28 Ocak 2011 Cuma

Dinimizin güzelliği yaşadıkça ortaya çıkıyor!

Geçen Ramazan ayında yazdığımız gibi; Rabbimiz’in bir tek emri olan oruç ile, hayatımız ne kadar değişmişti. Akşamları iftarlar, teravihler ile; geceleri sahurlar ile; gündüzleri oruçlar, namazlar, hatimler ile; adeta başka bir alemde yaşar gibi olmuştuk. Mü’minlerin camileri doldurması, fakir-fukaranın görüp gözetilmesi ve verilen zekat ve sadakalarla fakirlerin yüzlerinin gülmesi… Bu arada azalan suçlar, trafik kazaları, kavgalar ve dövüşler; istirahata çekilen emniyet birimleri ve hakeza. Saymakla bitmez güzellikleri yaşamıştık Ramazan ayında.
Şimdi kurban bayramı önündeyiz. Bu defa başka, tatlı bir heyecan kapladı insanımızı ve toplumumuzu. Varlıklı ve zengin olanlar kesecekleri kurbanı satın alma peşinde; kurulan hayvan pazarları, yapılan pazarlıklar; evlerdeki hazırlıklar, bayram alışverişleri; şehirler arası yollarda bir hareket; herkes sevdiklerine kavuşup onlarla bayram yapabilmek için yolarda. Bayram sabahı camilerde toplanmak ve hep beraber coşkuyla bayram namazını kılıp bayramlaşma ve hemen arkasından herkeste bir koşuşturma. Caddelerde bir hareket. Herkes kurbanını bir an önce kesebilme gayreti içinde. Yaşanan bir çok acemililikler; beklide işin bir güzel tarafı da bu. Sonra et ile çekilen ziyafetler; fakir ve kurban kesmeyenlere de et verilerek onlarında sevinme ve ziyafete iştirakini sağlamak. Ve gülen yüzler…herkeste bir sevinç ve mutluluk.
İşte güzel dinimiz. Fakir ve fukaranın yüzünü güldüren dinimiz. Kurban kesip eşine dostuna ziyafet çekmek ve fakir ve fukaraya vermek ayrı bir zevk, onların sevindiklerini görmek ayrı bir mutluluk, Diğer taraftan yılda bir et gören fakirlerin bu durumda yaşadıkları sevinç ayrı bir güzellik. Herkes mutlu. Ayrıca hayvanını yetiştirip satanların kazandıkları para ile çoluk çocuğunun ihtiyacını gidermesi, hayvanların derilerinin toplanması ve bu konularda yapılan  programlar, haberler ve hakeza.
Evet, oruç emri ile bir ay boyu farklı bir aleme giren insanımız, farklı güzellikleri yaşarken; kurban kesme emri ile de, bu defa daha başka güzellikleri yaşamaya başlıyor. Hac farizasını yerine getirmekle farklı ve dünya çapında başka güzellikler sergilenip yaşanırken, yılın her günü, beş vakit okunan ezanlar ve kılınan namazlarla daha başka güzellikler ortaya çıkıyor. Cenab-ı Hak bizi bu güzel dinden ayırmasın.
Şimdi, ne kadar yaşanırsa güzelli o kadar ortay çıkan dinimiz, bir de bütün hükümleri ile bir toplumda yaşansa, acaba nasıl daha başka güzellikleri de ortaya çıkar, dünya nasıl bir cennet hayatına dönüşür, varın siz düşünün…
Madem dinimiz bu kadar güzel ve güzelliği tatbik edildikçe ortaya çıkıyor; öyleyse acaba neden bu güzel dini yaşatmamak için, tatbik ettirmemek için uğraşıyorlar?
Bir zamanlar bunu çok düşünmüştüm.Yaşandığı toplumu bu kadar güzelleştiren, yaşayan insanları bu kadar mutlu eden ve hiç zararı olmamakla beraber herkesin yüzünü güldüren, insanlarımızı da son derece topluma faydalı, güzel insanlar haline getiren bu din ile ve bu güzel insanlar ile neden uğraşılıyor?
Uzun zaman sonra bu sorumun cevabını buldum Sanırım bir çok insan da bunu merak etmektedir. Cevap, yarasanın güneşten ve ışıktan rahatsız olmasında gizlidir. Güneşten, ışıktan rahatsız olup, güneşe düşman olmak, karanlığı istemek olur mu? Evet, yarasa için olur. Zira o, yaratılışı icabı, belki de biz bu meseleleri anlayalım diye, öyle yaratılmış. Çünkü yarasa ışıktan, güneşten rahatsız oluyor ve ancak karanlıkta rahat edebiliyor.
 İşte, yarasa ruhlu olan insanlar da İslam’ın topluma getirdiği bu güzelliklerden rahatsız olmaktadırlar. İslam güneşinin olduğu yerde yarasa ruhlu olanlar yaşayamamaktadır. Bunun için ısrarla İslam’ın yaşanmasına ve tatbik edilmesine karşı çıkarlar. Çünkü, islamın yaşandığı yerde içki içip zina edilemez, başkaların karıları şarkı söyletip keyf edilemez, sinema, tiyatro gibi oyunlar ile, güya rol yapıyor adı altında, yatak odası kıyafetindeki kadınlar seyredilemez, faiz adı altında millet soyulamaz, televizyonlarda, sahillerdeki çırıl çıplak kadınlar yayınlanıp milletin ahlakı bozulamaz, mankenler ve şov adı altında güzel kadınlarla keyf edilemez,  içkili içkili direksiyona geçip masum insanlar ve çoluk çocuğu ile yolda giden masum aileler katledilemez. İsalmiyetin bütün hükümleri ile tatbik edildiği yerde hırsızlar yakalandıktan bir hafta sonra ellerini, kollarını sallayarak serbest gezemezler ve yeni soygunlar yapamazlar; caniler birkaç kişiyi öldürdükten sonra birkaç sene hapis yatıp, sonra da toplum içinde gezemezler ve hakeza.
İşte, nefislerine esir olan karanlık ruhlu insanlar, bir kısmını yukarıda saydığımız bu aşağı ve kötü işleri İslam tatbik edildiği zaman yapamayacaklarını bildiklerinden, ısrarla islamın bütün hükümleri ile toplumda tatbik edilmesine karşı çıkarlar. Sırf nefislerinin bu aşağı ve sefil isteklerini yerine getirebilsinler diye islamın bütün hükümleri ile tatbik edilmesini engellemeye çalışırlar. Tuh onların bu aşağı hallerine!
Bu yarasa ruhlular, her zaman var olacaklarına ve mutlaka dinimize ve Müslümanlara hücum edeceklerine göre, bir Müslüman için bunlarla mücadele etmek kaçınılmazdır. Öyleyse; bu güzel dinimize sahip çıkarak yaşamaya çalışmak bizim en önemli vazifemizdir. Nefsine esir olan yarasa ruhlu insanlarla aynı safta olmaktan ise şiddetle kaçınmalıyız.
Bütün kardeşlerimin kurban bayramlarını tebrik eder, daha nice bayramlara sıhhat ve afiyet içersinde yetişmenizi Cenab-ı Hak’tan dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder