Rebiülevvel ayının 12. gecesini Peygamberimiz Hz.Muhammed s.a.v’in doğumu olarak hepimiz, alem-i İslam ile beraber, dinimize uygun olarak kutladık. Mevlidler okundu, vaazlar dinlendi, salavatlar getirildi, namazlar kılındı, dualar edildi. 1400 sendir de bu böylece kutlanarak gelmiştir. Peki öyleyse son yıllarda kutlanmaya başlanan ‘kutlu doğum haftası’ ne oluyor?
Önceleri bunu anlamakta ben de zorlandım, hatta bu kutlu doğum haftasının dinimizde yeri olmadığına dair yazılar yazdım. Şimdi ise mesele net olarak anlaşılmıştır. Kutlu doğum haftası 20 sene kadar önce Diyanet yetkililerince ortaya atılmış, Kızılay haftası, Yeşilay haftası, Verem haftası gibi Avrupa kültüründen gelmiş sıradan bir hafta olup dinimizle ve Peygamberimiz s.a.’in doğumu ile yakından ve uzaktan bir ilgisi yoktur. Güya sonradan uydurulan bu hafta ile dinimize daha çok hizmet edilmektedir. Herkes şunu bilmelidir ki; Dinimizin insan aklından çıkacak yeni hizmet tarzlarına ihtiyacı yoktur. Bakın bakalım, söz dinlemeyip te kendi akıllarına göre hizmet yapmaya kalkanlar fayda mı verdiler, zarar mı? Peygamberimiz s.a.v’in bize öğrettiği tarzlar yetmiyor mu ki kendi aklımıza göre, hem de dinimize uymayan yeni hizmet tarzları ortaya koyuyoruz. Bu haddi aşmaktır!
Garip olan şu ki; bu kutlu doğum haftası 1989 senesinde Diyanet teşkilatınca ortaya atılmış ve neredeyse bütün islamî kesimlerce benimsenmiştir. Kutlama şekline dikkat ederseniz bu tarzın islamiyetten gelmediğini, Hristiyan kültürüne uygun olduğunu görürsünüz. Birbirine gül vermek, sazlar, kemanlar eşliğinde ilahiler söylemek, kız-erkek karışık korolar dinlemek, kadın ve erkekler karışık bir vaziyette oturup bu etkinliklere katılmak vs. Mevlid kandilini kutlama şekli ile kutlu doğum haftası etkinlikleri ne kadar da birbirlerinden farklı! Gelin, vakit geç olmadan aklımızı başımıza alalım ve dinimiz nasıl diyorsa faaliyetlerimizi ona göre yapalım.
Birleşmiş milletler de neymiş?
Birleşmiş milletler: Dünyanın önde gelen sanayileşmiş ve teknolojide zirveye ulaşmış ve her türlü silaha sahip ülkeleri dünya üzerinde istedikleri gibi at oynatabilmek ve arada bir de yanlışlıkla birbirleriyle savaşmamak ve bu arada dünyanın geri kalan yerlerini kendilerince adilane bir şekilde sömürebilmek için kurdukları bir birliktir. Tabi onlar hem güçlü, hem de birlik olmanın meyvesini yemektedirler. Başından beri düşmanı oldukları İslam’ı ve Müslüman ülkeleri yok etmek için son yıllarda İslam ülkelerine çullanmaları onların yüzyıllardır gerçekleştirmek için uğraştıkları bir rüyadır. Şimdi bu rüyalarını ‘Birleşmiş Milletler’ adı altında gerçekleştirmektedirler. İslam ülkelerinin burada sözleri geçmediği gibi işgal edilen ülkeler hep Müslümanların yaşadığı yerlerdir. Öyleyse İslam ülkelerinin orada ne işleri vardır? Dinimizin emri olarak, İslam ülkeleri bir araya gelip, İslam birliğini oluşturmadan bu günkü zilletten kurtulmaları mümkün değildir. İran atom bombası yapabilirmiş! Yapmamış amma yapabilirmiş! Ya onların ellerindekiler ne? Var mı sorabilen?
Bu heykeller de nereden çıktı?
Konya’nın en merkezi yerlerindeki, herkesin istirahat ettiği parkları koyun-kuzu heykelleri ile doldurmak kimin aklına geldi? Dinimizde kesin olarak haram olan bu heykeller nereden çıktı? Bir müslümana dinimizin kesin olarak yasakladığı heykel dikmek yakışır mı? Bu heykelleri dikenler ve bunu hoş karşılayanlar o heykeller orada kaldıkça günaha girmekte olduklarını ve yarın ahirette büyük azap görmelerine sebep olabileceğini unutmamalıdırlar. Yalnız, heykeli dikmek kolay kaldırmak ise zordur. Bir tek yolu var: O da bu hareketinizden dolayı ahirette uğrayacağınız azapları düşünmek! Ancak o zaman kaldırmaya muvaffak olabilirsiniz.
Sünnet sağlık güvencesi kapsamına alındı!
Aslında geç kalınmış bir karar. Tıp alanında fıtık ameliyatı ile denk tutulan sünnetin daha yeni sağlık güvencesi kapsamına alınmış olması çok geç kalınmış bir karardır. Milletimize hayırlı olsun. Bu uygulamanın en az toplu sünnetlerin ortadan kalkmasına vesile olması bile yeterince kârdır. Bu toplu sünnetlerde çocuklarımızın neler çektiği herkesin malûmudur. Ancak ben, 26 yıldır bu işi yapan birisi olarak ‘sünnet hastanede ücretsiz yapılacak’ demekle bu işin hallolacağı kanaatinde değilim. Nihayetinde hastanede de bu işi birisi yapacak. Bu kişiler alanında uzman olmazsa aynı sıkıntıların çekilmesi kaçınılmazdır. Asıl yapılacak iş; bu işi yapacak kişilerin yetiştirilmesidir. Ben yıllarca sağlık memuru yetiştirmiş emekli bir öğretmenim. Biliyorum ki sağlık memurları ve doktorlar sünnet konusunda yetiştirilmiyorlar. Sahaya atılınca da ‘sünnet yapabilirsin’ deniyor. Bu iş bu kadar basit mi? Sonrada insanımızın neler çektiği malûm. Gelin şu işi basite almayı bırakalım, ve artık devletimiz şu güzel adımı attıktan sonra bir adım daha atsın ve bu işte uzmanlaşacak kişileri yetiştirsin. Şu anda sünnet yapanları da tekrar eğitimden geçirsin. Zira uzun zamandır bu işi yapıp ta halâ çok yanlış yapanları görüyoruz. Sünnet yaptıracaklara da tavsiyem: Sünneti nerede yaptırırsanız yaptırın, yapacak kişi bu alanda uzman mı, işinin ehli mi? Araştırın. Zira bazen cerrahların bile bu alanda yeterli olmadıklarına şahit oluyoruz. Ve maalesef yapılan hataları da telafi etmek mümkün olmuyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder