24 Ocak 2011 Pazartesi

İnsan: Halife-i arz ve ahsen-i takvim sırrına mahzardır

Her çekirdekte kocaman bir ağaç olma özelliği vardır amma, toprağa her atılan tohum da kocaman, meyveli bir ağaç olamaz; belki de çokları çürür gider.
Aynen bunun gibi, her insan da halife-i arz ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olma kabiliyeti vardır. Tohumun, büyüyüp meyveli bir ağaç olabilmesi için toprağa atılması gerektiği gibi, insan da halife-i arz olabilmesi ve ahsen-i takvim sırrını gösterebilmesi için bu dünyaya gönderilmiştir. Ne var ki, insanların çok azı bu vazifeyi yapabilmekte, çokları ise çürüyüp gitmektedirler.
Şimdi bizler, halife-i arz ve ahsen-i takvim sırrını gösterme kabiliyetine sahip olarak, bu dünyada bulunuyoruz. Öyleyse, şimdi yazacaklarımızla kendimizi kontrol ederek, halife-i arz makamına çıkıp çıkmadığımıza ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olup olmadığımıza bakacağız.
Halife-i arz makamına çıkan ve ahsen-i takvim sırrına ulaşan bir yiğit şöyle der:
Bu uçsuz bucaksız kâinatın sahibi Allah’tır. Bu mülkü O yaratmıştır ve her an da O’nun idaresinde ve tasarrufundadır. Her gün dünyaya gelenleri O getirdiği gibi, her gün ölenleri de ahirete O göndermektedir. Cereyan eden her bir hadise O’nun izni ile olmaktadır. Güneşi yakan, dünyayı gezdiren, yağmurları yağdıran, meyveleri yetiştiren hep O olduğu gibi, bütün insanları ve diğer bütün canlıları rızıklandıran, yaşatan, öldüren de O’dur. Kısaca, bu kâinatı ve içindeki mevcudatı yaratan da, bütün canlıları yaşatan da, öldüren de O’dur.
Peygamberleri gönderen O’dur. Peygamberleri vasıtası ile kullarına emir ve yasakları O göndermiştir.
Kitapları gönderen de O’dur. Son gönderdiği kitap Kur’an-ı Kerim’dir. İçinde bulunan bütün emir ve yasakları kabul edip ona göre davranmak gerekir.
Halife-i arz makamına gelen ve ahsen-i takvim sırrına mazhar olan bir insan, kısaca yukarıda yazdıklarımızı kabul ettikten sonra şöyle itikad  eder.
İnsan: Allah’ın yarattığı, yaşattığı ve istediği zaman öldüreceği kuludur. İnsan eğer, O’nun emir ve yasalarına göre davranırsa, ebedi hayatta büyük mükâfatlar görecektir; emirleri yapmaz, yasaklardan da kaçmazsa ve eğer affa da uğramazsa büyük azaplar onu beklemektedir. Cenab-ı Hak kendisine ortak koşulmasını affetmeyeceğini açık olarak bildirmiştir.(Günümüzde pek çok insan Allah’a ortak koştuğu halde farkında değildir!) Bunun dışındaki günahları dilediğine bağışlayabilir.
İnsanları; nimetleri hayâl bile edilemeyecek kadar güzel olan ebedi bir cennet ve azapları dayanılmaz bir cehennem beklemektedir.
Kısaca belirttiğimiz ve dinimizde tarif edildiği şekilde inanan bir insan, kendisine haram olan işlerden kaçınır. Eğer hata ederek haramlara girerse, onda ısrar etmez ve hemen tövbe ederek affını ister ve o haramı bir daha işlememeye çalışır. Haramlardan uzak durmaya çalışmak, özellikle bu zamanda, yapılması gereken en önemli ameldir.
Daha sonra ise, Allah’ın kesin emri olan başta beş vakit namazı kılar ve zekat, hac gibi diğer farzları da yapar; elinden geldiği kadar da sünnet-i seniyyeye uymaya çalışır.
İşte, Halife-i arz makamına ulaşan ve ahsen-i takvim sırrına mahzar olan gerçek bir insan, hakiki bir Müslüman yukarıda bahsettiğimiz gibi düzgün bir inanca sahip olur, haramlardan kaçınarak ve farzları yaparak yaşar. Hata eder ve haramlara girerse hemen tövbe eder ve affını ister. Mahzar olduğu nimetlerin de, başına gelen musibetlerin de hep O’ndan olduğunu ve bu alemde O demeden bir yaprağın bile kımıldamayacağını bilir.
İşte, bunları yapabilen insan, inşallah, halife-i arz olmuş ve marifetullahtaki terakkisi ve Cenab-ı Hakk’ı tanıması derecesinde ahsen-i takvim sırrına mahzar olmuştur. Ne mutlu bunu yapabilen gerçek insan ve hakiki Müslümanlara; yazıklar olsun bunu yapamayıp çürüyüp gidenlere…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder