3 Ocak 2011 Pazartesi

Türkiye’de bütün problem sistemden kaynaklanıyor!



Bir zamanlar Türkiye’nin problemleri üzerinde uzun uzun düşündüm. Her bir problemin kaynağını bulmak için onu takip ettim. Aynen sivri sinekleri takip etmek gibi. Nasıl her bir sivri sinek sonunda bataklığa varıyorsa, takip ettiğim en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün problemlerin de sisteme varıp dayandığını gördüm. Ve o zamandan sonra şahıslarla uğraşmayı bıraktım. Bu, tahminen bundan 15 sene kadar önce idi.
Bizim nesil bilir. Seksen öncesi, hatta altmışlardan itibaren Demirel gelirse ülke kurtulacak, Ecevit giderse ülke kurtulacak…diye diye millet uyutuldu. Nihayetinde Demirel’de gitti, Ecevit te…Hatta bütün komutanlar değişti, bütün bürokrasideki üst düzey yetkililer değişti. Denilebilir ki değişmeyen, gitmeyen kimse kalmadı. Amma problemlerde bir değişiklik olmadı. Çünkü problem o şahıslarda değildi, problem sistemde idi.
Türkiye’de sistem kurulduğu günden beri bir türlü yerine oturmamıştır. Daha kurulma aşamasında halktan büyük tepki almış ve yer yer ayaklanmalar olmuştu. Cumhuriyet tarihinde bunlar “cumhuriyet isyanları” başlığı altında anlatılır. Silah zoru ile bunlar bastırılmıştır. En meşhurları “Dersim isyanı”dır. Her onlu yıllarda çeşitli badirelerden geçen ülkemiz nihayetinde bu günlere gelmiştir. Amma problemler bir türlü bitmemektedir ve bitecek gibi de görünmemektedir.
Çünkü bu sistem İslamiyet’i tamamen devlet idaresi ve toplum hayatından dışlayarak kurulmuştur. Sistemi kuranlar bunu açık olarak ilan etmişler ve fiilen de tatbik etmişlerdir. Dedelerimiz olan Osmanlı’nın her kavimden insanı sulh ve barış içinde nasıl yaşattığının sırrının din olduğunu unutmuşlardır. Toplumu birbirine kaynaştıran din olgusu ortadan kalkınca her kavim “ben de varım” dercesine ortaya çıkmıştır. Şimdi “nasıl ederiz de bu ayrı ayrı kavimleri barış içinde yaşatırız” sorusu sorulmaktadır. Bu sistemle bunu başarmanız imkansızdır.
Şimdilerde Türkiye bir yol ayrımında bulunmaktadır. Ya.. 80 küsür senedir devam ettirilen sistem ve buna bağlı uygulamalar devam ettirilecektir. Bu ise şu durumda imkansız gibi görünmektedir. Ya da bu sistem baştan aşağı revize edilecektir. Buna ise sistemin sahipleri konumunda olanların razı olmaları mümkün değildir. Direnebildikleri kadar direneceklerdir.
Peki… netice ne olur? Benim bütün incelemelerimden sonra vardığım sonuç şudur: Bu ülke bu sistemi ile çalkalana çalkalana devam edecektir. Çünkü bu işler basit değildir. Milyonlarca insanı doğrudan ilgilendirmektedir. Zaten dünya da bir yere doğru gitmektedir. Gene bundan 15 sene kadar önce demiştim: “Dünyaya bahar gelirken Türkiye bunun dışında kalamaz” diye. Aynı görüşüm geçerlidir. Dünya bir yere doğru akmaktadır. Türkiye de bu doğrultuda akacaktır. En nihayetinde dünya çapında bir ayrışım söz konusu olacak, mecrasından çıkan işler yerli yerine oturacaktır. İki sene önceki bir yazımızda dünyanın Mehdi-i Azam dönemine girdiğini ilan etmiştik. Bu çalkantılar o dönem fiilen başlayana kadar devam eder, o dönem başladıktan sonra İslam’a gönül verenler Mehdi-i Azam’ın yanında yer alır, diğerleri de karşı tarafta. Bu şekilde saflar ayrıldıktan sonra çok savaşların olacağı hadislerle bildirilmiştir. Dikkat edin! Toplumdaki ayrışma kavimlere göre olmayacaktır.
Elbette bu olaylar dünya çapında cereyan edecek ve Türkiye de bunların dışlında kalmayacaktır. İşte o zaman fikir karışıklıkları da ortadan kalkacak; ilahi vahye dayanan ve ona tabi olanlar ile beşeri sistemleri savunanlar ayrılacaklardır. Zaten insanlar aslında işin başından beri hep iki gurup olmuşlardır: Peygamberleri dinleyenler ve onların karşısında yer alanlar. Zaten gidilecek yerde ikidir: Cennet ve cehennem…Hangi gurubun nereye gideceği ise herkesin malûmudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder