26 Ocak 2011 Çarşamba

Hadise sahneye çıplak çıkacak: İşte çağdaşlık bu, işte Avrupalılaşmak budur


Osmanlının son zamanlarında bir Avrupalılaşma, batılılaşma furyası başladı ve önü alınamadı. Ve hâlâ da onların içine girmek için çırpınıyoruz. Bu uğurda neler feda edilmedi ki… Elbiselerimizi değiştirdik, düğünlerimizi, cenaze törenlerimizi değiştirdik. Olmadı, yemek yeme şeklimizden dans etmeye kadar Avrupalılar ne yapıyorsa aynısını yapmaya başladık. Fuhuş haneler açtık, içki içmeyi medeniyetin bir gereği saydık. Kadın ve kızlarımızı açıp saçıp sokağa attık, örtünmede ısrar edenleri ise sokaklarda copladık. ‘Din ayrı, devlet ayrı’ diyerek devlet idaresinden, okullardan, basından mahkemelerden ve toplum hayatının her alanından İslam’ı çıkardık. Neticede sahillerde çıplak gezmekten utanmayan kadınlar, mağazaları yağmalayan vahşi insanlar, ülkeyi soyan nice profesörler yetişti.(!) Amma olsun, değdi doğrusu, neticede Avrupalılaştık ya…(!)
Artık Avrupalılaştığımızı kimse inkâr edemez! Çünkü, Türkiye’yi Erovizyon’da temsil edecek kızımız sahneye çıplak çıkacakmış. Üzerinde kumaştan bir şey olmayacak, sadece takılar takacakmış. Düşünsenize… Bunu Avrupalılar bile yapamaz.(!) Avrupalılaşacağız derken o hızla onları bile solladık(!) Battıkça batıyoruz ve bir tek aklı başında biri çıkıp da ‘bu ne rezalet’ demiyor.
Olur mu olur, yarın bu kızcağız ülkemize birincilik de getirebilir. 1932 yılında Belçika’nın Spa şehrinde yapılan dünya güzellik yarışmasında Türkiye’yi temsil eden Keriman Halis’in nasıl birinci ilan edildiğini hatırlayın. Güzellik kimin umurunda idi. O günkü jüri öyle diyordu: Keriman Halis’in güzel olup olmadığı umurumuzda bile değil, zira o, şimdiye kadar saçının telini bile göstermeyen Osmanlıların torunu. Önümüze çırıl çıplak çıkmış ve kendini beğendirmek istiyor. Öyleyse o, birincidir.
Evet, kendilerince tarihi olan bu günü şampanyalar eşliğinde kutlamışlardır. İnsanımızı bu hale getirenlere ‘yuh’ olsun, yazıklar olsun.
Aynen öyle de, şimdi de bu Hadise’nin çıplak sahneye çıkmasına ve Türkiye’yi temsil etmesine bakılırsa birinci ilan edilmesi mümkündür. Güzel söyleyip söylemediği kimin umurunda… Ve neticede Başbakanlık da, Cumhurbaşkanlık da kendisi için törenler düzenlenebilir. Bundan önceki Sertap Erener için yapılanları hatırlayın. Ondan sonrada “kriz var, işsizlik var” deniyor. Başımıza taş yağmıyor ya… Şükredin.
Osmanlının son zamanlarından beri sanatçı (!) olan bir bayan 70’li yıllarda Cumhurbaşkanlığında konuk edildikten sonra çıkarken şöyle demişti: Bizler Osmanlı döneminde şarkı türkü söylediğimiz için adam yerine konmaz, mahkemede şahitliğimiz bile kabul edilmezdi. Şimdi ise Cumhurbaşkanlığında ağırlanıyoruz.
Evet, o kadın o zaman kulaklarımla duyduğum bu ibret verici cümleleri söylemişti. En büyük alimler asılırken, Kur’an yasaklanırken, Bediüzzaman gibi bir allame hapishanelerde süründürülürken şarkıcı ve türkücüler cumhurbaşkanlığında ağırlanıyordu. Bütün bunlardan sonra “bu günlere nasıl geldik, denir mi? İşte böyle geldik veya getirildik.
İnsanımız yağma yapıyormuş, ülkemizi prof’lar soyuyormuş, hırsızlık, gasp gibi hadiseler almış başını gitmiş, uyuşturucu kullanımı ortaokula kadar inmiş, saygı sevgi kalmamış, toplumun temelini teşkil eden aile çatırdıyormuş, adam evinde ölüyor, öldüğü kokuştuktan sonra fark ediliyormuş, daha neler neler…
Nasıl hâlâ utanmıyorlar, nasıl bu memleketi ve bu insanları bu hale getirdik diye üzülmüyorlar, hayret! Ve halâ nasıl ederiz de daha fazla bozarız diye uğraşıyorlar, yazık…. Yazık…ve maalesef düzeltmeye kalkanları da engellemekten geri kalmıyorlar. “Onlara, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” dendiği zaman ‘biz ıslah edicileriz’ derler. Dikkat edin! Şüphesiz onlar bozguncudurlar, fakat farkında değillerdir” (Bakara suresi: 12)
Kesin söylüyorum: Bu kafa iflah olamaz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder