22 Mayıs 2013 Çarşamba

Yaratılış gayemiz



Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur. “Cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”
Demek; Rabbimiz bizi ibadet edelim diye yaratmıştır. Öyleyse; ibadet edenler, yaratılış gayelerine uygun hareket eden, akıllı insanlardır. İbadet yapmayanlar ise; yaratılış gayelerinden uzak ve gafil olarak boşu boşuna yaşayan insanlardır.
İbadet yapmak her zaman faziletli ve güzeldir. Ancak, ibadetin her zamankinden daha faziletli olduğu yer ve zamanlar da vardır. Mesela; evde kılınan namazla, camide kılınan namaz bir değildir. Elbette, camide kılınan bir namaz daha faziletli olduğu gibi, daha çok sevap ta kazandırır. Konya’da kılınan bir namazla, Mescid-i Nebevide kılınan bir namaz da, bir değildir. Elbette Kâbe’nin karşısında kılınan bir namaz da, diğer yerlerde kılınan bir namazdan yüz bin kat daha sevaplıdır.
Evet, ibadetin yapıldığı yere göre sevaplar değiştiği gibi, yapıldığı zamana göre de değişmektedir. Mesela; Ramazan ayında yapılan bir ibadetle, diğer aylarda yapılan ibadet bir değildir. Kadir gecesinde yapılan bir ibadetle, Ramazanın diğer gecelerinde yapılan  ibadet de bir değildir. Cum’a günü yapılan bir ibadetle, diğer günlerde yapılan bir ibadet de, bir değildir. Bunların arasında büyük sevap farkları vardır. Sevap nedir diye soracak olursanız; bu dünyada para ne ise, ahirette de sevap odur. Burada nasıl parana göre bir hayat yaşıyorsan, orada da sevabına göre bir hayata kavuşuyorsun. Makam ayrı. Nasıl bir vali, hiç serveti olmasa dahi, makamından dolayı en zenginden daha iyi yaşar. Ahirette de bazı makamlar vardır ki; çalışmakla, ibadetle o makam sahiplerine yetişmek mümkün değildir. Peygamberlik makamı, sahabelerin makamı, şehitlerin makamı gibi.
İbadetlerde bir fark daha var ki; ibadeti yapanın imanının kuvvetine göre, ihlasının derecesine göre, Allah (c.c.)’a yakınlığına göre; mesela Ahmet ile Mehmet’in aynı ibadetten alacakları sevaplar farklıdır. Bu, şu hadisi şerifte açık bir şekilde ifade edilmektedir. Peygamberimiz s.a.v. buyurdular ki: “ Ashabıma söğmeyin. Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altını olsa ve onu Allah (c.c.) yolunda sarf etse, ashabımın verdiği bir avuç hurmaya yetişemez, hatta yarısına bile.”
İşte, çok sevaplar kazandıran Ramazan ayı ve mübarek geceleri geride bıraktıktan sonra, şimdi önümüze ahiretimize çok sevap gönderebileceğimiz yeni bir fırsat daha gelmektedir. Zilhicce’nin ilk on günü! Yani, kurban bayramından önceki dokuz gün ve kurban bayramının birinci günü.
Peygamberimiz s.a.v. bu günlerle ilgili olarak şöyle dedi: “Hiçbir gün yoktur ki; o günde yapılan ameller bu günlerde ( zilhicce’nin ilk on günü) yapılan ameller kadar Allah (c.c.) yanında sevimli olsun.
Sahabeler sordular: “Allah (c.c.) yolunda cihad da mı?”
Allah (c.c.) resulü cevap verdi: “Evet, Allah (c.c.) yolunda cihad da. Ancak; malı ile, canı ile Allah (c.c.) yolunda cihada çıkıp, dönmeyen (şehit olan) müstesna” (İmam-ı Gazali)
İbn-i Abbas R.A.’dan nakledilen bir hadisi şerifte peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlardır. “Tevriye günü (zilhicce’nin sekizinci günü) oruç tutmak bir seneye, arefe günü oruç tutmak iki seneye kefarettir.” Ramuz el Ehadis.
Madem Rabbimiz bizi ibadet için yaratmış; bizler elbette ibadet yapacak ve kulluğumuzu göstereceğiz. Dünya nereye giderse gitsin, merak etmeyin. Zira, şimdiye kadar bu dünyada ne olaylar olmuş, ne zulümler yaşanmıştır. Bu dünyadan kimler gelip, kimler geçmiştir. Bunların içinden hep, Allah (c.c.)’a kulluk edenler kazanmışlardır. Öyleyse; kulluğa devam.
İbadet, kulluk deyince ilk akla gelen; elbette beş vakit namazdır. İlla namaz, namazsız olmaz! Beş vakit namazı kılana Cenab-ı Hak Cennet’i vaad etmiştir. Namazı kılmayanlara böyle bir vaadi yoktur. Namazı kasten terk edenlere çok şiddetli tehditler vardır. Namaz kılmak isteyip te kılamayanlara tavsiyem odur ki; günahlarına tevbe etsinler ve hayatlarındaki haramları çıkarsınlar. Çünkü; insan işlediği günahlar sebebi ile namaza yaklaşamaz. Sizin kendinizi iyi bilmeniz işi değiştirmez.
Beş vakit namazı kılmakla beraber, bahusus büyük günahları terk etmek, şarttır. Ayrıca, diğer farz olan ibadetleri de mutlaka yaptıktan sonra, nafile olarak da; ne kadar çok ibadet yapabilirsek, o kadar iyidir. İşte Zilhicce’nin onuncu günü, kurban bayramının birinci günüdür ki; o gün yapılacak en güzel ibadet, kan akıtmak, yani kurban kesmektir. İmkânı olup ta kurban kesmeyenlere de büyük tehditler vardır. Bu ilk on günde oruç tutmak çok faziletli olduğu gibi, arefe günü daha da faziletlidir. Kurban bayramı günü bir şey yemeden namaza gitmek ve kurbanın eti hazır oluncaya kadar bir şey yememek sünnettir.
Kim ne yaparsa yapsın! Biz ahiretimiz için çalışalım, yaratılış gayemize uygun olarak ibadet yapalım ve bu maksatla Zilhicce ayının ilk on günü fırsatını değerlendirelim, inşallah.
……………………………

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder