10 Ocak 2011 Pazartesi

Bizim işimiz ‘barış’ değildir!


Hepimiz isteriz ki, dünyada insanlar kardeş olsun, savaşlar olmasın, insanlar birbirlerini öldürmesinler, hayat bayram olsun. Hatta bir zamanlar herkesin dilinde şu şarkı dolaşırdı:
“ İnsanlar el ele, birlik olsa, hayat bayram olsa, uzansa sonsuza…”
Evet, insanlar böyle isteyebilir, ancak bu dünyanın düzeni böyle kurulmamıştır. Bu dünyada düzen, terakki üzerine kurulmuştur. Terakki ise, mücadele ile olur. Onun için bu dünya mücadelesiz olmaz. Daha dünyaya yeni gelen bir böcek veya bir hayvan yavrusunun düşmanı vardır. Dünyaya gelir gelmez onunla mücadele etmek zorunda kalır, hatta mücadeleyi kaybederse bu hayata veda eder. Yani, mücadelenin şakası yoktur. Denizin dibindeki balıktan, havada uçan kuşa, karaların en kuvvetli hayvanlarına kadar, küçük-büyük her şeyin kendine göre bir düşmanı vardır ve bu, bu hayatın devamı ve terakkisi için şarttır.
Elbette bu dünyadaki en önemli varlık olan insanoğlu da bu mücadele kanununa tabidir. İnsanoğlu, bu kanunun neticesi olarak öyle savaşlar yapmıştır ki; milyonlarca insan bu savaşlarda can vermiştir. Son yıllarda sadece Irak’ta bir milyondan fazla insanın öldüğü açıklanmıştır. Yaşayanların ise, neler çektikleri belli değil. Yani, dünyada öyle bir mücadele kanunu vardır ki; sen, ister istemez bu kanuna tabi olursun, dışında kalamazsın. Sen, ne kadar gönülden istersen iste, dünya güllük gülistanlık olmaz.
O zaman sen, kendi mücadele alanını, dostunu düşmanını bilmek zorundasın. Yoksa, hayat sahnesinde fazla kalamazsın. Öyleyse; bizim davamız ne, dostumuz kim, düşmanımız kim? ona bakmalıyız. Bizim davamız: Allah’ın bize gönderdiği İslam dinini, önce kendi nefsimizde yaşamak ve sonra da O’nu dünyanın başına geçirmek ve bütün dünyada İslamın tatbikini sağlamaktır. Buna ‘İlay-ı kelimetullah’ denir. Bize, yeryüzünde din yalnız Allah’ın oluncaya kadar cihad yapmamız, emredilmiştir. Müslümanlar 1300 sene bu emri dinlemişler ve pek çok cihadlar yapıp, milyonlarca şehit vermişlerdir ve dünya üzerinde de şerefle yaşamışlardır. Son yüz yıl içinde cihad, maalesef terk edilmiştir. Cihadın terk edileceğini ve bunun bir kıyamet alameti olduğunu Peygamberimiz s.a.v. bize l400 sene önceden haber vermiştir. ‘Bize bomba da atsalar, biz onlara gül atacağız’ diyenler, acaba ne yaptıklarının farkında mıdırlar? Acaba bu yanlış fikir kimin kafasından çıkmıştır?
Düşmanı olmasa Peygamberimiz’in s.a.v. düşmanı olmazdı, İslam’ın düşmanı olmazdı. Amma, daha islamın başında O nuru söndürmek için, kâfirler ellerinden geleni yapmışlardır. Bu yüzden, peygamberimiz s.a.v.’in ve ashabının hayatları hep savaş meydanlarında geçmiştir. Daha sonra, Selçuklular ve Osmanlı dedelerimiz, İslam’ın şanlı bayrağını bin seneye yakın dünyanın dört bir yanında şerefle dalgalandırmışlardır.
Nihayet son yüz yılda farklı bir dönem, dünyaya ‘deccaliyet dönemi’ gelmiştir. İslam, hayatın bütün alanlarından açıkça çıkarılmış ve O’nun tatbikini istemek en büyük suç olarak kabul edilmiş ve isteyenler cezalandırılmıştır. İçinde yaşadığımız bu fitne, öyle dehşetli bir fitnedir ki; Âdem a.s. zamanından beri böyle dehşetli bir fitne görülmemiştir. Allah’ın kesin olan emir ve yasaklarının toplum hayatında tatbikini yasaklamak, onu istemeyi suç saymak; işte ‘kâfirlik ve Firavunluk’ budur.
Şimdi sen, dinini bu şekilde yasaklayanları, Müslümanların üzerine bomba yağdıranları hoş görebilir misin? Dinimiz onları ‘hoş gör’ diyor mu?  Yoksa ‘onlarla savaş’ mı? Diyor. Gel, ben sana cihad yapmamız hakkında birçok ayet göstereyim. Sen bana, böyle yapanlara gül atmamız gerektiğine dair bir tek ayet gösterebilir misin? Eğer senin dediğin gibi olsaydı, peygamberimiz s.a.v.  ve ashabı, hayatlarını savaş alanlarında geçirmezlerdi. Tabii ki senin bu fikrin gâvurların çok hoşuna gitmiş ve bu yüzden sizlerle diyalog halindedirler. Benim gibi ‘cihad yapmak gerekir’ diyenler elbette onların hoşlarına gitmez. Bunun için, senin gibi olanları el altından desteklemeleri normaldir. Eğer ‘ben onları kandırıyorum, saman altından su yürütüyorum, aslında ben de senin gibi düşünüyorum’ diyorsan; bil ki sen, ancak kendini kandırırsın, karşındakileri ne sanıyorsun?
Gelelim mücadeleye; biz İslam’ı din olarak kabul etmeden ölenlerin ebedi cehenneme gideceklerini biliyoruz. İslam’ı kabul etmeyen bunca insan var. Şimdi sen, onca insan cehenneme doğru giderken rahat edebilir misin? Elbette, eğer insan isen, onları da kurtarmak isteyeceksin. Dolayısıyla İslamın bütün dünyaya yayılması için mücadele edeceksin. İşte İslamiyette cihad bunun için yapılır; insanları ebedi azaptan kurtarmak için. Bu durumda mutlaka seni durdurmak isteyenler olacaktır. O zaman, onlarla mücadele edersin ki; işte buna ‘cihad’ denir. Bazen onlar, seni yok etmek için mücadele edeceklerdir ki; o zaman onlarla savaşmak ‘farz’ olur, gül atmak değil. Bunun için sen; önce git, dinini öğren.
 Barış ne zaman olur?  Barış, İsa a.s. zamanında olacak; kurt ile kuzu yan yana gezecek, insanlar barış içinde yaşayacaklardır. O zaman da gelecektir, az kaldı. Deccalların bu günkü zulümlerinden sonra, İslam’ın adaleti güneş gibi doğacak ve Mehdi-i Azam ile Alem-i İslam ayağa kalkacak ve dinimiz bütün hükümleri ile tatbik edilecek ve o gün, bu gavurlar kaçacak delik arayacaklardır. Yakında… Hem de çok yakında.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder