8 Ocak 2011 Cumartesi

Bu açılımlarla Türkiye bir yere varabilir mi?

Selahattin Altıntaş
Bu açılımlarla Türkiye bir yere varabilir mi?
Türkiye’nin bu açılımlarla bir yere varması asla mümkün değildir. Ancak belki zamanında ayaklarına bağlanmış olan birkaç prangadan kurtulabilir. Tamamından kurtulması ise mümkün değildir.
Geçmiş yıllarda uzun araştırmalarımın neticesinde varmış olduğum sonuç şudur: Hangi problemi araştırırsanız araştırın varacağı yer rejimdir, sistemdir. Rejimin değiştirilmesi veya değiştirilmesi için teşebbüs edilmesi dahi en büyük suç olduğuna göre rejimden kaynaklanan problemlerden kurtulmak mümkün görünmüyor. Hemen bütün rejimler böyledir. Bütün kurumları ile hakim durumda olduklarından elbette kendilerini koruyacaklar ve eleştirilere de hoş görü ile yaklaşmayacaklardır. Bu durumda problemler gözle görülür hale gelse bile, fikir adamları yanlışları ortaya koyup çıkış yollarını gösteremeyeceklerinden en nihayet bir yere varıp toslanacaktır. Bunun en güzel örneği Rusya’dır. Çöküp gidene kadar problemler ortaya konamamıştır. Koyanlar ise çeşitli şekillerde susturulmuştur. Maalesef bu, rejimlerin özelliğidir.
Aynen bunun gibi ülkemizde de problemler ayyuka çıkmış, ahlaki çöküntü had safhaya gelmiş, suç işlemekten emniyet müdürleri bile tutuklanır olmuştur. En kirli işlerin en yüksek makamlarda cereyan ettiği günlük haberlerde ortaya konmaktadır.
Aslında problemler bellidir ve çözümü de çok kolaydır amma bu gidişle olmaz. Ülkeyi soyanların hemen tamamının üniversite mezunu olduğu düşünülürse problemin eğitim sisteminde olduğu açıktır. Öyleyse, gelin bunu düzeltelim desen ve düzeltme yollarını göstersen en büyük suçlu sen olursun.
Bu günkü Kürtler Osmanlı döneminde de varlardı. O zamanlar o bölgenin adı “Kürdistan diyarı” idi. Son derece ülkeye bağlı ve Osmanlı ordusu içinde cephede omuz omuza çarpışırlardı. Cumhuriyet kurulduktan sonra bunlara ne oldu ki veya onlara nasıl davranıldı ki bu günkü durum ortaya çıktı? Bakın 25 sene dünyanın sayılı bir ordusu olan ordumuz bu meseleyi halledemedi. Şimdi de çeşitli açılımlar ile bu mesele halledilmek isteniyor. Elbette halledilsin. Akan kanın durmasını kim istemez ki! Amma iş o kadar kolay görünmüyor. Zira onların isteklerinin tamamen yerine getirilmesi zaten mümkün değildir.
Toplumun temelini teşkil eden aile çatırdamaktadır. Her yıl 110 bin civarında aile yıkılmaktadır. Ortada kalan binlerce çocuk ve mutsuz insanlar. Sonra da -bu toplum neden bu hale geldi? deniyor. Bu toplum, bu kadar bozmak için uğraşanlara karşı gene de çok iyi dayandı, amma artık dayanma gücünü kaybetti. Bundan sonra çökmenin çok hızlanacağı, artık yılın yılı aratacağı söylenebilir. Toplumu bozmak için bunca zamandır uğraşanlar artık kına yakabilirler.
İşi düzgün, sözüne güvenilir insanlar nerede ise kalmadı. Bu durumda “biz nerede hata yaptık” diye düşünmek gerekirken, bu işleri yapanların dönüş yapacağını beklemek gene de saflık olur. Çünkü onlar toplumdaki bozulmadan rahatsız değildirler. Garip amma bozulma ne kadar çok olursa onlar o kadar memnun olurlar. En ufak bir düzelme emaresi olursa işte ondan rahatsız olurlar ve basarlar yaygarayı. Üç beş çocuk Cuma namazına gitti diye yapılan yaygarayı hatırlayınız.
Evet, problemlerin kaynağı bellidir. En küçük bir dönme emaresi de görülmemektedir. Asıl kaynağa inmeden herkesin kabullenebileceği bazı açılımlar ile problemlerden kurtulmak mümkün değildir. Böyle bir beklenti yanlıştır. Problem bir alanda değil her alandadır. Unutmayalım ki bataklığı kurutmadan sivri sinekleri öldürmek çare değildir. Şimdi yapılan bataklığı göz ardı ederek çözüm üretmeye çalışmaktır. Bu da mümkün değildir.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder