26 Ocak 2011 Çarşamba

Laik sistem ile İslam'iyetin karşılaştırması


                                             
  BU YAZI LAİK SİSTEM İLE İRTİCA’NIN NE OLDUĞUNU İLMİ OLARAK ORTAYA KOYMAKTADIR

                                         ARAŞTIRMA VE İNCELEME YAZISI

Halkının çoğu Müslüman olduğu halde, laik bir sisteme sahip bulunan Türkiye’nin objektif bir fotoğrafıdır.
              
  Önce, İslamiyet ile Laik Sistemin bazı temel esasları karşılaştırılacaktır.

* İslamiyette; devleti idare etmek için seçilenler, devleti Kur'an ve hadislere göre idare etmek zorundadırlar. Laik sistemde ise; seçimle iş başına gelenler, insanlar tarafından yazılan Anayasaya ve insanlar tarafından çıkarılan kanunlara göre devleti idare etmek zorundadırlar.
* İslamiyette; Kur'an'a aykırı kanun çıkarılamaz. Laik sistemde ise; insanlar tarafından yazılmış olan Anayasaya aykırı kanun çıkarılamaz.
* İslamiyette; devleti Kur'an'a göre idare etmek Allah'ın emridir. Bunu sağlamak için çalışmak her Müslümana vaciptir. Laik sistemde ise; devlet idaresi dini esaslara dayandırılamaz. Devleti dini esaslara dayandırmaya çalışmak en büyük suçtur.
* İslamiyette; din,  hayatın her alanında tatbik edilir. Laik sistemde ise; din, devlet işlerine karışamaz, devlet ise din işlerine karışabilir ve dinin tatbik edilmesinde sınırlamalar getirebilir.
* Faiz, İslamiyette kesin olarak haramdır ve yasaktır. Laik sistemde ise faiz ekonominin vazgeçilmez şartıdır.
* İslamiyette; zina yasaktır ve büyük günahlardandır. Laik sistemde ise; zina serbesttir ve fuhuş haneler açılarak zina teşvik edilmiştir.
* İslamiyette sarhoşluk veren her türlü alkollü içki haramdır ve büyük günahlardandır. Laik sistemde ise; alkollü içkiler serbest olup, bizzat devlet tarafından üretilip, satılır.
* İslamiyette kumar haramdır. Laik sistemde ise kumar serbesttir ve bizzat devlet tarafından oynatılır. Piyango gibi.
* İslamiyette kadın, el ve yüzü hariç bütün vücudunu örtmek zorundadır ve bu, Allah'ın kesin bir emridir. Laik sistemde ise; kadınlar istedikleri gibi giyinebilirler ve istedikleri gibi açılıp saçılabilirler; bu konuda teşvikte edilirler, hatta bazen de zorlanırlar.
* İslamiyette; kız ve erkek öğrenciler ayrı ayrı sınıflarda ders görürler, karışık okumaları ise yasaktır. Laik sistemde ise; gelinlik kızlarla damat olacak delikanlılar aynı sınıflarda, hatta aynı sıralarda yan yana oturarak ders görebilirler.
* İslamiyette çocuklara, ilk olarak zaruri olan dini bilgiler öğretilir ve yedi yaşında namaz kılmaları istenir. Laik sistemde ise; çocuklara, ilk okul birinci sınıfta ilk olarak Resim, Beden, Müzik gibi dersler öğretilmeye başlanır, dini bilgiler ise öğretilmediği gibi, sistemin belirlediği bir yaşa kadar başka yerlerden öğrenmeleri de yasaktır.
* İslamiyette evlene- boşanma; Kur'an ve hadislerde belirtildiği şekilde olur. Laik sistemde ise medeni kanun denen ve çoğu Avrupa'dan getirilmiş olan kanunlara göre olur.
* Miras, İslamiyette Allah'ın Kur'an'da emrettiği şekilde paylaştırılır. Laik sistemde ise; miras, insanların yazdıkları kanunlara göre paylaştırılır. Allah cc, ölen kişinin anne- babasına mirastan pay verdiği halde, laik sistemde  anne - baba mirastan mahrum bırakılmıştır.
* Mahkemelerde suçlulara cezalar, İslamiyette; Allah'ın emrettiği şekilde verilir ve insanlar arasındaki problemler bu kanunlara göre halledilir. Mahkemelerde Allah’ın hükmüyle hükmedilmesi Allah’ın kesin bir emri olduğu gibi, iman etmiş olmanın da bir şartıdır. Laik sistemde ise; mahkemelerde insanların kendi fikirlerine göre çıkardıkları kanunlara göre hüküm verilir. İslamiyette; mahkemelerde Allah’ın hükmü ile hükmedilmesi iman etmiş olmanın bir şartı iken, Laik sistemde de Allah’ın hükmü ile, yani Kur’an ve Hadislere göre hükmedilmemesi laik sistemin olmazsa olmazlarındandır.
* Basın; İslamiyette dine zıt yayınlar yapamaz. Laik sistemde ise; basın hürdür, İslam’a uymayan her türlü yayını yapabilir.
* İslamiyette heykel yapmak, dikmek, önünde saygı duruşunda bulunmak kesinlikle haram ve yasaktır. Laik sistemde ise; heykel, sistemin vazgeçilmezlerindendir.

  Yukarıda, laik sistem ile İslamiyet ana hatları ile veya bu iki sistem, bazı temel esasları ele alınarak karşılaştırılmıştır. Bu kadarcık yapılan bir karşılaştırmada bile, bu iki sistemin ne kadar birbirlerinden ayrı, hatta birbirlerine ne kadar zıt oldukları görülmektedir.

Günümüz Türkiyesinde verilen demeçleri, yapılan hareketleri çizdiğimiz bu çerçeve içinde ele alırsak şu sonuçlara varabiliriz.
Din işi ayrı, devlet işi ayrı diyerek ortaya çıkan bu Laik sistem ile İslamiyet; gece ve gündüz gibi birbirlerinden farklı oldukları yukarıda görülmektedir. Devlet, sistem olarak laikliği benimsemiş ve tatbik etmektedir. Halkın çoğunluğu ise müslümandır ve İslam’ı benimsemiştir. Dolayısıyla, günlük hayatta insanlar, inançlarına ters düşen uygulamalar yüzünden çıkmaza girmekte ve ne yapacaklarını şaşırmaktadırlar. Zira insanlar Laik sistemin istediği gibi davransa dinine ters düşüyor, dinine göre hareket etse sisteme ters düşüyor. İşte, Türkiye’nin yüz elli yıldır çözülemeyen veya çözülecek gibi görünmeyen problemi budur.
Yüz elli yılı aşkın bir zamandır devam eden bu irtica meselesi, aslında laik kesim ile İslamî kesim arasında devam eden ve adı konmayan veya adı konmak istenmeyen, hatta telaffuz dahi edilmek istenmeyen mücadelenin adıdır. Laik kesim, uygulamada tamamen İslam’ı karşısına aldığı halde, sözlü olarak hiçbir zaman ‘Ben İslamiyet ile mücadele ediyorum’ dememiştir.  İslami kesim ise; ya onların ne yaptığını anlayamamış yada onların ‘Biz de müslümanız’ demelerinden dolayı onlar hakkında kesin bir hükme varamamıştır. İrtica adı altında Müslümanların sadece bazı kesimlerine hücum edilmesi, kafaları karıştırmış, namazında ve abdestinde olan Müslümanlar, hücumların genelde dışında kaldığından: acaba bu hücumlar bazı aşırı gidenlere mi yapılıyor? veya İslam’ın dışında olan radikal guruplar mı var ? diye tereddüt etmelerine sebep olmuştur. Namazında, abdestinde olan bu kesim bu yüzden bu hücumlara çoğu kez sessiz kalmış, hatta bazen de desteklemiştir.
Son zamanlarda, en yüksek ağızlardan laiklik ve irticanın tanımının yapılmasının istenmesi, bu sessiz kesimin biraz olsun uyanmaya başladığını gösterdiğinden, laik kesimi şiddetle rahatsız etmiş ve buna en yüksek makamda bulunanlar tarafından karşı çıkılmıştır. İrtica adı altında, İslam dini ile ve Müslümanlar ile mücadele edildiğinin açık olarak ortaya çıkmasından ve diğer Müslüman kesimlerin de uyanmasından endişe edilmiştir. Çünkü, laiklik ve irticanın tarifinin açık olarak yapılması demek; adı konulmayan bu mücadelenin aslının ne olduğunun ortaya çıkması anlamına gelir ki bu, herkesin uyanması ve neticede laik sistemin sonunun gelmesi demektir. Bunu çok iyi bilen ve çok akıllı olan laik kesim, bu yüzden bu isteğe şiddetle karşı çıkmıştır. Halbuki, ülkemizin en önemli gündem maddesi olan Laiklik ve irticanın açıkça tarif edilmesine karşı çıkmanın başka ne anlamı olabilir ki?
İrtica adı altında, özellikle tarikat ve cemaatlere hücum edilmesi ise; bu kesimlerin, İslamiyetin sadece namaz ve oruçtan ibaret olmadığını ve Allah’ın emrettiği gibi, hayatın her alanında tatbik edilmesi gerektiğini bilmeleri ve netice olarak onların, bunu gerçekleştirmek için harekete geçmeleri ihtimalindendir.  Zira, İslamiyet tatbik edildiği zaman bunun, laikliğin sonu olacağını laik kesim çok iyi bildiğinden en büyük tehlike olarak her zaman tarikatleri ve cemaatleri göstermiştir. Dini iyi bilenlerden tehlikenin geldiğini bilen laik kesim, bu yüzden İslam’ın ve Müslümanların önünü kesecek adımları her zaman tereddütsüz atmıştır. Vatandaş ise; olanlara tam bir mana veremediğinden, hala baş örtüsünün Allah’ın bir emri olduğunu ispatlamakla uğraşmakta, vatana her zaman faydalı evlatlar yetiştiren İmam-Hatip liselerinin niçin önünün kesildiğini kavrayamamaktadır. Onlar, haklı olarak dinini iyi bilenleri tehlike olarak görmektedirler. Aslında ‘irtica tehlikeli boyutlara ulaşmıştır’ demeleri, dinine bağlı kişilerin, devletin en yüksek makamlarına kadar gelmiş olmalarından duydukları rahatsızlıktandır. İmam-Hatip mezunu bir başbakan, hanımı tesettürlü, namaz kılan bir meclis başkanı ve milletvekilleri, namaz kılan az-çok dindar öğretmenler, doktorlar, kaymakamlar ve hakeza. Hatırlayın! Kadınlarla tokalaşmayan bir kaymakam için koparılan yaygaraları. Şimdi bunlar ‘ irtica tam olarak tanımlansın da, ortada bir suç varsa hep beraber üzerine gidelim’ diyorlar. Kardeşim, irtica sesin, sen! Şimdi de kalkmışsın, bütün kilit noktalara tayinleri yapan Cumhurbaşkanını ‘ biz seçeceğiz’ diyorsunuz. Laik kesim bunu kabul eder mi? İşte, bugünkü irtica yaygaralarının Türkçe’si budur.
Laik kesim, namazında, orucunda, hac ve umresinde olanları açıkça karşısına almamış, ancak İslam’ın bir bütün olduğunu bilen ve tamamının, devlet idaresinden mahkemelere kadar, hayatın her safhasında tatbik edilmesi gerektiğini savunan, özellikle tarikat ve cemaat mensuplarını en büyük tehlike olarak ilan etmiştir.
İki sistem, birbirlerine tamamen zıt oldukları için; aynı anda hem laikliği kabul etmek, hem de islamiyeti benimsemek mümkün değildir. Aynı anda bir yerde hem gece hem gündüz olamayacağı gibi, aynı anda hem laik, hem de Müslüman olmak mümkün değildir.
Laik sistemin Yahudi ve Hıristiyanlar, hatta diğer batıl din mensupları ile bir problemi yoktur. Zira laik sistemin esasları ile onların yaptıkları neredeyse bire bir örtüşmektedir.
Laik kesimin, İslam’ın hayatın her alanında tatbik edilmesi gerektiğinin şuurunda olan Müslümanlara kökten dinci, radikal, irticacı diyerek hücum etmesi; onların, dinlerini bilmeleri ve dinlerini hayatlarında ve yaşadıkları ülkede tatbik etmek istemelerindendir. Halbuki, bunu istemeyen nasıl Müslüman olabilir ki!
Bazı olaylar karşısında ‘Cumhuriyetin kazanımlarından vaz geçilemez, yoksa İslami hayat tarzı geri mi geliyor? diye koparılan yaygaralar, bu kesimin İslamî hayat tarzından ne kadar rahatsız olduğunu göstermektedir.
Laik sistemde, dünyaya iyi bir görüntü vermek için seçimler yapılmaktadır. Halkın çoğunluğu Müslüman olduğundan halk genellikle kendisi gibi olanları seçmektedir. Seçilenlere ise; vazifeye başlamadan önce ülkeyi laik sisteme göre idare edeceklerine dair yemin ettirilmektedir. Eğer seçilenler laikliği benimsemiş kişilerse mesele yoktur. Herkes rahat ve ortalık sakindir. Eğer seçimle iş başına gelenler laik sistemi benimsemeyen veya bu sistemi benimsiyormuş gibi yapanlardan ise; onların her söz ve hareketi dikkatli bir şekilde takip edilir, biraz ileri giderlerse çeşitli şekillerde ikaz edilirler, hatta yeri geldiğinde al aşağı bile edilirler. Yukarıda bunlar olurken aşağıdaki halk ise; seçtiklerinden İslam’a uygun icraatlar bekler. Seçilenler böyle islama uygun bir hareket yapmaya kalkarsa laik kesim irtica yaygaralarına başlar.  Bu durumda seçilenler geri adım atmak zorunda kalırlar. Zira, güç onlardadır ve neler yapabilecekleri geçmişteki örnekleri ile bilinir ve bazen de bu onlar tarafından yeniden hatırlatılır. Halk ise, yukarıdakilerin bu halini tam olarak bilemez ve istekleri yerine gelmediği için de kendi seçtiklerini eleştirmeye başlar. Diğer seçimde ise başkalarını iş başına getirir, ancak istekleri yine de yerine gelmez. Bütün bunlara rağmen onlarca yıl geçer, halk bir türlü seçtiklerinin orada serbest olmadıklarını, hatta bir çok şeyi istemeye istemeye, zorla yaptıklarını bir türlü anlayamaz.
İktidara gelenlerin ‘iktidar olduk, muktedir olamadık’ sözünün aslında anlamı budur. Dikkat edilirse, bugüne kadar her iki taraf, meseleyi açık olarak söylemekten kaçınmıştır.
İşte bu yazımız,; meselenin, herkesin anlayacağı bir şekilde ortaya konulmasını amaçlamaktadır.
Adı konulamayan bu mücadele, aslında hayatın her alanında devam etmektedir. Dünya ve Avrupa birliğine verilen mesajlarda ‘ bizim özel şartlarımız var’ dendiğinde de aslında kastedilen laik sistem ve halkın bu durumudur. Halkın daima potansiyel tehlike olarak görülmesinin sebebi de, halkın öyle veya böyle Müslüman olması ve eninde sonunda İslamî bir hayat tarzını isteyecek olması, bunun ise laikliğin sonu olacak olmasıdır.
Bütün dünyada, özellikle Yahudi ve Hristiyan misyonerleri islamı yok edemeyeceklerini anlamışlar ve  ‘ılımlı İslamiyet’ adı altında yeni bir proje geliştirmişlerdir. Bu projeye göre islamın sadece ibadet bölümü öne çıkarılmış ve böyle yapan kesimler taltif edilmişlerdir. Bütün dünyada, cihad dahil, islamın devletin bütün kademelerinden; okullar, mahkemelerden basın-yayına kadar her alanda tatbikini isteyenler terörist, kökten dinci gibi suçlamalarla bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. Aynı uygulama ülkemiz için de geçerlidir.
Hakiki islamiyeti ve ona bağlı Müslümanları yok etmek için dünya çapında yapılan bu topyekün imha hareketi en etkili silah olarak bu ılımlı islamiyeti bulmuştur. Sadece ibadet ile meşgul olan Müslümanlara karışmadığı için, maalesef çoğu zaman bu kesimden de destek görmektedir.
Ancak şu kesin olarak bilinmelidir ki: Bu dinin de bu Müslümanların da sahibi, bu kâinatın sahibi olan Allah’tır. O demeden bu alemde bir yaprak bile düşmez. Madem O vaad etmiştir, elbette bu din tahrif olmadan kıyamete kadar devam edecektir vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder