26 Ocak 2011 Çarşamba

Namaza oruca karışan mı var?!..


Geçenlerde ülkemizde nadir yetişen bir demogoğu dinledim. ‘Bir bilen’ diye bir zamanlar meşhur olan bu kişi, güya bilgi ve tecrübelerini anlatıp insanımızı aydınlatıyordu ve şöyle diyordu:
    “Bu ülkede Müslümanların şikâyet edecekleri bir şey yoktur. Camiler açık, beş vakit ezanlar okunmaktadır. Seksen binden fazla imam ve müezzinin maaşlarını devlet ödemektedir. Hacca, umreye, kurban kesmeye karışan yoktur. Herkes dinini istediği gibi rahatça yaşayabilmektedir.” Evet bu, ve buna benzer cümleler ile ülkemizde Müslümanların nasıl ve rahat bir şekilde Müslümanlığı yaşayabildiklerini anlatıyordu.
 Hani biz de bu ülkenin insanı olmasak ve dinimizi de bilmesek bizi de inandıracaktı.
Aslında bu mesele çok mühim ve bu konuda insanımızın da kafası oldukça karışıktır. Zira herkes bu konuda bir şeyler söylüyor. Bir taraftan da ezanlar okunuyor, coşku ile oruçlar tutulup teravihler kılınıyor, hacca gidilebiliyor, kurbanlar kesiliyor ve hakeza. Daha ne olsun?
Gerçekten dinini pek iyi bilmeyenlerin içinden çıkamayacakları bir durum. Onlara doğruyu söylemesi gerekenlerde maalesef ya bilmediklerinden, ya da korktuklarından insanımıza doğruyu söylemiyorlar. Özellikle vaaz ve hutbelerde doğru yerine bazen yanlış şeylerde anlatılıyor ki tam bir fikir karışıklığı meydana geliyor. Önde gelen insanlarda tam ters yolu gösteriyor. İşin içinden çıkabilirsen çık.
 Bir zamanlar bu mesele beni çok meşgul etti ve sonunda meseleyi anlayabildim. Bu mesele şahıslar bazında ele alınırsa işin içinden çıkmak mümkün değildir. O zaman başka bir yolu denemek gerekir.
Evet, din bir bütündür. Dinimizdeki hükümlerin, belirtilen emir ve yasakların hepsini birden kabul etmek gerekir. Özellikle Kuran-ı Kerimde belirtilen kesin hükümlerden sadece birini bile kabul etmeyen, aksini savunan dinin dışına çıkmış olur. Bunun için dinimizde ki kesin hükümlerin karşısında fikir söylemekten şiddetle kaçınmak gerekir. Demek, İman etmiş sayılmak için, dinimizin bütün hükümlerini, olduğu gibi tartışmasız kabul etmek gerekir. Ancak, bir kişi belirtilen hükümlere zıt, veya yasaklanmış bir şeyi yaparsa; hata yaptığını, günah işlediğini kabul edip tövbe etmelidir.
Mesela: içki içen birisi bunu  haram olduğunu kabul edip günah işlediğini kabul etmek zorundadır. Yoksa ‘içki yasaklanamaz, içki serbest olmalıdır’ diyen ve bunu savunan, hiç içki içmese bile İslam dairesinden çıkar.
Mesela: faiz ile iştigal eden birisi; bunun haram olduğunu, günah olduğunu kabul edecek; ‘Bu devirde ekonomi faizsiz olmaz’ demeyecek. Açık saçık gezen bir kadın bu şekilde Allah’a isyan ettiğini bilecek, günah işlediğini kabul edecek; yoksa “Bu devirde tesettür olur mu?, kadınların tesettürüne karşıyım, kadınları örttürmeyiz veya örtülü kadınlar şuraya giremez” gibi fikirleri söylemek, onları savunmak insanı İslamiyet’ten uzaklaştırır. Yani, bir kişi müslümanım diyorsa, tartışmasız, dinimizde olan bütün hükümleri olduğu gibi kabul etmesi gerekir. Yoksa nasıl Müslüman olabilir?
Şimdi, dinimiz hayat nizamı olduğundan kişinin şahsi hayatını, aile hayatını düzene koyan emir ve yasaklar getirdiği gibi; toplum hayatını, devletin işleyişini, mahkemelerde nasıl hükmedileceğini, basının nasıl yayın yapacağından okullarda eğitimin nasıl olacağına kadar her alanda hükümler getirmiştir. Bunlar Kuran-ı Kerimde ayetlerle sabittir. Mirasın nasıl dağıtılacağı, evlenme ve boşanma nasıl olacağı ince ince anlatılmıştır. İşlenen cinayetlerde nasıl cezalar verileceği, hırsızlık yapanlara, günümüzde herkesin korkulu rüyası olan gaspçılara ne cezalar verileceği açık olarak dinimizde mevcuttur.
Şimdi çıkıpta “ namaza, oruca karışan mı var; camiler açık, ezanlar beş vakit okunuyor,  imamların ve müezznlerin maaşını devlet veriyor, hacca, umreye rahatça gidilebiliyor, kurbanlar kesiliyor” diyerek ülkemizde islamın nasıl rahatça yaşandığını söylemek; evet, bu kişi ya islamı hiç bilmediğinden ve cahilliğinden, ya da milleti uyutmak ve din düşmanlarına şirin gözükmek için böyle söylüyor. Dinin sadece ibadet bölümünü öne çıkarıp, devlet çapında ve toplumda uygulanması gereken ve tevil götürmez bir şekilde Allah’ın kesin emri olan hükümleri yok saymak; gerçekten saptırıcı önderler bunlar olsa gerek. Güvendiği insanlar böyle söylerse bu insanlar ne yapacak, elbette eğriyi-doğruyu ayıramayacak. Hatta islamın bütün hükümlerini birden tatbik edilmesini isteyen gerçek ve şuurlu Müslümanlar gericilikle, yobazlıkla suçlanacak.
Beklide bunlar demek istiyorlar ki “islamın bu kadar yaşanmasına müsaade ettiğimiz için şükredin. Eskiden bu kadarına da izin vermiyorduk.”
Öyleyse şunu kesin olarak bilin ki; hiç kimse dinimizin hükümlerini serbest bırakıp, dilediklerini de yasaklamak makamında değildir. Bir Müslüman Allah’a kulluk edip onun emir ve yasaklarına uymak için kimseden izin alacak değildir. Eğer ona engel olunursa ona engel olanlar yarın ahirette, mahkeme-i kübrada ne yapacaklarını kendileri düşünsün.
Evet, ‘islamı yaşamamıza müsaade ettiler’ diye hiç kimsenin minneti altına girmeyeceğimiz gibi, onu yaşayabilmek için kimseye de yalvaracak değiliz. Ancak mücadele ederiz. İslamın yaşanmasına engel olanlar, islamı hayatlarına tatbik etmeye çalışanları cezalandıranlar, ‘islamı bir bütün olarak hayatımıza tatbik edelim’ diyenleri suçlayanlar; yarın nasıl hesap vereceklerini kendileri düşünsünler. Bizim için hava hoş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder