“Yer yüzünde bir had cezasının tatbiki kırk sabah yağmur
yağmasından hayırlıdır” Ramuz hadisi.
“Bir had cezasının tatbikine engel olan Allah (c.c.)’ın
gadabındadır” Hadis-i şerif.
Demek İslam dini sadece namaz kılıp oruç tutmaktan veya
sadece baş örtüsünden ibaret değilmiş. Dinimizde Allah (c.c.) ve Resulü’nün
tayin ettiği cezalar da varmış. Ve bu had cezalarından birinin tatbik edilmesi
insanlar ve toplum için kırk sabah yağmur yağmasından daha hayırlı imiş.
Dinimizin bu yönünden hiç bahsetmeyenlere yazıklar olsun! Halbuki Cenab-ı Hak
ayet ve hadislere göre hüküm veren mahkemeler olmasını ve müslümanların mahkemelik
meseleleri olduğu zaman bu mahkemelere gitmelerini ve verilen hükümlere içlerinde
bir sıkıntı duymadan kabul etmelerini, aksi takdirde iman etmiş olmayacaklarını
haber vermiştir. Varın bu mahkemelere karşı olanların, veya böyle İslamî
kanunların tatbik edildiği bir dönem gelir diye titreyenlerin halini siz
düşünün!
İşte din düşmanları ekseriyetle namaza, oruca pek
karışmazlar. Amma dinimizin bu kanunlarına, hele bir de tatbik edilmesine
şiddetle karşı çıkarlar. Hatta Allah (c.c.)’ın kanunlarının tatbikini istemeyi
dahi büyük bir suç kabul ederler. Biz de diyoruz ki; bu kanunların tatbikini
istemeyenler, karşı olanlar dinimizin büyük bir bölümüne karşı çıkmış oldukları
unutulmamalıdır..
Halbuki dinimiz bir bütündür. Bir tarafını kabul edip, diğer
tarafını kabul etmeyerek nasıl müslüman olunabilir? Bu işte orta yol yoktur. Ya
olduğu gibi kabul edersin, yada İslam dairesinden çıkar gidersin. Beş vakit
namaz kıldığı halde şeraite karşı olduğunu söyleyenlerin veya onun hükümlerini
beğenmeyenlerin, yüzyıllar öncesinin kanunu bu gün tatbik edilebilir mi diyenlerin
halini siz düşünün. Derhal tevbe edip İslam dairesine girmelidirler.
İşte yıllardır bunu demek istiyorum. Önce, Rabbimiz Kur’an-ı
Kerim’de ne emretmiş ise, Peygamberimiz s.a.v. Allah (c.c.) tarafından ne
getirip bize tebliğ etmiş ise, inanıp kabul edeceğiz. Bu konuda fikir yürütmeyeceğiz.
Ancak hikmetini araştırıp inceleyebiliriz. Farzları yapıp haramlardan
kaçacağız. Dinimiz ne diyor ise, ona taraftar olup aksini savunmayacağız.
Dinimize uymayan bir iş yaptığımız zaman da “ evet, ben bunu yaptım, veya
yapmak zorunda kaldım, veya nefsime, şeytana yenildim, bu dinimize uymuyor,
yanlıştır” diyeceğiz. Hata, kusur ve günahlarımız affı için Allah (c.c.)’a
yalvaracağız.
Dinimizde ki
hükümlerden biri de dinden çıkanlar ile ilgilidir. Bir müslüman dinini terk
edemez. Ederse ona yeniden tebliğ yapılır, İslam’a yeniden dönmesi istenir,
varsa şüpheleri izah edilir. Buna rağmen İslam’a dönmeyi red ederse ona “Mürted”
denilir. İslam’a göre ise mürtedin yaşama hakkı yoktur ve öldürülür.
Şimdi Afganistan’da bir müslüman dinini terk ederek
Hıristiyan olmuş.Az çok şeriata uyan kanunları ile Afgan hükümeti bu şahsı
mahkemeye vermiş. Elbette çıkacak netice belli. Bakıyorsun bütün dünya ayağa
kalkmış. Bu kişi idam edilemezmiş, asırlar öncesinin kanunlarına göre hüküm
verilemezmiş vs. İslam’ın bir hükmünün tatbik edilmemesi için ne gerekiyorsa
yapıyorlar ve yaygara koparıyorlar. Ellerindeki bütün imkanları kullanarak
Allah (c.c.)’ın hükmünün tatbikini engellemeye çalışıyorlar.
Onlar gavurluklarının gereğini yaparken Müslümanlığın gereğini
yapan cılız da olsa bir tek ses yok. “Bu dinimizin bir gereğidir, Allah (c.c.)
ve Resulü nasıl emrediyorsa elbette öyle yapılacaktır. Biz müslümanız,
Müslümanlığın gereği budur.Doğru olan onu tatbik etmektir. Allah (c.c.)’ın
kanunlarını bırakıp Avrupa kâfirlerinin kafalarından yazdıkları kanunlara uymak
kadar aptallık olur mu?” gibi şeyler söyleyen yok. Elimizde bu kadar hakikat
varken onları söylememek, savunmamak nasıl oluyor, hayret!
Burada yeri gelmişken yıllardır “iman ve Kur’an hizmetinde
bulunuyoruz” diyenlere de birkaç sözümüz var.
İman ve Kur’an
hizmeti deyince siz ne anlıyorsunuz acaba? Dinimize, dinimizin hükümlerine bu
kadar aleni, açık açık saldırılacak ve sizden en küçük bir ses çıkmayacak, öyle
mi? Üstelik bu saldırıları yapan Hıristiyanlarla nasıl ederiz de iyi geçiniriz
hesapları yapacaksın, onları memnun edecek şeyleri söyleyecek, onların hoşuna
gitmeyecek şeyleri ise, dinimiz emretse dahi, söylemeyecek ve yapmayacaksın ve bu
da iman ve Kur’an hizmeti olacak, öyle mi? Okuyorsunuz; “hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir” diye. Peki
dinimize yapılan bunca hücumlara karşı en küçük bir ses çıkarmamak nasıl
oluyor? “Her doğru her yerde söylenmez” demeyi biliyorsunuz, amma “ haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır” hadis-i şerifinden haberiniz yok. Üstad
Bediüzzaman Hz.leri o günkü az bir talebesiyle dünyayı titretiyordu. Bediüzzaman
Hz.leri “şeriatın en küçük bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım”
diyordu.
Gelin iş işten geçmeden bu ikazlarımızı dikkate alın ve
Bediüzzaman Hz.leri gibi din düşmanlarının karşısında dim dik ayakta durun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder