Binlerce kişinin yaşadığı bir
kasabanın bu gıybet yüzünden nasılda çöktüğüne şahit olmuş birisiyim.
Hepimiz biliriz ki, hatasız,
kusursuz insan olmaz. Hiç birimiz dört dörtlük değiliz. Değiliz amma illa da
başkaların kusurunu aramaktan ve onları gıybet etmekten vazgeçmeyiz.
Gıybet: Hatasız ve kusursuz
olmayan bu insanların hata, kusur ve günahlarını konuşmak ve onları ortaya
dökmektir.
Bu yüzden dinimiz, insanların
bu, hata, kusur ve günah olan işlerini konuşmamızı, onlardan bahsetmemizi
yasaklamıştır. Bahsedersek ne olur? Önce Kur’an’da Rabbimizin yasakladığı bir
günahı işlemiş oluruz. Cezası da yarın ahirette o gıybetini ettiğin kişinin eti
önüne getirilir ve ‘Ye’ denir. Elbette ikrah edersin amma ‘dünyada iken onun
etini yemiştin’ denir.
Gıybet ettiğiniz kişiyi bir
müddet sonra gördüğünüzde neler hissediyorsunuz? Hiç dikkat ettiniz mi? O
kişinin gözünüzde hiç değeri kalmamış oluyor ve siz, onu görmek ve konuşmak dahi
istemiyorsunuz. Ondan yüz çeviriyorsunuz. Çünkü, onun kötü işlerini öğrendiniz.
Kötü işlerini bildiğiniz birisine nasıl iyi davranacaksınız ki…(Umarım bugün
insanlarımızın birbirlerine niçin soğuk davrandıkları anlaşılmıştır.)
Dolayısıyla gıybetini
yaptığınız o kişinin toplumda değeri kalmamış oluyor. Tabii ki Allah’ın günleri
çok. Bu gıybet hastalığına tutulanlar bugün onu, yarın seni, öbür gün bir
başkasını derken toplumda gıybeti yapılmadık adam kalmaz. Neticede herkes
birbirinin hata ve kusurlarını öğrendiğinden kimsenin kimseyi görecek gözü
kalmaz. Kimsenin kimseye saygı, sevgi ve hürmeti de dolayısıyla kalmaz.
Toplumun değeri fertlerin değerinden meydana geldiğinden böyle değeri kalmamış
insanlardan meydana gelen bir toplumun da değeri olmaz. Böyle bir toplumun seviyesi de o
derece az olur. Birbirlerini yemekle meşgul olan insanların ve onlardan meydana
gelen bir toplumun ne değeri olabilir ki...
Gıybet yapanlar güya o kişiyi
kötülerken kendilerinin iyi olduğunu, iyi bir şey yaptıklarını sanırlar.
Halbuki bu yaptıkları o kişinin hatalarından çok daha kötüdür. Günümüz insanı
kul hakkını sadece bir kişinin malını haksız olarak almak sanır. Halbuki bu
gıybet te aynı zamanda kul hakkıdır. Helalleşmeden ondan kurtulmak mümkün
değildir.
Hepimiz insanız ve hepimizin
kendimize göre hata, kusur ve günahlarımız vardır. Bizden hatasız ve kusursuz
olmamız istenmiyor, bu hata ve kusurları örtmemiz, onlardan bahsetmememiz
isteniyor, hatta emrediliyor. Sen değil bir kardeşinin hata ve kusurlarını
ortaya dökmek; kendi hata ve kusurlarını dahi ortaya dökemezsin. Bu gıybet
yapanlar gerçekten toplumda seviyesi çok düşük insanlardır.
Biz insanlar toplu halde
yaşamak zorunda olan varlıklarız. Her birimiz yaptığımız işlerle diğer
insanların bir ihtiyacını görüyoruz. Güya para kazanmak için çalışıyoruz, amma
aslında topluma ait bir vazifeyi yerine getiriyoruz. Herkesin birbirine
ihtiyacı var. Bu yüzden toplu yaşıyoruz. Öyleyse birbirimizin kıymetini
bilmemiz lazım. Diğer insanlar bizim ihtiyacımızı karşılayan yardımcılarımız
gibidir. Düşün bakalım, gece yarısı kalkmış bir fırıncının yaptığı ekmeği kim
yiyor ve o fırıncı kime hizmet ediyor. Öyleyse ona engel olmaya çalışmak
aslında kendimize zarar vermek değil midir?
Bir araba binlerce parçadan
meydana gelir. Hemen her parça önemlidir. Hepsi beraber çalışırlarsa bir araba
olurlar. Ve ancak o zaman değerleri olur. Mesela tekerleri olmayan bir araba
işe yaramaz, dolayısıyla tekeri olmayan bir arabadaki diğer parçaların da
değeri kalmaz. Aynen bunun gibi; bizler, binlerce insan, bir araya gelerek ve
farklı bir ihtiyacı görerek güzel bir toplum meydana getiriyoruz. Her fert
yaptığı iş itibari ile kıymetlidir. Doktor hastalarımıza bakarken, öğretmen
çocuklarımızı yetiştirmektedir. İnşaatçılar oturacağımız evleri yaparken
tüccarlar yiyecek, giyecek gibi ihtiyaçlarımızı getirmektedirler. Artık
herkesin yaptığı işleri ve bize olan faydalarını düşünün. İşte bizler, bu
insanların yaptıkları hizmetler noktasından eğer hata ederlerse onlara yardımcı
olup hizmetine devam etmesini sağlayacağımız yerde onu kötüleyerek, hata ve
kusurlarını ortaya dökerek değersiz hale getirirsek, zararı neticede bize
dokunur, belki o şahıs toplumu terk eder ve onun yaptığı hizmetten mahrum
kalırız veya toplumda sevgi, saygı, hürmet ve muhabbet gibi güzel hasletler
kalmayacağından o toplumda yaşamanın da tadı kalmaz.
Demek gıybet ederek kendi
hayatımızı zehirliyoruz. Hayatı yaşanmaz hale getiriyoruz. Güpgüzel yaşamak varken,
üstelik dinimizde de haram olduğu halde
gıybet etmek, ancak akılsız insanların yapacağı kötü bir haslettir.
Yaşanmış bir hadiseyi
söylüyorum. Yazımın başında belirttiğim kasabadan birisi şöyle demiş. “Bu
kasabadan sabah sekizde bir araba kalkar, birde saat dokuzda. Saat sekizdeki
araba ile köyden ayrılan dokuzda ayrılana göre daha kârlıdır.” Gıybet ile o
toplumun ne hale geldiğini düşünebiliyor musunuz?
Öyleyse, zararın neresinden
dönülse kârdır. İçinde yaşadığımız toplum kaçılacak hale gelmeden gelin bu
gıybet işini bırakalım. Hata kusur arayacaksak kendimize bakalım. Başkaların
güzel yanlarını da görmeye çalışalım. İnsanların güzel taraflarından bahsedelim
de şu toplumumuz güzelleşsin. Bir nevi pislik olan kötülükleri de örtelim ki
ortalığı pis kokular sarmasın. Sonra zararı hepimize dokunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder