10 Ocak 2011 Pazartesi

Çanakkale geçilmedi, ya sonra?

Dünyanın en güçlü devletleri, o günün en modern silahları ile İstanbul’u işgal etmek için geldiler, fakat Çanakkale’yi geçemediler. Zira orada göğsü iman dolu, şehit olmak için can atan mücahitler vardı. Ölüme, kurşunların üzerine gülerek gidiyorlardı. Bu insanlar böyle imanlı ve dinlerine bağlı oldukları sürece onlarla baş edilemezdi.
Düşmanlar Çanakkale’de bu gerçeği anladılar. Öyleyse yapacakları tek bir şey vardı; 0 da onları dinlerinden uzaklaştırmak, hatta imanlarını ellerinden almaktı. Yapacak başka bir şey yoktu. Bu işin fikir babası İngiliz sömürgeler bakanı Gladstone idi. Bu fikrin hülasası şuydu: “Müslüman gençleri Kur’an-ı Kerim’den soğutmak ve İslamî şuurdan uzaklaştırmak…” İngiliz bakan işgal ettikleri ülkelerde bizzat kendisi incelemeler yaptı ve müslümanların niçin teslim olmadıklarını ve esareti kabul etmediklerini, neden ölümü göze alarak silahlı mücadele ettiklerini yerinde tespit ederek neticeyi İngiliz avam kamarasında şöyle açıkladı: “Birincisi; Müslümanlardaki çok güçlü iman ve Kur’an’a bağlılık… İkincisi;Müslümanlar arasındaki çok güçlü birlik bağı ve bu bağın temsilcisi olan Hilafet müessesesi…”
İngiliz bakan avam kamarasında şöyle devam etti. “işte bizler bunun için hakimiyetimizi devam ettirmek istiyorsak, ne yapıp yapıp şu hilafeti ortadan kaldırmalıyız. İkinci olarak eline Kur’an-ı Kerim’i alarak “ ya bu Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız, yada Müslüman gençleri ondan soğutmalıyız.”
İngiltere o tarihten sonra bu planı uygulamaya başladı.Müstemlekelerinde ve idarecilerini kontrol edebildikleri İslam ülkelerinde bu planı devreye soktular.
Ne gariptir ki hemen o tarihlerden sonra halifelik kaldırıldı; gerçekten de o zamandan beri alem-i İslam perişanlıktan kurtulamıyor. Kur’anî harfler değiştirildi, İslamî kıyafet değiştirilerek Avrupaî kıyafet tarzına geçildi, mahkemelerde Allah (c.c.)’ın emirlerine göre hüküm verilmesi kaldırılıp Avrupa’dan tercüme edilerek getirilen kanunlar tatbikata konuldu, devlet idaresinden din tamamen çıkarıldı, dinimizin yasak ettiği içki, kumar, faiz serbest edildi, eğitim ve öğretimden din tamamen çıkartılıp dini öğreten kurumlar da kapatıldı, gizli gizli öğretenler ise cezalandırıldı, millet ellerindeki Kur’an’ları saklamak zorunda kaldı, elini dahi göstermeyen kadınlarımız İslamî kıyafetten çıkarıldı ve çırıl çıplak erkeklerin önünde güzellik yarışmalarına katılır oldu. Resmen fuhuş haneler açılıp zina serbest edildi. Basın yayında İslamî ölçüler kaldırıldı. Bugün sadece televizyonların bir günde yaptığı tahribatı bir senede tamir etmek mümkün değildir. Böylece toplum yavaş yavaş İslamî hayat tarzından planlı bir şekilde uzaklaştırıldı. Bu süreç hala devam etmektedir.  
 Bu planın 21. yüzyıldaki tatbikatçısı Amerika’dır. Amerika müslümanların direncini kırmak, cihad duygusunu köreltmek, Müslümanları köleliğe razı etmek ve onları temel değerlerinden uzaklaştırmak için dehşet verici planlarını devreye sokmuştur. Bu planlarını başta Afganistan, Irak ve Pakistan olmak üzere işgal ettiği veya fikren işgal altında tuttuğu ülkelerde uygulamaktadır.
Bu plana göre;   Kur’an-ı Kerim’deki yüzlerce cihad ayetini ve ahkam ayetlerini çıkarttırarak yeni bir Kur’an-ı Kerim bastırttı ve bunları halka ücretsiz dağıttırdı.(bazı İslam ülkelerinde)
Amerika bununla da yetinmedi. Tesir sahası içindeki ve kendileriyle stratejik ortaklıkta bulunan ülkelere de el attı. Öyle ki bu ülkelerde Cuma namazı hutbelerinde okunan “Allah (c.c.) katında yegane din İslam’dır” denilmesinin kaldırılmasını, İslamiyyetin sırf ahlakî esasları havi bir din imiş gibi öğretilmesini ve bu çerçevenin dışına çıkılmamasını talep ve rica(!) etti. Ve bu planın gönüllü sözcülüğünü yapan kimseler aracılığı ile de bu yeni din modeli olan ılımlı islamiyetin propagandasını yaptırdı. Müslümanları terörist  ilan eden bu zümrenin Mevlâna Hz.lerini ve Yunus Emre Hz.lerini öne çıkarmaları, onlardan övgü ile bahs etmeleri işte bu korkunç planın bir parçasıdır. 2007 yılının Mevlâna yılı ilan edilmesinin altında da aynı plan yatmaktadır. İslam’ı yok etmek için ellerinden geleni yapan bu düşmanların Mevlana Hz.lerine sahip çıkması, 2007 yılını Mevlana yılı ilan etmeleri O büyük zatı korkunç oyunlarına alet etmek ve ortaya attıkları ılımlı İslamiyet modelini gerçekleştirebilmek için kullanmaktır.Hoş görüye dayanan, Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarının tatbik edilmediği, maddi cihadın konu dahi edilmediği, herkesin istediği gibi yaşayabildiği, Allah (c.c.)’ın emirlerini yapmayanların veya yasaklarını işleyenlerin hoş görüldüğü, suç işleyenlere dinimizde tesbit edilen cezaların tatbik edilmediği ılımlı bir İslamiyet! Neticede Allah (c.c.)’ın affı ve Cennet! Ne âlâ değil mi?
 Hoş görücülerin kime hizmet ettiklerini anlıyor musunuz? Ilımlı bir İslamiyet modeli, hakiki İslamiyet’i yok etmek için ortaya konulmuş ve dünya çapında tatbik edilen korkunç bir plandır ve maalesef içimizdeki bir çok müslüman bilmeden bu korkunç plâna alet olmaktadır. Ne zaman uyanacağız?
Bu ifsat komitesi “Hristiyan ve Yahudilerin kâfir olduklarını belirten ayetlerin okunmamasını, Hristiyan ve Yahudilerin de Cennet’e gireceklerinin söylenmesini istedi. Diyalog, hoşgörü, medeniyetler buluşması gibi isimler adı altında tertiplenen bu toplantılar, hep bu ılımlı İslamiyet planının bir parçası olarak sahneye konulmuştur.
Yahudilik ve Hristiyanlığın da birer hak din oldukları, Hristiyan ve Yahudilerin de Cennet’e girecekleri gibi dinimize taban tabana zıt fikirleri müslümanların arasına attılar. Bu yanlış fikrin ne kadar etkili olduğunu düşünün ki; geçende ilahiyat fakültesini bitirmiş ve Risale-i Nurları çok iyi bilen bir talebeme “Yahudi ve Hristiyanlar Cehennemliktir” dedirtemedim.
Bizi ne hale getirdiklerinin farkında mısınız?
Yoksa Çanakkale zaferini ve şehitlerini andığımız bu günlerde “şehit,cemaat, şirk, mücahid”gibi kırkbeş kelimenin derslerde öğretilmemesini ve öğretmenlerin de bu kelimeleri kullanmaması talimatı veren genelge ne ile izah edilebilir?
Evet, düşman çanakkale’yi geçemedi amma daha sonra kafa ve beyinlerimize kadar işgal etti!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder