27 Ocak 2011 Perşembe

Dünya Musalar ve Firavunlar ile Dolu!..

Malum olduğu üzere Musa as ulül azim peygamberlerden olup dört büyük kitaptan Tevrat kendisine indirilmiştir. Her peygamberin karşısında olan düşmanları ve onların da bir başı olduğu gibi, Musa as’ın da düşmanı Firavun idi. Musa as başta Firavun olmak üzere ona tabi olanları Allah’ı tanımaya, O’na iman etmeye ve O’nun emir ve yasaklarını yerine getirmeye çağırdı. Firavun ise O elçiyi yalanladı, Allah’a kul olmayı red etti ve kendisine gelen elçiyi ve O’na uyanları memleketten çıkardı. Onları öldürmek için ordusu ile peşlerine düştü amma neticede kendisi yok olup gitti.
Kur’an-ı Kerim’de en çok ve en sık olarak anlatılan kıssalar Musa as’ın kıssalarıdır. Kur’an-ı Kerim Allah’ın insanlara gönderdiği en son kitap olma özelliğine sahip olduğuna ve hükümleri de kıyamete kadar geçerli olduğuna göre, acaba bu kıssalarda bize ne anlatılmak istenmektedir? 
Hz Adem’den beri devam edip gelen, küfür-iman mücadelesinde, Hz İbrahim ile Nemrut ve Hz Musa ile Firavun mücadelesi bir zirveyi temsil eder Bu mücadelenin, irili-ufaklı; büyük-küçük- izdüşümleri her zaman söz konusudur Bu açıdan kendi zamanımızın Musa ve Firavunlarını tanıyıp ona göre saflarımızı belirlememiz çok büyük önem arz eder
Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerin hepsi bize hitap ediyor. Öyleyse demek halâ aynı tip hadiseler devam ediyor ve halâ ve günümüzde de Musa’lar ve Firavunlar vardır. Öyleyse önce Musa’lar ve Firavunların kimler olduğunu anlamalıyız.
Musa as Allah’a inanılmasını ve emirlerinin yerine getirilmesini istiyordu. Kendisi ise sadece bir elçi idi: insanları Allah’a çağıran, O’na kul olmaya davet eden bir elçi. İnsanları Allah’ın emir ve yasaklarına göre davranmaya çağıran bir elçi.
Öyleyse, bu gün dahi Allah’a inanmaya, O’nun emir ve yasaklarına uyulmasına çağıranlar birer Musa’dırlar. İnsanları gerek şahsi hareketlerinde, gerekse aile ve toplum hayatlarında Allah’ın emir ve yasaklarına göre hareket etmeye çağıran herkes bir nevi Musa’dır. Bu çağıranlara kulak verenler ve ellerinden geldiği kadar bu emir ve yasaklara uymaya çalışanlar ise Musa as’a uyanlar gibidirler.
İşte bu gün insanları Allah yoluna çağıran Musa’ları yok etmek için uğraşanlar, Allah’ın emir ve yasaklarını kabul etmeyenler, onları tatbik ettirmemek için ellerinden geleni yapanlar; bu emir ve yasakları kabul edip hayatlarına tatbik etmek için gayret edenlere olmadık eziyetler edenler de durumlarına göre küçük birer Firavun veya onun tabileri gibidirler. O zaman firavun ve ona tabi olanlar Musa as ve tabilerinden çok daha fazla oldukları gibi bu gün dahi aynı şey geçerli olup Musa’lar ve tabileri durumunda olan insanlar çok azdırlar. “İnsanların çoğu iman etmez, İnsanların çoğu şükür etmez” gibi ayetlere bakınca zaten inanan insanların az olduğu açık olarak görülecektir. Öyleyse, insanların çoğu şu tarafta diye oraya gitmek büyük yanlıştır.
Toplumdaki insanlar bu şekilde ikiye ayrıldıkları gibi her birimiz dahi Yâ küçük bir Musa veya O’na tabi olanlardan bir kişi; Ya da küçük bir firavun yada O’na tabi olan bir firavuncuğuzdur. Çünkü, başka gurup yoktur. Gidilecek yer iki olduğu gibi insanlar da iki guruptur. Ya insanları Allah’a inanmaya ve O’na kulluk yapmaya çağıran veya onlara uyan biri; yada onların karşısında duran biri.
Gerçi günümüzde orta bir yol bulunmuş gibidir. Zaten karışıklıkta buradan çıkmaktadır. Bir taraftan inanan, bir taraftan da Allah’ın emir ve yasaklarını hayatına tatbik etmediği gibi, tatbik edilmesine de karşı çıkanlar. Böyle davrananların geçerli bir imanlarının olmadığı ayet ile sabittir.
Allahu Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor:
“Allah’ı ve Peygamberini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile Peygamberini birbirinden ayırmak isteyip, “Bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız.” diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu, işte gerçekten kafirler bunlardır ve Biz, kafirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.” (Nisa, 150-151)
İşte Musa as’ın kıssalarını anlatan ayetleri okuduğumuz zaman bu manaları nazara alarak okursak daha iyi anlarız. Mesela: Cenab-ı Hak Musa as’a Firavun’a gitmesini onu hakka çağırmasını emretmiş fakat yumuşak bir dil kullanmasını söylemiştir. Şimdi biz bu ayetten ne anlayacağız? Demek biz de eğer insanları hakka çağıran bir kişi isek onları yumuşak bir dil kullanarak hakka çağırmalıyız. 
Aslında bu mesele çok geniş bir meseledir. Bu yazımızda ancak küçük bir ucunu gösterebildik. Gerisini siz değerli okuyucularımıza bırakıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder