5 Ocak 2011 Çarşamba

Adalet nedir?

İşin Doğrusu/Selahattin Altıntaş/23.6.2006
Adalet nedir?
Bildiğiniz gibi bu devirde müthiş bir kavram kargaşası vardır. İnsanların fikirlerini karıştırıp, eğriyi doğruyu ayıramasınlar diye bu kavram kargaşası, diğer şer işler gibi bilerek yapılmaktadır.
Kavram kargaşası kısaca şöyledir. Mesela birisi "operatörü gördüm" dedi. Şimdi bu sözü diyenlerden birisi onun ameliyat yapan cerrahı gördüğünü, bir diğeri iş makinası kullanan bir kişiyi gördüğünü, bir diğeri de telefon santraline bakan bir kişiyi gördüğünü anlıyor.
Şimdi bu cümle her üç manaya da geliyor. Bunun içi, bu cümleyi kullanan hangi mana ile kullandığını bilmek gerektiriyor.
Demekki bir şey dinlediğimizde veya bir yazı okuduğumuzda esas olan bizim ne anladığımız değil. esas olan onu söyleyenin  ve yazanın ne demek istediği veya onu hangi manada kullandığıdır. iyi veya kötü senin ne anladığın esas değildir.
ikinci mesele ise Biz kelimeleri manaları ile beraber öğreniriz. Mesela: Baba deyince aklımıza aile reisi, çocukların babası aklımıza gelir. Dede deyince babanın babası anlaşılır. Aslan deyince ormandaki vahşi bir hayvan, koyun deyince munis, sevimli bir hayvan aklımıza gelir.
 Eğer bir adama aslan deyince budur diye koyun gösterilirse ve öğretilirse adam elbette aslan kelimesini duyunca bizim bildiğimiz koyun aklına gelecektir. Biz aslanı ormanların kıralı, parçalayıcı bir canavardır desek o hemen itiraz edecek ve aslan cana yakın, ot yiyan, evlerde beslenen bir hayvandır diyecektir. İşte bugün çok kelimeler vardır ki insanlara gerçek manalarından hariç çok yanlış manalar o kelimelere yüklenmektedir. Böylece aslan deyince koyun anlayan, kedi deyince portakal anlayan,  deniz deyince nehir anlayan insanlar meydana getirilmiştir. Ve bu bilerek yapılmıştır. Kelimelerle bilerek oynanmış ve insanların kafaları karıştırılmış ve istikametli düşünme ve anlama kabiliyetleri yok edilmiştir.
Dolayısıyla toplum biribrini anlamaz hale getirilmiştir. Bunun için bugün herkes mesela, laiklik kelimesinden başka bir şey anlamaktadır. Laikliğinin ne olduğunu, hakiki manasını bilen de yoktur. Herkes farklı bir şey anlıyor. Demokrasi de bunlardan biridir. Aynı kelimeden birisi islamı anlarken diğeri beşeri bir sistemi, kimisi ingiltere, amerika ve fransadaki gibi sistemleri anlamaktadır.
Başta da belirttiğimiz gibi kimin ne anladığı aslında esas değildir. Esas olan onun ne olduğu ve onu söyleyenin hangi anlamda söylediğidir. bu kelimelerden biride adalet kelimesidir.
Adalet: herkese hakkının verilmesidir.
Peki...amma... herkesin hakkının ne olduğu nasıl tesbit edilecek ve bilinecek? Mesela, babanın evladı üzerindeki hakkı nedir? Evladın hakkı ne , kadının hakkı ne, kocanın hakkı ne, İşçinin hakkı ne, işverenin hakkı ne, alanın hakkı neler, satanın hakları nelerdir? Komşunun hakkı ne , kardeşin hakkı ne, mirastan kim ne kadar pay alacak, insanın devlete ve millete karşı vazifeleri ne, yapılan haksızlık ve zulümlerde hangi suça ne ceza verileceğine kadar kimin ne hakkı olduğunu tesbit etmek lazımdır ki o haklar sahiplerine verilerek hakiki adalet yapılabilsin.
İşte insanlar bu ve benzeri durumlarda herkesin olması gereken haklarını tesbitten aciz olduklarından  Cenab-ı Hak peygamberler vasıtası ile herkesin haklarını bildiren bir kanunlar mecmuası yani din göndermiştir. Demek herkesin ve herşeyin hakkı dnimizde belirtildiği kadardır. Ve işte gerçek adalet herkese dinde belirtilen bu hakların verilmesi, zulmedenlere de dinde belirtiilen cezaların verilmesi ile mümkündür.
Allah'ın insanlara gönderdiği kanunlar manzumesi olan dinde belirtilen haklar verilmedikçe ve onda belirtilen cezalar tatbik edilmedikçe asla adaletten söz edilemez.
Demek dinin tatbik edilmediği yerde adalet değil sadece zulüm vardır. Çünkü zulüm iki şekilde olur. Mesela bir kişiye hakkını vermemek zulüm olduğu gibi hakkından daha fazla hak vermek te zulümdür. Bir suça hakkı olan cezadan az ceza verilmesi zulüm olduğu gibi fazla ceza vermek te zulümdür. Adalet hakkını vermektir. Hakkı ise Allah'ın tesbit ettiğidir. Bunun için dinin tatbik edilmediği her yer zulümle dolar.
İşte bunun için İslamiyetin tatbiki, gerek aile hayatından, gerek toplum hayatından gerek devlet idaresinden ve hakeza çıkarıldığı için bir lambanın söndürülmesi ile odanın karanlığa gömülmesi gibi her tarafı zulüm kaplamıştır. lambanın yakılması ile karanlığın kaybolması gibi ancak İslamın gerçek anlamda tatbiki ile bu zulümler ortadan kalkabilir.
Bunun için bu günkü dünya çapındaki zulümlerin çaresi İslamın her alanda tatbikidir. İslam tatbik edilmeden herkesin kafasına göre çözüm üretmesi ancak zulümleri artıracaktır. Bugün dünya ülkelerine bakın. Her ülkenin en akıllı insanları kendilerine en iyi kanunları yapıp toplumlarını huzur içinde yaşatmaya gayret ettikleri halde bunu asla başaramadıkları görülmekterdir. Çünkü insanlar bunu yapmaktan acizdirler. Bunun için Allah insanları mutlu edecek kanunları kendisi göndermiştir. Kabul etmeyen insanlar ne kadar da akılsızdırlar. Bilen bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?
Kısaca, Gerçek adalet İslam ile mümkündür, gayrisi zulümdür... vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder