Mü'min ve Müslümanlara göre Adem
a.s. zamanından beri ve kıyamet gününe kadar dünyada insanlar iki gruptur. Yani
bugüne kadar insanlar iki grup olarak gelmişler ve kıyamete kadar da iki grup olarak
devam edeceklerdir. Ta ki kıyamet günü “vemtezül yevme eyyuhel mücrimun ( ey
mücrimler! Bugün ayrılın)yasin suresi” hitabı gelene kadar bu iki grup karışık
olarak bulunmaya devam edecektir. Bu hitap geldikten sonra iki grup
birbirlerinden ayrılacaklar ve herkes dünyada yaptıklarının karşılığı olarak
hak ettiği yere gidecektir.
Birinci grup hak yolda giden gruptur ki; lider ve önderleri
başta Peygamberimiz (s.a.v.) olmak üzere bütün peygamberlerdir (aleyhimusselam).
Peygamberlerin getirdiklerini kabul eden, onlara tabi olan, onların tarif
ettiği tarzda inanan ve hayatlarını buna göre sürdüren gruptur ki; hidayet ehli
olan, hak yolda olan, doğru yolda olan grup bu gruptur. Gerçi herkes kendisinin
doğru yolda gittiğini sanır amma gerçek öyle değildir. Kim ki Kur’an a ve
Peygamberimiz (s.a.v.) in sünnetine uygun hareket ediyorsa o doğru yoldadır. İşte
Kur’an’ın ve Peygamberimiz (s.a.v.) in tarif ettiği tarzda inanan ve ona
göre yaşamaya çalışanlar kurtulacak
olanlardır, doğru yolda olanlardır, ehli hak ve hidayette olanlardır.
İkinci grup ise; kısaca
peygamberlerin karşısında yer alan grupların tamamıdır. Çeşitleri ne kadar çok olursa olsun. Onların hepsi dalalet
grubudur, dallin grubudur, batıl olan gruplardır.
Onlar daima ehli hak ile mücadele
halindedirler. Nefislerinin istediği gibi bir hayat sürerler. Hayvan gibi yer,
içer ve keyf ederler. İslamiyet ve Müslümanlarla uğraşmaktan asla vaz geçmezler
ve vicdanlarını susturabilmek için “biz de müslümanız” demekten de geri
kalmazlar. Bunlar hakiki müslümanın kendileri olduklarını sanırlar. İslam’ı
olduğu gibi kabul eden, yaşamak isteyen ve yaşanmasını isteyenleri ise radikal,
aşırı uç, veya kökten dinci gibi sözlerle karalamaya çalışırlar.
Kısaca ehli iman ve islama göre
grup ikidir; birisi peygamberlere tabi olan ve onların yolundan gidenler,
diğeri de bu grubun karşısında olanlar.
Bu peygamberlerin karşısında olan
ve Müslümanları terörist ilan eden gruba göre ise insanların pek çok grubu vardır
ve bu gruplara göre insanları bölüp parçalarlar ve birbirlerine düşman edip
mücadele ettirirler. Ve bu şekilde saltanat sürerler.
Mesela; ırklarına göre insanları
ayırmak onların en çok yaptıkları iştir. Dolayısıyla ırkçılık onların
vazgeçemedikleri bir hastalıktır. Aynı ırkta olanları ve aynı ülke de
yaşayanları ise daha değişik bir şekilde bölerler. Siyasi partiler bu konuda
başı çeker. Herkes tabi olduğu partiye göre bir grup oluşturur. İcabında başka
partiden olan akrabalarla akrabalık ilişkileri bile kesilir. Cinayetler
işlenir, insanlar sağcı-solcu diye ayrılır ve birbirleriyle mücadele ettirilir.
İki grupta memleketini sevdiği için vurmaktadır. Maksatları memleketi
kurtarmaktır. Hiç olmazsa futbol takımlarına göre insanları bölerler. Bu
takımın diğer takımdan ne farkı varda bu takımı tutuyor kendiside bilmez. Karşı
takımı tutanlar neredeyse düşmandırlar. Maça giderken götürülen bıçaklar,
sopalar ve çıkan kavgalar ve alınan güvenlik tedbirleri buna şahittir.
Bu ve bunun gibi sun-i yollarla
insanlar kamplara bölünür ve boşu boşuna neticesiz bir yolda mücadele
ettirilirler. Parsayı ise kendileri toplarlar.
İşte peygamberlerin yoluna
gitmeyen insanlar bu mücadelelerin arasında bocalayarak yaşarlar belki de
dünyaya dahi niye geldiklerini anlıyamadan göçerler giderler.
Allah (c.c.) a itaat etmemenin Peygamberimiz
(s.a.v.) dinlememenin cezasını bu
dünyada çektikleri gibi ahirette de çekmeye devam ederler.
Dikkat edin kendimizi iyi bilmek
bizi iyi etmez. Kim Allah (c.c.) a ve Resulüne (s.a.v.) itaat ediyorsa o
iyidir. İtaatte kafaya göre olmaz. Ehli sünnet ve cemaatin tarif ettiği gibi inanmak
ve amel etmek gerekir. Bu hadisi şerifi de kulaklarımıza küpe etmeliyiz.
“İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder