İnsan: Halife-i arz ve ahsen-i
takvim sırrına mahzardır
Her çekirdekte kocaman bir
ağaç olma özelliği vardır amma, toprağa her atılan tohum da kocaman, meyveli
bir ağaç olamaz; belki de çokları çürür gider.
Aynen bunun gibi, her insan
da halife-i arz ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olma kabiliyeti vardır.
Tohumun, büyüyüp meyveli bir ağaç olabilmesi için toprağa atılması gerektiği
gibi, insan da halife-i arz olabilmesi ve ahsen-i takvim sırrını gösterebilmesi
için bu dünyaya gönderilmiştir. Ne var ki, insanların çok azı bu vazifeyi
yapabilmekte, çokları ise çürüyüp gitmektedirler.
Şimdi bizler, halife-i arz ve
ahsen-i takvim sırrını gösterme kabiliyetine sahip olarak, bu dünyada
bulunuyoruz. Öyleyse, şimdi yazacaklarımızla kendimizi kontrol ederek, halife-i
arz makamına çıkıp çıkmadığımıza ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olup
olmadığımıza bakacağız.
Halife-i arz makamına çıkan
ve ahsen-i takvim sırrına ulaşan bir yiğit şöyle der:
Bu uçsuz bucaksız kâinatın
sahibi Allah’tır. Bu mülkü O yaratmıştır ve her an da O’nun idaresinde ve
tasarrufundadır. Her gün dünyaya gelenleri O getirdiği gibi, her gün ölenleri
de ahirete O göndermektedir. Cereyan eden her bir hadise O’nun izni ile
olmaktadır. Güneşi yakan, dünyayı gezdiren, yağmurları yağdıran, meyveleri
yetiştiren hep O olduğu gibi, bütün insanları ve diğer bütün canlıları rızıklandıran,
yaşatan, öldüren de O’dur. Kısaca, bu kâinatı ve içindeki mevcudatı yaratan da,
bütün canlıları yaşatan da, öldüren de O’dur.
Peygamberleri gönderen O’dur.
Peygamberleri vasıtası ile kullarına emir ve yasakları O göndermiştir.
Kitapları gönderen de O’dur.
Son gönderdiği kitap Kur’an-ı Kerim’dir. İçinde bulunan bütün emir ve yasakları
kabul edip ona göre davranmak gerekir.
Halife-i arz makamına gelen
ve ahsen-i takvim sırrına mazhar olan bir insan, kısaca yukarıda yazdıklarımızı
kabul ettikten sonra şöyle itikad eder.
İnsan: Allah’ın yarattığı,
yaşattığı ve istediği zaman öldüreceği kuludur. İnsan eğer, O’nun emir ve
yasalarına göre davranırsa, ebedi hayatta büyük mükâfatlar görecektir; emirleri
yapmaz, yasaklardan da kaçmazsa ve eğer affa da uğramazsa büyük azaplar onu
beklemektedir. Cenab-ı Hak kendisine ortak koşulmasını affetmeyeceğini açık
olarak bildirmiştir.(Günümüzde pek çok insan Allah’a ortak koştuğu halde
farkında değildir!) Bunun dışındaki günahları dilediğine bağışlayabilir.
İnsanları; nimetleri hayâl
bile edilemeyecek kadar güzel olan ebedi bir cennet ve azapları dayanılmaz bir
cehennem beklemektedir.
Kısaca belirttiğimiz ve
dinimizde tarif edildiği şekilde inanan bir insan, kendisine haram olan
işlerden kaçınır. Eğer hata ederek haramlara girerse, onda ısrar etmez ve hemen
tövbe ederek affını ister ve o haramı bir daha işlememeye çalışır. Haramlardan
uzak durmaya çalışmak, özellikle bu zamanda, yapılması gereken en önemli
ameldir.
Daha sonra ise, Allah’ın
kesin emri olan başta beş vakit namazı kılar ve zekat, hac gibi diğer farzları
da yapar; elinden geldiği kadar da sünnet-i seniyyeye uymaya çalışır.
İşte, Halife-i arz makamına
ulaşan ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olan gerçek bir insan, hakiki bir
Müslüman yukarıda bahsettiğimiz gibi düzgün bir inanca sahip olur, haramlardan
kaçınarak ve farzları yaparak yaşar. Hata eder ve haramlara girerse hemen tövbe
eder ve affını ister. Mahzar olduğu nimetlerin de, başına gelen musibetlerin de
hep O’ndan olduğunu ve bu alemde O demeden bir yaprağın bile kımıldamayacağını
bilir.
İşte, bunları yapabilen insan,
inşallah, halife-i arz olmuş ve marifetullahtaki terakkisi ve Cenab-ı Hakk’ı
tanıması derecesinde ahsen-i takvim sırrına mahzar olmuştur. Ne mutlu bunu
yapabilen gerçek insan ve hakiki Müslümanlara; yazıklar olsun bunu yapamayıp
çürüyüp gidenlere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder