3 Ocak 2011 Pazartesi

Günümüzde bütün insanları kucaklamayanlar artık varlıklarını sürdüremezler!



Geçen haftaki yazımızda bir devrin kapandığını ve o dönemin tasfiye sürecinin devam ettiğini yazmıştık. Hafta boyunca pek çok yorumcu ve fikir adamının da aynı görüşte olduklarını gördük.
Evet, bu dünyada hiçbir şey kalıcı değil. Şahıslar da, makamlar da, ideolojiler de, zulümler de… Vakti gelen hayat sahnesine çıkıyor, iyi veya kötü rolünü oynuyor ve gidiyor. Bunun önüne geçilemiyor. Nice firavun gibi cebbarlar bu dünyada saltanatlarının sonsuza değin devam etmesini istediler ve bunun için ellerinden ne geliyorsa yaptılar  amma, bu dünyanın kanunu buna fırsat vermedi.
Evet, belki de insanlık tarihinin en karanlık asırlarından biri olarak 20.asrı geride bıraktık ve bu karanlık ve zulümlerle dolu asrın tasfiye süreci başladı. Artık bu sürecin geriye dönüşü yoktur. 1990’larda öğrencilerime bunun işaretini vermiş ve “ dünyaya bahar gelirken Türkiye bunun dışında kalamaz” demiştim. Evet, o zamandan beri dünya süratle değişti ve Türkiye, biraz geç te olsa, bu değişim sürecine girdi.
Hemen herkes bir devrin bittiğinde neredeyse hem fikir. Amma, nasıl bir döneme girdiğimizi ise henüz söyleyen yok! Evet, işte o yeni girdiğimiz devrin hangi devir olduğunu 2-3 üç sene önce bu köşemizden ilan etmiştik: Mehdi-i Azam dönemi…
Geçen asır ideolojiler asrı idi. Irkçılık çok yaygın idi. Bir ırktan olanlar diğer ırktan olanları düşman ilan ederdi. Hatta bizde olduğu gibi diğer bazı ırklar yok bile sayılırdı. Din zaten yok sayılmıştı. 1930’lu yıllarda öğretmenler Allah’ın yok olduğunu çocuklara öğretirlerdi. Kur’an’lar ise yasak olduğundan saklanırdı. O zamanlar hacca gitmek bile yasaklanmıştı. Çocuklara dinini öğretmek, hele Kur’an öğretmek büyük suçlardandı. Bu yüzden nice insanların mahkemelerde ve hapishanelerde çile çektiği, bugün hayatta olanların bile yaşadığı bir gerçektir. O gün fikir öyle idi: Din bizi geri bırakmıştı, Avrupa dini bıraktığı için terakki etmişti, hayattan zevk almanın yolu da bundan geçiyordu. Evet, din terk edildi ve her şeyimizle Avrupalılaşma süreci başladı. Önce ırkçılık, ardından dini terk etme ve giyim kuşamdan tatbik edilecek kanunlara kadar her yönü ile Avrupa taklit edildi. Nitekim, birkaç gün önce bu taklidin nerelere vardığı yıl başında görüldü: İçkiler, dansözler ve güzelim İstanbul’un sokaklarında cirit atan noelbabalar!
Fakat bu yolun yol olmadığı, toplum olarak bütün kesimlerin bu şartlarda barış ve huzur içinde yaşayamayacağı görüldü. Bir ırkın yok demekle yok olmayacağı artık kabul edildi. Dinine bağlı insanların da, ne kadar zulüm görürlerse görsünler, yok olmayacakları anlaşıldı. Ve günümüz dünyasının  gerçekleri de değişti. İşte bu günlerde girmekte olduğumuz yeni dönemin de nasıl bir dönem olacağı, ne gibi şartları olacağı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Evet, bu yeni dönemde kesinlikle ırkçılık olmayacak. Çünkü, hiç kimse doğarken ırkını seçemiyor. Yarın ahirete gittiğimizde de hangi  ırktan olduğumuzun hiçbir önemi olmayacak. O zaman kişileri ırkına göre değerlendirmek yanlış. Evet, bu yanlışlık artık iyice anlaşılmıştır.
Yaşanan nice olaylar da gösterdi ki, insanları dinden uzaklaştırmakla ancak canavar olacakları, ülkeyi soyup soğana çevirecekleri, öyle bir  toplumda çocuk kaçırmaktan her türlü cinayete, hırsızlık ve soygundan her türlü kötü alışkanlıklara kadar suçların yaygınlaşacağı ve hayatın bu şekilde çekilmez hale geleceği görüldü. Öyleyse, yeni dönemde din düşmanlığının da yeri olmayacaktır. Hatta insanların, ancak Allah’a kul olmakla ve dinlerine bağlı olmakla ve toplumda dinin tatbik edilmesiyle ancak huzurlu ve mutlu bir hayat sürebilecekleri görülmüştür. Bu yüzden yeni dönemde hayatın; Allah’ın, insanlara her iki dünyada birden rahat ve huzur getirecek olan emir ve yasaklarına göre dizayn edileceği anlaşılıyor.
Evet, yeni dönemde sadece bir ırk değil, bütün ırklardan olanlar kabul görecek veya ırkından dolayı hiç kimse ayrı bir muamele görmeyecektir. Herkes dininde serbest olmakla beraber, toplumda da Allah’ın emir ve yasakları esas alınacaktır. Bu dönemde din düşmanlarına ise ancak karşı safta yer olacaktır.
Evet, bu güne kadar verdiğimiz hiçbir müjdede yanılmadık. İnşallah verdiğimiz bu müjde de çıkacak, zulümlerle dolu bir asrı geride bırakan insanlık, İslam’ın aydınlık günlerinde, Peygamberimizin sav haber verdiği ve dünyanın adaletle dolduğu güzel günleri de yaşayacaktır. Kıyamet kopmadan önce böyle bir dönemin yaşanacağını zaten peygamberimiz sav bize 1400 sene önceden haber vermiştir. O, her neyi haber vermişse mutlaka olmuştur.
Ne mutlu bu günleri idrak edenlere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder