28 Ocak 2011 Cuma

Ey İnsanlar! Gemiye binin

Bütün büyük zatlar bu dünyayı büyük, dalgalı ve derin bir denize benzetmişler, belki de manevi alemde öyle görmüşlerdir.
Malûm, bulûğ çağına giren herkes bir nevi fırtınalı, dalgalı ve derin bir deniz olan şu dünya hayatına atılır.
Yani: Bulûğ çağına girmesi ile nefis ve şeytan devreye girer. Bir yandan nefsinin bir çok istek ve arzuları, diğer taraftan bütün bunları elde etmenin zorluğu, hatta imkansızlığı; aynı zamanda hastalıklar, belâlar, musibetler, kötü insanlar ve başa gelebilen sıkıntılar; hepsinden öte, ölümün de karşısında beklemesi… Ne zaman ve nerede geleceği belli olmayan ölüm…
Şimdi, bir taraftan nefsin bunca istek ve arzuları, diğer taraftan dünyanın binbir çeşit sıkıntıları ve tehlikeleri ve insanın karşısında bekleyen ölüm… Gel de bu işin içinden çık…Bu mümkün değil. Nasıl okyanus ortasında denize düşen birisinin dev dalgalarla  boğuşup kurtulması mümkün değilse, ancak bir gemiye binerse kurtulacağı açık ise; aynen öyle de; bu aciz insan da bütün bu ihtiyaçlarına ve düşmanlarına karşı ancak İslamiyet gemisine binmekle kurtulabilir. Evet, fırtınalı, dalgalı bu dünya hayatında İslamiyet adeta manevi bir gemi hükmündedir. Gemiye binenlerden başkasının kurtulma şansı hemen hiç yoktur.
Siz, islamiyetten uzak bir hayat sürenlerin görünüşte gülüp eğlendiklerine bakarak aldanmayınız, onların  biraz içlerine girseniz göreceksiniz ki, dünyanın binbir sıkıntısı içerisinde çaresizce boğuşmakta ve neticede boğulup gitmektedirler.
Evet, bu manen çok derin, dalgalı ve fırtınalı dünya denizinin sahibi hemen hiç kurtulma şansı olmayan bu insanlara merhamet etmiş ve onların kurtulmaları için manevi bir gemi hükmünde olan islamiyeti göndermiştir. Bu geminin kaptanı son peygamber, bizim peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (sav)’dir.  Başta Peygamberimiz (sav) olmak üzere yardımcıları hükmünde olan alimler, müçtehidler, evliyalar bütün insanları bu gemiye binmeye davet etmekte ve binmelerine yardımcı olmaktadırlar. Bu gemiye binmek ise: ancak iman edip Kur’an’da açık olarak emredilen farzları yapmak ve kesin olarak haram olan yasaklardan uzak durmak ile mümkündür. Demek, iman edip farzları yapanlar ve başta beş vakit namazı kılanlar ve zekatı verenler; bu arada içki, zina, puta tapmak, faiz yemek, adam öldürmek gibi büyük günahlardan uzak duranlar bu İslamiyet gemisine binmiş olurlar. Allah’ın Kur’an’da emrettiği veya yasakladığı şeylere itiraz etmeyip kabul edenler ve kanun olarak Allah’ın emir ve yasaklarını kabul edenler, bu arada islam’a zıt olan, Kur’an’a zıt olan işleri ise red edenler inşallah bu gemiye binmiş olurlar.
 Elbette, dalgalarla boğuşanlar ile gemiye binenlerin hali bir olmaz. Gemidekiler rahat ve huzur içinde, tehlikelerden uzak bir şekilde seyahat ederlerken diğerleri çaresizlik için dalgalarla boğuşmakta ve nihayetinde boğulup gitmektedirler. Bunu her iki tarafın adamları ile konuştuğunuzda rahatça görebilirsiniz.
İslamiyeti kabul edip elinden geldiği kadar yaşamaya çalışan samimi bir müslümana her ne zaman sorsanız “Elhamdülillah, iyiyim” sözünü işiteceksiniz. İslamiyetten uzak hayat sürenlere de her ne zaman sorsanız hallerinden şikayet edeceklerdir. Çünkü onlar, birçok sıkıntı ve problemler ile çaresiz ve umutsuz bir şekilde mücadele etmektedirler.
Denizde dalgalarla boğuşan birisi dört gözle kendisini kurtaracak bir gemi bekler. Böyle bir gemi geldiği zaman binmekte tereddüt eder mi? Elbette etmez. İşte bütün insanlar o denizde gemi bekleyen çaresiz insan konumundadırlar. Ayaklarına kadar gelmiş ve onları ebedi olarak kurtaracak ve cennete ulaştıracak İslamiyet gemisine binmek zorundadırlar. Başka bir çare yoktur. Binmeyenlerin içler acısı durumu zaten gözlerimizin önündedir. Ölümden sonrada nice azaplar onları beklemektedir. 
O zaman bu gemiye binmemenin ne mazereti olabilir? Binmeyenlere akıllı demek mümkün müdür? Zerre kadar aklı çalışan bu gemiye binmez mi?
Evet, gelin, vakit geç olmadan bu gemiye binin, yoksa boğulacağınız kesindir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder