Dinimizde bu ölçü çok
önemlidir. Mü’minin yeri, dinimizdeki tabiri ile “beynel havf ve reca” yani
ümid ve korku arasıdır.
Yani, kişi Allah’ın
rahmetinden hiçbir zaman ümidini kesmeyecek amma, Allah’ın azabından da emin
olmayacak. Mü’min ne kadar ibadet yaparsa yapsın, ne kadar iyilikte bulunursa
bulunsun kendisinden emin olmayacak, hatta alnını secdeye koysa, haram nedir
bilmese ve son nefesine kadar ibadetle meşgul olsa, gene de emin olamaz. Çünkü,
yarın kıyamet günü dağlar gibi ibadetle gelip te cehenneme gönderilecek
insanlar olacaktır. Ehl-i bid’a’nın hiçbir ibadetinin kabul edilmediği
hadislerle sabittir. Kendini beğenen kişilerin de ibadetlerine zerre kadar
değer verilmeyecektir. Dolayısıyla bizler yaptığımız ibadetin kabul olunup
olunmadığını bilemeyiz. Kabul olunsa bile, Allah’ın rahmeti olmadıkça bu
ibadetler bizi cennete götürmeye yetmez. Peygamberimiz (sav) hiçbir kimsenin
ibadeti ile cennete gidemeyeceğini, ancak Allah’ın rahmeti ile cennete
gideceğini, kendisinin dahi böyle olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla
ibadetlerine güvenmek, onlar ile kurtulacağını sanmak yanlıştır. Biz
ibadetlerimizi Rabbimizin rızasını kazanmak için yaparız. Elbette O’nun rızası
ibadet ve güzel amellerle kazanılır. Cennete gidebilmemiz, cehennem azabından
kurtulmamız O’nun rızasına bağlıdır. O’nun rızası da iman etmeye ve salih amel
işlemeye bağlıdır. İsyan ederek herhalde rızası kazanılmaz.
Evet, ibadet yapanlar
kendilerine güvenmeyecekler, kendilerini garantide görmeyecekler. Bir de isyan
yollarında gidenler var. Onlar da ümidlerini kesmeyecekler. Allah’ın
rahmetinden ümid kesmek en büyük günahlardandır. O’nun rahmeti her şeyi
kuşatmıştır. İsterse bütün kullarının bütün günahlarını bir anda affedebilir.
Nerde kaldı ki bir mü’minin günahı.
Demek kişi her ne kadar
günahkâr olursa olsun Allah’tan ümidini kesmeyecek, her ne kadar ibadet yaparsa
yapsın kendini garantide görmeyecektir.
Hatta cenab-ı Hak bir kudsi
hadiste bir kulda iki korku ve iki emniyeti toplamayacağını bildirmiştir. Bir
kul ki dünyada Allah’tan kormuş ise o, ahirette korkmayacak, bir kul da dünyada
korkmamış, kendine güvenmiş ise onu da mutlaka ahirette korkutacaktır. Kısaca
dünyada korkanlar ahirette korkmayacak, dünyada korkmayanlar da ahirette
korkacaklardır.
Bu yüzden kesinlikle
kendimizi beğenmeyelim, kimseyi de hor ve hakir görmeyelim. Hatta, her ne halde
olursa olsun hiç kimseyi ayıplamayalım. Yarın onlar tövbe edip düzelirler de,
bakarsın, Allah korusun, bizler o yanlış işlere girebiliriz. Dünyada bu
anlattıklarımızın örnekleri pek çoktur.
Öyleyse bilelim ki garanti
yoktur. Her sene hacca da gitsen, sabahlara kadar ibadette yapsan, her gün oruç
ta tutsan garanti olmaz. Kişi ömrünü putlara taparak ta geçirse, her gün içki
içip zinada etse gene ümidsizlik te yoktur. Çünkü tövbe kapısı açıktır. Kişi
ruhunu teslim etmedikçe ümid kesilmez, tövbe edebilir, dönüş yapabilir. Bir tek
söz de kişiyi cehennemin ortasına vardırabilir.
Yapılacak iş iman edip Salih
amel işleyerek ve haramlardan uzak durarak rabbimizin rızasını kazanmaya
çalışmak, böylece umduğumuza nail, korktuğumuzdan emin olmaya bakmaktır.
Elbette itaat yolu cennet yoludur, ve isyan yolu da cehennem yoludur.
Aman, dikkat!
….
GÜNÜN SÖZÜ: “İnsanları
canlandıran ümid, öldüren ise ye’s (ümidsizlik) tir”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder