22 Mayıs 2013 Çarşamba

Gıybet bir toplumu çökertir!..




Binlerce kişinin yaşadığı bir kasabanın bu gıybet yüzünden nasılda çöktüğüne şahit olmuş birisiyim.
Hepimiz biliriz ki, hatasız, kusursuz insan olmaz. Hiç birimiz dört dörtlük değiliz. Değiliz amma illa da başkaların kusurunu aramaktan ve onları gıybet etmekten vazgeçmeyiz.
Gıybet: Hatasız ve kusursuz olmayan bu insanların hata, kusur ve günahlarını konuşmak ve onları ortaya dökmektir.
Bu yüzden dinimiz, insanların bu, hata, kusur ve günah olan işlerini konuşmamızı, onlardan bahsetmemizi yasaklamıştır. Bahsedersek ne olur? Önce Kur’an’da Rabbimizin yasakladığı bir günahı işlemiş oluruz. Cezası da yarın ahirette o gıybetini ettiğin kişinin eti önüne getirilir ve ‘Ye’ denir. Elbette ikrah edersin amma ‘dünyada iken onun etini yemiştin’ denir.
Gıybet ettiğiniz kişiyi bir müddet sonra gördüğünüzde neler hissediyorsunuz? Hiç dikkat ettiniz mi? O kişinin gözünüzde hiç değeri kalmamış oluyor ve siz, onu görmek ve konuşmak dahi istemiyorsunuz. Ondan yüz çeviriyorsunuz. Çünkü, onun kötü işlerini öğrendiniz. Kötü işlerini bildiğiniz birisine nasıl iyi davranacaksınız ki…(Umarım bugün insanlarımızın birbirlerine niçin soğuk davrandıkları anlaşılmıştır.)
Dolayısıyla gıybetini yaptığınız o kişinin toplumda değeri kalmamış oluyor. Tabii ki Allah’ın günleri çok. Bu gıybet hastalığına tutulanlar bugün onu, yarın seni, öbür gün bir başkasını derken toplumda gıybeti yapılmadık adam kalmaz. Neticede herkes birbirinin hata ve kusurlarını öğrendiğinden kimsenin kimseyi görecek gözü kalmaz. Kimsenin kimseye saygı, sevgi ve hürmeti de dolayısıyla kalmaz. Toplumun değeri fertlerin değerinden meydana geldiğinden böyle değeri kalmamış insanlardan meydana gelen bir toplumun da değeri  olmaz. Böyle bir toplumun seviyesi de o derece az olur. Birbirlerini yemekle meşgul olan insanların ve onlardan meydana gelen bir toplumun ne değeri olabilir ki...
Gıybet yapanlar güya o kişiyi kötülerken kendilerinin iyi olduğunu, iyi bir şey yaptıklarını sanırlar. Halbuki bu yaptıkları o kişinin hatalarından çok daha kötüdür. Günümüz insanı kul hakkını sadece bir kişinin malını haksız olarak almak sanır. Halbuki bu gıybet te aynı zamanda kul hakkıdır. Helalleşmeden ondan kurtulmak mümkün değildir.
Hepimiz insanız ve hepimizin kendimize göre hata, kusur ve günahlarımız vardır. Bizden hatasız ve kusursuz olmamız istenmiyor, bu hata ve kusurları örtmemiz, onlardan bahsetmememiz isteniyor, hatta emrediliyor. Sen değil bir kardeşinin hata ve kusurlarını ortaya dökmek; kendi hata ve kusurlarını dahi ortaya dökemezsin. Bu gıybet yapanlar gerçekten toplumda seviyesi çok düşük insanlardır.
Biz insanlar toplu halde yaşamak zorunda olan varlıklarız. Her birimiz yaptığımız işlerle diğer insanların bir ihtiyacını görüyoruz. Güya para kazanmak için çalışıyoruz, amma aslında topluma ait bir vazifeyi yerine getiriyoruz. Herkesin birbirine ihtiyacı var. Bu yüzden toplu yaşıyoruz. Öyleyse birbirimizin kıymetini bilmemiz lazım. Diğer insanlar bizim ihtiyacımızı karşılayan yardımcılarımız gibidir. Düşün bakalım, gece yarısı kalkmış bir fırıncının yaptığı ekmeği kim yiyor ve o fırıncı kime hizmet ediyor. Öyleyse ona engel olmaya çalışmak aslında kendimize zarar vermek değil midir?
Bir araba binlerce parçadan meydana gelir. Hemen her parça önemlidir. Hepsi beraber çalışırlarsa bir araba olurlar. Ve ancak o zaman değerleri olur. Mesela tekerleri olmayan bir araba işe yaramaz, dolayısıyla tekeri olmayan bir arabadaki diğer parçaların da değeri kalmaz. Aynen bunun gibi; bizler, binlerce insan, bir araya gelerek ve farklı bir ihtiyacı görerek güzel bir toplum meydana getiriyoruz. Her fert yaptığı iş itibari ile kıymetlidir. Doktor hastalarımıza bakarken, öğretmen çocuklarımızı yetiştirmektedir. İnşaatçılar oturacağımız evleri yaparken tüccarlar yiyecek, giyecek gibi ihtiyaçlarımızı getirmektedirler. Artık herkesin yaptığı işleri ve bize olan faydalarını düşünün. İşte bizler, bu insanların yaptıkları hizmetler noktasından eğer hata ederlerse onlara yardımcı olup hizmetine devam etmesini sağlayacağımız yerde onu kötüleyerek, hata ve kusurlarını ortaya dökerek değersiz hale getirirsek, zararı neticede bize dokunur, belki o şahıs toplumu terk eder ve onun yaptığı hizmetten mahrum kalırız veya toplumda sevgi, saygı, hürmet ve muhabbet gibi güzel hasletler kalmayacağından o toplumda yaşamanın da tadı kalmaz.
Demek gıybet ederek kendi hayatımızı zehirliyoruz. Hayatı yaşanmaz hale getiriyoruz. Güpgüzel yaşamak varken, üstelik dinimizde de  haram olduğu halde gıybet etmek, ancak akılsız insanların yapacağı kötü bir haslettir.
Yaşanmış bir hadiseyi söylüyorum. Yazımın başında belirttiğim kasabadan birisi şöyle demiş. “Bu kasabadan sabah sekizde bir araba kalkar, birde saat dokuzda. Saat sekizdeki araba ile köyden ayrılan dokuzda ayrılana göre daha kârlıdır.” Gıybet ile o toplumun ne hale geldiğini düşünebiliyor musunuz?
Öyleyse, zararın neresinden dönülse kârdır. İçinde yaşadığımız toplum kaçılacak hale gelmeden gelin bu gıybet işini bırakalım. Hata kusur arayacaksak kendimize bakalım. Başkaların güzel yanlarını da görmeye çalışalım. İnsanların güzel taraflarından bahsedelim de şu toplumumuz güzelleşsin. Bir nevi pislik olan kötülükleri de örtelim ki ortalığı pis kokular sarmasın. Sonra zararı hepimize dokunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder