27 Ocak 2011 Perşembe

En büyük hidayet nedir?

“En büyük hidayet: hakkı hak, batılı batıl göstermektir.” Dikkat ederseniz ‘görmektir’ demiyor. ‘göstermektir’ diyor. Zira, kimse demez ayranım ekşidir. Kasıtlı olmamak şartıyla genelde herkes doğru bildiği ve doru sandığı şeyleri söyler ve savunur. Amma hepimiz biliriz ki herkesin söylediği doğru değildir. Hele bu devirde, kim ne söylerse söylesin temkinli olmak gerekir. Bazen karşımızdaki kişi doğru da söylese kullandığı kelime ve cümlelerden veya gerekli izahatı yapmadığından dolayı yanlış anlamalar olmaktadır. İşte bunun için “En büyük hidayet hakkı hak olarak görmek değil, hakkı hak olarak gösterebilmektir.” Gerçek mürşitler de hakkı hak olarak gösterebilenlerdir.Yoksa kişi doğru da söylese karşısındakiler yanlış anlıyorsa ve yanlış yollara gidip yanlış fikirlere saplanıyorlarsa burada durup düşünmek gerekir.
Bunca yazılar yazılıyor, herkes bir şeyler söylüyor. Elbette bunu yapanlar inanıyorlar ki öyle yazıp söylüyorlar. Ancak, onların bu iyi niyetleri ve samimiyetleri meydana gelen zararı telafi etmeye yetmiyor.
Bu gün Türkiye çapında tanınan, iyi niyet ve samimiyetinden asla şüphe etmediğimiz bir hocamız, bir vaazında “ Bir kişiyi sadece bayram namazında görsek ona kâfir deyemeyiz” buyurdular.
Günümüz Türkiyesini ve bir de bu cümleyi düşündüm. Her ne kadar bu cümle iyi niyetle ve doğruluğuna inanılarak söylenmiş olsa da, hatta bu cümle çok eskiden beri bir düstur olarak günümüze kadar gelmiş olsa da, bu cümleyi izah etmeden söylemek çok insanın kafasını karıştırmış, dinimize hücum edenlerin gerçek kimliklerini insanımızın anlamasını engellemiştir.
Müslümanları arkadan hançerleyen, Müslümanlara etmedik zulüm bırakmayan ve her vesile ile İslam’ın aleyhinde beyanat veren insanların, yılda bir iki kez bayram namazında görünmeleri ve bununla ilgili olarak hocalarımızın da “ Onlara karışmayın, onlar din kardeşimizdir, kitaplar böyle söylüyor” demeleri elbette insanların kafalarını karıştırmış ve gerçek Müslüman ile din düşmanlarını ayıramaz hale getirmiş ve bu durumda dost ile düşman ayrılamadığından İslam’a ve Müslümanlara hücum edenleri de ‘din kardeşimizdir’diyerek sevmek gibi abes bir durum ortaya çıkmıştır.
Böyle durumlara fırsat vermemek için anlatanlar sözlerinin nereye varıp geleceğini iyi bilmeli ve yanlış anlamalara fırsat vermemelidirler. Yazı yazanlar da öyledir.
Adam hem islamın kökünü kazımak için elinden geleni yapacak, hem de biz onu ‘din kardeşimizdir’ diye bağrımıza basacağız. Öyle mi? Niye? Çünkü; yılda bir de olsa onu bayram namazında gördük. Böyle saçmalık olur mu?
Demek, adam hayatı boyunca ‘kahrolsun şeriat’ diyecek,  İslam’a ‘orta çağ karanlığı’ diyecek, ‘ bu din bizi geri bıraktı’ diye İslam’a öfkesini gösterecek, Allah’ın kesin bir emri olan örtüye tahammül edemeyecek, ‘yoksa İslamî hayat tarzı geri mi geliyor’ diye yaygara koparacak, ‘içki yasaklanamaz’ diye bağıracak, ‘içki haramdır, Kur’an’da Allah böyle emretmiştir’ diyenlere ‘ irtica geliyor’ diye hücum edecek; ‘okullarda, mahkemelerde, basın ve devletin bütün kurumlarında Allah’ın kanunları uygulanamaz’ diye haykıracak; sonrada yılda bir defa camiye gelip bayram namazında görünecek, biz de onu ‘din kardeşimizdir’ diye bağrımıza basacağız, öyle mi? Yok, hocam yok, kat’a ve asla bu olmaz! Artık bizim de gözümüz açıldı. Kur’an’ın içindekilerle beraber hepsini kabul etmeden, Peygamberimiz s.a.v’in haber verdiği her şeyi tasdik etmeden iman edilmiş olmayacağını artık öğrendik. Artık ‘Hocamız öyle dedi’ diye her söyleneni araştırıp incelemeden kabul etmek devri geçmiştir.
Allah’ın kanunlarını beğenmeyip evlenme-boşanma kanunlarını, miras kanunlarını, ceza kanunlarını ve daha bir çok kanunu Avrupa’dan getirenleri, bunlarda yetmezmiş gibi kafasından kanun yazanları değil bayram namazında görmek, belki beş vakit namazda dahi görsek onların bu durumda  iman etmiş olamayacaklarını artık biliyoruz.  
Aslında bunları herkes bilir. Kur’an’ın bir tek ayetini red eden veya bir tek ayetini kabul etmeyenin iman etmiş olmayacağını kim bilmez!
Öyleyse, o cümleye tekrar dönelim. Bir kişi ki; dinimizde emredildiği gibi inanıyor ve bunu açık olarak söylüyor. İnkâr ettiğini ise ne duyan var nede bu manaya gelecek bir hareketi. Ancak, bu kişide namaz da yok abdest de. Yani, onu ibadet yaparken gören yok. Bununla beraber günah olan bir çok şeyi de yapıyor. İşte bu durumda bu şahıs ibadet olarak sadece bayram namazı kılarken görülse yine de bu kişiye ‘kâfir’ denemez..
İşte, yukarıda da belirttiğimiz gibi kişiyi küfre götürecek şeyleri söyleyip, yapmadıkça bir kişiyi amel olarak sadece bayram namazında görsek o kişiye ‘kâfir’ deyemeyiz. Bu cümle ancak bu şartlarda doğru olabilir. Yoksa yanlış anlaşılır ve İslam düşmanlarını fark etmemizi engeller.
Tabii ki detaya inmiyorum. Yoksa bir çok ehl-i sünnet ve cemaat aliminin ve müçtehidinin sadece beş vakit namazı bile mazeretsiz terk edenlerin kâfir olacakları hükmünü unutmamak gerekir.
‘Büyük günahları serbest işleyip hiç pişman olmamak; o imandan nasibi olmadığına delildir’ sözü de günümüz insanı için çok manidardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder