10 Ocak 2011 Pazartesi

Din ve devlet işlerinin ayrı olması mümkün müdür?

Hayır ve asla!..Aslında bu mesele 200 seneyi aşkın bir zamandır devam eden ve tartışılan bir meseledir. Bu meselenin çıkış noktası ise 200 seneden önceki zamanlarda, insanların teknolojide ilerlemesinin önünde kilisenin engel teşkil etmesidir. O günün Avrupa’sında insanlar kilisenin baskısı altında yaşıyorlardı. Kilise ‘dünya dönüyor’  dediği için Galileo’yu bile idama çarptırmıştı. Dünyanın döndüğünü gördüğü halde Galileo, ‘dünya dönmüyor’ diyerek ancak kellesini kilisenin elinden kurtarabilmişti. Bu, o günün insanlarının durumunu ve kilisenin elinden neler çektiklerini göstermesi açısından sadece bir örnektir. Ve o zamanlar da, bu gün de hâlâ papazlar hata yapmaz olarak kabul ediliyor. Ancak akıllı kimseler bunun böyle olmadığını görüyorlar, ancak bir çıkış yolu bulamıyorlardı. Nihayet toplum kiliseye karşı ayaklandı ve ‘sizin yeriniz kilise, din işi ayrı devlet işi ayrı’ dediler ve ancak bu şekilde toplum rahatladı ve teknolojide ilerlemeye başladılar. Gerçekten de Avrupa’nın ilerlemesi Hıristiyan papazlarının kiliseye kapatılması ve devlet işlerine karıştırılmamasından sonra olmuştur. İşte bu, din ve devlet işlerinin ayrılması fikri bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Bu sıralar, Avrupa’ya göre geri kalan Osmanlı içindeki güya aydın olanlar Avrupa’daki teknolojik ilerlemelere bakarak, ilerlemenin ancak din işlerinin devlet işlerinden ayrılması ile mümkün olacağına hükmettiler. “Avrupa, din işleri ile devlet işlerini ayırınca ilerlediğine göre, bizim de ilerlemek için din ve devlet işlerini ayırmamız gerekir” dediler. Bunun için harekete geçtiler ve yeni kurulan Cumhuriyette bu fikirlerini tatbikata koydular.
Halbuki düşünmediler ki Avrupa’da kiliseye hapsedilen din tahrif edilmiş Hıristiyanlık dini idi. Bizim ise camiye hapsetmeye çalıştığımız son ve en mükemmel din olan İslamiyet’tir.
Nihayet, aradan yüz sene kadar zaman geçti ve bu günlere geldik. Her halde -İyi mi yapıldı, kötü mü yapıldı? İnceleme zamanı gelmiştir. Bu yola girmekle hem gelişip ilerleyecektik, hem de canımızın istediği gibi yaşayıp keyf edecektik. Acaba öyle oldu mu?
Bugün, ülkemizin içeride ve dışarıda boğuşmak zorunda kaldığı problemlere bakılırsa, teknolojik olarak dış ülkelere bağımlı olduğumuz düşünülürse, ülke savunmasında hayati öneme haiz silah ve cihazlarımızı dış ülkelerden temin ettiğimiz göz önüne alınırsa, ülke içindeki vatandaşlarımızın bir bölümü ile savaş yaptığımıza bakılırsa; din ve devlet işini ayırmakla büyük yanlış yaptığımız anlaşılacaktır. Allah’tan korktuğu için karıncaya basamayan insanların yerine, Allah korkusu öğretilmediği için gözünü kırpmadan adam öldüren, çalıp soyan, büyük küçük bilmeyen bir nesil yetiştirilmesi, neticede ülkemizde ne huzur bırakmıştır nede ilerleme getirmiştir. Zaten anarşistleşmiş bir nesilden nasıl terakki beklenebilir ki!
Evet, artık anlamalıyız ki, dinden uzak yetiştirilen bir nesilden ancak anarşist olur. Anarşistin illa dağa çıkıp askere kurşun sıkması da gerekmez. Masa başında bir imza ile ülkeyi soyan üniversite mezunları diğerlerinden çok daha tehlikeli birer anarşisttirler. Ülkemizi soyanların hemen tamamının, hem de bizim okullarımızda eğitilmiş ve bizim üniversitelerimizi bitirmiş oldukları incelenmesi gereken acı bir gerçektir. Aslında mesele çok açıktır: Eğitimimizin dinden uzak olması, daha doğrusu bütün kurumları ile devletin din işlerinden ayrılmasının acı bir faturasıdır bu.
İslamî açıdan bakıldığı zaman; din işeri ile devlet illerinin ayrılmasını benimsemek, savunmak küfürdür. Çünkü Kur’an’ın bir bölümünü kabul edip, bir bölümünü kabul etmemek bütün alimlere göre kişiyi kâfir yapar. Şimdi, mesela haksız yere adam öldürenin cezası ayetlerle sabittir. Bu cezayı beğenmemek, Allah’ın takdir ettiği cezayı kabul etmemek ve ‘bu ceza mahkemelerde tatbik edilemez’ demek insanı elbette küfre sokar. Mesela: evlenme boşanmada nasıl davranılacak, kişilerin hakları neler olacak; mirasta kim ne kadar hisse alacak, hepsi ayetlerle sabittir. Şimdi sen, onların tatbikine karşı olursan, bunların yerine Avrupa’dan kanun getirirsen veya kendi kafandan kanun yazar ve ‘bunlar tatbik edilecek, Allah’ın hükümleri tatbik edilemez’ dersen nasıl Müslüman olabilirsin?
Allah cc toplumda ve devlet idaresinde tatbik edilecek hükümler göndermiştir. Mesela: toplumda içki yasak olacak, faiz ile alışveriş olmayacak, zina, hırsızlık, kumar gibi şeyler yasak olacak ve yapanlara ayetlerle sabit cezalar verilecek. Şimdi sen, bu cezalara karşı olursan Müslümanlığın en azından şüpheli olmaz mı?
Kısaca; dinimizde ayet ve hadislerle sabit olan Allah’ın emir ve yasakları sınırlandırma getirilmeksizin tatbik edilmek zorundadır. Bir Müslüman da, eğer müslümansa, değil buna karşı olmak, tam aksine kabul etmek ve savunmak zorundadır. Ve bilmeliyiz ki dinsiz veya dinden uzak insan ancak anarşist olur. İlerlemenin de, insan gibi yaşamanın da, huzurlu bir topluma sahip olmanın yolu da Allah’tan korkan bir nesil yetiştirmektir.
En akılsız adam o dur ki; dinden uzak anarşistlerden ülkeyi geliştirmelerini bekler.
E-mail:Selahattin.altintas@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder