada mükâfatını almaya başlamış
olurlar.
***
864. Allah cc bir işe yardım ederse zorluk nedir? Ve eğer Allah cc bir işe yardım etmezse kolaylık nedir?
***
865. Zaman insanın sermayesidir; onu bekletemez, biriktiremez, fakat onu değerlendirebilir.
***
866. Kötüler olmasa iyilerin kıymeti bilinmez, anlaşılmaz ve ortaya çıkmazdı.
***
867.
Otorite rakip tanımaz, ortak kabul etmez. Tanınmak ve kabul edilmek ve
mutlaka itaat edilmek ister. Tarihte yaşanan padişahların kardeşlerini
ve hatta çocuklarını öldürmeleri bundandır. Çünkü onlar, o anda bir
kardeşi veya bir evladı değil, bir rakip veya ortak olma adayını
öldürmüşlerdir.
Bu
alemde ise mutlak otorite Cenab-ı Hakk'tır. Cenab-ı Hakk ise asla ortak
ve rakip kabul etmez. Şirk koşanları açık açık Kur'an'da
affetmeyeceğini bildirmiştir. Allah cc kendisine itaat edilmesini
emretmiş ve isyan edilmesini yasaklamıştır. Bu yüzden kendisine kafa
tutan nice kavmi geçmişte helak etmiş, son derece şefkatli olduğu halde,
onlara hiç te acımamıştır. Bundandır ki Adem as'ın cennette yasak olan
meyveyi yemesi isyan değil, şeytanın oyununa gelmesi, nefis ve hanımına
yenilmesidir. İşin isyan olduğunu, otoriteye itaatsizlik olduğunu fark
edince hemen tövbe etmiş, yanlış yaptığını kabul etmiş ve affedilmiştir.
Şeytan ise otoriteye başkaldırmış ve pişman da olmamıştır. Bu yüzden
otorite tarafından lanetlenmiş ve kovulmuştur.
Dolayısıyla
insanlardan nefsine uyup şeytana yıkılıp günah işleyenler başkadır ve
onlar tövbe edip pişmanlık gösterirlerse affolunmaları mümkündür, amma
otoriteye baş kaldırıp emir-yasak tanımayanlar, emir ve yasaklara karşı
gelenler affolunmazlar ve tard edilirler.
***
868. Dünya imtihan dünyasıdır. Bütün olaylara bu nazarla bakabilirsin.
***
869.
Şeytan ve Adem as'ın durumu şudur: Şeytan otoriteye baş kaldırmış, onun
verdiği emri sorgulamış, hatta emri eleştirmiş ve bu emrin yanlış
olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine otorite tarafından derhal tard
edilip kovulmuştur. Çünkü, otorite baş kaldırmayı asla kabul etmez.
Adem
as ise otoriteye baş kaldırmamış, nefis ve şeytana yıkılarak hanımının
teşviki ile o yasak meyveyi yemiştir. Sonra hemen yanlış yaptığını
anlamış, pişman olmuş ve otoriteden af istemiş ve affedilmiştir.
Bugün
insanların durumu hep bu ikisi gibidir: Bir çok insan iman etmeyerek
doğrudan doğruya otoriteyi kabul etmediğini ilan etmektedir. Kabul
edenlerin pek çoğuda şeytan gibi otorite tarafından Kur'an'da belirtilen
emir ve yasaklara karşı gelmekte, onları eleştirmektedirler. İşte
bunlar şeytan gibi tard edilen ve ebedi cehenneme doğru gitmekte olan
insanlardır.
İkinci
gurup insanlar ise otoriteyi tanımakta, verdiği emir ve yasakları kabul
etmekte, fakat nefsine ve şeytana yenilerek yasakları işlemektedirler.
İşte bunlar Adem as gibi pişman olup tövbe ederlerse af olunmaları
mümkün olanlardır.
Bir
gurup daha var ki onlar şeytanları da geçenlerdir. Allah'ın mülkü olan
dünyada Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelip tatbik edenleri de
engellemeye çalışmaktadırlar. Dünyanın neresinde olursa olsun Allah'a
kulluk yapmaya çalışanları bombalar atarak öldürmekte ve Allah'ın emir
ve yasaklarının tatbikini engellemektedirler. İşte bunu yapan Amerika
ve avaneleri büyük deccal ve avaneleridir ki şeytanı geçmişlerdir. Bir
de küçük deccal vardır ki ölüp gittiği halde halâ onu fark eden çok
azdır. Bunların şeytanı geçtiklerine en büyük delil ise şeytanın
cehennemin ikinci tabakasında yanacak olmasıdır. Yani, cehennemde
şeytandan aşağıda yanacak olanların olması buna delildir.
***
870. İnsanlar üç guruptur.
1.
Adem as gibi, Allah'a inanan ve O'nun emir ve yasaklarını kabullenen ve
elinden geldiği kadar bu emir ve yasaklar çerçevesinde yaşamaya
çalışan, emir ve yasaklara uyamadığı zaman üzülen, pişman olan ve özür
dileyen guruptur.
2.
Şeytan gibi, Allah'ı bilen ancak emir ve yasaklarını beğenmeyen,
eleştiren, kendi fikirlerini ortaya koyan ve bu yüzden emir ve yasaklara
uymayan guruptur. "Bu devirde hırsızın eli mi kesilirmiş" diyenler gibi.
3.
Firavun ve Nemrud gibi, Allah'a meydan okuyup harp açan, O'nun emir ve
yasaklarına uymadıkları gibi uyanlara da engel olmaya çalışan guruptur.
Hatta günümüzde olduğu gibi, Allah'ın emir ve yasaklarını tatbik etmek
isteyen ülkelere bombalar yağdırırlar, Amerika gibi..
***
871.
Ya Rabbi! Bende günah, sende af. Ve benim günahlarımı senden başka af
edecek ikinci bir merci yoktur. Senin kapını bırakıp hangi kapıya
gideyim?
***
872.
Dünyada pek çok insan rastgele meydana gelmiş bir kâinatta, rastgele
meydana gelmiş bir dünyada, rastgele meydana gelişen olaylar içinde,
kendisinin de rastgele geldiği bir hayatta yaşar. Onlara göre olaylar da
rastgele olduğundan ve heran herşey olabileceğinden inançsız olan bu
insanlar titrer dururlar. Kâfirlerin korkak olması bundandır.
Bunlar
nereden ve ne için geldiklerini bilemedikleri gibi nereye gittiklerini
de bilmezler. Rastgele bir olayla her şeylerini hatta hayatlarını bile
kaybedebilecek olma ihtimalleri onları titretir durur. Dünyada yaşanan
nice savaşlar, depremler, hastalıklar ve zulümler onların dünyalarını
karartır. Bu durumda ne yapacaklarını bilmez bir halde hiç olmazsa
içinde bulundukları durumu unutmak için kendilerini içkiye, oyun ve
eğlenceye verirler. Bu gibi şeylerin kâfirlerin arasında yaygın olması
bundandır.
Ehl-i
iman ise Allah'ın yarattığı bir Kâinatta, Allah'ın yarattığı bir
dünyada ve Allah'ın kontrolünde cerayan eden olaylar içinde yaşarlar.
Kendilerini Allah'ın yarattığını, bu dünyaya ruhlar aleminden
geldiklerini, Allah'a kulluk ve ibadet ve nice hikmetler için
geldiklerini ve bu dünyadan gene kendilerini dünyaya getiren Rablerinin
onları ahirete göndereceğini bilirler.
Bu
yüzden mümin bir kişi her olay karşısında titremez ve cesur olur. Oyun
eğlence gibi şeylerle kendini oyalamak ihtiyacı da hissetmez. Rahat ve
huzur içinde bir hayat sürer.
***
873. Adam daha midesine hakim olamıyor, nefsi yedikçe yiyor. Karnını, göbeğini şişirdikçe şişiriyor.
Daha midesine hükmedemeyen bir adamın adamlığı ne kadar olur ki!?
***
874.
İnsanlar koşuyorlar ha koşuyorlar. Sanırsın bir yere varacaklar.
Halbuki neticede varacakları yer kabirdir. Daha önceden koşanlar şimdi
oradalar.
***
875. Ölü ile diri yan yana yatırılsa görünüşleri aynı
olduğu halde aralarında ölü ile diri farkı vardır. Farkı anlayabilmek için az
bir inceleme yapmak yeterlidir.
Aynen öyle de; yapılan ayrı ayrı yerlerdeki Risale-i
Nur dersleri görünüşte aynı olsa da aralarında ölü ile diri gibi fark vardır.
Dünyevi maksatlar peşinde koşanların dersleri ölü, Rıza-i ilahi peşinde
koşanların dersleri diridir. Az bir dikkat edilse fark edilir ya da
hissedilir.
***
876. Az bir zahmete katlanmayan çok rahmetten mahrum
kalır.
***
877. Zengin bir adamın çocuğu otomatik olarak
zengindir. Sonsuz zengin, cömert, kerim olan Allah’ın kulu da otomatik olarak
zengindir, böyle bir insana fakir denir mi?
***
878. Son derece emek verilerek yapılan bir araba her şey
tamam olunca marşına basılır ve çalıştırılır. O saatten sonra araba yapıldığı
işlerde çalışmaya başlar. Çünkü araba bunun için yapılmıştır.
Aynen öyle de; İnsan ayet ile sabittir ki en güzel
şekilde yaratılmış ve müthiş cihazlarla donatılmıştır. Bu cihazların işlemeye
başlaması ve insanın yaratılış gayesine göre hareket etmeye başlaması için bir
hareket gerekir. İşte o da Adem as’ın cennette o yasak meyveyi yemesi ile
olmuştur. Yasak meyveyi yemek ile öyle bir hareket başlamıştır ki, neticede
Adem as’ın bütün cihazları harekete geçmiştir. Adem as cennette gezerken henüz
çalışmaya başlamamış araba gibi idi.
Aynen bunun gibi; hemen her insan da ergenlik çağına
gelince hayatında buna benzer bir şeyler olur ve imtihan dünyasındaki hayatı
başlar.
***
879. Allah’tan başka hür olan hiç kimse yoktur. Sadece
O istediği gibi yapma hürriyetine sahiptir.
İnsanlardan ise hürriyyetlerini ilan edenler Allah’a
kul olmayı red eden ve Allah’a karşı bayrak açanlardır. Bunu yapanların hepsi
bu güne kadar hep hüsrana uğramışlardır. Üstelik bunlar Allah’a kulluğu terk
etmekle hürriyyetlerini kazanamamışlar, aksine nefislerine kul olmuşlardır.
Ayrıca yaşarken de başka herkese kul olmaktan kurtulamamışlardır.
***
880. Allah cc her insana bir nefis vermiştir. Bu
nefsin dizgini Allah’ın elindedir. Allah cc eğer o nefse fırsat verirse o nefsin
insana yaptırmayacağı pislik yoktur. Bu yüzden nefsine yenilerek yanlış işler
yapanları gördüğün zaman sakın onları ayıplama! Zira Allah senin nefsine de
fırsat verse belki sen onlardan beter olursun. Bu yüzden Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm
şöyle buyurmuştur: “Ya Rabbi! Göz açıp
yumuncaya kadar, hatta ondan daha kısa bir süre için de olsa beni nefsime bırakma!”
***
881. Büyüklüğün gereği vermek, affetmektir. Allah cc ise en büyüktür. "Allahuekber" Bu yüzden ihsanı, ikramı, cömertliği sonsuzdur. Affı da insanın hayal edemeyeceği kadar büyüktür.
Bu yüzden affetmeyen, vermeyen kişilerin arasından olgun, kâmil insanlar çıkmaz.
***
882.
Dünyaya gelen her insan bir şekilde kendini göstermek, ortaya koymak ve
dikkati çekmek ister. Ancak iyi şeyler yaparak kendini göstermek çok
zordur. Bu yüzden pek çok insan şer şeyler yapmaya yönelir. Çünkü şer ve
tahrip olan kötü şeyleri yapmak hem çok kolay hem de onu yaptığı zaman
bütün dikkatler onda toplanır ve herkes ondan bahsetmeye başlar.
Mesela, memur atacağı bir imza için "Yarın gel"
der. İşi zora koşar. Bunun için insanlar ister istemez ona saygı
gösterip hürmet ederler, hatta ricada bulunurlar ki sıkıntı çekmesinler.
Bir zamanlar Türkiye'de "Bu gün git , yarın gel" sözü meşhur idi. Bu, o günkü yetersiz memurların kendilerini önemli kılmak için baş vurdukları bir yöntem idi.
***
883.
Artı ve eksi kutup hakikati alemi kaplamıştır. Ve bu alemde ne oluyorsa
bu artı kutuptan eksi kutba geçerken ve bu iki kutup bir araya gelirken
oluyor. Bütün alem artı ve eksi kutuplardan oluşan atomlardan meydana
gelmiştir. İnsan nesli, bütün sebze ve meyveler, bütün hayvan ve
böcekler, balıklar kuşlar, hepsi ve daha fazlası hep bu artı ve eksi
kutupların bir araya gelmesinden meydana gelmektedir. Elektriğin artı
kutuptan eksi kutba geçerken olanları bir düşünün: Fabrikalar bunun ile
çalışıyor, bilgisayardan televizyona, arabanın çalışmasından uçaklara ,
telsizlerden telefonlara elektrik ile çalışan bütün cihazları, yapılan
işleri bir düşünün. Eğer artı kutup olan elektriğin gideceği eksi kutup
olmasaydı bütün bu işler olmazdı.
Kuzey
kutbu artı, güney kutbu eksidir. Erkek artı kadın eksi kutuptur.
Hayvanlarda ve bitkilerde olan bütün erkekler artı, dişiler eksi
kutuptur. Alim artı cahil eksi kutuptur. Emreden artı, emredilen eksi,
idare eden artı idare edilen eksidir. Veren artı verilen eksidir. Zengin
artı fakir eksidir. Bu artı ve eksi kutupların bir araya gelmesi ile
alemde neler olmaktadır, bir düşünün. Bütün güzellikler artı kutuptan
eksi kutba geçiş esnasında ortaya çıkmaktadır. Lambadaki artı kutuptan
eksi kutba elektrik geçerken lamba yanmakta, etraf aydınlanıp ortalık
nur ile dolmaktadır. Bu şekilde daha nice güzel işleri yapma imkanı
ortaya çıkmaktadır.
Eğer
lambadaki eksi kutup yok edilse elektrik olduğu halde lamba yanmaz ve
ışık ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla ışık nimetinden mahrum kalmakla
beraber o ışık ile yapılan nice güzel şeyler de yapılamazdı. Ayrıca
bunca mahrumiyetten başka karanlıkta kalmakla yaşanacak nice zorluklar
da cabası olurdu.
İşte
şimdi Avrupa'da eksi kutup olan fakirler yok edilmiş ve fakirlere
vermekle elde edilen nice güzellikler kaybolmuş, toplum manen karanlığa
gömülmüştür. En çok bunalımda olan insanların Avrupa'da yaşamasının bir
sebebi de budur.
Afrika'da ise tam tersine artı kutup olan zenginler yok edilmiş, dolayısıyla başka tür sıkıntılar baş göstermiştir.
Alemde
ise bütün mahlukat eksi kutup durumundadır. Cenab-ı Hakk ise artı kutup
durumundadır. Sonsuz zengin, sonsuz cömert, sonsuz kudret sahibi,
sonsuz ikram edicidir. Sonsuz şefkatli, merhametli, settar, şafii ve
affedicidir. Daha binbir ismini buna ilave ediniz.
İşte
sonsuz zengin bir zat için sonsuz fakir, sonsuz muhtaç sonsuz aciz,
sonsuz olarak verileni alabilecek bir varlık lazımdır. O da insandır.
Allah'tan insana bu nimetler gelirken esma-i ilahiyyenin güzellikleri
ortaya çıkmakta ve görülmektedir.
Adem
as yasak meyveyi yedikten sonra Allah tarafından affedilince melekler
ancak o zaman anladılar ki Allah affedicidir. Ve işte o zaman Gaffar
isminin güzelliği ortaya çıktı.
Aynı
kutuplar ise birbirini iter. Bu da bir kanundur. Allah cc artı
kutuptur. Bütün mahlukat ise eksi. En cami eksi kutup ise insandır: her
şeye muhtaç. Bu hali ile beraber tarih boyunca ve günümüzde nice insan
Allah'a meydan okumuş ve "Ben" diyerek varlıklarını ortaya
koymuşlar, hatta ilahlıklarını ilan etmişler ve bir nevi artı kutup
olmuşlardır. İki artı ise birbirini ittiğinden bu gibi insanlar neticede
helak olup gitmişlerdir.
***
884. Kaptanın işi çıkan fırtınadan şikâyet etmek değil, aksine gerekli tedbirleri alarak kaptanlığını göstermektir.
Aynen
öyle de; insanın işi etrafında meydana gelen olaylardan şikâyet etmek
değil, aksine bu olaylar ve olumsuzluklar karşısında yapması gereken
doğru hareketleri yaparak insanlığını ve adamlığını göstermektir.
***
885.
Dünya kadar zengin ol; eğer onunla bir hayır kazanıp bir şey elde
edemedinse o zenginliğin ne kıymeti olur. Belki o zenginlik sana bir yük
ve bir vebaldir.
***
886. İnsanın gözü odadaki pencere gibidir. İçeridekiler dışarıyı pencereden görebilirler. Çünkü pencere şeffaftır.
İnsanın
ruhu da bu alemi göz penceresinden seyreder. Eğer pencereye perde
gerilirse içeriden dışarısı görünmez. İnsan da gözüne bir şey olursa,
görme özelliği olduğu halde, göremez. Bu insanlar rüya görürler. Çünkü
görmek için rüyada göze ihtiyaç yoktur. Demek gören göz değildir.
***
887.
Bu dünyada akıl insan için olmazsa olmazdır. Zira top ta akıl ile
oynanır araba da akıl ile sürülür, siyaset de akıl ile yapılır, bir bina
da akıl ile dikilir ve hakeza... Bu yüzden dinimiz aklı olmayana hitap
etmez. Bunun için Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Dinimin aslı akıl esası muhabbettir" buyurmuştur.
***
888. Hayatın sadece dünya hayatından ibaret olmadığını bilmek bir insana yeter.
***
889.
Ey evli olan erkekler! Hanımlarınıza kur yapınız. Bu kadınlar için
fıtri bir ihtiyaçtır. Tabiata dikkat ederseniz neredeyse bütün
erkeklerin dişilerine kur yaptıklarını görürsünüz.
***
890. Şeytan insana yanlış olan şeyleri yaptırabilmek için en çok "Allah affeder, şimdi yap sonra tövbe edersin" gibi sözler söyler.
Allah cc ise Kur'an'da "O çok aldatıcı şeytan da sizi Allah'(ın affı) ile kandırmasın" buyurmuştur. Lokman 33
***
891.
Genelde cahil ve seviyesi düşük insanlar kavgacı olurlar. En küçük bir
şeyde kavga etmeye, hatta cinayet işlemeye hazırdırlar. Bu yüzden sen,
bu tip insanların kavgalarına karışıp ayırayım veya birisini diğerinden
koruyayım derken, Musa as gibi, ya birisinin ölümüne sebep olabilir yada
arada ölebilirsin. Dikkat etmek ve bu tip insanlardan uzak durmak
gerekir.
***
892.
İnsan bu dünyada nimetlere kolay ulaşamaz. Bir ev almak için yıllarca
çalışır. Bir araba sahibi olabilmek için yıllarca didinir. Hatta çok
insan ne kadar çalışırsa çalışsın bu nimetlere kavuşamaz. Evlenmek, çol
çocuk sahibi olmak ne kadar çaba ve gayret gerektirir.
Allah
cc isteseydi bu nimetleri kolayca verebilirdi. Amma vermiyor. Çünkü
insan bu nimetlerin kıymetini ancak bu şekilde anlayabiliyor. Bir doktor
bir hastayı muayene edip tedavi edebilme hakkını ne kadar yıllar
çalışıp ilim öğrendikten sonra elde edebiliyor. Bir öğretmen yıllarca
eğitim gördükten sonra ancak önüne çocuklar veriliyor. Ve hakeza.. İnsan
elde etmek istediği nimetlere öyle kolayca ulaşamıyor, ta ki o
nimetlere ulaştığı zaman onların kıymetlerini bilsin. Ve Allah'ın
nimetlerinin ne kadar kıymetli olduklarını anlasın ve o nimetlere ona
göre hürmet edip şükretsin. Ve yarın ahirete varıp cennete
yerleştiğinde, en az dünya kadar geniş, içleri hurilerle dolu saraylara
kavuştuğunda, gözünün gördüğü yere adımını atan bineklere bindiğinde
onların kıymetlerini bilsin. Onları çalışıp kazanmadığını, onların
Allah'ın lutfu olduğunu anlasın ve ebedi olarak şükretsin.
***
893. Bir şey hakkında sebepler oluşmaya başlamışsa o şeyin vakti gelmiştir.
Mesela; Adam yaşlanmış, vücudunun çeşitli yerlerinden hastalıklar ortaya çıkmaya başlamış. Anlarsın ki ölüm geliyor.
Ben
34 yıldır sünnet yapıyorum.(2014) Bu sene herkes çocuğunu hastanede
sünnet yaptırmaya başladı. Benim de gözlerim ilk defa bu sene bu kadar
uzun süreli rahatsızlandı ve gücüm de kalmadı. Üstelik bir de kanun ile
sünnet yapmam yıl sonu itibari ile yasaklandı. Demek bırakma vakti
gelmiş. Direnmenin bir anlamı yok. Ve ben de bunu anladım ve bıraktım.
***
894.
Davaların yıllarca sürmesi mahkemelerde adaletin olmadığına en büyük
delildir. Kanuni zamanında bir dava bir ay sürse zulüm sayılırmış!
Bir
dava on beş sene sürdükten sonra neticede hak sahibine teslim edilse ne
olur edilmese ne olur? Hatta teslim edilse bile buna adalet denir mi?
Bu adalet değil zulümdür.
***
895.
İnsan 20 ila 20 bin arasındaki titreşimleri duyar. Halbuki 20
titreşimden az olan sesler de vardır 20 bin titreşimden fazla olan
sesler de. Ancak insan onları duyamaz. Duyamadığı için de o sesler insan
için yok hükmündedir. Hatta normal bir insan onlar için yok der.
Bu
kanun görmek için de geçerlidir. Çok küçük olan mikropları, hücreleri,
atomları ve hakeza göremeyiz. Çok büyük olan şeyleri de göremeyiz.
Dolayısıyla
insan sınırlı olan cihazları ile bu alemde sınırlı olan şeyleri
anlamakta ve algılayabilmektedir. Diğerleri aslında oldukları halde
insan onları algılayamadığından onlar insan için yok hükmündedir.
Kendince onlar yok olduklarından onları bir şekilde anlayıp olduklarını
söyleyenler bunlara göre çok yanlış etmektedirler. Kendileri ise çok
doğru ve haklıdırlar.
Aynen
bunun gibi; Allah'ın yaratması, idaresi, görmesi, işitmesi, unutmaması
gibi bütün isimlerinin tecellileri insan aklının ve hayalinin çok çok
ötesindedir. Bu yüzden insan O'nun idaresini, görmesini, işitmesini,
ilmini, iradesini, unutmamasını, kudretini, hikmetini ve hakeza
anlayamaz, hissedemez, bilemez ve algılayamaz. Bu durumda onun için
bütün bunları yaratan ve idare eden yoktur. Çünkü bunu kendi cihazları
ile algılayamıyor. Dolayısıyla her şey gözünün önünde ve kendi kendine
olduğundan bunun haricinde bir şey söylemek veya bunların birisi
tarafından yapıldığını söylemek onun için çok yanlış bir şeydir. Ona
göre bu alemi yaratan da yoktur idare eden de. Aksini söylemek onlara
göre abestir.
İnsanın
durumu budur. İnsanı yaratan Cenab-ı Hak ise insanın bu durumunu çok
iyi bildiğinden ona bu gerçekleri öğretmek ve haber vermek için
peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin de dinlenmesi için onların
ellerinde mucizeler yaratmıştır.
Mucizeleri
gören insanlar ise takliden peygamberlerin dediklerini tasdik ederler.
Peygamberin dediğini kabul edip yaparak doğru hareket etmiş olurlar.
Ancak
Allah nasip ederse bu iman edenlerin içinden peygamberlerin veya
şakirtlerinin irşadı ile terakki edenler olur ve bunlar Cenab-ı Hakk'ın
varlığını ve birliğini, isimlerinin tecellilerini kainata bakarak
anlarlar. Bu anlama da üç mertebe vardır: İlmel yakin, Aynel yakin ve
Hakkal yakin. Hakkal yakin mertebesine ulaşanların içinden cennetten
meyve koparıp yiyenler olmuştur. Bu anlamaya marifetullah denir. Her
evliya ve asfiyanın bu anlamasındaki derecesine göre bir makamı olur.
Bunlar aleme ve içindekilere bakarak her şeyin Allah tarafından
yaratıldığını ve onun tasarrufunda olduğunu anlarlar. Kendilerine
verilen ene ile kainatı ve olayları rasat edip yaratanlarını bilip
tanıyarak hatta neyi ne için yaptığını anlayacak kadar ileri giderler.
Daha sonra ise O zata karşı kulluk, tesbih, tahmid vazifelerini yapmaya
başllarlar. Bunlar hayal bile edilemeyecek yüksek makamlarda yaşarlar ve
gerçek birer insan ve halife-i arz olurlar.
Allah cc "Yer yüzünde halife yaratacağım" dedi. İşte bunlar o halife-i arz olmayı başaranlardır.
***
896.
Bir şeyin daha iyisi her zaman mümkündür. Öyleyse sen neyi ne kadar
güzel yaparsan yap, gene de yeni şeyler öğrenmeye açık ol.
***
897.
Devletin koyduğu kanunlar toplumda düzeni sağlamak, insanların huzur
içinde beraber yaşamalarını temin etmek ve haksızlıkları önlemek
içindir.Kanunlara uymayanlara da ceza verilir ki herkesin kanunlara
uyması sağlansın.
Ancak
bazen kanunlar o kadar sertleşir ve cezalar da o kadar artar ki artık
kanunlar insanlara huzur getirmek yerine bizzat huzursuzluğun sebebi
olurlar. Kanunların baskısı ve cezalar insanları hayattan bıktırır ve
hayatı yaşanmaz hale getirir. Şu anda Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. 80
ile gidilecek yerde 90 ile gittin, ceza; kemer takmadın ceza, yanlış
yere park ettin ceza, faturanın günü geçti ceza, berbersin doktor
bulunduracaksın, bulundurmadın ceza, kazandığının yarısından fazlasını
vergi olarak ver bakalım ve hakeza..Avrupadakiler "Postacıyı gördük mü korkuyoruz" diyorlar; gene ne cezası getirdi diye..Ne kadar stress yaşadıklarını ve ne kadar huzursuz olduklarını görüyor musunuz?
Afganistan'a
gittim. Araçların yarısında plaka bile yok, ne radar ne polis. Afrika
zaten öyle. Evet öyle olmasın amma kanun aşırı baskı yaparsa, Avrupada
olduğu gibi, hayat insanlara çekilmez hale gelir ve şu anda Avrupa'da
gelmiş. İnsanlar kaçacak yer arıyorlar. "Kazandığımın yüzde 55'ini devlet otomatik alıyor" diyor. Diğer vergiler hariç.
Bizim
ülke de hızla avrupalılaşıyor ve onlara yaklaştığımız kadar huzurumuzu
kaybediyoruz. İnsanımız kanun baskısından inlemeye başladı bile.
***
898. Musa as Hızır as'ın her yaptığına itiraz etti, çünkü neden yaptığını bilmiyordu.
Aynen
öyle de; bizler de başımıza gelen veya çevremizde olan olayların
hikmetlerini bilemiyoruz. Ancak böyle durumlarda hemen itiraz
etmemeliyiz. Mesela, adamın böbrekleri iflas etmiş, sakat bir çocuğu
var, işten atılmış, geçim sıkıntısı çekiyor, birisi karısından, öbürü
komşusundan bir diğeri işinden çekiyor ve hakeza.. Bu ve benzeri
durumların pek çok hikmetleri vardır ancak biz bunları genel olarak
bilemiyoruz. Ancak bilir ve inanırız ki bu gibi şeylerde pek çok hikmet
ve rahmet vardır. Bu yüzden böyle durumlarda bizden istenen şey ne
gerekiyorsa yapmak ve sabretmektir. İtiraz etmek, isyan etmek yasaktır.
***
899.
İnsanlara doğru bile olsa akıllarının almayacağı veya duyunca
kafalarının karışacağı şeyleri söylemek doğru değildir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm
dünyanın yuvarlak olduğunu, kendi etrafında döndüğünü söylemedi. Ahir
zamanda olacak ve hayatı çok etkileyecek uçak, elektrik, telefon,
televizyon gibi şeylerden açık olarak bahsetmedi, ancak işaret verdi.
***
900.
Bir adamın bir tek hatasını görüp sonra da o adamı silip atanlar
şeytana maskara olanlardır. Bunu yapan profesör de olsa cahildir,
üstelik bir de doğru yaptığını sanır.
***
901.
Her insanda kızma, öfkelenme duygusu vardır. Normalde bu duygu
uykudadır amma her an tetikte bekler. Dolayısyla karşınızdaki kişinin bu
duygusunu harekete geçirecek söz ve davranışlardan kaçınmak gerekir.
Yoksa durduk yerde, en küçük bir meselede cinayet çıkabilir.
***
902.
İstek ve arzularınız sizin zayıf tarafınızdır. Şeytan, nefis ve kötü
insanlar sizin bu zaafınızdan istifade ederek sizi yanlış işler yapmaya
sevk ederler. Adem as cennette ebedi kalmak istiyordu amma ona burada
ebedi kalacaksın denmemişti. İşte şeytan O'nun bu zaafından istifade
etti ve "Eğer bu yasak meyveden yersen cennette ebedi kalacaksın" dedi. O'da Havva validemizin de teşviki ile o yasak meyveden yedi. Ve başına ne geldi ise ondan sonra geldi.
İşte
eğer insan istek ve arzularının esiri olursa nefis, şeytan ve kötü
insanlar ona her türlü kötülüğü yaptırabilirler. Eğer insan istek ve
arzularına gem vurabilirse, onların esiri olmazsa onlar ona hiç bir
zarar veremezler.
***
903.
Bir insan önce yatıp kalkmayı öğrenmelidir. Ülkemiz insanı da yatsı
namazından sonra yatmayı ve sabah namazından sonra da yatmamayı
öğrendiği zaman ve hayatın sabah namazından sonra başladığını gördüğümüz
zaman düzelmişiz demektir.
***
904. Haya...Haya...Haya...
İmanın ikiz kardeşi olan haya... O olmazsa imanın da olmayacağı haber verilen haya...
İnsan utanma duygusunu kaybederse her şeyini kaybetmiştir. Bu yüzden bütün peygamberler ortak olarak şunu söylemişlerdir "Utanmadıktan sonra istediğini yap"
Cadde
ve sokaklarda, sahillerde çıplak yada yarı çıplak gezen kadınlar haya
duygusunu kaybetmiş olanlardır. Bu kadınların birinci derecede yakını
olan ve bu vaziyetten rahatsız olmayan erkekleri de aynıdır.
***
905.
Allah cc bu akıl almaz kainatı yaratmış. Öyle bir alem ki ne atom,
hücre, mikrop gibi küçük olanlarına akıl eriyor ne de güneşlere,
yıldızlara, galaksilere.
Allah
cc dünyayı yaratmış akıl almaz canlılar ile bitkiler ile dağlar
denizler ile donatmış ve insanı da bu aleme ve bu dünyaya göndermiş.
İşte bu dünyaya gelen insan ne kadar akıllı olursa olsun, hatta yüz dahi derecesinde de olsa kendi
aklı ile bu alemde nasıl hareket etmesi gerektiğini bilemiyor ve
bilmesi de mümkün değildir. Bu yüzden Allah cc ona yol göstermek üzere
peygamberler göndermiştir."Dedik ki :Hepiniz oradan aşağı inin.
Tarafımdan size bir yol gösterici geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa
onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır" Bakara 38
Amma ne gariptir ki günümüzde Allah'ın yol gösterici olarak gönderdiği Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm dinlenmemekte ve Kur'an da yasak durumdadır. Bu yüzden insanlık yolunu şaşırmıştır. Dünya kan gölüne dönmüş insanlarda rahat ve huzur kalmamıştır. İnsanlık tekrar Peygamberi Aleyhissalâtu Vesselâm ve kitabı dinleyene kadar da bu vaziyet devam edecektir.
***
906. Ey namaz kılmayanlar! Siz mi namaz kılmıyorsunuz yoksa yaptığınız kötü işlerden dolayı huzura mı kabul edilmiyorsunuz?
***
907.
Sen dinimizde tarif edildiği şekilde abdest al ve gene dinimizde tarif
edildiği şekilde namazını kıl. Abdestim, namazım oldu mu acaba? diye
düşünme. Zira sen ne yaparsan yap bunu öğrenemezsin.
Ancak "Acaba yaptığımız ibadetler kabul ediliyor mu?" de.
Zira yaptığımız ibadetlerin kabul edilip edilmediğini bilemiyoruz.
Kabul edilmeme ihtimali de olduğuna göre, eğer sen bu şekilde düşünürsen
ibadetlerine güvenmek tehlikesinden kurtulmuş olursun.
***
908. Genç ve sağlıklı iken nefis ve şeytan yolunda gidip farzları yapmayanlar ve "Yaşlanınca yaparım" diyenler şeytana maskara olanlardır. Zira böyle diyenlerin yaşlanınca da yapamadıklarını gördüm.
***
909.
Bir cemaatin en başındakinden en aşağısında olana kadar hepsi aynı
yolun yolcusudur. Veya bir toluluğu meydana getirenlerin en başındaki
ile en aşağıda olanı aynı düşünceleri taşımaktadır. Bunlar düşünce ve
davranış olarak birbirlerini benimserler ve severler..Malûm, kişi sevdiği ile beraberdir. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Kim bir topluluğun gölgesini çoğaltırsa o da onlardandır" buyurmuştur.
***
910. Bu kainatın bütün zerrelerine birden an be an hükmedemeyen bir zat bu kainatı idare edemez!
***
911.
Bir kadın her ne sebeple olursa olsun dinimizin müsaade etmediği
şekilde yuvasından çıktı mı artık erkeğin hakimiyyetinden çıkmıştır. Bu
durumda kadının her ne başına gelse normaldir.
***
912.
İnsanın ve bütün canlıların vücutları bu kainattan bir parçadır ve bu
kainat ile de sıkı sıkaya bağlıdırlar. Hava olmasa yaşayamazsın, güneş
olmasa yaşayamazsın, sebzeler, meyveler olmasa yaşayamazsın ve hakeza..
Ancak gene de bu vücudlar birer mucize-i kudret olup Allah'ın
eseridirler. Sen ise bu vücudun içinde misafirsin. Misafir ise istediği
gibi hareket edemez. Ev sahibinin izni ve müsaadesine göre hareket etmek
zorundadır. Yoksa ceza görür ve kıymetini de kaybeder.
Dolayısıyla
sen sana emanet olarak verilen bu vücudun ile istediğini yapamazsın,
istediğin yere gidemezsin, istediğini yiyemezsin, istediğin yere bakıp
istediğin şeyi dinleyemezsin. Eğer hane sahibinin izni dışında hareket
etmeye başlarsan cezayı da hemen görmeye başlarsın. Gayr-i meşru yol
değimiz o yola gidenlerin ne sıkıntılar çektiklerini kendileri bilirler,
görünüşte keyf ediyor görünseler bile...Sakın sen onların dış
görünüşlerine bakıp aldanma!..
***
913. Sevilmek istiyorsan verici ol!
Sonsuz
sevilmeye layık olan ve sevilmek isteyen zat Allah'tır. Bunun için
insana sonsuz nimetler vermiştir. Ancak insan çoğu zaman bu nimetlerin
farkında olmaz yada nimetler kendisine sebepler ile geldiğinden
nimetlerin hakiki sahibinden gafil olur. Dolayısıyla nimeti verenden
gafil olduğundan ona şükür de edemez ve nimetlerin sahibini
bilemediğinden ona muhabbet te edemez. Daha kötüsü nimetlerin geldiği
sebebe teşekkür edip onu sevmeye başlar. Bu ise büyük felakettir. Zira
nimetlerin hakiki sahibi ondan teşekkür ve muhabbet ister. O ise
sebeplere teşekkür eder ve onlara muhabbet eder. Cenab-ı Hak bundan razı
olmaz. Bu yüzden kendisine teşekkür etmeyenleri nankör ilan etmiştir ve
onlar için azabının çok şiddetli olduğunu haber vermiştir.
'Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artıracağım. Şâyet nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.' İbrahim 7
***
914. Olaylar olmadan insanların gerçek yüzlerini göremezsiniz.
***
915.
İnsan bu hayata ve bu kainata vücudu ile bağlıdır. Gözü bozulursa
göremez, ayağı hastalanırsa yürüyemez, kalbi durursa bu dünyadan göçer
gider. Bu durumda bir insan kendi vücuduna zarar vermesi için ancak deli
olması gerekir. Son derece vücuduna zararlı olan içki sigara gibi
şeylerden şiddetle kaçınması aklın gereğidir.
***
916.
Ben nasıl başımdaki bela ve musibetlerden şikâyet edebilirim. Zira
onlar benim varlık sebebimdir. Hatta onlar benim terakkime sebeptirler.
Mevcut orduyu önemli kılan düşman kuvvetlerinin varlığıdır. Rakip takım
olmazsa bu takımın ne kıymeti olabilir? Bunun için bu hayatta zıtlar
karşı karşıya getirilmiş ve bir mücadele ortamı oluşturulmuştur.
İyilerin karşısında kötüler, inananların karşısında kâfirler var olmuş
ve mücadele etmişlerdir. Bu terakkinin şartıdır.
***
917.
Bir toplumun sevilen, sayılan ve sözü dinlenen büyükleri olmalıdır.
Toplum onlarla değer kazanır ve düzene girer. Eğer bir toplumda böyle
büyükler varsa kıymetleri bilinmelidir. Eğer bir toplumda böyle büyükler
yoksa o zaman o toplumun hali perişandır.
***
918.
Sen sahte ilahları semada arama. Onlar yeryüzündedir. Ve pek çok insan o
sahte ilahların ilahlıklarını kabul etmiş ve peşlerinden gitmektedir.
Dikkat et. Sen de sahte bir ilahın peşinden gidiyor olabilirsin. Sahte
ilahları tanımak çok kolaydır: Allah'ın emir ve yasaklarını kaldırıp
kendi emir ve yasaklarını koyanlar sahte ilahlardır. Mesela: Allah cc
içkiyi yasak eder, o da serbest eder. Allah cc mirası şu şekilde
paylaşacaksınız der o da hayır, öyle değil bu şekilde der..ve hakeza.
***
919.
Sevap kazanmak için amel işlemek güzeldir amma rıza-i ilahiyi kazanmak
için amel işlemek daha güzeldir. İkisinin arasındaki fark dağlar gibidir.
***
920.
Bu kâinata gelen insan eğer bu alemi yaratan ve idare eden Allah'a
inanır, kesin olan emirlerini yapıp kesin olan yasaklarından elinden
geldiği kadar kaçarsa, yanlış yaptığı zaman da tövbe edip pişmanlık
gösterirse; çoluk çocuğu ile de başkalara muhtaç olmamak için meşru
dairede çalışıp helâl kazanıp yerse inşallah vazifesini yapmış demektir ve inşallah gemisini de kurtarır.
***
921. "Nasıl olsa Allah affeder" diye rahat rahat gezip eğlenenler! "Ya affetmezse..." diye de uykularınız kaçıyorsa doğru yoldasınız demektir. Çünkü müminin yeri ümid ve korku arasıdır. Buna dinimizde 'beynel havf ve reca' denir.
***
922. Bilgi insanın elindeki silah gibidir. Onunla insanlara çok iyilik yapabilir, çok zulüm de yapabilir. Makam da böyledir.
***
923. Allah'a
kulluk yapmazsan eğer O seni herşeye kulluk yaptırır. Allah'a el
açmazsan eğer o seni herkese el açtırır. Allah'ın karşısında boynunu
bükmezsen eğer o senin boynunu herkesin karşısında büktürür. Allah'tan
korkmazsan eğer o seni herkes ile korkutur.
***
924. Bu dünyada bir şey başlamışsa bitecek demektir.
***
925.
Bir hoca veya vaaz nasıl anlatırsa anlatsın neticede onu dinleyenlerin
imanları kuvvetleniyorsa, haramlardan daha çok kaçıp farzları daha çok
yapmaya gayretleri artıyorsa bu hoca veya vaaz istikametli demektir.
***
926.
Yaşlandıkça ortaya çıkan hastalıklar kişi için büyük rahmettir. Zira
onlar ile bütün hataların başı olan dünya muhabbetinden kurtulur. Bir
müddet sonra ayrılacağı kesin olan dünyadan ayrılması kolay olur.
Gitmekte olduğu ebedi alem için daha çok hazırlanmasına vesile olurlar.
Sabır ve şükür etmek şartı ile ahirette şiddetli azap görmesine sebep
olacak günahlarından kurtulur. Onlar ile çok sevap kazanıp derecesi
yükselir. Bütün bunlardan başka bu hastalıklar vesilesi ile en yakınları
onunla imithan olurlar. Bir kısmı kazanır bir kısmı kaybederler. Gene
bu hastalıklar vesilesi ile doktorundan hemşiresine, akrabalaradan
komşulara kadar herkes imtihan olur. Bu hastalıkların daha pek çok
hikmetleri vardır.
***
927. Bu dünyada üç şeyi sevdim:
1. Az yemeyi sevdim.
2. Allah'a ibadet ve kuluk yapmayı sevdim.
3. Kainatı okuyup hikmet ve rahmet definelerini açmayı sevdim. Özellikle bir hikmeti çekip çıkarmak en sevdiğim şeylerden oldu.
***
928.
Allah yoluna çağıranlar pek çoktur. Onların başında peygamberler gelir.
Peygamberler bu hizmetlerinin karşılığında halktan hiç bir şey
istememişler ve "Bizim ücretimiz Allah'a aittir" demişlerdir. Rabbimiz bizlere de Yasin suresindeki bir ayette "Sizden bir ücret istemeyenlere tabi olun, onlar doğru yoldadır" buyurmuştur.
Öyleyse,
tabi olduğunuz veya olacağınız kişinin sizden bir şey istememesine
dikkat ediniz. Çünkü isteyenler doğru yolda olmayanlardır.
***
929. İnsanın bazen öyle dostları olur ki düşmana ihtiyacı olmaz.
***
930. Az
yemenin daha dünyadaki peşin ücreti; az yiyen her zaman yeyip içebilir ve her
yediğinden zevk alabilir. Ayrıca az yemenin maddi ve manevi alemlere
bakan pek çok faydası da vardır.
***
931. Bir makine, bir cihaz, her ne olursa olsun, tarif edildiği şekilde kullanılmazsa elbette problemler ortaya çıkar.
Aynen
öyle de; Bir ülkede, bir toplumda, hatta bütün dünyada Allah'ın emir ve
yasakları tatbik edilmezse elbette o toplumda problemler ortaya çıkar,
hatta o toplumda problemler bitmez.
Günümüzde
ise Kur'an tatbikattan kaldırılmış ve insanların kendilerini idare
edeceği kanunları çıkarmak şeklinde olan Demokrasi baş tacı edilmiştir.
Neticede dünya kan gölüne dönmüş, dünyanın hiç bir yerinde rahat ve huzur kalmamıştır.
***
932.
Allah'ın emir ve yasaklarının tatbik edilmediği bir toplumda tahmin
bile edilemeyecek problemler ortaya çıkar. Bu problemleri çözmek te
mümkün olmaz.
Çözüm,
ancak Allah'ın kitabı Kur'an'ın tatbiki ile mümkündür. Ancak
malesef günümüzde Kur'an'ın tatbiki akıllardan bile geçmemekte, hatta
koca koca ülkeler onun tatbikini engelleyeceğiz diye uğraşmaktadırlar.
Bu durumda toplumda ve hatta dünyada problemlerin bitmesi beklenemez. Adaletin, rahatın ve huzurun gelmesini beklemek hatadır.
***
933.
Alemde görünen ve görünmeyen bütün mahlûkat, mevcudat ve hatta her bir
zerreye kadar herşey Allah'ın varlığını ve birliğini ilan ederek "La ilaheillallah"
der. İman eden bir mümin de aynı zikri söyleyerek bütün mevcudatın
yanında ve safında yer alır. Dolayısıyla bütün mevcudat ona her şekilde
dostluklarını gösterirler ve mümin bunu hisseder.
Kafir ise inkarı ile bütün mevcudatın karşısında yer alır.
Onların
her birini tek tek inkârı ile yalanladığından zerreler sayısınca ve her
bir mahluk ve mevcudun ifade ettikleri manalar sayısınca suç işlemiş
olur. Adeta sonsuz olan bu cinayetlerinin karşılığı da elbette
cinayetine uygun olur. Böyle bir cinayetin karşılığı ancak ebedi
cehennem olur. Hatta kâfir bir an bile yaşamış olsa ebedi cehennemde
kalmayı hak eder. Çünkü ayette de belirtildiği gibi "Şirk büyük bir zulümdür" Lokman suresi 13
***
934. Bu hayatta sanki bir aynanın karşısındayız. Ne yaparsak hemen ona göre bir karşılık görüyoruz.
***
935.
Ehl-i küfür dünyanın ve kainatın maddesi ile ilgilenir. Hatta bu konuda
o kadar ileri gider ki, kainatın yaratılmaya başladığı ilk patlama
noktasına kadar gider, atomlardan zerrelere, güneşlerden galaksilere
kadar her şeyi inceler. Ancak manaya bir türlü geçemez. Yani mesela koca
güneşe bakıp "Güneşi yaratan ne kudret sahibiymiş" diyemez. Bir elmaya bakıp "Yaratan ne güzel yaratmış" diyemez. Eğer bir şey görürse onu da tabiata verip "Tabiat ana çok cömert" der.
Ehl-i
iman ise maddeyle çok ilgilenmez. Doğrudan manaya geçer. Daha ilk başta
bütün kainatı ve dünyayı Allah'a verir. O'nun harika sanat eserleri
olan karıncadan çiçeklere, balıklardan kuşlara, yıldızlardan galaksilere
kadar herşeye baktığı zaman "Mâşallah, ne güzel yaratılmışlar" der ve "Sübhanallah" çeker.
Nimet olma noktasında elmadan armuda, havadan suya, güneşten aya baktığında "Elhamdülillah" der ve bunların sahibine teşekkür eder.
***
936.
Alemde müthiş bir enerji hakikati vardır. Ve bu enerjiler ölçülü ve
dengeli ve hikmetli olarak var edilmişlerdir. İnsana verilen enerjiden
ülkelere verilen enerjilere, hatta güneşe verilen enerjiye kadar bütün
enerjiler yerli yerince ve çok hikmetli olarak yaratılmışlardır. Bu
enerjilerin yerinde kullanılması gerekir. Bu durumda onlardan çok
istifade edilir. Ancak mesela, gençlerdeki enerji çalışmaya, ülkenin
ilerlemesine ve insanlığın faydasına olacak işler için harcanmazsa
zararlı olmaya başlar. Bunun farkında olan ülkeler gençlerini faydalı
olacak işlerde kullanarak dünya üzerinde söz sahibi olmaktadırlar.
Gençlerinin enerjilerini faydalı alanlarda kullanamayan ülkeler bari
zararı dokunmasın diye onların enerjilerini top sahalarında, internet
kafelerde, oyun ve eğlence gibi yerlerde harcatmaktadırlar.
Değerlendirilmeyen
nehirleri, esen rüzgarları, kahvehanelerde boş oturup ömür tüketen
insanları düşünürseniz ne büyük bir enerji israfı olduğunu fark
edebilirsiniz.
Bugün
en gelişmiş ülkelerin rüzgarlardan nehirlere, insanın aklından
bedenine, denizin dalgasından atoma kadar her alandaki enerjiden
istifade ettiklerini görürsünüz. Geri kalmış ülkelerin ise ülkeleri için
en lazım olan akıllı insanlarını bile harcadıklarına şahit olursunuz.
Bu durumda netice elbette hüsrandır.
***
937.
Böyle müthiş bir kâinat, böyle müthiş bir dünya, böyle bir insan, hatta
bir sivrisinek yaratılamaz ve idare edilemez. Sınırlı olan bir kudret
ne kadar büyük olursa olsun böyle bir alemi yaratamaz ve idare edemez.
Böyle bir alemi ancak sınırsız bir kudret sahibi yaratıp idare edebilir.
Böyle bir alem olduğuna göre demek bu alemi yaratıp idare eden zat
sonsuz kudret, sonsuz ilim, sonsuz irade sahibidir.
***
938.
İnsan Ferd ismine mazhar olduğundan her şeyi ile diğer insanlardan
farklıdır. Dünyaya gelen insan sanki bir tohum gibidir. Bu tohumdan eğer
o insan iman edip salih amel işlerse diğer insanlara benzemeyen, diğer
insanlardan farklı olan farklı güzellikte bir insan çıkar.
Eğer
bu insan iman etmez veya isyan yolunu tutarsa bu defa da diğer hiç bir
insana benzemeyen farklı çirkinlikte bir insan meydana gelir.
***
939.
Allah erkekleri kadınlar üzerine hakim yaratmış ve erkekleri ailenin
reisi tayin etmiştir. Bu konuda Nisa suresi 34. ayetinde Rabbimiz şöyle
buyurmuştur: "Erkekler kadınlar üzerine hakimdirler"
Ancak
1924 yılında deccaliyet döneminin başlaması ile bu fıtri hal bozulmuş
ve kadınlar toplumda ve ailede söz sahibi olma noktasında büyük teşvik
görmüşlerdir. Bugün pek çok ülkede kadınlar hakimiyyeti ele geçirmiş
durumdadırlar. Fıtri olmayan bu durumun neticesi olarak ne ailede huzur
kalmış nede ülkelerde.
***
940.
Bu insan nasıl bir varlık böyle? Bir tek kelimeyi söylemekten kaçınıyor
(La ilahe illallah) ebedi ateşte yanmayı kabul ediyor. (Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın amcası böyle oldu)
Bir dakikada tetiği çekip bir adamı öldürüyor ve ebedi ateşte kalmayı göze alıyor; Dünyası da gidiyor ahireti de.
Bir dakikalık gayr-ı meşru bir zevk için ateşe girmeyi ve yanmayı kabul ediyor. Ve hakeza...
***
941. Kullanılmayan dil öğrenilemez. Kullanmak zorunda olduğun dili ise ister istemez öğrenirsin.
***
942.
Bu alem güneşleri ile yıldızları ile, galaksileri ile Allah'ındır. O
yaratmış ve O idare etmektedir. Bu dünyayı da O yaratmıştır. Yağmurları O
yağdırmakta rüzgarları O estirmektedir. Meyvelerden sebzelere,
balıklardan kuşlara hep O yaratmakta ve idare etmektedir. İnsanı o
yaratmakta ve istediği kadar yaşatıp öldürmektedir.
Şimdi bütün herşeyin kendisi tarafından yaratılıp idare edildiği bu dünyada kimin sözünün geçmesi gerekir? Elbette Allah'ın...
Amma
ne gariptir ki günümüzde O'nun emir ve yasakları hiç hesaba
katılmamakta, gönderdiği elçi dinlenmemektedir. Hatta O'nun emir ve
yasaklarına göre yaşamak, hatta yaşamak gerektiğini söylemek bile suç
kabul edilmektedir. Gerçekten hayret ve gerçekten bu ne haddi aşmaktır!
İnsanoğlu belkide tarihin hiç bir döneminde bu kadar azgın olmamıştır.
***
943. Christian Barnard bir kalbi alıp diğeri ile değiştirdi diye tarihe geçiyor, bu kadar kalpleri yaratandan bahsetmek yok.
Astronot Neil Armstrong Ay'a ayak bastı diye tarihe geçiyor, Ay'ı yaratandan bahsetmek yok.
Galilei dünyanın döndüğünü keşfetti diye tarihe geçiyor, dünyayı döndürenden haber veren yok.
Bütün
bunlar yetmiyormuş gibi bir de O'nun gönderdiği elçileri reddet,
gönderdiği emir ve yasakları ihtiva eden Kur'an'ı tatbik etmeyi yasakla,
O'nun emir ve yasakları tatbik edilecek diye kork!
Ne şaşkınlık amma... İnsanoğlu gerçekten yolunu şaşırmış durumda ve Kur'an'a dönmedikçe de yolunu bulamayacaktır.
***
944.
Sen herşeyi olduğu gibi göremezsin. Belki sana nasıl gösterilirse öyle
görürsün. Bunun en açık örneği kaza yapan sürücülerde görülür. Kaza
yaptıktan sonra "Görmedim, yoktu, nereden çıktı anlamadım.." gibi sözler söylerler.
Onlar aslında doğru söylemektedirler, hakikaten görmemişlerdir. Yani, onlara gösterilmemiştir.
***
945. Ebedi hayat yolunda şu kısacık fani dünya hayatımız o kadar önemli bir bölümdür ki...
Ebedi hayat içinde şu anda sahip olduğumuz fırsatlar bir daha elimize geçmeyecektir.
Mesela;
şimdi kâinatın sahibi olab Rabbimiz bize kurban kesmemizi emrediyor ve
biz de bir hayvanı alıp Rabbimiz'in rızası için kurban edebiliyoruz ve
inşallah O'nun tarafından da kabul ediliyoruz. Bu ne müthiş bir olay! O
bize emrediyor ve biz namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz. O emrediyor hac
yapıyoruz. Fakirlere muhtaçlara yardım ediyoruz. Hastayı ziyaret
ediyoruz, cenazede bulunuyoruz ve hakeza...
Bu dünya hayatında bunlar var ve ebedi olarak bir daha olmayacak.
Bu fırsatı çok iyi değerlendirmeliyiz.
***
946.
Bu akıl almaz kâinat zerresinden kürresine kadar hep beraber tek bir
emre uyarak bugünkü harika ve güzel vaziyeti almışlardır. Eğer onlar
kendi kafalarına göre hareket etseydiler bu harika ve güzel vaziyet
ortaya çıkmazdı. Ve eğer şimdi onlar kendi kafalarına göre hareket
etmeye başlasalar gene bu güzel vaziyet hemen ortadan kalkar.
Aynen
öyle de, bütün alemi islam ve bütün müslümanlar da tek emre uyup
Kur'an'ın etrafında toplansalar dünya adaletle dolar, masumların
gözyaşları diner ve zalimler istedikleri gibi at oynatamazlar. Amma
bugün olduğu gibi herkes kendi kafasına göre hareket edince bugünkü
zulüm, kan ve gözyaşı meydan almıştır. Bu zulümlerden, fitne ve
fesatlardan dolayı sadece kâfirleri suçlamak doğru değildir.
Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
"Kâfirler de aslında
birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle
yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar" Enfal 73
“Hepiniz toptan Allah`ın ipine sarılın, dağılıp tefrikaya düşmeyin” Âli İmran 103"
***
947. İşini severek ve isteyerek yap. Yoksa o işten hayır gelmez.
***
948. Kafirlerin başarılı olmasının bir sebebi de Allah'ın kâinata koyduğu fıtri kanunları öğrenip ona uygun hareket etmeleridir.
***
949. Kadın kocası padişah ta olsa ona hükmetmek için uğraşır. Hemde bıkmadan
ve usanmadan. (istisnalar hariç) Başlangıçta erkeklerin çoğu buna karşı direnirler, fakat sonunda büyük çoğunluğu
teslim olur. Teslim olmak demek artık kadının dediğinin olmasıdır.
Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm bunlar için "Karı kulu yüz üstü sürünsün" buyurmuştur.
***
950.
Pek çok kadın kocasını kötüleyerek toplumda onun değerinin düşmesi için
uğraşır. Hâlbuki bu akılsız kadınlar bilmezler ki kocasının değeri
düşünce onunla beraber kendisinin de değeri düşer. Mesela; Kocası hırsız
ise kendisi de hırsız karısı olur. Kocası vali olsa kendisi de vali
karısı olacaktır.
***
951.
Aslında film seyretmeye gerek yoktur. Zira hayatın kendisi zaten bir
yönü ile filmdir. Filmlerde rol yapanlar gerçeğe ne kadar yakın
rollerini yaparlarsa ve senaryo ne kadar gerçeğe yakın olursa o kadar
makbul olur. O zaman taklid olan filme ne gerek var. Gerçek olan filmi,
yani hayatı seyretmek lazımdır. Bu hayat filminde senaryolar gerçek,
oyuncular gerçektir. Filmde adam birisini öldürür ve hapse girer. Bu ise
yalandan ve rol icabıdır. Gerçek hayatta ise adam gerçekten öldürür ve
diğeri de gerçekten ölür. Adam hapse gerçekten girer. Gülme ve
ağlamaların hepsi gerçektir. O zaman gerçeği varken yapmacık olanı
seyretmeye ne gerek var...
Yalnız
şu kadar fark var ki; filmlerde bir kişinin hayatını baştan sona bir
iki saatlik film içinde seyredip görüyorsun. Bu ise film seyretmeyi daha
cazip hale getiriyor. Belkide ibret almayı kolaylaştırıyor.
***
952.
Allah cc kimsenin başına vermesin amma kazaların pek çok hikmetleri
vardır. Topluma bakan hikmetler, kişiye ve yakınlarına bakan hikmetler
gibi.
İşte bazı hikmetleri:
Kazalar
ile eceli gelenler ölür, acemi ve dikkatsiz şöförler ayıklanır. Diğer
şöförler bir çeşit terbiye edilir ve daha dikkatli olmaya
yönlendirilirler. Kazalar vesilesi ile daha düzgün yollar yapılır ve
araçlar daha mükemmel yapılmaya başlanır. Ayrıca sanayide pek çok kişi,
çoluk çocuğu ile rızkını bu kazalar vesilesi ile kazanır.
Bunlardan
başka; kişi kaza ile eğer haksız bir mal aldı ise, zekatını vermedi ise
ve hakeza bunlar elinden alınır. Kaza yapan gafletten uyanır ve hayatın
şakasının olmadığını anlar ve ahiretin çok yakın olduğunu anlar ve
yanlış yolda ise kendini düzeltir. Ayrıca anne babalar, yakınlar hatta
doktor ve hemşireler bile bunlarla imtihan olur ve hakeza..
Demek kazaların saymakla bitmez pek çok hikmetleri vardır amma gene de "Allah kimseye kaza bela vermesin" deriz...
***
953.
Bu hayatta herkesin her an herşey başına gelebilir. İnsan bir anda
herşeyini kaybedebilir. Bu durumdaki bir nasıl olur da bu hayatta
hiçbirşey yokmuş gibi yaşayabilir?
(Evet,
aslında yaşayamaz. Bu hayatın ise devam etmesi gerekir. Bu yüzden
insana biraz gaflet verilir veya o isteyerek başını gaflete sokar veya
bütün bu gerçekleri görmezden gelir, bu gerçeklere karşı gözünü yumar ve
bu şekilde hayatına devam edebilir. Yoksa edemez)
***
954. Bu dünyada işler yavaş yavaş ve sabır ile yürürse güzel olur. Aceleyle ve zorlayarak olursa güzel olmaz. Bu yüzden "Beş yerde hariç acele şeytandandır" denmiştir. Şeytan acele edenlerle beraberdir. "Allah cc sabredenlerle beraberdir" Bakara 153
***
955.
Cerbeze!.. Bilhassa bu zamanda çok akıllı olanlar ve akıllarına
güvenenler dikkat etmeli! Çünkü bu insanlar aklın ifratı ile Allah'ın
eseri ve idaresinde olan kâinata Allah diyecek kadar ileri giderler.
Halbûki
mesela; Selimiye Camisini Mimar Sinan yapmıştır, ustası da odur. Usta
nere, cami nere? Hiç yapan usta ile eser birbirine benzer mi? Veya
Selimiye camisine bakıp ta "İşte Mimar Sinan budur" denir mi?
Kâinatta
aynen böyledir. Eser elbette ustasını gösterir ve tanıttırır. Esere
bakarak ustasını az çok tanıyabilirsiniz amma eser asla ustanın kendisi
olmaz ve ona benzemez.
Dolayısıyla kâinata "Allah" denmez amma "O'nun eseridir" denir. Yani "Herşey O değil amma herşey O'ndandır" demelidir.
***************************************
956. Sen görünüşe bakma! Herkes çektiğini kendi bilir. Herkesin bu dünyada çekebileceği kadar yükü vardır.
***
957. Hanımını evden eve salarsan ev ister, elden ele salarsan er ister. Atasözü
***
958. İnsan yaşlandığını bir müddet fark edemez. Fark edip te anladıktan sonra ise bunu kabullenmesi zaman alır.
Yaşanmış bir hadise:
Birisi demiş ki "Yaşlılar bir bir öldüler de köyde yaşlı kalmadı"
Bunu dinleyenlerden birisi de şöyle demiş:"Bugünün yaşlısı sensin"
Demek insan yaşlanıyor da haberi olmuyor. Neredeyse orta yaştan yaşlılığa geçen bütün herkes bunu yaşıyor.
***
959.
İnsanın yaratılmasının ve bu dünyaya gönderilmesinin pek çok gayesi
vardır. Yaratan ne için yaratmışsa ona göre yaşamak gerekir.
Ancak
bugün bu gaye unutulmuş ve bunun yerine ev almak, araba sahibi olmak,
daha fazla rahat etmek gibi şeyler gaye olmuştur. Böyle olunca da
hayatın bir anlamı kalmamıştır.
***
960. Bu dünyada iki tarz hayat yaşanır.
1.
Kâinatı ve insanı yaratan Allah'ın insanı yarattığı gayeye göre, emir
ve yasaklarına elden geldiği kadar uyarak bir hayat yaşamaktır. Böyle
yapanlar kesin olmamakla beraber inşallah büyük ihtimal her iki dünya
hayatını birden kazanırlar.
2.
Canın istediği gibi yani nefsin arzularına göre bir hayat yaşamaktır.
Böyle yaşayan bir kişi gene kesin olmamakla beraber büyük ihtimal her
iki dünyayı birden kaybeder.
***
961.
Dünya yuvarlak olduğundan kimin yukarıda kimin aşağıda olduğu
anlaşılamaz. Maddi olarak böyle olduğu gibi manevi olarak ta böyledir.
Bazıları gemiye binince yükünü gemiye bırakıp üstünde keyf etmesi gibi
dünyada yaşayan insanlardan bazıları da dünyanın yükünü bırakır, altına
alır, üstünede oturur ve rahat bir hayat sürer. Ancak pek çok insan bunu
yapamaz, dünyanın yükünü omuzlarına alır ve bu yükün altında ezilerek
sıkıntılı bir hayat sürer ve neticede bütün rahatını kaybeder. Bu yükü
bırakamaz. Çünkü, bıraktığı zaman herşeyin alt üst olacağını sanır.
***
962.
Sen yaptığın işin zorluklarına bakarak şikâyet etme! Zira sen o
zorluklar sayesinde ekmeğini kazanıyorsun. Eğer o zorluklar olmasaydı
herkes o işi yapar ve sen o işten ekmek yiyemezdin.
***
963.
Kâinatın mayası aşk ile yoğrulduğundan ve kâinatın yaratılmasının bir
sebeb-i vucudu da muhabbet olduğundan canlı cansız herşeyin aradığı ve
istediği, belkide en büyük ihtiyacı az bir sevgidir, az bir muhabbettir.
Herşey sevilmek istiyor.
***
964. Baş nasıl önemli olmaz?! Uçakta pilot, gemide kaptan nasıl önemli olmaz?
Aynen öyle de: Bir ülkeyi idare eden kaptan ve taifeleri de son derece önemlidir.
Ey
müslüman! Senin ilk vazifen Allah'ın emir ve yasaklarını tatbik edecek
ve ülkeyi buna göre idare edecek bir baş seçmendir. Bu vaciptir. Bu
konuda "Bana ne" denmez. Diyemezsin.
***
965.
En yakınlarımı, dostlarımı, arkadaşlarımı hatta babamı toprağa gömüp
geldiğim halde halâ kendimin de bir gün o toprağa gireceğim gerçeğini
bir türlü hissedemiyorum.
Sizde durum nasıl?
***
966.
Bu dünyada yapılan hareketler küçük fakat neticeleri büyüktür. Bir
kibrit çakarsın, bir orman yanar; bir tetik çekersin adam ölür, bir adam
öldürmek bütün insanları öldürmek gibidir; bir söz söylersin iki kavim
birbirine girer yüzlerce adam ölür ve hakeza..
İşte
insanların ileride görecekleri ceza ve mükâfatlar yaptığı bu küçük
hareketlere göre değil, bu hareketlerin neticesine göre olacaktır.
***
967.
Sen insan olarak elbette akılınla, fikrinle geçmişe gidecek, geçmişte
yaptıklarını düşünecek, bazı yaptıkların için pişmanlık duyacak ve
onlardan ders alacak ve hatta yaptığın hataların için tövbe edeceksin.
Ve sen gene aklınla, fikrinle ileriye gideceksin ve ileride olması
muhtemel şeyler için tedbirler alacaksın. Amma geçmişimi ve geleceğimi
düşüneceğim derken bu günü asla ıskalamayacaksın. Çünkü, senin yaşaman
gereken gerçek hayat bugündür. Bugün yapman gereken vazifeler, yapmaman
gereken işler var ve bugün asla bir daha geri gelmeyecek.
***
968. Deccal dönemi kasıp kavuruyor.(2014)
Millet onun peşine takılmış gidiyor ve üstelik "Peşindeyiz" diye de ilan ediyorlar.
Devletin başına ise onun izinden gideceğine söz vermeden kimse geçemiyor.
Ey Müslüman! Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın "Adem as 'dan kıyamete kadar en büyük hadise" dediği dönemi yaşıyorsun. Haberin var mı?
***
969.
Ben bu dünyanın adamı değilim. İşte geldim, işte gidiyorum. Aslında
herkes benim gibi. Ne var ki insanların pek çoğu sanki hiç gitmeyecekmiş
gibi davranıyor. Böyle olanları da zorla götürüyorlar.
***
970. "Lâ.." diyerek imanın kapısından giriyoruz. Aslında bu "Lâ.." hayatımız
bitene kadar da devam etmek zorundadır. İman ettikten sonra hayatımız
boyunca sahte ilahları red etmeye devam ederek şirkten uzak durmak
mecburiyetimiz vardır.
Daha sonra ise dinimizde yasaklanmış olan haramlara "Lâ.." diyerek onlardan uzak durmak zorundayız. Daha sonra ise "İllallah" diyerek
ilah olarak Rabbimizi ilan edip bunun göstergesi olarak ta emirlerini
yani farzları yaparak hayatımızı devam ettirmek zorundayız.
Demek başta şirk olmak üzere bütün haramlara "Lâ.." dedikten sonra bütün farzlara da "evet" deyip yerine getirerek yaşamamız gerekiyor.
***
971.
İnsanda kızma, öfkelenme, gadap etme duygusu vardır. Ancak bu duygu
uykudadır. İnsan bazı hoş olmayan durumlarla karşılaştığı zaman bu duygu
birden harekete geçer ve bazen insan karşısındaki adamı parçalasa
öfkesi yatışmaz.
Aynen
bunun gibi, insan da bazen Rabbinin gadabına sebep olacak işler yapar.
Bazen de bu toplum olarak yapılır. Bu yüzden nice insan ve nice kavim
geçmişte helak olup gitmişlerdir.
Bunun şakası olmadığından Rabbimizin gadabını celp edecek şeylerden şiddetle kaçınmamız gerekir.
***
972. Deccal döneminin en şaşaalı bölümünde bulunuyoruz. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm
Deccalın girmediği evin kalmayacağını haber vermişti. Evet girmediği ev
kalmadı. Zira Deccal televizyonlar vasıtası ile her eve girdi. Üstelik
müslümanlar para vererek onu evlerine aldılar.
Şimdi
ise insanlar televizyonlar vasıtası ile adeta manen zehirlendiler. Ve
artık ne yapacaklarını, doğruyu eğriyi bilemez hale geldiler. Yetmedi,
karı ve kızlarını para vererek kendine asker yaptı, yetmedi faize öyle
alıştırdı ki nerede ise hocalar da faize bulaştı. Bir müslüman haram
lokmaya da alıştı mı artık geriye birşey kalmamıştır.
***
973. Bir müslüman günde 40 defa Allah'ın huzuruna çıkar ve "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun" der. Yani bu alemi O'nun idare ettiğini kabul edip O'nun huzuruna çıkar ve O'na teşekkür eder.
Evet
seni yaratan O'dur, yaşatan O'dur, rızkını veren, sıcak evlerde
yaşatan, sıcak döşeklerde istirahat ettiren, evlat veren, yağmurları
yağdıran, güneşi senin etrafında döndüren O'dur... Artık bunlar gibi ne
aklına gelirse.
Artık
sen de bu gerçeği biraz olsun anla da ona göre hareket et. Yoksa şu
soğuk kış günü yeri sallayıverse evini başına yıkabilir..değil mi?
***
974.
Bir toplumu bozmak için bir tek kadın yeterlidir. Üstelik o kadının
herhangi bir şey yapmasına da gerek yoktur. Sadece açık saçık gezse
yeter.
Bir açık-çıplak gezen kadın böyle tahribat yaparsa, bir toplumun
tamamına yakın kadınları açık saçık olunca o toplumun hali nice olur,
varın siz düşünün.
***
975. "Öbür dünyaya gidip gelen mi var" deyip duruyorlar.
Elbette gidip gelen var. Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm gitti ve geldi. Cenneti cehennemi gördü. Ve oralardan haber verdi.
Madem öyledir. Bir daha "Öbür dünyaya gidip gelen mi var" deme!
***
976. Bir tanığınız Amerikaya gittiğini söylüyor, "Şunları şunları gördüm"
diyor. Sen ona inanıyorsun da, peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm "Cennete gittim, şunları
gördüm, cehenneme gittim bunları gördüm" deyince neden inanmıyorsun?
***
977. Allah'ın nimetlerinin sonu yoktur. Sen sana verilen nimetlere bak ve onların tadını çıkar.
***
978. Günümüzde neredeyse çektiğimiz sıkıntıların tamamı devletin görevlerini yapmamasından kaynaklanıyor.
Adam ehliyetsiz direksiyona geçiyor. Bir aileyi mahvediyor. Onlar
yaşama mücadelesi veriyor, bey efendi serbest. Yaziklar olsun.
Devlet adalet dağıtacak hakimler savcılar yetiştirmezse, çocukları
güzel yetiştirecek öğretmenler yetiştirmezse, işinin hakkını verecek doktorlar, komutanlar,
mühendisler, alimler yetiştirmezse vatandaş ne yapabilir.
Bu ülkede bütün problem sistemdedir
***
979. Deccal dönemi yapacağı tahribatı yaptı ve kemale erdi. Kemal zevalin de
başlangıcıdır aynı zamanda. Evet, tahribat artarak devam edecek ancak
dönem olarakta deccaliyet zevale dönmüş, inişe geçmiştir.(2014) Bu, aynı zamanda
yeni bir dönemin de başlangıcıdır. Müslümanların ilerlemeye
başladığı günlerdeyiz.
***
980. Eğer "İnsanların binde biri cehenneme gidecek" denseydi uykularımızın
kaçması gerekirdi. Halbuki insanların binde 999'u cehenneme gidecek
deniyor. Ve bizler geceleri horul horul uyuyabiliyoruz. Bu inanılacak
gibi değil.. Bu nasıl oluyor?
***
981. Sen dosdoğru bir adam ol. Görünüşe aldanma! Bu dünyada sadece doğru olanlar ayakta kalmaktadır.
***
982.
İnsan genel olarak elinda bulunan nimetleri fark edip kıymetini
bilemez. Dolayısıyla onlar için şükür de edemez. Ancak bir nimeti
kaybederse o zaman o
nimeti fark eder ve onu kaybettiği için üzülür.
Kaybettiği zaman en
fazla üzülüceği nimet ise yaşıyor olma, yaşamak, hayat nimetidir. İnsan
hiç ummadığı bir zamanda Azrail as'ı karşısında görüp te o "Haydi.. " dediği zaman öyle bir şok yaşar ki tahmin bile edilemez.
***
983. -Decclin peşinden gidecekler...
-Bu nasıl olacak?
-Gayet basit...
Deccal kadınların açılıp saçılmsını emredecek; onlar da açılıp saçılacaklar.
Deccal zinayı serbest edecek; onlar da zina edecekler...
Deccal içkiyi serbest edecek, onlar da içecekler.
Deccal miras şu şekilde paylaşılacak diyecek; onlar da öyle paylaşacaklar, ve hakeza...
İzinden gitmek işte böyle olacak!
Bak bakalım... Sen de böyle birinin peşinden gidiyor olmayasın sakın!
***
984. Bu dünyada herşey yavaş yavaş değişir gider amma ölüm gerçeği hiç değişmez! Öyleyse ölüm için hazırlan.
***
985.
Anne karnındaki çocuğun gözü kulağı eli ayağı hatta akciğerleri vardır.
Fakat bunlar o çocuğa orada kullanması için değil, gideceği alemde
lazım olduğu için verilmiştir. Eğer faraza o bebek o cihazları orada
kullanmaya kalksa hem gereksizdir, hem zararlı. Üstelik gideceği alemde
lazım olacak cihazların da bozmuş olur.
Aynen
bunun gibi, biz insanlara da bu dünya hayatında öyle cihazlar
verilmiştir ki onlar bu dünya için değildir. Eğer insan onları burada
kullanmaya kalksa hem uygun olmaz hem de zararlı olur.
Mesela,
Geleceğinden endişe etmek ve bunu gidermek isteği insanda vardır.
Halbuki geleceğini garantiye almak bu dünyada mümkün değildir. Zira
netice bellidir. Buna rağmen eğer insan bu duygusunu bu dünya için
kullanırsa geleceğini garantiye almak için hayatını sigortalatır, evini
eşyasını sigortalatır. İlerisini garanti altına almak için evler alır,
para biriktirir ve hakeza. Bununla da yetinmez bu defa çoluk çocuğunun
geleceğini garantiye alacağım diye çırpınmaya başlar. Halbuki ne
kendisinin ne de çocuklarının geleceğini garantiye alması mümkün
değildir. Zira kimsenin bir gün sonraya çıkmaya garantisi yoktur. Ne
var ki işte bu duygu böyle bu dünya için kulanılırsa kişinin pek çok
yanlış iş yapmasına ve bütün rahatını kaybetmesine, üstelikte haram
helal demeden hareket edeceğinden ahiretini de mahvetmesine sebep olur.
Diğer duygularda buna ilave edilirse bu kişiler dünyalarını mahvettikleri gibi ahiretlerini de kaybederler.
Mesela,
şefkat duygusu "Aman evladım cehenneme azaplara gitmesin" diye evladına
şefkat edip çocuğunun farzları yapmasına ve haramlardan kaçmasına
teşvik etmesi için özellikle anneye verilmiştir. Anne böyle yaparsa hem
şefkatini doğru yerde kullanmış olur hem de böyle davrananlar hem
dünyada hem de ahirette rahat ederler. Amma bu şefkat duygusu dünya için
kullanılırsa "Aman evladım oruç tutma zayıfsın, sonra tutarsın, namazı
sonra kılarsın" demeye başlar ve haram helal demeden evladının rahat
etmesini beklediği işlere sevk eder. Bu çocuk bu şekilde pek çok yanlış
işleri yapar farzları da yapmayacağından dünyada perişan olmaktan
kurtulamadığı gibi ahiretini de perişan eder.
Kuvvetli
inad etmek, hırs, muhabbet, ebedi yaşamak hissi gibi duygular da
bunlara ilave edilirse bu duyguları dünya için kullanmak kişinin pek çok
yanlış işler yapmasına, kötü ahlaklı olmasına ve ahirette de perişan
olmasına sebep olur. Amma bu duyguların az bir kısmı dünya işleri için
kuvvetli olan kısmı ahiret işleri için kullanılırsa kişinin hem ebedi
hayatı kazanmasına hem de bu dünyada rahat etmesine ve istikametli
davranmasına sebep olur.
***
986.
Hayat demek hareket demektir. Hareketi terk eden hayat sahnesinden
düşer. Binilmeyen arabanın paslanması, oturulmayan evin harabeye
dönmesi, hareketsiz olan insanlarda pek çok hastalıkların ortaya çıkması
bundandır.
Hareket
ne kadar kuvvetli ise hayat mertebesi de o kadar yüksek demektir. Bir
genç ile bir yaşlıyı kıyas edebilirsiniz. Birisi hayata yakın diğeri
ölüme yakındır.
En
yüksek hayat mertebesi Cenab-ı Hak'a aittir. Bunun delili ise O'nun
hayatının tezahürü olan bu akıl almaz kâinattaki akıl almaz faaliyettir.
***
987.
İnsan kendi malına ve kendi işlerine kimseyi karıştırmıyor, karışan
olursa da şiddetle ona karşı geliyor ve ona hiddet ediyor. Amma aynı
insan her meselede Cenab-ı Hakk'ın mülküne ve idaresine karışıyor. Kendi
işine karışılınca hiddete gelen bu insan mülküne ve idaresine
karışıldığı zaman Cenab-ı Hakk'ın da hiddete geleceğini düşünmüyor.
Allah'ın mülküne ve idaresine karışmak haddi aşmaktır. Senin bu mülkte
bir ortaklığın mı var ki karışıyorsun. Ortaklığın olmadığına göre asla
bu mülke ve idareye karışamazsın. O mülkünde istediği gibi tasarruf
eder, sana ne? Sana düşen haddini bilmektir. Haddini bilmek O'nun
mülküne ve idaresine karışmamak, ancak sana verdiği vazifeleri
yapmaktır. Bak sana "Din yalnız Allah'ın oluncaya kadar cihad et" diyor.
Halbuki bugün Allah'ın emir ve yasakları senin ülkende dahi
uygulanmıyor. Amma bu senin umurunda bile değil. O mülkünde istediği
gibi tasarruf etmekle beraber kullarına da istediği şeyi emreder ve
istediği şeyi de yasaklar. Mesela; içki içmeyi yasaklar. Sen bu konuda
fikir yürütemezsin. Ancak bu yasağa uyar ve bu yasağı uygularsın.
Kadınlara örtünmelerini emreder. Sen bunu tartışamazsın. Ancak örtünür
ve açık saçık gezilmesine karşı gelirsin. Ve hakeza.. Yoksa gerçekten
haddini aşmış olursun. Haddi aşanlar için ise bak Rabbiniz Kur'an-ı Kerim'de ne buyuruyor:
"İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz"
"Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle
cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır."
"Haddi aşanları ise helak ettik."
"Haddi aşan bir topluluk oldunuz diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?"
"Onlar
şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine
çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş
taşlar yağdırmak için gönderildik."
***
988.
Kâfirleri nefis mahvetmektedir. Çünkü, kâfirlerin hayatı nefislerinin
istediği gibi yaşamak şeklindedir. Kâfirlerin nefislerine "dur" diyecek
Allah'ın emir ve yasaklarına uymak diye bir şey de hayatlarında
olmadığından perişan durumdadırlar. İnsanlık dediğimiz güzel hareketler
ise nefse zor geldiğinden onların hayatlarında insanlık ta bulunmaz.
Hayatları sıkıntılar ve manen karanlıklar içinde geçmektedir. Bu yüzden
en çok stress, bunalım ve intihar bu kâfirlerin ülkelerinde olmaktadır.
***
989. Elinizden geleni yaptığınız halde bir problem çözülmüyorsa, bu şahsî bir problem de olabilir dünya çapında bir problem de, yapacağınız son bir şey kalmıştır: Sabretmek...
***
990. İnsanların Deccal'ı sevmeleri ve onun peşinden gitmelerinin sebebi; Deccal insanlara canlarının istediği, nefislerinin arzu ettiği bir hayat getirmesindendir. Deccal dinde yasak olan şeyleri serbest ederek tam nefsin istediği bir hayat getirmiştir.
Mesela; kırk civarında erkek çalar, bir kadın bütün güzelliklerini sergileyerek onların önünde şarkılar söyler, binlerce erkek te seyreder. Bu, elbette bütün nefislerin hoşuna giden arzu ettikleri birşeydir.
Kadınlar
fıtraten güzelliklerini sergilemeyi, erkekler de bunları seyretmeyi
severler. Deccal kadınlara istedikleri gibi giyinme ve şimdi olduğu gibi
çıplak gezebileceklerini söyler ve o ortamı hazırlar. Dolayısıyla
nefsani hayat peşinde olan bütün erkek ve kadınlar tarafından Deccal sevilir.
Deccal mesela, Allah'ın emri olan hırsızın elinin kesilmesini kaldırır. Dolayısıyla hırsızlar tarafından çok memnuniyetle karşılanır.
Mirasta
kadına bir, erkeğe iki olan Allah'ın hükmünü kaldırır. Böylece toplumun
yarısını meydana getiren kadınların büyük çoğunluğu tarafından tasvip
görür.
Allah'ın emri olan namaz oruç gibi farzları ise "İsteyen yapar" diyerek güya bunları yapmak istemeyenleri kurtarır ve bu kesim tarafından takdir edilir.
Bir erkeğin Allah'ın müsaade etmesi ile birden fazla evlenme hakkını yasaklayarak güya kadınlara büyük iyilik yapar. Dolayısıyla kadınlar tarafından memnuniyetle karşılanır.
Daha sonra ise zinayı serbest ederek fuhuşhaneler açar ve zina yapmak isteyen erkekleri memnun eder.
Erkeğin boşama hakkını elinden alarak ve kadınlara Allah'ın vermediği nice güya haklar vererek kadınları memnun eder ve hakeza...
İçki içmeyi serbest etmesi, faizi serbest etmesi gibi yaptığı diğer icraatları da dikkate alınırsa Deccalın, deccaliyetin ve şimdiki yaşadığımız hayatın nasıl bir hayat olduğu anlaşılır.
Dolayısıyla bu icraatlar karşısında toplum ikiye bölünür. Nefsani hayatı isteyip islamî hayat tarzını istemeyenler deccalı tasvip ederler ve onun peşinden giderler.
İslamî hayat yaşayan ve yaşanması gerektiğini savunan kesim ise bunlara karşı gelir ve bu kötülüklerin önlenmesi için gayret ederler.
***
991. İnsan bir film seyrederken adeta filmin içine girer ve onlarla beraber olayları yaşar ve yanı başında olup bitenlerden haberi olmaz.
Aynen böyle de; hakiki film olan hayata ait olaylara
da bakarken ve olaylar ile ilgilenirken insan kendini unutmamalıdır.
Yoksa beklemediği bir anda ölüm gelip te "Haydi ahirete.." denirse vazifelerini yapmamış olmaktan dolayı çok pişman olur. Bununla beraber o kişi öldükten sonra da o olaylar hiç bir şey olmamış gibi devam edip gider.
***
992. İnsanı yaratan Allah cc erkeği kadın üzerine hakim yaratmıştır. Nisa 4. Dolayısıyla erkek kadına hükmeder, onu idare eder, hanımının gerek güzellik gerek diğer kadınlık özelliklerinden başkasını istifade ettirmez. Allah'ın kendisine verdiği kıskançlık özelliği ile hanımından başkasının istifadesine bırakmaz.
Ancak erkek gayr-ı meşru yola giderse o yolda gittiği kadına hükmedemez. Belki o kötü kadın onun gibi kaç erkeğe hükmeder.
Kısaca meşru yolda erkek kadına hükmeder, gayr-ı meşru yolda kadın erkeğe hükmeder.
Dolayısıyla bugün dünyada pek çok ülkede kadınların hükmetmeye başlaması bundandır. Gayr-ı meşru yol almış başını gidiyor.
***
993. Meşru dairedeki kadın ile gayr-ı meşru dairedeki kadın tamamen birbirinden farklıdır.
Maşru
dairedeki kadın Allah'ın emrine uyarak tesettür eder, güzelliğini açıp
saçıp diğer erkeklere göstermez, yabancı erkeklerin önüne çıkıp şarkı
türkü söylemez ve kendisinden ne şekilde olursa olsun başka erkeklerin
istifadesine bırakmaz ve kendisini sadece kocasına tahsis eder.
Gayr-ı meşru dairedeki kadın ise açık saçık gezerek diğer erkeklerin önünde güzelliğini sergiler, en güzel elbiselerini giyer ve milyonlarca erkeğin önünde şarkılar türküler söyler, rol icabı diyerek yabancı erkekler ile her türlü gayr-ı meşru işleri yapar ve milyonlarca erkeğe seyrettirir, hatta ne kadar erkek seyrederse o kadar memnun olur. Kendisine nikah düşen erkeklerle tatlı sohbetler eder ve hakeza..
Demek
bir kadın bütün kadınlık özelliklerini kocasına tahsis eder ve başka
erkeklerin istifadesine engel olursa meşru yoldadır. Kendisinden ne
şekilde olursa olsun başka erkekleri istifade ettirirse bu kadın gayr-ı meşru yoldadır. Elbette sadece saçını başını açıp gezen kadınla fuhuş yapan kadın bir olmaz. Cezaları da farklı olur.
***
994. Gece ve gündüz birbirine zıttır amma gün ikisinden meydana gelir.
Bir filmde bile senaryoya illa kötüler de konur. Öyle olmazsa o film film olmaz. Hayatta aynen böyledir. Zıtlar karşı karşıya getirilmiştir. Başka türlü hayat olmaz. İşte bu yüzden bu hayatta iyiler vardır kötüler vardır, sıcak vardır soğuk vardır, yaz vardır kış vardır. Zenginler vardır fakirler vardır. Dostlar vardır düşmanlar vardır, Melekler vardır şeytanlar vardır. Kâfirler vardır müminler vardır.
İşte hayat bu zıtların birbirleri ile mücadele etmesi, bazen birinin, bazen diğerinin galip gelmesi şeklide devam eder ve bu hayat hayat olur ve netice verir ve kemâlini bulur.
Eğer zıtlardan biri yok edilse diğeri de yok olur. Bir takımın rakibi olmazsa kendisi de değerini kaybeder. Onun değeri rakibi ile mücade ederken ortaya çıkar.
Peygamberlerin karşısına çıkan kuvvetli düşmanların olması da bundandır. Biri diğerinin varlık sebebidir. İbrahim as'ın karşısında Nemrud'un olması, Musa as'ın karşısında Firavun, Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm'ın karşısında Ebu Cehil ve pek çok kâfir, Bediüzzaman Hz.lerinin karşısında süfyan, Deccalin karşısında Mehdi-i azam ve İsa as'ın olması bundandır.
Dolayısla herkesin karşısında kendine göre mücadele edeceği bir rakibi vardır. O onun varlık sebebidir. Öyleyse kişi ondan şikâyet etmemelidir. Yapacağı şey onunla iyi bir mücadele vererek kemâlini bulmaya bakmalıdır.
***
995. Çocuk yürümeye çalışırken elinden tutulur; yürüyebilsin diye,
Bizim toplumda koşana çelme takılır; düşsün diye!
***
996. Vali gibi bir dostunuz olsa onunla beraber onun makamına rahatça çıkar ve bir engelle de karşılaşmazsınız. Üstelik o makamda ikram ve hürmet görürsünüz. Amma eğer öyle bir dostunuz
olmazsa o makama çıkabilmeniz için yıllarca çalışmanız ve eğitim
görmeniz gerekir. Neticede bu makama çıkmak ya mümkün olur yada olmaz.
Aynen öyle de;
Manevi makamlarda bir dostunuz olursa veya öyle bir makam sahibi bir
zattan ders alırsanız o makamlarda onunla beraber rahatça gezersiniz.
Daha sonra ise seni o makamlarda görmeye alışacaklarından daha sonra yalnız iken de o makamlara çıkabilirsiniz. Yoksa o makamlara ya hiç çıkamazsınız yada çıkmak için çok zaman çalışmanız gerekir.
Aynen bunun gibi, Peygamberimiz'in sav sohbetinde bulunan sahabeler bir anda o feyze kapılıp o yüksek makamlara çıktılar. Bu sohbete mazhar olamayanlar ise o makamlara bir daha ulaşamadılar. İşte bunun için "sahabeye yetişilemez" veya "sahabeye yetişmek için hakiki sahabe olmak lazımdır" denmiştir.
***
997. "Dünyayı terk et" dedikleri zaman nefis hesabına dünyayı terk etmen gerektiğini; "Ahireti terk et" dedikleri
zaman da nefis hesabına ahireti terk etmen gerektiğini anlamalısın.
Yoksa dünyadan tamamen el etek çekmek yoktur. İstersen peygamberimiz'in
sav hayatına bakabilirsin. Doğru olan O'nun yaptıklarıdır. O'ndan daha
güzel şeyler yapmak ta mümkün değildir. O ise dünyadan el etek çekmemiştir.
***
998. Soru olmazsa cevabın kıymeti olmaz. Aşık olmazsa maşukun kıymeti olmaz.
Açlık olmasa yiyeceklerin, susuzluk olmasa suyun kıymeti olmaz. Merak
edip öğrenmek isteyen olmazsa alimin kıymeti olmaz. Dert olmasa dermanın
kıymeti olmaz. Öyle ya hastalık olmasa eczanedeki ilaçların ne kıymeti
olabilir?
Sıkıntı olmasa ferahlığın, fakirler olmasa varlığın
kıymeti olmaz. Hatalar olmasa onları örtmenin, günahlar olmasa affın
kıymeti olmaz.
Demek bu eksiklikler o varları kıymetlendiriyor.
Cenab-ı Hak Adem as'ı affedene kadar melekler Cenab-ı hakk'ın affedici
olduğunu bilmiyorlardı.
İşte insan hastalanması ile, acizliği ile,
acıkması ile, susaması ile, kusuru ile hatası ile ve hakeza... Cenab-ı
hakk'ın isimlerinin güzelliğinin görünmesine sebep olur.
Yani insan
hatası ile, kusuru ile, acizliği ile muhtaçlığı ile ve hakeza insan
olur ve vazifesini yapar. Bu yüzden hatasız insan olmaz.
Neden
Cenab-ı Hakk "Eğer siz günah işlememiş bir toplum olsaydınız Allah sizi giderir ve
sizin yerinize günah işleyen bir kavim yaratır ve onların günahlarını
bağışlardı" buyuruyor?
***
999. Kur'an'ı Kerim'in mucizeliği kelimelerinde değil, kelimelerin ifade ettiği manadadır. Bir insan da "oku" diyebilir. O insan bu kelime ile neyi kast ediyorsa bu kelimenin manası da o kadar olur. Amma Allah cc "oku" deyince bu kelimenin manası sonsuz oluyor.
***
1000. Allahuekber
diyerek namaza, huzura çıkan kul Sübahaneke ve Fatiha ile Rabbine hitap
eder. Kul "amin" diyerek sözünü bitirir. Bundan sonra Rabbi kuluna
hitap etmeye başlar. Zira Kur'an'ın neresini kim ve nerede okursa
okusun o anda konuşan hitap eden Cenab-ı Hakk'tır. Bu hakikat
anlaşıldıktan sonra:
Namaz namaz olur,
Namaz mirac olur.
Buna mazhar olan kul,
Halife-i Arz olur.
***
1001. Bir kişi birisini severse bu, her hareketinden ve sözünden belli olur.
Bir adam da birisini sevmezse, bu da her hareketinden ve her sözünden belli olur.
***
1002. Bir adamla ortaklık gibi ciddi bir şey yapacaksan anne-babasının hayır duasını almış mı almamış mı öğren. Yoksa onun işlerinin ters gitmesi sani de etkiler.
***
1003. Bu dünyada yaşayan bir kısım insanlar zamanın çabucak geçmesi için dua ederken bazıları da zamanın hiç geçmemesini hatta durmasını isterler.
Dünya ise ne birine bakarak hızlanır ne de diğerine bakarak yavaşlar. Kendisine verilen emir doğrultusunda bir kararda devam eder gider.
Sen de öyle ol. Etrafındakilerin demesine göre davranışlarını değiştirme. Allah'ın emir ve yasakları doğrultusunda hiç kimseye aldırmadan devam et, git.
***
1004.
İnsan manen terakki ettikçe daha fazla acizliğini, muhtaçlığını, hata,
kusur ve günahlarını görüp anlamaya başlar. Bu hal terakki ettikçe daha
da fazlalaşır. En nihayet insan sanki bir hata, kusur, günah yumağı haline
gelir. Kendine ait hiç kemâlâtı bulunmaz.
Aleme ve kendine baktığı
zaman gördüğü bütün güzellikleri, kemâl ve azameti Rabbine verir;
nefsine baktığı zaman da sadece hata kusur, günah, acizlik ve muhtaçlık
görür. Ve neticede aleme baktığı zaman "sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber, Lailaheillah" gibi zikirleri söylerken nefsine baktığı zaman da "Estağfirullah, Estağfirullah" zikrini çeker. Bu zikir dinimizde "Sübhanallahi vebihamdihi, sübhanallahil azim; vebihamdihi estağfirullah" Veya "Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilaheillallahuvallahuekber, velahavle velaguvvete illabillahil aliyyilazim" şeklinde ifade edilmiştir.
***
1005. Hedef herşeyi düzeltmek olmamalı belki hedef rıza-i ilahiyi kazanmak olmalı. Çünkü Allah dilerse bir dakikada bütün dünyayı düzeltebilir, bütün hastalıklara şifa verebilir, herkesi varlıklı kılabilir veya bolluğa gark edebilir, isterse bütün insanlara hidayet edebilir.
Demek iş bunlarda değil. İş bizim içinde bulunduğumuz ortamda yapmamız
gereken emir ve yasakları yerine getirmek ve vazifemizi yapmaktır. Maksadımız da Rabbimizin rızasını kazanmak olmalıdır.
***
1006. Allah cc bu kâinatı, bu alemi, bu dünyayı senin için yaratmamıştır. Onları kendisi için yaratmıştır. Seni de yaratmıştır ki bu kâinata, bu aleme, bu dünyaya ve içinde yarattıklarına bakarak O'nun nasıl bir kudret sahibi olduğunu göresin, nasıl bir rahmet sahibi olduğunu anlayasın. Güzelliklere bakarak cemalini, mükemmelliklere
bakarak kemâlini görüp seyredesin. Ayrıca bütün mahlukata çektiği
ziyafetlere bakarak nasıl cömert, zengin, nasıl ikram edici olduğunu bilesin. Ayrıca nasıl bir hikmet sahibi olduğunu, adaletini, hayat verdiğini, öldürdüğünü, harika sanatlarına bakarak nasıl mükemmel bir sanatkâr olduğunu ve nasıl hiç bir şeyi unutmadığını ve hakeza anlayasın.
Bütün bunları anladıktan sonra bunları yapmaktaki şuunatına çıkasın ve daha sonra O'nun huzuruna çıkıp bütün isimlerinin tecellisi ile anladığın cemal ve kemâlini "sübhanallah" diyerek, nimetlerini "elhamdülillah" diyerek ve azamet ve kudretini "Allahuekber diyerek ifade edip huzurunda secde edesin ve O'na ibadet edesin.
İşte Allah cc seni bunun için yaratmış ve bu hakikati Kur'an'da şu şekilde ifade etmiştir: "Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" Zariyat 56
Demek Allah cc insanı kendisine düşman olsun diye değil, kendisine meydan okusun, kendisine isyan etsin diye yaratmamıştır.
"İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım (düşman) kesildi?" Yasin 77
***
1007. Bu mülk tamamen Allah'a aittir ve bir zerresi bile hiç bir zaman bir başkasının olmayacaktır. Öyleyse bu mülke sahiplik davası gütme.
Ancak Allah cc mülkünden dilediğini dilediği kadar istifade ettirir. Öyleyse sen de O'nun mülkünden müsaade ettiği kadar ve O'nun izni ve rızası dairesinde istifade et ve şükret. Başkaları ettirdiği istifadelere bakarak nankörlük edip şikâyet etme!
***
1008. İnsan kâfirlerin dediği gibi sınırsız hür olan bir varlık değildir. Bütün insanların seyyidi olan Peygamberimiz sav için ne diyoruz? "Abduhu ve Rasuluhu" Yani O önce kul sonra resuldür.
Bütün
insanlar da öyledir. Yani kul. Kul ne demek? Kul: bütün ihtiyaçları
sahibi tarafından karşılanan, emredileni yapan, yasak edileni yapmayan
köle demektir.
Şimdi kendine bak bakalım, gerçekten Allah'ın kulu musun? Yani O emrediyor yapıyor musun? Yasak ediyor, yapmıyor musun?
Kul
emir ve yasakları sorgulamaz, sadece yapar. Emir ve yasakları
sorgulayan insan değil şeytan olur. Allah'ın emrini ilk sorgulayan,
eleştiren ve emre ilk karşı gelen şeytan olmuştur.
Demek insan hür değil kuldur, köledir. Amma Allah'ın kulu ve kölesi. Allah'a kul ve köle olan ise başkalara kul olmaktan kurtulur,
belki gerçek hürriyeti kazanır. Çünkü Allah'a kul olmayı kabul
etmeyeneler, yani Allah'ın emir ve yasaklarını dinlemeyenler başkalara
kul olmaktan asla kurtulamazlar.
***
1009. Bildim, gördüm ve anladım ki bu kâinat Allah'ın
mülküdür ve O'nun idaresindedir. Bu yüzden son sözüm: "Mülk
senindir, mutasarrıf ta sensin, Allah'ım! Ve şahitlik ederim ki Senden başka
ilah yoktur ve Hz. Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm senin kulun ve resulündür"
"Allah'ım! Beni affet ve benden razı
ol!"
Sadece ben değil bütün inananlar senin
affını bekliyor Allah'ım!
***************************************************
HAYATIN GERÇEKLERİ KİTABIMIZ BU YENİ EKLENEN CÜMLELER İLE BERABER PİYASAYA ÇIKMIŞTIR
PDF olarak telefonunuza indirebilir veya dostlarınıza gönderebilirsiniz
BİR HİKMETLİ SÖZÜ BİR DİN KARDEŞİNE SÖYLEMEK BİR SENE NAFİLE İBADETTEN HAYIRLIDIR.
KİTABIMIZ HİKMETLİ SÖZLERDEN OLUŞMAKTADIR.
Her türlü takdir ve tenkidleriniz için yazar irtibat telefonu:
Selahattin
ALTINTAŞ
0 542 642
40 45
E-Mail.
selahattin.altintas@hotmail.com
***
Yazarın
günümüz olaylarını objektif olarak değerlendirdiği makalelerini okumak için:
www.selahattinkoseyazilari.blogspot.com
***