27 Ocak 2011 Perşembe

Çanakkale Zaferinden Üç Yıl Sonra İstanbul Nasıl İşgal Edildi?

Atalarımız olan Osmanlıları Çanakkale Zaferi vesilesi ile bir kez daha rahmetle anıyorum. Dünyayı hemen hiçbir imparatorluğa nasip olmayacak şekilde 600 yıldan fazla adaletle yöneten dedelerimiz, tarih sahnesinden çekildikten sonra bıraktıkları boşluk asla tekrar doldurulamamış ve günümüz dünyası şiddetle Osmanlıyı arar olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu doğmuş, büyümüş, gelişmiş ve nihayet yaşlanıp vadesi ile vefat etmiştir. Nasıl insan yaşlanınca vücudunda birçok hastalıklar ortaya çıkar ve neticede ölürse, Osmanlı İmparatorluğu da aynen öyle olmuş; özellikle son zamanlarında pek çok hastalıklar onu etkisi altına almış ve neticede tarih sahnesinden ayrılmıştır. Dünya üzerinde hemen hiçbir imparatorluğa nasip olmayacak şekilde 610 sene dünyayı adaletle idare etmişler ve alınlarının akı ile bu dünya sahnesinden çekilmişlerdir. Her ne kadar bazı kendini bilmezler kendilerini kabul ettirebilmek için bu şanlı dedelerimizi kötülemeyi marifet bilmişlerse de gerçekler eninde sonunda ortaya çıkmış ve bugünkülerin yalancı oldukları ortaya çıkmıştır. Şanlı dedelerimiz tarih sahnesinde o kadar güzel hatıralar bırakmışlar, o kadar zaferlerle tarih sahnesini süslemişler ki çok nadir milletlere nasip olur. Ayrıca feth ettikleri ülkeleri sömürmemişler ve o ülkelere bu güne kadar ayakta duran nice eserler bırakmışlardır.
İşte şanlı dedelerimiz olan Osmanlılar yıkılmalarına çok az bir zaman kala Çanakkale’de tarih yazmışlar ve ‘Çanakkale geçilmez’ dedirtmişlerdir.
Ancak nasıl onların içimizdeki düşmanları onları haksız olarak günümüze kadar kötüledilerse, dostları da bazı şeyleri saklamayı uygun bulmuşlardır. Hâlbuki tarih nasıl cereyan etmiş ise öylece yazılmalı ve anlatılmalı ki gelen nesiller doğruyu öğrenip ona göre hareket etsinler. Bunlardan biri de Çanakkale Zaferi ile ilgilidir. Çanakkale’de destan yazan Osmanlı 253 bin şehit vermiş ve o günün en büyük donanmasını boğazın soğuk sularına gömmüş, kalanlarını da geri çekilmeye mecbur etmiş ve “Çanakkale Geçilmez” dedirtmiştir. Bu tarihi olay elbette gurur vesilemizdir ve anlatıla anlatıla günümüze kadar gelmiştir. Buraya kadar güzel… Peki, bu zaferden üç yıl sonra İngiliz gemileri ellerini kollarını sallayarak Çanakkale’yi geçtikleri ve İstanbul’u işgal ettikleri niçin anlatılmaz? Üstelik Çanakkale bölgesini de işgal ederek…
Evet, Çanakkale Zaferi’nden üç yıl sonra İngiliz donanması bir tek top atmadan Çanakkale’den geçmiş ve İstanbul’u işgal etmiştir. Acaba bunu anlatmak bu zafere gölge mi düşürecektir. Elbette hayır. Öyleyse?..
Evet, iyi veya kötü; lehimizde veya aleyhimizde, nasıl olursa olsun tarih olduğu gibi anlatılmalı ki geçmiş hakkında doğru değerlendirme yapılabilsin ve ibret alınabilsin? Amma ne gezer? İçinde yaşadığımız bu günü bile olduğu gibi doğru öğrenmek ne mümkün? Evet, anlatılan tarihin çoğu yalan ve yanlışlarla dolu.
Şimdi düşünün: İstanbul’u işgal edebilmek için aylarca savaşan, bizden 253 bin kişinin şehit olmasına, en azından bir o kadar da kendilerinden askerin ölmesine yol açan savaşı yap ve neticede başarılı olama ve çek git. Üç sene sonra elini kolunu sallayarak gel, bir tek top ateş etmeden İstanbul’u işgal et. İşgal edebilmek için 500 binden fazla insanın ölmesine aldırmadığın İstanbul’u işgal edip eline geçirdikten sonra seni İstanbul’dan çıkaracak ciddi bir kuvvet olmadığı halde, İstanbul’u bırak git? Sizce de bu biraz garip değil mi? İstanbul gibi Avrupalıların dedeleri olan Bizanslıların en önemli şehrini alabilmek için 500 binden fazla insan ölsün; sonunda geri çekil; üç sene sonra hiçbir karşı koyma olmadan gel işgal et, kısa bir müddet sonra da kendi isteğinle bırak git! Bunda bir terslik var. Bunu daha yeni tarih okumaya başladığımız ortaokul çağlarımda fark etmiştim. İngiliz gibi bir millet İstanbul gibi bir şehri hiç te mecbur olmadığı halde bıraksın gitsin. Bu mümkün değil. Öyleyse bu işte bir değil belki pek çok bit yeniği vardır ve bizim bilmediğimiz pek çok gizli şeyler bulunmaktadır. Bunların tarihçiler tarafından hiç vakit kaybetmeden açıklanması gerekir. Gerçi son zamanlarda ufak tefek şeyler söylenmeye başlandı amma hiç te yeterli değil.
Evet, tarihçilerimize sesleniyorum: bununla ilgili gerçek belgelere dayalı bilgileri bize göndersinler ve yayınlayalım. Milletimizi aydınlatmak için kullandığımız bu köşe böyle toplumumuza faydalı olacak bilgiler için her zaman hazır olacaktır.
Eğer böyle bir açıklama gelmez ise durumun bizlerin tahmininden de kötü olduğunu söylemek zorunda kalacağım. Çünkü bu konuda uzman olan pek çok tarihçinin yaşadığı Konya’mızdan mutlaka bu bilgileri doğru olarak bilenler çıkmalı ve gerekli açıklamaları yapmalıdırlar. Bunu milletimiz için bir hizmet olarak kabul etmeli ve gereği yapılmalıdır. 

7 yorum:

  1. İnternet ortamından ve Tv programlarından edindiğim kadarıyla:
    1. İstanbul Mondros hükümleri gereğince anlaşma yoluyla işgal edilmiştir. 7. Maddeye istinaden galip devletlerin işgal hakları vardı.
    2. Vahdettin, "1. Dünya Savaşı öncesinde tahta çıkabilseydim, Devleti savaşa sokmazdım.Tarafsız kalırdım" demiştir. Yani, İttihatçı olan Enver Paşa, Almanya'da bulunduğu sırada zaten Osmanlının Almanya'nın yanında savaşa gireceğini gizli bir anlaşma ile kayıt altına alınmıştır.
    3.Sultan Vahdettin, İttihat ve Terakkicilerin aksine İngiliz hayranıdır.İngilizlerin İstanbul'a gelmesine karşı değildir.
    4. Galip devletler özellikle İngilizler, İstanbulda bulunan Halife üzerinden İslam dünyasını ve dolasıyla petrolü, Süveyşi ve Boğazları kontrol etmek istemektedir.
    5. İngilizler Halifeyi ve saltanatı korumak için geldiklerini söylemişler, işgalin geçici olduğunu belirtmişlerdir.
    6. Yunanlılar da Mudanya üzerinden İngiliz desteği ile Bursayı işgale hazırlanırken Halifenin ricası üzerine Bursa'yı eşkiyalardan ve çapulculardan korumak için geldiklerini söylemişlerdir. Bursa'nın üçte biri Gayri Müslim, üçte biri saltanat yanlısı diğer üçte biri de Kuvayı Milliyeci idi. İşgale karşı koyacak yeterli sayıda milli güç yoktu.Az sayıdaki milli kuvvetler de ileride topyekün bir saldırı için Mustafa Kemal'in emriyle geç de olsa geri çekilmiştir.Şehirde istediği desteği bulmaları şimdilik mümkün değildir. Saltanat yanlısı olanlar da zaten direnemezlerdi. Çünkü İstanbuldan gelen yazılar "İşgal geçicidir ve Hilafet makamının bilgisi dahilindedir" yazıyordu. ,Ancak Serv Anlaşmasıyla Sakarya'nın batısı Yunanlılara vaadedilmişti. Anlaşmayı da Vahdettin gibi İngiliz yanlısı olan Sadrazam Damat Ferid Paşa imzalamıştı.
    7. İngiliz oyununu farkeden Meclisi Mebusanın milliyetçi mebusları Misakı Milliyi kabul edince baskına uğramışlar, meclis kapatılmış, milletvekilleri tutuklanmış, kimisi Maltaya sürgüne gönderilmiştir.Askeri karakollar ve evler basılmış, Harbiye Nazırı Cemal Paşa evinde öldürülmüş, Şehzadebaşı Mızıka Birliğinde uyuyan askerlere gece baskını yapılmış ve askerlerimiz kurşunlanmıştır. ( O sırada İstanbul'da işgalcilere karşı çıkacak düzenli askeri birlik yoktu. Mondros anlaşması geregince ordu terhis edilmişti. Sadece Anadoludaki bazı birlikler durumunu anlaşmaya rağmen korumuşlar ve Mustafa Kemal'in emrine girmişlerdir.)
    Ankara Hükümetiyle imzaladıkları Lozan Anlaşmasıyla İstanbuldan ayrılan İngilizlerin İstanbulda kalmaları için bir sebep kalmadı. Saltanat kaldırıldı, Vahdettine sürgün kararı çıktı. Lozan'la Türkiyeden koparılan güneydeki petrol bölgeleri de kendi kontrollerine geçmişti. Vahdettin'i Ortadoğuda Hilafet makamına oturtmak ve onun üzerinden İslam dünyasını kontrol etmek istediler. Vahdettin'i giderayak İngiliz vatandaşı yaptılar. Halifelik mühürü Abdülmecid'e verilince bu plan işlemedi. İstanbul'un bir Hasan Tahsin'i olmadı. İstanbul'un Ayvalık'ta Yunan'a karşı savaşan 172. alayı da olmadı.İstanbuldaki İngiliz varlığından şikayetçi olmayan Saltanat ve Hilafet Makami özellikle Damat Ferid vardı. Neden çatışma olsun ki?
    Diğerleri zaten Ankara'ya geçmişti.İngilizler Mondros Anlaşması ile geldiler ve Lozan Anlaşması ile gittiler.Beş yıl süren işgal belgelerini yok ettiler. Basına sansür uyguladılar. Saray da emirlerindeydi. İşte bu nedenle İşgal kapalı bir kutudur. Ancak Kemal Tahir'in " Esir Şehrin İnsanları" Yakup Kadri'nin Sodom ve Gomore" romanları tarihi vesika olmasalar da İstanbul'un işgal yıllarını anlatan mutlaka okunması gereken tarihi sosyal romanlardır. Küçük Ağa( Tarık Buğra) ve Yaban ( Yakup Kadri) romanları da o yıllrda Anadolu'yu anlatır.

    YanıtlaSil
  2. Çanakkaledekine benzer hezimetten tırstılar. kurtuluş savaşında şahlanan bir türk ordusu vardı. katledilmekten korktular. anlaşılmayacak birşey yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar

    1. İngilizler 1918-1923 yılları arasında fiilen işgal altında tuttukları ve bazen aralıksız bir ay havadan bomba yağdırıp sivillerini katlettikleri İstanbul'umuzu neden bırakıp çekip gittiler?

      Mahalle aralarında sapan kavgası yapan çocuklarımızın uçaklarını düşürüp hava kuvvetlerini imha etmelerinden, usta balıkçılarımızın olta ve misinaları ile kruvazör ve denizaltılarını avlamalarından mı korktular? Elbetteki hayır!..

      Söz de bizim başarılarımızdan (!) endişeye kapıldılar ve Bursa'da Mudanya Barış Antlaşmasını imzaladılar...

      İyi de bunun az evvelinde General Refet Bele komutasındaki bir kolordumuz İstanbul'u İngilizlerden almak için bir taarruz yaptı ve tabiri caizse varlık bile gösteremedi... O halde?..

      Gitmeleri karşılığında bir şeyler aldılar ki gittiler?

      Neydi bu akıl almaz kararlarının arkasındaki sır?

      İşte, ne aldıklarını merak edecek olursanız LOZAN ANTLAŞMASI'nın detaylarında bulabilirsiniz...

      "TÜRKLERİ DİNİ-MANEVİ HASSASİYETLERİNDEN KOPARTMAK VE HİLAFETİ KALDIRMAK ŞARTI İLE YAPAY BİR BAĞIMSIZLIK TANINDI. SAHTE KURTARICILAR SAHNEYE SÜRÜLDÜ."

      Sil
  3. Bu Nasıl Bir Zafer? #Sözcü_ye_Cevaptır

    İtilaf Devletleri Son Birliklerinin İstanbul’dan Ayrılışları (2 Ekim 1923)

    -İngilizler İstanbul'dan tek bir mermi dahi atmadan 2 Ekim 1923 de kendiliklerinden çekiliyorlar.! Kaynak : http://goo.gl/UOF4n5
    -6 Ekim 1923 de Türk ordusu İstanbul'a giriyorsa!
    -Peki bize neden bundan 14 ay önceki bir savaşı (30 Ağustos 1922) zafer bayramı olarak yıllardır kutlatıyorlar?
    -Herşey bununla da bitmiyor! Lozan anlaşmasına göre İngilizler bizim boğazlarımızı işgale ve yönetmeye 21 Temmuz 1936 da imzalanan Montrö anlaşmasına kadar devam ediyorlar.1936 ya kadar tek bir Türk askeri boğazlar bölgesine giremiyor!

    21 Ağustos 1923 günü TBMM kürsüsünde var gücüyle haykıran Tekirdağ milletvekili Faik Öztrak bakın bu konuda ne diyor;

    "Fakat efendiler, İngilizlere bırakılan bu topraklardaki muazzez şehitlerimizin hatıralarına ne dersiniz? Onların ölülerinin mevcut olduğu bu yerlerde bizim de yüz binlerce şehidimizin kanları ve kefenleri mevcuttur. Vatanımızı istilaya gelmiş olanlara karşı bu imtiyazları vererek bu şehitlerimizin aziz hatırasını nasıl rencide edebiliriz?"

    Bu Nasıl Bir Zafer?

    YanıtlaSil
  4. O zamanın şartlarına göre değerlendirme yapmak gerekir. Uluslar arası hukuk var. Güçlü bir devlet, kendinden çok daha güçsüz bir devleti, yeterli hukuki sebep olmaksızın veya o devletin çoğunluk halkının talebi isteği olmaksızın kendi ihtirasları doğrultusunda sahiplenemez. İhtilaf devletlerinin İstanbul'u işgali için hukuki gerekçeleri vardı. Zaman içerisinde Türk milleti, Osmanlı'nın borçlarını ödemeyi taahhüt etmesi ve azınlık haklarını koruması ile, ihtilaf devletlerinin hukuki olan hakları korunmuş ve işgal için sebep kalmamıştır.

    YanıtlaSil
  5. Isgal diyoruz hukuk diyoruz ne hallere dusuyoruz işgalin olduğu yerde hukuk ne arar. Yani espirili cevapla artiz ne arar la pazarda. Adamlarin hukuku kendi kafalariyla kagida yazdiklari yazilarsan ibaret işlwrine gelmedigi vakit silip yenisini yazarlar bu durunda hukuksuzluk bile hukuk olur anlayana

    YanıtlaSil
  6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil